TEMMUZ-AĞUSTOS 2024 / GÜNDEM
Millî mücadelenin son savaşı Baş Komutanlık Meydan Muharebesi ve 30 Ağustos Zafer Bayramı
Doç. Dr. Okan CEYLAN -
Doç. Dr. Suna ALTAN
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ileri!” Mustafa Kemal Atatürk
Avrupa’da bulunan devletlerin sömürge rekabetine başlamasıyla birlikte, askerî güçlerini artırma ve silahlanma yarışı da başlamıştır. Bu rekabet ve yarış; Avrupa’da milliyetçilik duygularının artmasına, bağımsızlık hareketlerinin başlamasına ve sınır anlaşmazlıklarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Artan milliyetçilik hareketleri, Avrupa’da gergin bir ortam yaratmıştır. Bu gerginlik, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına zemin hazırlamıştır. Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand’a 28 Haziran 1914’te düzenlenen suikast, veliahtın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Veliahtın öldürülmesiyle birlikte, Avrupa’da dört yıl sürecek olan Birinci Dünya Savaşı resmen başlamıştır. 1914 yılında Avrupa merkezli olarak başlayan Birinci Dünya Savaşı, dört yıl boyunca tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Osmanlı İmparatorluğu, İttifak Devletleri olarak adlandırılan Almanya, Bulgaristan ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları tarafında yer alarak savaşa katılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, bu savaşta çeşitli cephelerde mücadele vermiş, Çanakkale ve Kut'ül Amare’de başarı kazanmış olsa da savaşın sonunda kaybeden devletler arasında yer almıştır. Bu kayıp neticesinde, Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Mütareke ile ülke tamamen işgale açık hâle getirilmiştir. Daha önce Duyun-u Umumiye İdaresi ile ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş olan imparatorluk, mütareke ile siyasi bağımsızlığını da kaybetmiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlanmış ve ülke genelinde büyük bir kaos ve huzursuzluk ortamı doğmuştur. Bu karışıklık ve huzursuzluk ortamında, Osmanlı Hükümeti, Karadeniz Bölgesi’ndeki asayiş sorunlarını çözmek amacıyla Mustafa Kemal’i 9. Ordu Müfettişi olarak geniş yetkilerle görevlendirmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşmıştır. Resmî olarak Mustafa Kemal; bölgede düzeni sağlamak, silahları toplamak ve halkın elindeki silahları teslim etmesini sağlamak gibi konularda görevlendirilmişti. Ancak Mustafa Kemal’in esas amacı, bu görevi bir fırsat olarak değerlendirip millî mücadeleyi başlatmak ve ulusu işgale karşı örgütlemek olmuştur. Bu amaç doğrultusunda çalışmalarına başlayan Mustafa Kemal Paşa, Amasya Genelgesi’ni yayınlayarak “Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.” sözüyle millî mücadeleye çağrı yapmış ve bu çağrı karşılık bularak Erzurum ve Sivas Kongreleri düzenlenmiştir. Sivas Kongresi’nin ardından 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Ankara’ya gelerek millî mücadelenin merkezini buraya taşımışlardır. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ve “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla Türk İstiklal Harbi başlamıştır. Bu harp üç safhadan meydana gelmiştir. Birinci safha, stratejik çekilme olup düşmanın ana merkezinden ve lojistik kaynaklarından uzaklaştırılmıştır. İkinci safha, stratejik savunma safhası olup 21 gün ve 21 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi Türk ordusunun zaferi ile sonuçlanmıştır. Üçüncü safha ise stratejik taarruz safhasıdır. 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos 1922’de yapılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi bu safhayı oluşturmaktadır.
TBMM, 20 Temmuz 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya Başkomutanlık yetkisini vermiştir. Bu yetki, Türk Kurtuluş Savaşı’nın en kritik aşamalarından biri olan Büyük Taarruz’un planlanması ve icrası için gerekli liderliği sağlamıştır. Mustafa Kemal Paşa, bu yetkiyi aldıktan sonra, dönemin önemli komutanları olan İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Kazım Paşa ile bir araya gelerek durumu değerlendirmiş ve taarruzun ağustos ayında yapılmasına karar vermiştir. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Muharebesi, işgal güçlerine son darbeyi vurmak amacıyla planlanmıştır. Harekât büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde yürütülmüştür. Büyük Taaruz, İngiltere’nin hem yerli Rumlara güvenli bir bölge temini hem de İzmir ve çevresini Anadolu’dan koparmak için giriştiği bağımsız İyonya Devleti Projesi’ni boşa çıkarmış ve yurt sathının düşmandan temizlenmesini sağlamıştır. Bu savaş başlangıç konumu ve zamanlaması itibarıyla Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının tam manasıyla bir taktik ve strateji savaşı olmuştur. Savaşın ağırlık merkezinin Afyonkarahisar olarak belirlenmesinde; bölgenin topoğrafyası, Yunan ordularının iaşe ve silah depoları, Afyonkarahisar’ın kuzey, doğu ve batı doğrultudaki demiryollarının kesişim noktasında bir kavşak olması, Türk Ordusu’nun silah ve mühimmatıyla gıda ve iaşe sevkiyatının güzergâhı dikkate alınmıştır. Ağustos ayının tercih edilme nedeni ise iklim koşulları ve bölgenin tarımsal üretim durumu ile ilgilidir. İlk olarak İzmir yönünde Yunan ordularına iki haftalık takip harekâtında Türk ordusunun dağlık mevkilerde konaklayabilecekleri hava koşulları göz önüne alınmıştır. İkinci olarak ise Batı Anadolu köylülerinin bir yıl boyunca geçimlerini sağlayacak başta tahıllar olmak üzere tarım ürünlerini hasat etmeleri beklenmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa Kocatepe’ye gelerek 26 Ağustos sabah saat 5’te Türk topçu ateşiyle taarruzu başlatmıştır. Türk ordusu Yunan mevzilerine girmiş ve kısa sürede Afyon’a ulaşmıştır. Afyon’un Türkler tarafından alınması Ankara başta olmak üzere tüm ülkede büyük bir sevinçle karşılanmıştır. 30 Ağustos’ta Türk ordusu saldırıları daha da artırmıştır. Düşmanın toplanmasına fırsat verilmeyerek “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ileri!” sözü ile düşmanın Anadolu’dan tamamen atılacağı açıkça beyan edilmiştir. Böylece Büyük Taarruz Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştır. Büyük Taarruz Meydan Muharebesi askerî açıdan Kurtuluş Savaşı’na son noktayı koyarken siyasi açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda hukuki ve diplomatik yönlerden bağımsız, eşit ve saygın bir devlet olarak tanınmasını sağlayan Lozan Barış Antlaşması’na giden sürecin önünü açmıştır.
