KASIM-ARALIK 2023 / KAPAK KONUSU

Toplam sebze üretimimizin yaklaşik yüzde 25’i seralardan elde ediliyor


Müge ÇEVİK    

21.02.2024 


Üretici açısından yılın farklı dönemlerinde farklı ürünler yetiştirebilme; tüketici açısından da mevsimi dışında birçok ürüne ulaşabilmek için önemli bir yetiştiricilik sistemi olan seracılık ülkemizde oldukça gelişmiş durumda. Büyük emek gerektiren bir faaliyet olan seracılığın nasıl daha kârlı yürütülebileceğine, tüketicinin de en büyük korkusu olan sera ürünlerinde hormon kullanımına yönelik sorularımızı Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ersin Polat’a yönelttik.

Ülkemizde başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere seracılık oldukça gelişmiş durumda. Bu çerçevede kârlı bir seracılık faaliyeti sürdürebilmek için nelere dikkat edilmeli? 
 
Seracılık açısından ülkemiz uygun iklim koşulları, pazar avantajı, ucuz iş gücü, sulama suyu potansiyeli ve niteliği, alternatif sürdürülebilir enerji kaynaklarının varlığı gibi nedenlerle önemli avantajlara sahip. Bu anlamda seracılık, başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere, Ege Bölgesi'nde yoğunlaşmış olmakla birlikte, diğer bölgelerimizde de özellikle jeotermal sıcak su kaynaklarının kullanıldığı yatırım örneklerini görüyoruz. Bu açıdan Ege Bölgesi önemli bir potansiyele sahip. Genel bir yaklaşımla seracılık mevsim dışı kontrollü bir yetiştiriciliği esas alıp bunu uzun soluklu sürdüren bir anlayış olmakla birlikte; son on yılda hızlı bir artış gösteren ve nisan-mayıs/kasım-aralık aylarını kapsayan yayla seracılığı geleneksel seracılığı farklı bir noktaya taşımış durumda. 
 
Mevsim dışı ürün yetiştirme anlayışı,  yüksek kalite, birim alanda verim artışı, yabancı ot sorununa çözüm ve son turfanda yetiştiriciliği ile yüksek gelir gibi hedefler yayla seracılığını kârlı bir konuma getirdi.
 
ISITMA EN ÖNEMLİ GİRDİ
 
Ülkemiz seracılığı, yapısal özellikleri, üretim maliyetleri, iklimlendirme koşulları gibi çeşitli özellikleri bakımından farklılık gösteriyor. Bu anlamda işletmeler düşük, orta ve yüksek teknoloji kullananlar olmak üzere sınıflandırılabilir.  Düşük teknoloji kullanan seralar basit yapılar olup gerçek anlamda ısıtma yoktur. Orta ölçekli olanlarda ısıtma sistemi daha etkindir.  Yüksek teknoloji kullanılan modern seralarda yatırım maliyeti yüksek olup her türlü iklimsel faktör ile sulama ve gübreleme sistemi kontrol altındadır. Akdeniz Bölgesi'ndeki geleneksel seracılığı teknolojik seralardan ayrı tutmak gerekir. Toplam seracılığın yüzde 80’inin Akdeniz Bölgesi'nde olduğu düşünülürse, bölgedeki mevcut seraların ortalama alan büyüklüğünün modern seralara göre daha düşük kalması, seralarda yatırıma ve iyileştirilmeye yönelik tedbirlerin alınması gibi konular üreticiyi zorluyor. Geleneksel seracılıkta ısıtma en önemli girdiler arasında yer alıyor. Yüksek enerji maliyeti küçük ölçekli seraların ısıtılmasında kârlılığı azaltarak ürün maliyetini artırıyor. Dayanıklı çeşit kullanımı dışında pasif ısıtma yöntemi olarak seralarda malç kullanımı, ısı perdesi ile sera çatı üstü damla sulama uygulamaları, sera iç sıcaklığını koruma ve don olayına karşı alınabilecek tedbirler arasında yer alıyor. 

