KASIM-ARALIK 2023 / AYIN KONUĞU
İpek Tuzcuoğlu: “Oyuncu olmasaydım doğa bilimci olmak isterdim”
Biz Asmalı Konak dizisindeki Dicle karakteriyle kendisini tanıdık. Dramdan sonra komedi dizilerinde de çok başarılı işlerde gördük kendisini. Oyunculukla birlikte sunuculuk kariyerini de sürdüren değerli oyuncu İpek Tuzcuoğlu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Oyunculuk kariyerinizin nasıl başladı. Hikâyesini anlatabilir misiniz? Oyuncu olmak bilinçli bir seçim miydi?
Oyunculuktan önce on iki senelik bale eğitimi geçmişim var. İzmir Karşıyaka doğumlu olduğum için tüm eğitim süreçlerim orada oldu. Aslında balerin olmak istiyordum ta ki İzmir Devlet Tiyatrosu’nda Boy Friend isimli müzikalde dansçı kadrosunda yer alana değin. O dönem anladım ki sadece balerin olmak değil oyuncu da olmak istiyorum. Daha sonra yine İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk sınavları açıldı orayı kazandım. Bir yıllık oyunculuk eğitiminden sonra Meddah isimli çocuk oyununda sözleşmeli oyuncu olarak çalışmaya başladım. Bir yıl sonra da Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı oyunculuk okulu sınavını kazandım. 1994-95 yılı mezunu olarak bir yıl da Ankara Devlet Tiyatrosu’nda görev aldım. Ardından İstanbul’da oyunculuk serüvenime atılmış oldum.
İstediğim mesleği yapmış olmak benim için hâlâ çok keyifli ve mutluluk verici bir süreç. Bu aşamalarda söylemeden geçemem annemin desteği ve beni doğru yönlendirmesi en büyük şansımdı.
DİCLE KARAKTERİ KARİYERİMDE BİR MİLAT OLDU
Sizi birçok dizide ya da birçok TV programında görsek de İpek Tuzcuoğlu denince akla Dicle karakteri geliyor. Bu durum sizin başka rollerinizi ne kadar etkiledi? Gelen senaryolar hep biraz “Dicle’ye” benziyor muydu?
Her zaman söylerim o karakter bir milat oldu kariyerimde. Hâlâ da onun seyirci nezdinde yansıması devam ediyor. Karakter olarak yerel bir Anadolu kadınıydı; ona benzer roller tabii geldi, bazılarını kabul etmedim ta ki komedi türünde olan Dürüye’nin Güğümleri dizisinde Muğlalı bir Anadolu kadınını oynayana kadar. O da yerel ve doğal kodları olan bir karakterdi. 2010 yılından sonra uzun süre komedi dizilerinde yer aldım. Kariyerimdeki ikinci kırılma noktası bu projeydi. Şimdi ise uzun yıllardan sonra Safir isimli diziyle tekrar dramaya dönüş yaptım.
Pandemiyle birlikte dünyada ve çoğu insanda her anlamda bir dönüşüm yaşandı. Siz bu süreci nasıl atlattınız? Ne gibi dönüşümler geçirdiniz?
Hepimiz için çok zorlu bir süreçti. Pandemi dönemi sürekli çalışan kişilerdendim. TRT1’de “Sağlıklı Mutfak” isimli bir program yapmaya başladım ve üç ay Ankara’daydım. Daha sonra hemen “Tövbeler Olsun” isimli diziye başladım. Sürekli sahada olmak, insanlarla bir arada olmak bayağı tedbir almamı gerektirdi. Setlerde pandemi polisi gibi dolaşıyordum. Ailem dâhil kimseyle yakın temasta olmuyordum. Zaten oldum olası kış aylarında sarılıp öpüşmeyi sevmeyen biriydim o anlamda pek zorlanmadım. Başka bir anlamda da ölüm olgusuyla daha iç içe bir dönem yaşadık. Ama bir doğasever olarak doğanın nefes aldığını insanoğlunun yarattığı tahribattan ve kötülüklerden arındığını hissettim. Doğanın gerçek sahipleri özgürce yaşadılar. Bizler bize emanet edilen bu dünyanın kıymetinin bir çok anlamda hâlâ farkında değiliz. Şimdi pandemi bitti çoğu kişi bencil, vurdumduymaz, doğayı tahrip etmeye devam eden rutinlerine geri döndü. Oysaki bu süreç insanlığa madden ve manen bir uyarıydı bence.
İNSANI TAMAMLAYAN DUYGU DÜNYASINDAKİ HAZİNELERİ KEŞFETMESİDİR
YouTube kanalınızı aktif bir şekilde kullanıyorsunuz. Kendinizi YouTuber olarak tanımlayabilir misiniz? Bir TV kanalından ne farkı var? Bu kanalı açarken neyi amaçladınız?
Yok asla bir YouTuber değilim. Onların tarzları,formatları çok farklı. Bendeniz ana akım bir kanalda rahatlıkla yayınlanabilecek içerikleri kendi tarzımla sunuyorum. Sunuculuk, oyunculuğumun yanında 1996 yılından bu yana yaptığım ikinci bir meslek benim için. Mutfağında piştim diyebilirim. Oyunculukla hep bir arada ilerledi. YouTube kanalı açma sebebim ise hem birikimlerimi, deneyimlerimi paylaşmak hem de ne yazık ki TV kanallarında pek olmayan ama insanların oldukça özlediği bir üslup ve samimi içeriklerle paylaşımlar yapmak. Kendi TV kanalımda neler olmasını istersem onları yapıyorum diyebilirim. Daha çok maneviyata yönelik, gelen konuklarımın duygu dünyalarının ortaya çıkarıldığı samimi gönülden hissedilen programlar yapmaya çalışıyorum. Çünkü bence insanı tamamlayan duygu dünyasındaki hazineleri keşfetmesidir. Amacım ise o keşiflerde konuğum ile seyircim arasında bir köprü olmak. Kendime ve bendenizi sevenlere dair bir arşiv bırakmak.
Gıdanın, suyun, yeşilin kıymetini her gün biraz daha iyi anlıyoruz. Tarımla, toprakla bir bağınız var mı? Nasıl bir evde yaşıyorsunuz? Hobi amaçlı da olsa bir şeyler ekip, dikiyor musunuz?
Kesinlikle derin bir gönül bağım var. Ama ne yazık ki ben bir şehir çocuğuyum. Toprakla, hayvanlarla birarada büyümedim. Doğanın değerini, toprak ananın bereketini, suyun bir hazine olduğunu, hayvanlarla aramızda müthiş bir bağ olduğunu çok geç yaşlarda keşfettim. Mesela özellikle bahar ve yaz aylarında mutlaka çıplak ayak çimlere toprağa basarım, ağaçlara sarılırım onların yaratıcı ile kurdukları hiç kopmayan bağın bir parçası olabilmek adına. Hep sorulan bir soru vardır bizlere “-Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz.” diye çoğu oyuncunun cevabı da bendeniz gibi psikolog olur. Çünkü bizler insan duyguları ile çalışan bir mesleğe sahibiz. Şimdilerde sorduklarında ise doğa bilimci olmak isterdim diyorum. Çünkü tabiatta müthiş bir yaratım, ahenk, denge, uyum ve sır var.