Doğal Yaşam ve Biyoçeşitlilik Grubu, farklı disiplinlerden toplam 85 Şûra üyesinden oluşuyor. Yüz yüze gerçekleştirilen ilk toplantıda bu başlık altında altı çalışma grubu oluşturuldu, ardından bu gruplar tarafından toplam on sekiz çevrim içi toplantı yapıldı.
Grupların çalışmaları; biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı, korunan alanların artırılması ve etkin yönetimi, sulak alanların korunması ve restorasyonu, tehdit altındaki türler ile genetik kaynakların korunması, ekosistem hizmetlerinin değerlendirilmesi ve çevresel farkındalık ile doğa etiği bilincinin güçlendirilmesi gibi öncelikli başlıklarda yoğunlaştı. Tarımsal üretimden su kaynaklarının korunmasına, iklim düzenlemesinden kültürel mirasın devamına kadar uzanan yaşamsal süreçler, doğal yaşamın işlevselliğine ve biyoçeşitliliğin sürekliliğine sıkı sıkıya bağlıdır.
Özellikle son yüzyılda sanayileşme, kentleşme ve nüfus yoğunluğunun hızla artmasıyla doğal kaynaklar üzerindeki baskılar ciddi şekilde yükselmiş ve geri döndürülmesi güç düzeylere ulaşmıştır. Tarım uygulamalarındaki değişimler, arazi kullanımındaki dönüşümler, enerji ve madencilik faaliyetlerinin yaygınlaşması, iklim krizi, istilacı türlerin çoğalması ve çevresel kirlilik, doğal yaşamın sürdürülebilirliğini ve biyoçeşitliliği doğrudan tehdit eden başlıca faktörler hâline geldi.
Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan fitocoğrafik bölgelerinin kesişim noktasında yer alması, ülkemizi bitki ve hayvan türleri açısından dünyanın en zengin biyocoğrafyalarından biri hâline getirdi.
Biyoçeşitliliğin korunması, yalnızca çevreci bir yaklaşım değil, aynı zamanda kalkınma planlarının, tarım politikalarının ve kamu yatırımlarının merkezinde yer alması gereken stratejik bir zorunluluk. Türkiye, 1990’lı yıllardan itibaren çok sayıda uluslararası sözleşmeye taraf olmuş ve ulusal mevzuatını bu doğrultuda düzenlemiştir. Bern Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS), Ramsar Sözleşmesi, Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticareti Sözleşmesi (CITES), Barselona Sözleşmesi ve Bükreş Sözleşmesi, Türkiye’nin biyoçeşitlilik politikalarına yön veren başlıca uluslararası belgeler arasında yer alır. Aynı şekilde, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu, doğal yaşamın korunmasına yönelik ulusal hukuki zemini oluşturur. Ancak, yasal düzenlemelere rağmen uygulamadaki yetersizlikler, yetki çatışmaları, kurumlar arası koordinasyon eksiklikleri ve denetim mekanizmalarının zayıflığı, koruma politikalarının etkinliğini sınırlandırıyor ve sürekliliğin sağlanmasını zorlaştırıyor.
Doğal yaşamın korunması resmî otoritelerin yanı sıra toplumun tüm kesimlerinin aktif katılımını gerektiren bütüncül bir sürece bağlı. Biyoçeşitlilik bilincinin toplumun tüm kesimlerine kazandırılması, eğitim sistemine entegre edilmesi, yerel bilgi sistemlerinin desteklenmesi ve çevre etiğinin güçlendirilmesi bu süreçte öncelikli stratejik hedeflerdir.
Öte yandan, doğanın sunduğu maddi ve manevi katkıların bütüncül şekilde değerlendirilmesini sağlayan “ekosistem hizmetleri” kavramı, çevre politikalarının şekillenmesinde giderek daha merkezi bir konuma geldi. Su arıtımı, iklim düzenleme, erozyon kontrolü, estetik değerler ve kültürel kimlik gibi doğadan sağlanan hizmetler hem çevre koruma hem de ekonomik kalkınma ve toplumsal refah için de vazgeçilmezdir. Bu doğrultuda, doğal yaşamın korunması sürdürülebilir sektörel politikalarla birlikte ele alınmalı ve doğa temelli çözümler planlama ve kalkınma süreçlerine entegre edilmeli.
Sonuç olarak, doğal yaşamın ve biyoçeşitliliğin korunması çevresel bir zorunluluk olmasının yanında ekonomik refah, sosyal adalet ve kültürel süreklilik açısından da temel bir öncelik. Türkiye’nin sahip olduğu biyolojik zenginlik, ulusal ve küresel düzeyde son derece değerli bir miras. Bu mirası korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla atılacak her adım yalnızca doğaya değil, aynı zamanda insanlığa ve topluma yönelik bir yatırım. IV. Tarım Orman Şûrası’nın “Doğal Yaşam ve Biyoçeşitlilik” başlığı kapsamında geliştireceği politika önerileri ve eylem planları, Türkiye’nin doğa ile uyumlu kalkınma vizyonunu güçlendirmesi bakımından tarihi bir önem taşıyor.