Haber Görseli

Yine öteden beri tek üretim dönemi yerine,  güz ve bahar üretim dönemlerinde yapılan yetiştiricilik, düşük sıcaklık ve soğuk hava koşullarından daha az etkilenmek için üreticinin yaptığı uygulamalar olarak biliniyor. Güz ve bahar dönemi üretimlerinde erken ve geç tarihlerde oluşan yüksek sıcaklığa karşı, seraların dış örtüsünün gölge materyali olarak kireçle muamele edilmesi de ekonomik sayılabilecek uygulamalar arasında yer alıyor. Hastalık ve zararlılara karşı sera havalandırma açıklıklarının tül ile kapatılması, sulamanın damla sulama sistemiyle fertigasyon şeklinde sık sık ve azar azar yapılması, gübrelemede EC ve pH değerlerine dikkat edilmesi,  sera içerisinde sıcaklık ve nem gibi iklimsel faktörleri kontrole yönelik alet ve cihaz kullanımı ile sera çatılarında havalandırma düzeninin mutlak sağlanması, yetiştirilecek bitkinin iklim istekleri ile çiçek ve döllenme biyolojisinin iyi bilinmesi, bakım ve budama işlemlerinin zamanında yapılması serada verimliği ve kaliteyi artıracak uygulamalardır. 
 
Üreticinin ürünleri değerinde satması ve elinin güçlü olması adına üretici örgütlerinin oluşturulması ve etkin olarak çalışabilmesi bunun için gerek yurt dışında gerekse yurt içinde örnek ve başarılı örgütlerin kurulması sağlanmalı. Bununla birlikte son dönemde dünyada giderek yaygınlaşan doğrudan pazarlamanın önemi nedeniyle,  üreticiler veya girişimciler, ürünlerini doğrudan tüketicilere ulaştırabilecek yollar aramalılar.
 
Sera içi otomasyon sistemleri nelerdir, kısaca bahseder misiniz? Bu sistemleri kullanmanın üretici için getirileri nelerdir? 
 
Ülkemiz seraları düşük, orta ve yüksek teknoloji kullanan seralar olarak sınıflandırılabilmektedir. Özellikle yüksek teknoloji kullanan seralarda sera içi otomasyon sistemleri iklim kontrolünü sağlayan ısıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma, gölgeleme, karbondioksit zenginleştirilmesi, sulama ve gübreleme sistemlerinden oluşuyor. Bahsedilen bu kontrol sistemleri içerisinde aydınlatma dışındaki uygulamalar, ülkemizdeki modern seralarda mevcut olup etkin bir şekilde kullanılıyor. Söz konusu orta ölçekli seralarda ise bu otomasyon sistemlerinden özellikle sulama gübreleme otomasyon sistemleri ile havalandırma, gölge ve ısı perdelerinin kontrolü sağlanabiliyor. Kontrolün sağlanmasında bilgisayar destekli yazılımlar kullanılabileceği gibi timer destekli yarı manuel sistemlerden de yararlanılıyor. Özellikle düşük ve orta ölçekli seralarda sulama ve gübreleme otomasyon sistemlerinde EC, pH metre oldukça önemli. Sulama ve gübrelemede tam otomasyon sistemleri kullanılabileceği gibi dosatron gibi manuel sistemler de kullanılabiliyor.

Haber Görseli

 Artık domates, salatalık, marul dışında çok farklı ürünler de seraya girdi (bodur meyve ağaçları gibi). Bu ürünler nelerdir? 
 
Seracılık deyince aklımıza seralarda en çok üretimi yapılan sebzeler geliyor. Ürün miktarı açısından seralarda yetiştirilen bitkilerin yüzde 92’sini sebzeler, yüzde 8’ini meyveler oluşturuyor. Son yıllarda seralarda yetiştirilen başta domates olmak üzere geleneksel sebzeler dışında üretimde alternatif arayan üreticiler bazı meyvelere de yönelmiş durumda. TÜİK 2020 yılı verilerine göre yüzde 8 içerisinde yer alan meyveler arasında yüzde 72’lik bir oranla muz yer alırken bunu yüzde 27’lik oranla çilek izliyor. Bunun dışında, ılıman iklim meyvelerinden üzüm, kayısı, erik, nektarin yetiştiriciliğine yönelik uygulamalar da bulunuyor.  Ayrıca son dönemlerde muz dışındaki tropik meyvelerden, pitaya (ejder meyvesi), papaya, passiflora (çarkıfelek), mango, karambola (yıldız meyvesi), avokado, maviyemiş, böğürtlen yetiştiriciliğinin sera içerisinde yer bulduğu; üreticinin alternatif arayışlar içerisinde olduğu görülüyor. Özellikle pitaya meyvesinin pazarlarda kilo ile satılması tüketici adına da sevindirici bir durum. Ancak muz dışındaki bu tropik meyvelerin üretiminin sınırlı olduğu görülüyor. Tüketicinin ürün talebi ile pazarın oluşmasında tropikal ürünlerin tanınması ve fiyatlandırma açısından alım gücünün uygun olması önemli rol oynayacaktır. 
 
