KASIM-ARALIK 2024 / ÖRNEK GİRİŞİMCİ

Kendi toprağınızda yatırım yapmanın hazzı hiçbir şeyde yok


Sema ÖZAY    

03.02.2025 


Dr. Ece Aynur Onur… ABD İndiana Üniversitesinde askeri antropoloji alanında akademisyenken ülkesine ve memleketine katkı sağlamak amacıyla 2017 yılında Türkiye'ye dönerek ata toprağı Burdur'un Kayalı köyünde, “Toprağın Melekleri” adlı kadın çiftçi kolektifini kurdu. Burada iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlayacak “Susuz Tarım Projesi”ni başarıyla uyguladı. Genç girişimci Onur, şimdi susuz tarımı yaygınlaştıracak ve ulusal bazda daha ileri taşıyacak “Selenay Projesi”ni başlatma sürecinde. Hiçbir şeyde kendi toprağında yatırım yapmanın hazzının olmadığını ve tarımın 21’inci yüzyılda öncelikli savunma politikalarından biri aynı zamanda millî güvenlik konusu olduğunu belirten Onur, susuz tarıma başlama sürecini, deneyimlerini ve hedeflerini dergimiz için anlattı.

Dr. Ece Aynur Onur kimdir?  Sizi tanıyabilir miyiz? 
 
Ben bir asker çocuğuyum.1983 yılında babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Kırklareli’nde doğdum. Aslen Burdurluyum ama bende nerelisin sorusunun cevabı Türkiyeliyimdir çünkü memleketimizin her yeri bizim için yurttur. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2006 yılında mezun olduktan sonra ABD’deki İndiana Üniversitesinde Antropoloji Bölümünde yüksek lisans ve doktora yaptım. Aynı üniversitede alanında uzman bir akademisyenken susuz tarımın 21’inci yüzyılın sorunu olacak olan iklim değişikliği, kuraklık ve göçün çözüm kaynağı olduğunu gördüm.  2017 yılında memleketime dönerek Burdur’da Toprağın Melekleri isimli bir kadın çiftçi kolektifi kurdum ve o tarihten bu yana Burdur’da Susuz Tarım Projemi pilot uygulama olarak yürüttüm. Artık daha ileri bir aşamaya geçiş sürecindeyim.
 
Bu projeden önce Amerika’da kurulu bir düzeniniz ve işiniz varken Türkiye’ye dönerek köyde yaşamaya nasıl karar verdiniz? Süreci anlatır mısınız? Size bu kararı verdiren ne oldu?
 
Dedem vefat ettikten sonra 2015 yılının yaz tatilinde Burdur’a ailemi ziyarete geldim. Bu ziyaret sırasında seneler sonra ilk defa ata toprağım Kayalı köyüne gittim. Köyün nüfusunun 100’ün altına düşmüş olması ki şimdi 30’un altında, köyde hiç genç ve çocuk yaşamaması, köydeki ilkokulun kapanması beni derinden sarstı. Köyün girişindeki Kocapınar diye bilinen çeşmeden parmak kalınlığında su akıyordu. Bir zamanlar capcanlı olan köyün hayalet bir köye dönmesinin altında yatan ana nedenin kuraklık olduğunu tespit ettim. Çocukluğumun Göller Yöresi, “Çöller Yöresi”ne dönmüştü. 2013-2015 yılları arasında iki yıl üst üste “Yılın Akademisyeni” ve “Geleceğin Akademisyeni” ödüllerini almıştım ancak o tarihe kadar ülkeme ve kendi toprağıma elle tutulur bir faydam olmamıştı. Artık inisiyatif almamın zamanı geldi diye düşündüm. Ata toprağıma fayda ve katkı sunacak, köyümü yeniden canlandıracak, halkıma refah sağlayacak projeleri geliştirecek ve yürütecek bilgi ve deneyime sahiptim. Ancak önümde kocaman sorular ve sorunlar duruyordu: Kuraklık ve çölleşme ile nasıl mücadele edebiliriz? Su kaynaklarının hızla yok olmasını nasıl önleyebiliriz? Topraktaki verim kaybı geriye döndürülebilir mi? Erozyonu durdurmak için ne yapabiliriz? Bu sorunların çözümünün susuz tarım olduğunu tespit ettim. 3-4 yıl boyunca susuz tarım konusunda araştırma yaptım. Ve 2019 yılında tarlaya ayak bastım.

