MAYIS-HAZİRAN 2025 / ÖZEL HABER
Dijital çağ ve iklim krizi kıskacında gıda güvenliği
Tarladan soframıza gelen gıdaların güvenliğinden nasıl emin olabiliriz? Özellikle sosyal medyanın yaygınlaştırdığı bilgi kirliliği, hayatımıza yeni giren on line gıda satışları ve kapımızdaki iklim değişikliği tehdidi gibi karmaşık sorunlar yumağında tüketici neye güvenmeli? Gıda Güvenliği Derneği (GGD) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Samim Saner, gıda güvenliğinde doğru bilinen yanlışları, güncel riskleri ve bilimin sunduğu çözüm yollarını okuyucularımız için anlattı.
Gıda güvenliğinin öneminden kısaca bahsedebilir misiniz? Gıda Güvenliği Derneğinin gıda güvenliği ekosistemindeki rolü ve önemi nedir?
Gıda güvenliği, insanların gıdaları sağlıklarını bozmadan gönül rahatlığıyla tüketebilmelerinin garantisidir. Tüketilen gıdalardaki biyolojik, kimyasal ve fiziksel risklerin kontrol altına alınmış olması sayesinde toplum sağlığı korunabilmekte ve birçok hastalık önlenebilmektedir. Gıda güvenliği aynı zamanda ekonomik kalkınma ve uluslararası ticaretin güvenli temellere oturmasını da sağlar. Kısacası, güvenli gıda; sağlıklı birey, sağlıklı toplum ve sorumluluk sahibi bir gıda sektörü demektir.
Derneğimizin öncelikle temel misyonundan başlamak isterim. GGD’nin misyonu; ilgili tüm paydaşları gıda güvenliği ortak paydası altında bir araya getirmek suretiyle hep birlikte ortak akıl üreterek toplumda ve gıda tedarik zincirinde farkındalığı arttırmak, doğru ve bilimsel temelli bilgiyi tüketiciyle paylaşmaktır. GGD olarak bu kapsamda, dünyadaki bilimsel ve teknik gelişmeler hakkında tarladan çatala gıda tedarik zinciri paydaşlarını periyodik olarak bilgilendiriyoruz, işletmelere gıda güvenliği ile ilişkili çeşitli konularda eğitimler veriyoruz.
Bilgi kirliliğini önlemeye yönelik olarak başta sosyal medya olmak üzere, görsel ve yazılı basın üzerinden tüketicilere yönelik bilimsel temelli aktif bilgilendirme yapıyoruz. Gıda güvenliğini ilgilendiren konularda mevzuatlara görüş oluşturmak için bilimsel komitelerimiz ile çalışıyoruz, gıda işletmeleri ile kamu kurumları arasında gıda güvenliği konularında iletişim köprüsü oluşturmaya çalışıyoruz şeklinde özetleyebilirim.
Haber Görseli
Dr. Samim Saner Gıda Güvenliği Derneği (GGD) Yönetim Kurulu Üyesi
Türkiye’de gıda güvenliği ile ilgili bilgi düzeyi ne boyutta. Bununla ilgili derneğinizin araştırmasında hangi çarpıcı sonuçlara ulaştınız?
Gıda Güvenliği Derneği olarak tüketicilerin gıda güvenliği konusundaki algı ve bilinç düzeyini saptamak amacıyla yaptığımız “Gıda Güvenliği Bilgi Düzeyi Araştırması” kapsamında Türkiye kent-kır geneli temsili 18 yaş ve üzeri toplam 1503 kişi ile görüşüldü. Bu araştırmaya göre elde ettiğimiz bazı önemli sonuçları şöyle anlatabilirim. Katılımcıların büyük çoğunluğu 5 yıl öncesine kıyasla gıda güvenliğinin geliştiğini düşünüyor. Kadınların çoğunluğu kaliteye, erkeklerin çoğunluğu ise aile bireylerinin tercihlerine önem veriyor. Katılımcılar satın aldığı bir gıda ürünü bozuksa iade edeceğini ilk sırada belirtirken; kadınlar, gıda maddeleri satın alırken en çok yiyecek maddelerinin satıldığı yerin hijyenik durumuna dikkat ettiğini, erkekler ise en çok ürünün ambalajına dikkat ettiğini belirtiyor.
18 yaş ve üzeri Türkiye kent nüfusunun gıda ile ilgili başlarına bir olay gelmesi veya şikâyette bulunmaları gerekmesi durumunda ilk sırada başvuracağı kurumun ürünü satın aldığı yer olarak belirtirken, bunu Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı takip ediyor. Katılımcıların en güvendiği bilgi kaynaklarını sırasıyla doktorlar ve sağlık profesyonelleri, aile ve arkadaşlar, üniversiteler ve bilim insanları oluşturuyor.
SOSYAL MEDYADA ÇOK YAYGIN BİR BİLGİ KİRLİLİĞİ BULUNUYOR
Gıda güvenliği açısından en önemli gördüğünüz riskler ve zorluklar neler? Türkiye'de gıda güvenliğini daha da iyileştirmek için hangi alanlarda çaba gösterilmeli?