EN BÜYÜK KAYGI PESTİSİT
Mevsimi dışında ürünlere ulaşmayı sağlaması çok önemli olsa da tüketicilerin sera ürünleri ile ilgili her zaman endişeleri söz konusu. Bu çerçevede sera ürünlerinde hormon kullanılıyor mu? Neden meyve ve sebzelerin tadı-kokusu yok? 
 
Seralarda yapılan üretim, teknik olarak kontrollü üretim modeli olup az ya da çok bu kontrol mekanizmaları üreticiler tarafından sağlanıyor. Şeffaf örtü malzemeleriyle kaplı olan seralarda üretim; başta sıcaklık, nem,  yağış, ışık ve rüzgâr gibi iklimsel parametreleri kapsayan dış etkileri örtü sistemiyle kontrol ederek sağlanıyor. Tüketici açısından mevsiminde ürün tüketmek doğru bir anlayış olsa da günümüzde bazı ürünler yayla seracılığında olduğu gibi mevsimi uygun olduğu halde seralarda yetiştirilebiliyor. Dolayısıyla tüketici, ürünü mevsiminde alıyor olsa da ürünün seralardan gelip gelmediğini bilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. 
 
Seralarda yetişen ürünlerde duyulabilecek en büyük kaygı hastalık ve zararlılara karşı kullanılan pestisitlerin oluşturacağı kalıntıdır. Pestisit kalıntısı seralarda yetiştirilen ürünlerde olabileceği gibi açık alanda yetiştirilen ürünlerde de olabilir. Ancak seralarda bu risk göreceli olarak daha yüksektir. Pestisit riskini, seralarda yetiştirilen bütün ürünlerde meyve, sebze ayırımını yapmaksızın her türlü bitkide görmek mümkünken, hormon konusu çok daha sınırlı bitki gruplarını ilgilendirdiğinden ayrı tutmak gerekir. Pestisitlerle ilgili olarak hangi ürüne ne zaman ne oranda ilaç uygulanacağı bilgisi, ilaçların kullanım talimatlarında yer alıyor. İlaç kullanımı reçeteye tabidir. Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığının ilgili birimlerinin tarımsal ürünlerde ilaç kullanımına yönelik kontrol ve denetimi tüketici için bir güvence durumunda.  
 
Hormon kullanımına gelince; seralarda hormon kullanımı ancak domates, patlıcan ve kabak için öngörülebilir. Bakanlık mevzuatı gereği meyve tutumu amacıyla sebzelerde hormon kullanımı yasaktır. Ancak zaman zaman başta kabak olmak üzere domates ve patlıcanda partenokarpik meyvelerin (döllenme olmadan meyve tutulumu) olduğu görülmektedir. Bunun da en belirgin özelliği meyve içinde tohumun olmamasıdır. Sera iç sıcaklığının düşük olduğu durumlarda arı faaliyeti de yavaşlıyor. Teknik olarak meyvenin olgunlaşması süresince bitki büyüme düzenleyicilerin yıkıma uğraması nedeniyle domates ve patlıcanda bu tür uygulamalar daha masum olmakla birlikte, kışın kabaklarda olabilecek hormon uygulaması meyvenin bir hafta gibi kısa bir sürede hasat olgunluğuna gelmesi nedeniyle tüketici için risk barındırabiliyor. Bu tür ürünlerin zaten ihracat şansı bulunmuyor. Serada üretilen ürünlerde tat, koku ve aromanın olmadığı gibi genel bir yargı ise tam olarak doğru değil. İklim koşullarının asgari ya da optimum düzeyde sağlandığı, dengeli ve yeterli gübreleme ile beslenen, kalite özellikleri iyi olan bir çeşit, tat ve aroması iyi olan bir ürün olacağından tüketicinin tercih sebebidir. 