Fotoğraf Galerisi

Köydeki insanların kafasında, “Herkesin kaçmaya çalıştığı yere sen niye geliyorsun, askeri lojmanlarda büyümüşsün, sobalı evde ne işin var?” sorusu vardı. Önce anneannemin evine yerleştim, sonra bir kerpiç ev kiraladım. Orayı atölyeye çevirdim. Hayatımda ilk defa soba da yaktım. Amerika’da 4 dönüm arazide iki katlı evim, üç tane de arabam vardı. Şunu farkettim ki kendi toprağınızda olmanın ve yatırım yapmanın hazzı hiçbir şeyde yok. İndiana bir tarım eyaletidir. Üniversiteden eve dönerken hep görürdüm. Çiftçiler en iyi jiplere, en iyi traktörlere biniyor, hepsinin atları var. Doğa içinde muhteşem bir hayat yaşıyorlar. Ben de iş sonrası çeksem çizmelerimi atımın bakımını yapsam, ata binsem diyordum. Şimdi Burdur’da bunu yapıyorum. Kalkıyorum sabah ezanında atıma biniyorum geziyorum. Sonra gelip işime başlıyorum. Deneme yanılma yoluyla birçok şeyi öğrendim. 5 yıldır bilfiil tarlada çalışıyorum ve köyde yaşıyorum. Kayalı’da küçük bir dokunuş yaptığım zaman dalga dalga büyüyor.  Bazı insanlar elini taşın altına koyacak. Kolay değil, sizin vizyonunuza sahip olmayan insanlara kendinizi anlatmak zor. Çok şükür beni anlayan 30 kişilik bir kadın kollektifi yani Toprağın Melekleri var. 
 
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MERKEZİNDE GÖREV YAPTIM
Köydeki hayatınıza başlamadan önce herhangi bir tarım eğitimi aldınız mı?
 
Indiana Üniversitesi Antropoloji Bölümüne bağlı Küresel İklim Değişikliği Merkezinde görev yaptım ve “Küresel Tüketim Kültürü” isimli bir ders verdim. Amerikan Tarım Bakanlığının raporlarını çok okudum. Küresel İklim Değişikliği Merkezindeydim, orada elimde kocaman bir hazine vardı. Özellikle Bölüm Başkanı hocam Latin Amerika ormanlarında çölleşmenin başlamasıyla ilgili çalışıyordu. Ben de bu çalışmaya dâhil oldum. Antropoloji Bölümü, ayrıca Birleşik Arap Emirliklerinin, İsrail’in, Amerika Kızılderililerin nasıl susuz tarım yaptığı ile çok ilgileniyordu. Bu bilgilere Anadolu’nun kadim tarım bilgisi ve onarıcı tarım kültürünü de ekleyerek susuz tarımı uyguladık ve bugünlere geldik. 
 
Şu anda da her türlü güncel bilgiyi takip edip uygulamaya geçiriyorum. Zaman çok sınırlı yapılacak şey fazla, hepsine yetişmeye çalışıyorum. Tabii ki ilk zamanlar başarısız da oldum. Her yerde söylüyorum benim susuz tarım deneyimim iki evreden oluşuyor: Birinci evrede deneme yanılma yoluyla para ve zaman kaybettiğim oldu; ikinci seneden sonra gerçek ve sürdürülebilir başarıyı yakaladık.

Fotoğraf Galerisi

“SUSUZ TARIM” BEKLEDİĞİMİZ FARKINDALIĞI YARATTI
Sizin “susuz tarım” şeklinde bahsettiğiniz tarım aslında literatürde kuru tarım. Bu adı kullanmanızın özel bir amacı var mı? Anlatır mısınız?
 
Kuru tarım, 12 bin yıl önce Anadolu ve Mezopotamya’da başladı. Susuz veya sulamasız tarım, kuru tarım üzerine inşa edilmiştir ancak kuru tarım ile susuz tarım aynı şey değil. Susuz tarım, Anadolu’nun kadim tarım bilgisi ile dünyadaki en güncel onarıcı tarım bilgilerinin harmanlanması ile oluşturulmuş yeni bir tarım teknikleri bütünüdür. Susuz tarımda, fide veya tohum dikimi-ekimi esnasında can suyu vermek dışında hiç sulama yapmıyoruz. Kuraklıkla ve susuzluk ile mücadelede oynayacağı hayati role vurgu yapmak için susuz tarım kavramını kullanmayı tercih ediyorum. Ben bir teorisyenim. Başarılı bir kavram çok konuşturan bir kavramdır. Susuz tarım da amaçladığımız farkındalığı yarattı.
 