Ülkemizde gıda güvenliği açısından gördüğümüz önemli zorluklara tüketici güveni ile başlamak istiyorum. Tüketicilerde gıda güvenliği ile ilgili küçümsenemeyecek düzeyde bir güven sorunu yaşandığı konusunda sektördeki herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum. Bu güven eksikliğinin temelinde ise gıdalar aleyhinde özellikle sosyal medyada çok yaygın bir şekilde etkili olan bilgi kirliliği bulunuyor. Bu yaygın bilgi kirliliğinin ve dezenformasyonun önüne geçilmesinde akademisyenlerimize büyük bir görev düşüyor; sosyal medyada gördükleri yanlış bilgilendirmelere müdahil olmaları çok önemli. Toplum bilim insanlarımıza güveniyor. Hocalarımızın kendi branşları ile ilgili konulardaki yanlış bilgilendirmelere müdahalesinin yanlış bilginin yayılmasına karşı önemli bir araç olacağına inanıyorum.
Gıda güvenliği kültürüne sahip olmayan bir gıda işletmesinde sürdürülebilir bir gıda güvenliğinden söz etmek kesinlikle mümkün değil. Gıda güvenliği kültürü olmadan sadece bazı belgeleri alıp duvara asmakla ve her şeyi “mış gibi yapmakla” bir yere varmak mümkün değil, buz üstüne yazı yazmak oluyor. Bir işletmede gıda kültürünün yerleşmesi ve personelin gıda güvenliği kurallarına inanarak ve içselleştirerek uygulaması, ancak o işletmenin patronunun veya üst düzey yöneticisinin gıda güvenliğine inanıp önem vermesi, uygulaması ve de bunu çalışanlarına açıkça göstermesi ile mümkündür. Bu konu çok önemli.
İklim değişikliği gıda güvenliğini ve gıda güvencesini ne boyutta etkiliyor?
İklim değişikliği ülkemizde gıda güvenliğini ve gıda güvencesini ne yazık ki çok ciddi bir şekilde etkileyecek. Aşırı sıcaklar ve yağış rejimindeki dengesizlikler hem sıcaklığın hem de havadaki rutubetin artmasına neden oluyor. Bunun sonucunda da küf bulaşması ve üremesi sorununun etkileri daha da büyüyor. Küflenmenin artması ile birlikte karşımıza iki büyük risk çıkıyor, bir tanesi başta aflatoksin, okratoksin T2-toksini gibi başta karsinojenite olmak üzere sağlığa ciddi olumsuz etkileri olan birçok farklı küf toksininin üremesi, ikincisi de çiftçilerin küfü önlemek için daha fazla anti-fungal pesitisit kullanımına gerek duyacak olması ve bunun da zirai ürünlerdeki pestisit kalıntısını arttırması riski. Diğer taraftan, iklim değişikliği nedeniyle böcek ve zararlı faaliyetlerinin daha artacağı, bunun daha geniş bölgeleri etkileyeceği ve de böceklerin yılın daha uzun bir süresinde aktif olacakları, dolayısıyla olumsuz etkilerinin daha uzun süreceği öngörülüyor. Bu durum ise hem gıda güvencesi hem de gıda güvenliği anlamında büyük sıkıntılara yol açacak. Bunun sonucunda yukarıda bahsettiğim küf probleminde olduğu gibi ne yazık ki daha fazla pestisit kullanımı söz konusu olacak ve gıdalarda daha fazla pestisit kalıntısı ile karşı karşıya kalma riskimiz olacak. Tabii burada pestisitlerin uçucu bileşikler olması nedeniyle, bir de artan sıcaklıkla birlikte hem küflere hem de böceklere karşı daha fazla pestisit kullanmak zorunda kalınacağı da bir diğer acı gerçek. O nedenle hem azalan su kaynaklarını gözetecek hem de gıda güvenliğini daha az riske atacak ciddi stratejiler doğrultusunda devletin çok daha belirleyici olmasına ve her bölge için doğru ürün seçimi ve doğru İTU (İyi Tarımsal Uygulama) pratiklerine ihtiyacımız olacak.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GIDA KAYNAKLI ZOONOZLARIN SIKLIĞINI VE ÇEŞİTLİLİĞİNİ ARTIRABİLİR
Üçüncü olarak iklim değişikliği ile birlikte artan patojen mikroorganizma ve zoonoz riskinden bahsetmek istiyorum. İklim değişikliğinin gıda kaynaklı zoonozların sıklığını ve çeşitliliğini artırabileceği tahmin ediliyor. Sıcaklık ve nem artışı, birçok patojen bakterinin (örneğin Salmonella, Campylobacter) gıdada çoğalma hızını artırır. Özellikle soğuk zincirin kırıldığı sıcaklıklarda gıdada mikrobiyal kontaminasyon riski artar. Diğer taraftan keneler, sivrisinekler gibi vektörlerin daha önce görülmedikleri bölgelere yayılması, yeni zoonotik risklerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu durum, hayvansal gıdalara taşınabilecek yeni patojenlerin gıda zincirine girmesine neden olabilir. Aşırı sıcaklık hayvanlarda bağışıklık sistemini zayıflatır, zoonotik patojenlerin hayvanda baskın hâle gelmesini kolaylaştırır. Aşırı yağışlar, seller, tarımsal drenaj ve kanalizasyon karışımları su kaynaklarının patojenlerle kirlenmesine neden olur. Bu durum; sebze ve meyve gibi çiğ tüketilen gıdalarda zoonotik patojen taşıma riskini artırır. Aşırı sıcaklar ve enerji altyapısındaki zayıflıklar, soğuk zincirin bozulmasına neden olabilir, bu da mikrobiyal üreme ve gıda güvenliği riskini artırır. Bütün bunlarla birlikte daha fazla antibiyotik kullanma ihtiyacı ortaya çıkabilir, bu da hem hayvansal gıdalarda antibiyotik kalıntısı hem de antimikrobiyal direnç konusunda ciddi bir risk oluşturur.
