EYLÜL-EKİM 2018 / AYIN KONUĞU
Erdoğan Arıkan “Sağlıklı tarım, sağlıklı bir hayat ve gelecek demek”
Uzmanların beslenme konusundaki görüşlerine çok önem veriyorum. Her sabah aç karnına bir çay kaşığı polen yemeden güne başlamıyorum.
Dergimizin bu sayıdaki konuklarından biri de kendine özgü maç anlatımları ve sunduğu spor programları ilgiyle izlenen TRT Spor Spikeri Erdoğan Arıkan. Arkadaşlarının ısrarı ile girdiği TRT’deki kariyerini yıllardır başarıyla sürdüren Arıkan’ı daha yakından tanımak için kendisiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizi başarılı bir spor spikeri ve yorumcusu olarak tanıyoruz. Ancak daha yakından tanımak isteriz. Nerede doğdunuz, bu mesleği nasıl seçtiniz?
Adapazarı doğumluyum. İlkokulu Adapazarı’nda okudum. Ondan sonra babamın görevi dolayısıyla Gölcük’e taşındık. Lise ve üniversiteyi de Kocaeli’de okudum. İşletme eğitimi aldım ama aklımın bir kenarında çocukluğumdan itibaren futbol ve spor spikerliği vardı. Hep özenirdim spikerlere. Hem en güzel yerden maç anlatıyorlar hem de para kazanıyorlar diye düşünürdüm. Sonra İstanbul’da bir boya pazarlama şirketinde Kocaeli, Gölcük, Yalova satış sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Bir gün TRT’nin spikerlik sınavlarını gördüm. Arkadaşlarımla oturuyorduk, bir tanesi “Senin de sesin fena değil, bu sınavı bir denesene” dedi. O zamanlar TRT tek televizyon ve spikerlik çok göz önünde bir meslek. Ben de “Bize mi kaldı o iş” dedim. Fakat kafamın bir yerine takıldı. İstanbul’a da sürekli gidip geliyordum. İstanbul Radyosu’na gittim, müracaatımı yaptım ve ondan sonra sınava girdim. O sınavı kazandım ve Diyarbakır Radyosu’na atamam yapıldı. Benim girdiğim dönemde spor spikeri alınmamıştı. Üç sene sonra TRT spor spikeri sınavı açtı. O sınava da girdim ve 1993 sonundan bu yana TRT Spor Servisi’nde bu işi yapıyorum.
DOMATES KOKUSUNU ÖZLÜYORUM
Tarım sizin için ne ifade ediyor? Geçmişte ya da şimdi tarımla bir ilginiz oldu mu? Örneğin balkonunuzda ya da bahçenizde sebze, çiçek ya da meyve yetiştiriyor musunuz?
Tarım sadece benim için değil herkes için çok şey ifade ediyor. Sağlıklı bir tarım, sağlıklı bir hayat, sağlıklı bir gelecek demek. Bu anlamda da tarıma çok önem verilmesini bekliyorum. Benim tarıma önem vermem çok bir şey ifade etmiyor belki ama genel olarak tarıma verilen önem beni mutlu ediyor. Bu anlamda Bakanlığın çalışmalarını da biliyorum, çok güzel çalışmalar var. Benim özelime bakacak olursak, benim tarımla ilgim şöyle: Ben Sakaryalıyım ve Sakarya bir tarım kenti. Adapazarı’nda çocukluğumuzda annemle birlikte tarlaya gittiğimizi hatırlıyorum. Annemler ailecek çalışırlardı ve biz de onların yanında dururduk. Ağırlıklı olarak mısır ve buğday yetiştirirlerdi. Ayrıca bahçede akrabalarımız domates salatalık yetiştirirlerdi ve o tadı ben hala özlüyorum. Domates kokusunu özlüyorum ve domates kokusunu bilmek bence çok başka bir şey. İnsanların çocukluğundan taşıyabilecekleri güzel anılar vardır. O domates kokuları benim hep burnumda tüter.