Kuru tarım ile susuz tarım arasındaki farklardan biri de susuz tarımda pulluk kullanılmaması. Bir başka deyişle toprak işlemesiz tarım. Araziyi pullukla sürmek toprağın verimli olmasını sağlayan organik maddeleri öldürdüğü için gerekmedikçe toprağa müdahaleden kaçınıyoruz. Türkiye’de doğru bildiğimiz en büyük yanlışlardan biri, “Anadolu’nun toprakları o kadar bereketli ki adam diksen yeşerir.” düşüncesi. Ne yazık ki öyle değil, topraklarımız son 75 yıldır pullukla aşırı müdahale edilmesi ve aşırı kimyasal kullanılması nedeniyle çok ciddi verim kaybı yaşadı. Organik madde seviyesi sıfıra yakın, toprağı suni gübre ile ayakta tutmaya çalışıyoruz Bunun yanında, susuz tarımda; malçlama, kompost ve doğal gübre kullanımı gibi onarıcı teknikler hem topraktaki nemi muhafaza etmeye yardımcı oluyor hem de organik madde yüzdesini artırıyor. Verimli olmayan marjinal araziler, taşlı tarlalar susuz tarım için avantajlı yerler. Bu teknikle hem kısıtlı su kaynaklarımızı korumuş oluyoruz hem de toprağımızın verimini artırıyoruz. Hem doğal hem de tasarruf eksenli bir süreçte en güzel ürünlerin organik bir şekilde üretildiği bir kazanım ağı mevcut.
 
Çiftçimiz alışkanlıklarından vazgeçmek yerine ne yazık ki tarım yapmaktan vazgeçiyor. Bizim yetiştirdiğimiz tıbbi ve aromatik bitkiler zaten sulanmadığı zaman daha kaliteli ve yüksek aromalı oluyor. Buna gül, ölmez çiçek ve çörek otunu örnek verebilrim. Testlerimizi Süleyman Demirel Üniversitesi SUDUM laboratuvarında yaptırıyoruz. Laboratuvar ortamında bitkiyi ne kadar suladığınız ortaya çıkıyor. Türkiye’deki en kaliteli ürünlerden biri bizim yetiştirdiklerimiz. Yine yetişdirdiğimiz nohut, mercimek ve bamyanın tadını anlatamam.
 
Köye yerleştiğinizden beri neler yetiştiriyorsunuz,  çalışmalarınızı özetler misiniz? 
 
75 dönüm arazide ölmez çiçek, gül, tıbbi adaçayı, lavanta, biberiye, kekik, rezene, anason, tıbbi papatya, tıbbi nane, misk adaçayı, aynı sefa gibi ıtri bitkilere ek olarak nohut, buğday, aspir, çörek otu, kimyon gibi gıda ürünleri yetiştiriyoruz. Bunlara ilave olarak 24 ve 6 dönüm iki ayrı arazide 40 çeşit bitki yetiştirmek için sonbaharda bir ekim dikim çalışmamız olacak. Bu çalışmaya susuz tarımla yetişebilecek bitkiler için bir fizibilite çalışması diyebiliriz. 

Fotoğraf Galerisi

 
Susuz tarım küçük bahçelerde ve hatta saksıda yapılabilir. Sahip olduğunuz toprağın büyüklüğünden ziyade hangi stratejik bitkiyi ürettiğiniz, ne tür katma değer yarattığınız ve nasıl pazarladığınız önemli. Birkaç saksıda yetiştirdiğiniz susuz tarım bitkileri ile asgari ücret kazanmak mümkün. 
 
21.YÜZYILIN EN ÖNCELİKLİ SAVUNMA POLİTİKALARINDAN BİRİ TARIMDIR 
“Susuz tarımı” yaymak üzere planladığınız Selenay Projesi’nden bahseder misiniz? 
 
21.yüzyılda dünya genelinde tüm dengeler değişiyor ve gelişiyor, dolayısıyla insanlık için savunma metotları da değişiyor. 20’inci yüzyılda en önemli savunma unsurları top-tüfekti, günümüzde ise öncelik teknoloji gibi görünürken tüm dünyanın karşılaştığı Covid19 vakası bu düşünceyi değiştirdi; insanların besin olmadan hayatta ve ayakta kalma olasılığı olmadığını ortaya koydu. Hayatı bizlere sunan toprağın nimetleridir. Toprağın nimetlerini temin etme sanatının adı tarımdır. Tüm bu sıraladığımız bilimsel gerçeklerden yola çıkarak 21. yüzyılın en büyük savunma politikalarından bir tanesi de tarımdır. 
 
Bu düşüncelerle Toprağın Melekleri pilot uygulaması ile elde ettiğimiz deneyimi, bilgiyi daha geniş kitlelere yaymak ve ileriye taşımak için “susuz tarım”ın çatısını Selenay Projesi adı altında Ankara’da kurmaya karar verdik. “Anadolu coğrafyasını Anadolu kadınlarının imar ve inşa edeceği” vizyonuyla mimar Selen Hakbilir ile güçlerimizi ve vizyonumuzu birleştirdik. Pilot uygulama aşamasındayken Selen Hakbilir, sürekli bu işin içinde olma isteğindeydi. Gerekli olgunlaşmayı sağladık ve zamanı geldi. 
 
