EYLÜL-EKİM 2023 / HAYVANCILIK
Bal avcılığından arıcılığa geçiş
Dünyada yaşayan çoğu canlının varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan arılar, çeşitli insani ve doğal faktörlerden etkilenerek faaliyetlerini sürdürür. Arıcılar da bilinçli oldukları ölçüde bal arılarının yaşamına katkı sağlarlar. Doğamız ve geleceğimiz adına büyük öneme sahip arıların yaşamının sağlıklı sürmesi ve bilinçli arıcılığı hayata geçirebilmek insanların ciddi bir farkındalığa sahip olmasına ve eğitime bağlıdır. Biz de bunun için bal arısının yaşamı, arıcılık uygulamaları, arıcılığı etkileyen faktörler ve ülkemizde arıcılığın durumuyla ilgili sorularımızı Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Hayvan Yetiştirme Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Vasfi Gençer’e yönelttik.
Arıcılık nasıl ortaya çıkmıştır?
Yaklaşık on bin yıl öncesine kadar atalarımız yaşamlarını sürdürebilmek, öncelikle gıda gereksinimini karşılamak için avcılık-toplayıcılık yapıyorlardı. Avcı-toplayıcı insanlar sadece çeşitli yabani hayvanları avlamakla kalmamış, buldukları bal arısı yuvalarından sokulma riskini göze alarak bal çalmış ve tatlı gıda olarak tüketmişlerdir. Kimi toplumlarda hâlen sürdürülen “bal avcılığı” Paleolitik Çağ'dan günümüze ulaşan bir gelenektir. Avcılık-toplayıcılıktan bitkisel ve hayvansal ürünler üretmeye yani tarıma, aynı zamanda yerleşik yaşama geçiş Anadolu’da ve Mezopotamya’da - Bereketli Hilâl adı verilen bölgede Neolitik Çağ'da başlamış ve yayılmıştır. Bal avcılığından arıcılığa geçiş de Bereketli Hilâl’de olmuştur. İnsanların bu coğrafyada arıcılığa başlamasında yalnızca sahip oldukları güdüleri değil aynı zamanda bal arılarının sunduğu fırsatların da rolü olmuştur. Öyle ki bir kurama göre bal arısı kolonilerinden çıkan oğullar, tarımsal yaşam sürdüren yerleşik insanların evlerinin yakınlarında bulunan kilden yapılmış boş su kaplarına ya da ters çevrilmiş sepetlerin içine yerleşmişlerdir. Bu kuram doğruysa, insan yerleşimlerinin yakınında bal arısı kolonilerini insan yapımı malzemeler içinde (kovanlarda) barındırmada ve bunları kümeler halinde bir araya getirmede (arılık kurma) bal arılarının kendi tercihlerinin rolü vardır. Yani bal avcılığından arıcılığa geçişte insanlığın yoğun çabasından çok, bal arısının davranışı etkili olmuştur.
Peki bal arısı evcilleştirilmiş bir canlı mıdır?
Bal arısı, arıcı elinde yönetilmeye ve çoğaltılmaya elverişli bir varlık olmasına karşın tam evcilleştirilmiş bir canlı türü değildir. Tam evcilleştirilmiş bir canlı türü sayılmamasının en önemli nedeni, diğer çiftlik hayvanlarından farklı olarak insan denetimi ve katkısı olmaksızın doğada kendi başlarına birkaç yıl yaşayabilmeleridir. Arıcı sahipliğinde bir bal arısı kolonisi oğul verdiği zaman koloniden çıkan oğul, arıcı tarafından bir kovana alınmaz ise kendisine bir yuva yeri bularak hastalık, zararlı ve doğal düşmanlarının izin verdiği ölçüde yaşamını sürdürebilir. Diğer bir neden ise yine bal arısının diğer çiftlik hayvanlarının aksine kültüre alınmasından bugüne yapısal ve davranışsal hiçbir değişikliğe uğramamış olmasıdır. Diğer çiftlik hayvanlarında alt türler (ırklar) insan çabası ile yapay seleksiyon sonucu elde edilmiştir. Oysa bal arısı alt türleri evrim geçirdikleri geniş coğrafyanın (Avrupa, Afrika ve Yakın Doğu) ekolojik koşulları altında gerçekleşen doğal seleksiyon sonucu farklılaşmışlardır. Bu temel gerekçelere dayanarak bal arısı, tam evcilleştirilmiş değil yarı evcilleştirilmiş bir çiftlik hayvanı olarak kabul edilmelidir.
ARICILIK TÜMÜYLE FLORAYA BAĞLI BİR TARIMSAL FAALİTETTİR
Arıcılık yapmak için elverişli yerler nerelerdir?
Bal arısı kolonileri yaşamlarını sürdürebilmek için doğaya, bitkisel kaynaklara, gereksinim duyarlar. Bal arıları, temel besinleri olan nektar ve poleni tümüyle doğadan, floral kaynaklardan, kendileri sağlamak durumundadırlar.