Dünya Gıda Güvenliği Günü’nün bu yıl teması nedir? Gıda Güvenliği Günü’nün farkındalığını artırmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
2025 yılı Dünya Gıda Güvenliği Günü’nün teması “Gıda Güvenliği: Eylemde Bilim” olarak belirlendi. Bu yıl, gıda konusunda bilinçli kararlar almamıza yardımcı olan bilimin oynadığı önemli rolü kutluyoruz. Bu tema, gıda güvenliğinin sağlanmasında bilimin ve teknolojinin oynadığı merkezî rolü ön plana çıkarıyor. Dünya genelinde her yıl 600 milyon insan, güvenli olmayan gıdalar nedeniyle hastalanıyor. Diğer taraftan gıda kaynaklı hastalıklar, düşük ve orta gelirli ülkelerde yılda yaklaşık 110 milyar dolar ekonomik kayba yol açıyor. Bilimin rehberliğinde bu sayılar çok ciddi bir şekilde azaltılabilir. Günümüzde geliştirilen yeni nesil sensörler ve bilimsel analiz metotları sayesinde artık taklit ve tağşişin tespiti çok daha kolay hâle geldi. Son yıllarda özellikle veri biliminin inanılmaz bir şekilde geliştiğini görüyoruz. Hem resmî kurumlarımızın hem de gıda sektörünün bu gelişmeleri kullanması çok ama çok önemli. Bu sayede problemleri olmadan tahmin etmek veya problemlere karşı son derece inovatif ve proaktif çözümler geliştirmemiz mümkün hâle geliyor.
Gıda güvenliği ile ilişkili asla unutmamamız gereken ana konu gıda güvenliğinin strateji itibarıyla reaktif bir eylem değil, proaktif bir eylem olduğudur. Problemleri ortaya çıkmadan öngörmemiz ve önlemler geliştirmemiz yeni ölçüm sistemlerinin geliştirilmesi ve bu sistemlerin ürettikleri verilerin kullanılmasıyla mümkündür.
Okuyucularımıza gıda güvenliği konusunda vereceğiniz üç mesaj nedir?
Gıda Güvenliğinin en önemli koşullarının başında izlenebilirlik geliyor, yani ürünün tarladan çatala olan yolculuğu… Tüketicinin de en çok merak ettiği konulardan biri bu. Tüketicinin beklediği bu şeffaflığın sağlanması gerekiyor. Firmaların tüketiciyle olan iletişiminde yeni jenerasyon iletişim teknolojilerine daha fazla yer vermesi, ürünleriyle ve üretimleriyle ilgili şeffaflığa özen göstermesi gerekiyor. Ürünlerin içeriği, üretim prosesi, analiz sonuçları gibi konuların tüketicinin cep telefonuyla erişebileceği QR kod ve benzeri akıllı etiketler ile desteklenmesi kesinlikle geleceğe yönelik fark yaratacak doğru bir yatırım. Hatta üretim alanı gerçek zamanlı video bağlantısı ile verilebilir. Tüketici şeffaflık istiyor.
Yine şeffaflık kapsamında hem gıda güvenliği hem de taklit ve tağşiş ile ilişkili resmî denetim sonuçlarının istatistik değerlendirmeleri ile birlikte şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşımı çok önemli. Zira tüketici yediğimiz her şey zehirli, her şey hileli gibi bir psikoloji ile tedirgin durumda ve güvenilmeyen bazı ürünlere yönelme eğiliminde. Ona durumun böyle olmadığını, sistemin çalıştığını verilerle şeffaf bir şekilde gösterebilmemiz lazım.
Tüketicilerin gıda güvenliği ile ilgili konularda şüpheci davranmaları, duyduklarına hemen inanmamaları, çapraz bir doğrulama yapmaları ve şahısların görüşlerinden çok kurumların görüşlerine itibar etmeleri gerekiyor.