Burdur’daki uygulama umduğumuzun üzerinde başarılı oldu. Orada birlikte çalıştığımız 30 kadın çiftçi ile uygulamada büyük gayretlerle güzide bir başarı elde ettik. Bu projeyi ulusal boyutta ses getirecek hâle getirmek için beni yetişemediğim yerde destekleyen mimar Selen Hakbilir’le Haymana’da üretim faaliyetlerine başlayacağız. Proje ile bizim standartlarımıza uygun üretim yapan üreticilerin ürünlerini alıp pazar sağlamayı düşünüyoruz. Aslında bir sözleşmeli üretim modeli ile tıbbi ve aromatik bitkiler öncelikli olmak üzere bu tarım modelini yaymayı amaçlıyoruz. Neden tıbbi ve aromatik bitkiler derseniz, ilaç sektördeki klinik deney raporlarını okuyorum. Sektördeki ilaçların yüzde 80’i tıbbi ve aromatik bitkilerden yapılıyor  ve Türkiye bu bitkilerin cenneti denilebilir. Sadece, ülkemizde yetişen bitkilerin hangi sektörlerde kullanılacağının bilgisinin üretilmesi lazım. Bilgiyi kim üretirse güç ondadır. Bilim dilini de bilgiyi de bu topraklarda üretmek istiyoruz. Bu nedenle de projeye Ankara’da devam edip Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile çalışmak istiyoruz. Çünkü Ankara Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar ve Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Atar Susuz Tarım Projesi’nin stratejik önemine vâkıf hocalarımız. Ayrıca en büyük ilham kaynağım eski Tarım Bakanımız, şimdiki TBMM Tarım Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Vahit Kirişci hocam olmuştur.
 
BULUNDUKLARI YERİ CENNET YAPSINLAR
Köye dönmek isteyip cesaret edemeyenlere ve sizin yolunuzdan gitmek isteyen gençlere ne söylemek istersiniz? 
 
Susuz tarımın şöyle bir özelliği var. Sürekli tarlanın başında olmanız gerekmiyor. Dolayısıyla başka bir mesleği yaparken tarımla uğraşmak da mümkün. Ben online tarım eğitimi de veriyorum. Türkiye’de tıbbi nane üretimi yoktu. Benim eğitimimden sonra ek bir çalışma alanı olarak başlayanlar oldu. Ama yeni başlangıçlar yapmak zor, birlikte hareket etmek bu nedenle önemli. Ortak bir network oluşturup ülkemizin yararına sunmak lazım. Yani bir kişi ofiste veya evde çalışırken, aynı zamanda 3-5 saat uzaklıktaki tarlasında susuz tarım yapabilir. O yüzden susuz tarım Türkiye’de çok farklı segmentlerden kadın-erkek olmak üzere her yaştan ve her meslekten insanı tarıma dâhil edebilecek bir tarım modeli. İlk zamanlarda kabul ve destek görmeyebilirler ancak ilerleyen zamanlarda yaptıkları küçücük dokunuşların çok sayıda insanın hayatlarında büyük etkiler yarattıklarını görecekler. İnsanın topraktan gıda-şifa üretmesi ve kendi toprağına hizmet etmesi, parayla satın aldığınız tüm ürünlerden ve hizmetlerden çok daha büyük bir haz ve mutluluk veriyor. İstiklal Marşımız nasıl başlıyor? “Korkma!” Korkmasınlar. Gençler topraklarını, vatanlarını terk etmesinler. Cenneti başka bayraklar altında aramak yerine cennet vatanımıza yatırım yapsınlar. 
 
Son olarak “Ben Türk, Kore Savaşında Türk Esirler” kitabınız ile okurlara ne iletmek istediniz?
 
Gerçek değer, gerçek hazine Anadolu’da, yani bizim kültürümüzde. Kore Savaşı’nda esir düşen Türk askerleri içinde hiç ölen olmadığı hâlde ABD askerlerinin yüzde 50’si çeşitli nedenlerle ölüyor. Türklerden Veli Atasoy isimli sıhhiye onbaşı var, bizim ülkemizde bilinen şifalı bitkilerle ilaç yapıyor. O şartlarda hayatta kalmayı başarıyorlar. Amerikan ordusu bunu merak ediyor. Ve zor şartlarda nasıl ayakta kalınır ve muharebe ya da esarete ilişkin davranış şekilleri eğitimini bizim askerlerimize bakarak hazırlıyorlar. Sonuç olarak bu gücü kültürlerinden alıyorlar şeklinde raporluyorlar. NATO bunu Amerikan ordusundan alıyor, biz NATO’dan alıyoruz. Ben okurlarımıza, milletimize bunu ulaştırmak istedim. Değer bizim kültürümüz, değer bizim toprağımız. Bizim sadece çok çalışmamız lazım.

Dr Ece Aynur Onur Susuz tarım toprağın melekleri selenay sema özay