Doğaldır ki arıcılık da tümüyle floraya bağlı olarak yapılan bir tarımsal faaliyettir. Floral kaynakların (çiçekli bitkiler) olduğu kırsal bölgelerden kentsel yerleşim alanlarına kadar her yerde bal arısı kolonileri bulunabilir/bulundurulabilir. Ancak arıcılıktan gelir elde etmek temel amaç ise floral kaynakların bol olduğu yöreler öncelikli yerler olmalıdır. Bal arısı kolonileri, orman ve maki alanlarında bulunan ağaç ve çalı türlerinden, doğal çayır ve mera alanlarındaki otsu ve dikensi bitkilerden ve kültürü yapılan meyve ağaçları, sebze, süs, yem bitkileri ve çeşitli endüstriyel bitkilerden yararlanırlar. Gerek ormanlar ile çayır ve meralardaki doğal bitkisel kaynaklar gerekse insan eliyle çoğaltılan (kültür bitkileri) bitkisel kaynaklar genellikle insan yerleşim yerlerinden uzakta geniş ve açık kırsal alanlarda bulunur.
ŞEHİRLERDE ARICILIK YAPMAK MÜMKÜN
Büyük şehirlerde arıcılık yapmak mümkün müdür?
Büyük şehirlerde daha çok hobi ya da yan gelir sağlama amaçlı arıcılık etkinlikleri ile karşılaşırız. Şehirlerde arıcılığın çeşitli örneklerine Londra, Paris, New York gibi dünyanın önemli şehirlerinde bile rastlamak olasıdır. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi yerleşkesi içinde yer alan “Bal Arısı ve Arıcılık Araştırma Arılığı” şehir arıcılığına ülkemizden doğru bir örnek olur sanırım. Şehrin göbeğinde yer alan bu arılık, ürün (bal ve diğer ürünler) elde etmek amacı gütmeksizin kurulmuş, bal arısı kolonilerinin araştırma materyali olarak kullanıldığı bir arılıktır. Bu arılık çevresindeki bitkisel kaynakların bolluğu, sadece araştırmalar için kolonilerin yaşatılabilmesini değil, kolonilerden bal elde edebilmeyi de olanaklı kılmaktadır. Enteresan gelebilir; şehrin merkezindeki bal arısı kolonilerinin hayli verimli olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Profesyonel arıcıların kolonilerinden elde edebildiklerinden daha fazla balı burada hasat edebilmek mümkün olmaktadır. Aslında bu durum olağan karşılanmalıdır. Çünkü ana caddeleri, sokakları ve parkları çiçekli ağaçlar ile süslenmiş şehirlerde çabuk kuruyup kaybolan çiçekli otsu bitkilerden çok, çiçekli ağaçlar bal arıları için önemli nektar ve polen kaynaklarıdır. Birbirini izleyen çiçeklenme periyodu olan bu ağaç türleri ilkbahar mevsiminden sonbahar mevsimine kadar, mevsim boyunca bal arısı kolonilerine kaynak sağlamaktadır. AÜ Ziraat Fakültesi yerleşkesi ve çevresinde sıkça bulunan at kestanesi, akasya, ıhlamur, katalpa, aylantus, güvey kandili ve sofora ağaçları birbirini izleyen çiçeklenme dönemleri sayesinde uzun süreli bir nektar akımının gerçekleşmesini sağlamaktadır. Buradan arıcılıkta verimliliğin en başta doğal kaynakların varlığı/bolluğu ile çok ilişkili olduğu, verimli bir arıcılık için önce floral kaynakların bol, çiçeklenme döneminin uzun olması gerektiği sonucunu çıkarmak gerekir.
Arıcılık uygulamalarının nasıl gerçekleştiğini anlatabilir misiniz?
Arıcılık, bal arısı kolonilerinin başta bal olmak üzere çeşitli ürünler üretmelerini sağlamak amacıyla kolonileri yönetme sanatıdır. Bal üretimi için arıcılık; bal arısı kolonilerinin biyolojik aktivitelerini sürdürmelerini kolaylaştırmaya yönelik teknik uygulamalar yaparak yaşamlarını sürdürdükleri kovanlara gereksinimlerinden daha fazlasını stoklamalarını sağlama ve mevsim sonu koloninin kışlık gereksiniminden fazlasını ürün (bal) olarak alma işlemidir. Bal arısı kolonisinin biyolojik aktivitelerini kolaylaştırmaya yönelik çeşitli arıcılık uygulamaları vardır. Bu uygulamaların başlıcaları: Koloninin gereksinim fazlası bal stoklaması için ekstra kovan gövdeleri (ballık) eklemek, koloninin genç-verimli bir ana arısının olmasını sağlamak (ana arı yenileme), hastalık, zararlı ya da tarım ilacı kaynaklı ergin arı ya da yavru kaybını en aza indirmek, koloninin oğul vererek bölünmesini önlemeye çalışmaktır. Bir arıcının başarılı bir bal üreticisi olabilmesi için yöresel floral kaynakları bilmesinin yanı sıra sağlam bal arısı biyolojisi ve davranışı bilgisine sahip olması şarttır. Bal arısının biyolojik özelliklerini bilmeden arıcılıkta başarı sağlanamaz.