Büyük Zafer’den iki yıl sonra, 30 Ağustos 1924 Cumartesi günü, Dumlupınar’ın Çal köyü yakınlarında, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da katılımıyla Büyük Zafer için ilk kutlama töreni yapılmıştır. Zaferi kutlamak için iki yıl beklenmesinin nedeni, 1923 yılının yeni Türkiye açısından hem ulusal hem de uluslararası alanda yoğun bir dönem olmasıydı. 30 Ağustos Zaferi’nin, millî bayram olarak kutlanılması ile ilgili TBMM görüşmesi 1 Nisan 1926 tarihinde yapılmıştır. Dört maddeden oluşan Zafer Bayramı Kanunu’nun ilk maddesi, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin neticelendiği 30 Ağustos gününü, cumhuriyet ordusu ve donanmasının Zafer Bayramı ilan etmektedir. Dolayısıyla bu bayram Türk ordusuna atfedilmiştir. İkinci maddede, Zafer Bayramı’nın her sene kara, hava ve deniz kuvvetleri tarafından kutlanacağı ve Millî Savunma Bakanlığının belirleyeceği bir program gereğince savaşın cereyan ettiği Dumlupınar’da ayrıca bir askerî merasimin tertip edileceği, öte yandan o gün askerî dairelerin tatil olacağı belirtilmiştir. Ancak ikinci madde TBMM sıralarında eleştirilere neden olmuştur. CHP Van Milletvekili Hakkı Bey, 30 Ağustos Zaferi’nin sadece orduya mal edilemeyeceğini, bu zaferde tüm milletin katkısının olduğunu bu nedenle askerin yanında mülkiye ve çeşitli okulların da bu maddeye eklenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu itiraz üzerine ikinci maddeye “…Dumlupınar’da ayrıca merasim-i askeriye icra edilir ve bu günde bilumum dairelerle mektepler tatil olunur.” ibaresi eklenerek bayramın kapsamı ordu dışına genişletilmiştir. Üçüncü maddesinde neşri tarihinden muteber ibaresi yer alırken son madde de kanunun icrasından Bakanlar Kurulu sorumludur ibaresi yer almıştır. Yapılan oylama neticesinde Zafer Bayramı Kanunu kabul edilmiştir.
Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olan 30 Ağustos Zaferi, Türk ordusunun ve Türk milletinin var olma mücadelesinin mihenk taşlarından biridir. 30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesindeki başarısını, kararlılığını ve fedakârlığını kutlamak için her yıl anılan ve büyük önem taşıyan bir tarihtir. Bu zafer, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak tarihimizdeki yerini almıştır.
Kaynaklar
-
Bilal Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e 1921-1922, Bilgi Yayınevi, Ankara 1989.
-
Burhan Sayılır, “30 Ağustos Zafer Bayramı Kanunu İlk Zafer Kutlaması ve Büyük Taarruz İle İlgili Bazı Bilgiler” Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Sayı: 16, Yıl: 12, 2014, s.165-186.
-
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi IX, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2011.
-
Erık Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2016.
-
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Kronik Yayınları, İstanbul 2018.
-
Hacı Veli Gök, “30 Ağustos Zaferinin İlk Resmi Töreni Ve Cumhuriyetin İlk On Yılında Büyük Zaferin Yıldönümleri: İstanbul Örneği”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi Cilt. 9, Sayı. 29, 2021, s.165-186.
-
Mahmut Goloğlu, Milli Mücadele Tarihi III Üçüncü Meşrutiyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021.
-
Mehmet Sedat Erkan, “Türk Tarihinde Bir Dönüm Noktası, Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Cilt.11, Sayı.32, 2022, s.243-271.
-
Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
-
Okan Ceylan,. “İlk Hedefi Akdeniz Olan Bir Savaş: Büyük Taarruz Meydan Muharebesi Döneminde Batı Anadolu Kırsalında Askerler, Köylüler ve Gündelik Hayat”, 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Afyonkarahisar 2023, s.793-819.
-
Sevtap Demirci, Belgelerle Lozan: Taktik - Stratejik - Diplomatik Mücadele 1922 – 1923, çev. Mehmet Moralı, Alfa Yayınları, İstanbul 2013.
-
Sina Akşin, Büyük Zafer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2022.
-
Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.
-
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü IV, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.