İleriye dönük olarak tarımla ya da bir bahçeyle ilgilenmek gibi bir planınız var mı?
Çoğu arkadaşımın böyle planları var. Emekli olunca bir bahçem olsun bakayım, yetiştireyim gibi. Benim böyle bir planım yok. Bu büyük bir beceri ve sorumluluk istiyor, devamlılık istiyor. Yani kendinizi adamanız lazım. Ben şu anda kendimi ona çok hazır hissetmiyorum.
HER SABAH POLEN YERİM
Mesleğiniz icabı göz önünde bir yaşamınız var. Dolayısıyla sağlığınıza, görüntünüze dikkat ediyor olmalısınız? Bu anlamda günlük beslenmenizde en çok nelere dikkat edersiniz?
Uzmanların görüşlerine çok önem veriyorum. Beslenme konusunda şöyle beslenin, böyle beslenin denildiği zaman onları ciddiye almaya çalışıyorum. Dikkat ettiğim bir şey var ve çok uzun bir süredir bunu yapıyorum. Her sabah aç karnına bir çay kaşığı polen yiyorum. Polen yemeden güne başlamıyorum. Arı poleninin çok faydalı olduğu söyleniyor. Bir de besinleri mümkün olduğu kadar birbirine karıştırmadan yemeye gayret ediyorum. Yemek yemişsem hemen ardından meyve yemiyorum. Aradan bir yarım saat, 45 dakika geçmesini söylüyor uzmanlar. Ya da etle birlikte süt ürünleri yemeyin diyorlar; bunlara dikkat ediyorum. Daha sade daha basit tüketmeye gayret ediyorum.
Gıda alışverişinizi yaparken nelere dikkat ediyorsunuz? Örneğin etiket okuma alışkanlığınız var mıdır?
Son tarihe bakma alışkanlığım var. Son zamanlarda katkı maddelerine bakmaya çalışıyorum ve mümkün olduğu kadar doğal ürünler almaya çalışıyorum. Raftan aldığınız birçok üründe katkı maddesi olduğu söyleniyor. Dolayısıyla da biraz onlara dikkat ediyorum. Bakarken de internetten araştırıyorum bazen o E’ler falan var; hangileri zararlı, hangileri fazla alınırsa tehlikeli olabilir gibi. Onları okumaya çalışıyorum elimden geldiğince.
Sık sık seyahat ediyorsunuz. Şehir dışı ya da yurt dışı seyahatlerde yemek seçerken nelere dikkat edersiniz?
Seyahatlerimiz sırasında beslenmemize dikkat etmemiz o kadar kolay değil. Onu itiraf edeyim. Çünkü kendi yemeğinizi yapma şansınız yok ve bir şekilde karnınızı doyuracaksınız. Ama ben şunu yapmaya gayret ediyorum. Çok zorunlu değilsem çok aşırı acıkmamışsam ağır yemekler yememeye gayret ediyorum. Daha çok bir çorbayla, salatayla geçiştirmeye çalışıyorum. Ama çok sağlıklı mı besleniyorum? Hayır, beslenemediğimin de farkındayım.
DENİZ TATİLİNİ SEVMİYORUM, DOĞA DAHA GÜZEL
Yoğun temponuz içinde doğayla iç içe olmak için çaba harcıyor musunuz? Doğada yapmayı en çok sevdiğiniz etkinlikler nelerdir?
Mümkün olduğu kadar Türkiye’nin tabiat yönünden güzel yerlerine gitmeye gayret ediyorum ve her yıl birkaç yere kaçmaya çalışıyorum. Yürüyüşler yapıyorum. Ankara’da Eymir’e çok sık gidiyorum. Eymir Gölü’nü çok seviyorum. Onun dışında Bolu’ya fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum. Bazen Abant bazen Yedigöller civarı… Oraları gezmeyi seviyorum. Ihlara Vadisini görmek istiyorum. Karadeniz’e maçlara gittiğimiz zaman bazen kaçamaklar yapıyoruz. Bölgede güzel yerler var oralara gidiyoruz. Deniz tatilini sevmiyorum. Denize gidip 15 gün kalmak bana göre değil. Ama doğa tatili daha güzel. Geçen sene mesela bir haftayı Bolu tarafında geçirdim. Daha dinlendirici.