Türkiye’de arıcılığın durumuna ilişkin görüşlerinizi aktarabilir misiniz?
Sorunuzu Türkiye’nin arıcılıkta dünyadaki konumu ile ilişkilendirerek açıklamalıyım. Türkiye gerçekten önemli bir arıcılık ülkesidir. FAO kayıtlarına göre 9 milyona yakın bal arısı kolonisi ile Türkiye, dünyada Çin’den sonra en fazla koloni varlığına sahip ülkedir. Dünyada üretimde kullanılan kolonilerin yüzde 9’u Çin’de, yüzde 8.5’i ise Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’nin yaklaşık 10 katı yüzölçümüne sahip Çin’de Türkiye koloni varlığının çok az üzerinde koloni (9.4 milyon) bulunmasına karşın dünya bal üretiminin dörtte birini tek başına karşılamaktadır. Çin’de kilometre kareye 1’in altında koloni düşerken Türkiye’de koloni sayısı sürekli artmış ve kilometre kare başına koloni sayısı 10’u aşmıştır.
Türkiye’de koloni sayısındaki artışa paralel olarak bu süreçte toplam bal üretimi de 84 bin tondan 96 bin tona çıkmış (12 bin ton artış) ancak koloni başına verim (verimlilik) sabit kalarak 13-15 kilogram arasında seyretmiştir. Üstelik bu değer sürekli olarak dünya bal verimi ortalamasının gerisinde kalmıştır. Coğrafi konum, bitki örtüsü, meteorolojik olaylar, çeşitli çevresel etmenler ile arıcının deneyim ve becerisi gibi birçok faktör koloni verimini etkiler. Buradan bir sonuca ulaşırsak; Türkiye’de, bir yandan ülkenin kısıtlı nektar kaynaklarını çoğaltmaya yönelik uygulamalara ağırlık verilmeli, diğer yandan koloni sayısını artırma hedefinden vazgeçilerek mevcut varlığın verimli kılınmasının yolları aranmalıdır.
Çevre kirliliği bal arısı yaşamını nasıl etkiler?
Bal arısı çevre ile doğrudan ilişkili bir canlıdır ve çevre kirliliğinden çok çabuk olumsuz etkilenir. Çevre kirliliğinin olumsuz etkileri hem bal arısı kolonisinde hem de kovan içinde stoklanmış ürünlerinde görülür. Bu nedenle bal arısı ve ürünleri çevre kirliliğinin belirteçleri olarak değerlendirilir. Bal arıları tarımsal mücadelede kullanılan pestisitlerden doğrudan etkilenir. Tarım alanlarında pestisit kullanımı bal arılarının bu alanlardan yararlanmasını kısıtlar. Tarım alanlarında kullanılan pestisitler yavru ve ergin arı kaybı sonucu koloni popülasyonunun azalmasına, buna bağlı olarak koloni performansının düşmesine ve verimsiz olmasına, daha da kötüsü koloninin tümüyle sönmesine neden olur. Diğer yandan pestisit uygulanmış tarımsal alanlardan yararlanmış bal arısı kolonilerinden hasat edilen ürünlerin pestisit kalıntısı içermesi riski vardır.
Ağaç, çalı ve otsu bitkileri içeren ormanlar, bal arısı kolonilerinin temel besinleri olan nektar ve polen kaynaklarını sağlamanın yanı sıra bal arısı kolonilerine güvenli yuva yerleri (ağaç kovukları) sunar. Monokültür tarım alanlarında yoğun pestisit kullanımı bal arılarının bu alanlarda ekili kültür bitkilerinden yararlanmasını kısıtlar. Endüstriyel alanlara yakın açık alanlardaki çayır ve mera bitkilerinin çeşitli emisyon ya da atıklardan olumsuz etkilenmesi riski vardır. Ormanlar ise çevre kirliliğine karşı daha korunaklıdır. Bu nedenle ormanlardaki bitkiler bal arıları için daha güvenilir nektar ve polen kaynaklarıdır. Türkiye’de Muğla ili ve çevre illerdeki kızılçam ormanlarında kızılçam üzerinde yaşayan çam pamuklu koşnilinin zengin şeker içerikli metabolik artığı (basra) bal arıları için değerli bir kaynaktır. Bu kaynak bal arıları tarafından çam balına dönüştürülür. Çam balı ülkemizin ekonomik değeri yüksek bal çeşitlerinden biridir. Kızılçam ormanlarının yangından zarar görmesi çam pamuklu koşnilinin habitatının daralmasına, sonucunda da çam balı üretim rekoltesinin düşmesine yol açar. İster insan eliyle (ormansızlaştırma) isterse doğal afet yoluyla (orman yangını) olsun ormanların azalması/azaltılması küresel ısınma ve iklim değişikliği ile doğrudan ilişkili çok boyutlu ciddi bir sorundur.