Haber Görseli

TÜKETİCİ KALİTE, ÜRETİCİ VERİMLE İLGİLENİR
 
Verim ve kalite tarımda sıkça kullanılan iki önemli ifade. Tüketici sadece kalite ile ilgilenir. Tat, renk, koku, aroma, ürünün besleyici değeri, doğrudan tüketicinin ilgi alanına giren kalite parametreleridir. Üretici ise doğrudan verimle ilgilenir. Verime bağlı olarak, çeşitte biyotik ve abiyotik stres şartlarına dayanıklılık özelliği üretim maliyetini etkileyen uygulamalar içerdiğinden, üreticinin çeşit seçiminde rol oynayan bir diğer önemli faktörü oluşturmaktadır. Raf ömrü hem üreticiyi hem de tüketiciyi dolaylı yoldan ilgilendiren bir başka ürün özelliğidir. Günümüzde üreticinin tercihine hitap eden verim ve dayanıklılık ıslahıyla oluşturulmuş nitelikli çeşitlerin bazıları, bahsedilen kalite özellikleri açısından zayıf kalabiliyor. Bu özellikteki çeşitlerin, iyi olmayan üretim koşullarında yetiştirilmesi, tat ve aroma gibi kalite bileşenlerini olumsuz etkileyebiliyor. İyi bir çeşit oluşturmak için yapılan ıslah çalışmalarında, başta üretici ve tüketicinin ilgisini çeken birçok özellik bir genotipte toplanmak isteniyor. Ancak bu kolay olmadığı için, çoğu zaman kalite parametreleri ikinci planda kalabiliyor. Bununla birlikte tüketici açısından tercih sebebi olabilecek nitelikli çeşitlerin üretimde oldukça önemli bir yeri var. Günümüzde ileri ıslah teknikleriyle daha başarılı çeşit ıslahı yapılabiliyor.
 
SERA VARLIĞINDA AVRUPA İKİNCİSİYİZ
Seracılığın avantaj ve dezavantajları nelerdir? Ülkemizde seracılığın geleceği ile ilgili görüşleriniz nelerdir? 
 
Seracılık her türlü iklim koşullarında şeffaf örtü malzemeleri altında kontrollü üretim tekniklerini içeren ve yıl boyu üretim imkânı tanıyan bir yetiştiricilik şeklidir. Sera ile her türlü iklim ve çevresel faktör kontrol edilerek yılın her dönemi yüksek verim ve kalitede üretim yapılabilir.  Ekstrem şartlarda yapılan seracılıkta ise üretim maliyetleri artacağından üretimin ekonomik olması ve kârlılığın sağlanması temel esas. 
 
Seralar teknik donanım ve işletmesi açısından teknik bilgi ve zaman zaman danışmalık gerektirebilen özel uzmanlık alanlarıdır. Ülkemiz, 48 bin hektarı aşan sera varlığıyla Avrupa’da İspanya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Toplam sebze üretimimizin hemen hemen yüzde 25’i (7,8 milyon ton) seralardan elde ediliyor. Son yıllarda özellikle jeotermal alanlarda yapılan büyük ölçekli topraksız tarım esaslı modern seralar, daralan yurt dışı pazarlara karşı rekabet şansımızı artırıyor. Benzer şekilde ağırlıklı olarak pazarın Rusya olduğu düşünülürse pandemiden (Covid-19) sonra başta İran, Azerbaycan, Türk Cumhuriyetleri ve Rusya olmak üzere bu ülkelerde sera yatırımlarının artması, sera ihraç ürünlerimizde rekabeti zorlaştırıyor.  Bu ülkelerin ısıtmada doğal gaz kullanmaları ve işletmelerin büyük ölçekli olmaları en önemli avantajları. Bu anlamda jeotermal alanlarda yapılan büyük ölçekli modern sera yatırımları ile işletmelerin iyi tarım uygulamaları gibi sertifikasyonla üretim yapmaları rekabet gücümüzü artıracaktır. Bu tür işletmeler teknolojik özellikli seralara sahip olduğundan, yetiştirilen ürünlerde verim, kalite ve gıda güvenliği konuları hem tüketici hem de üreticiyi memnun edici bir seviyede bulunuyor. 
 
Ancak son dönemde artan üretim maliyetleri seralarda üretimi olumsuz etkiliyor. Küçük ve orta ölçekli seraların yapısal olarak iyileştirilmesi (konstrüksiyon, örtü malzemesi, havalandırma tül uygulaması, alan büyüklüğü vb.)  işletme esaslı yapılaşmanın sağlanması ve gıda güvenliği ile ilgili sertifikasyona gitmesi,  üreticilerin ürün satışında organizasyon veya birlikler oluşturması kârlılığı artıracak önemli adımlar olarak sayılabilir. 
 
Öte yandan ülkemizde modern sera olarak adlandırabileceğimiz anahtar teslimi sera tesis eden 20’nin üzerinde yerli girişimcinin olması oldukça sevindirici bir gelişme. Geçmişte bu tür hizmetleri satın alan bir ülke durumunda iken bugün dış ülkelerde teknolojik düzeyde sera yapan bir ülke konumunda olmak da seracılıkta belli bir yere geldiğimizin göstergesi. 

seracılık