MESLEĞİMİ İYİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM
Biraz da mesleğinizle ilgili konulara değinelim. Milyonlarca taraftar maçları sizin sunumunuzla izliyor ve o heyecanı yaşıyor. Maç sunumlarına nasıl hazırlanıyorsunuz?
İnsanların maçı izlerken yaşadıkları heyecan, coşkuyu düşünerek sunmuyorum ben maçı. Ben bu mesleği iyi yapmam gerektiğini düşünerek sunuyorum. Dediğiniz çok doğru, hazırlanmak gerekiyor. Maça iyi hazırlanmak gerekiyor. Yani takımları incelemek, futbolcuları bilmek gerekiyor. Futbolcuların geçmişleriyle ilgili araştırma yapmanız gerekiyor. Ama bunların hepsi çok kolay şeyler artık. İnternet çağında bu bilgilere çok kolay ulaşabiliyorsunuz. Ama bu bilgileri bazen hiç kullanmıyorsunuz maçta. Yani bütün futbolculara çalışıyorsunuz, sayfalarca bilgi çıkarıyorsunuz ama maç öyle bir maç oluyor ki alıyor sizi götürüyor. Hiç bilgi vermenize gerek kalmıyor. Bazen de öyle bir maç oluyor ki, çok yetersiz futbol oynanıyor ya da futbol severleri çok heyecanlandıracak bir oyun oynanmıyor. İşte o zaman o bilgilere başvuruyorsunuz. Maçı benim yaşadığım heyecanla futbolseverin yaşadığı heyecan farklı oluyor ve o maçı ben farklı yaşıyorum. Yani ben bir mesleği yapmanın heyecanını ve o maçı doğru aktarmanın heyecanını yaşarken, seyredenler kazanıp kaybetmemenin, tuttukları takımın maçı kazanıp kazanamayacağının heyecanını yaşıyorlar. Ama işin bu yönü beni çok ilgilendirmiyor. Kimin kazandığından çok orada olup biteni iyi aktarmanın telaşıyla ve heyecanıyla hareket ederiz biz.
ÖNEMLİ OLAN AYNI HATAYI TEKRARLAMAMAK
Bir profesyonelsiniz ama hata yapma endişesi yaşıyor musunuz?
Hata yapıyorsunuz tabii, yapmaz mısınız? Ama hata yapmaktan korkmuyorum. Kim hata yapmıyor ki hayatta. Biz bir hata yaptığımız zaman sosyal medyadan hemen bize yazıyorlar “Şu futbolcuyu yanlış söyledin bu futbolcu oralı değildi, orada oynamamıştı” falan. Ama o kadar hızlı gelişiyor ki her şey ve o kadar çabuk ve hızlı olmalısınız ki bazen geç kalabiliyorsunuz, bazen yanlış bilgi verebiliyorsunuz. Ben şu yönden onlara hiçbir şey demiyorum; ben eğer oradaysam, o maçı anlatacaksam hakkını vermeliyim, hata yapmamalıyım. Ama her meslekte hata yapılır. Yani hata yapılmayan meslek çok azdır. Ben hep şuna dikkat ederim; aynı hatayı bir daha yapmamak. Eğer hata yapmışsanız ondan bir şeyler çıkarıp bir daha aynı hatayı yapmamak gerekir. Bütün mesele o. Hata yapmaktan korkarsanız maçı anlatamazsınız, mesleğinizi iyi yapamazsınız.
DÜNYA FUTBOLUNUN İÇİNDE YER ALMALIYIZ
Dünya kupası ile ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Dünya Kupası bütün dünyanın gözünün dört yılda bir üzerine çevrildiği en büyük futbol organizasyonu. Milyonlarca hatta milyarlarca insanı ilgilendiren bir olay. Özellikle futbolun çok sevildiği bizim gibi ülkeler için çok şey ifade ediyor. Çünkü biz futbolla mutlu olup, futbolla mutsuz olan ülkelerden biriyiz. Bizim için futbol çok önemli, takımımızın kazanması çok önemli ve futbolu yaşamak çok önemli. Bu anlamda baktığımız zaman Dünya Kupası bizim gibi bir ülkenin olmazsa olmazlarından olduğu için orada olamamak çok üzdü beni. Bizim gibi 80 milyonluk büyük bir ülke orada olmalıydı. Olayı orada yaşayınca daha iyi anlıyorsunuz ne olması gerektiğini. Keşke burada bizim de milli takımımız olsaydı diyorsunuz. O yüzden ben hep gençlere şunu söylüyorum: Evet Türkiye içinde birbirimizle yarışıyoruz, güzel. Ama dünyada olmalıyız. Dünya futbolunun içinde yer almalıyız. İşte o zaman bu güzel ülkeye daha çok katkı sağlamış oluruz. Mesela Dünya Kupası’nda bir Türkiye olsaydı, Türkiye adını milyarlarca insan bir şekilde duyacaktı.
Bir de taraftardan söz edeyim. Her takım taraftarı, her ülke taraftarı gelip takımlarını çok güzel desteklediler. İç içe maç seyrettiler, birlikte oturup maç seyrettiler her maçta ve hiçbir sıkıntı olmadı. Artık bizim de bu düzeyi yakalamamız lazım. Kendi maçlarımızda da; yani birbirimize rakip olabiliriz ama düşman değiliz. Bizde biraz düşmanlık var. Maç bitiyor kavga ediyoruz. Bunların hepsinin artık unutulması lazım. Olay çok büyük ve bizim yaşadığımız futbol henüz o büyüklüğün uzağında.
ÇOCUKLAR FUTBOLU BİLGİSAYARDA OYNUYOR
Ülkemizde 7’den 70’e herkes taraftar ancak spor yapan az. Özellikle çocuk ve gençlerin spora özendirilmesi ile ilgili neler söylersiniz?
Bu işin tek çözümü şu: ilköğretimden itibaren çocuklar okula adımını attığında onu sınıf öğretmeni değil, beden eğitimi öğretmeni karşılayacak. Çünkü bir çocuk düşünün altı yaşında, mahallede, sokakta ya da evinde oynarken, tam oyun çağında bir okulun, bir disiplinin içinde buluyor kendisini. Ondan sonra birden bire dersler başlıyor. Siz bu çocuğa hayatını böyle değiştirdikten sonra, 5 sene 10 sene okuttuktan sonra spora yönlendiremezsiniz. Kolay iş değil. Beden eğitimi öğretmeni onlarla oynayarak, yavaş yavaş hem okula ısındırsın hem sporu ve spor kültürünü öğretsin. Biz sadece futbol kültürünü öğrenen çocuklar görüyoruz şimdi. Asıl işin kötüsü şu bence; çocuklar futbol oynamadan futbol oynuyorlar, evlerinde bilgisayarın başında oynuyorlar futbolu artık. Öyle olunca da ben şimdi çocuklara bakıyorum çok da sağlıklı görünmüyorlar, kilo problemi olan çok fazla çocuk var. İlköğretimden itibaren spor kültürünü vermemiz lazım; ama futbol kültürünü değil, spor kültürünü vermemiz lazım. Eğer o kültürü verebilirsek o çocuklar büyüdükleri zaman basketbolu da bilirler voleybolu da bilirler, eskrimi de bilirler, futbolun dışındaki diğer branşlarla da ilgilenirler. Ama biz hep onları sınava hazırlayan bir sistemle hayata hazırlıyoruz. Biraz sporun uzağında kalıyorlar. Beden eğitimi dersleri saat olarak çok yetersiz. Asıl önemli olan nokta bu bence. Hem beslenme hem spor eğitimi birlikte yürümeli.
Sporcu kampları için Türkiye’nin potansiyelini nasıl görüyorsunuz? Ülkemizin bu konudaki tanıtımı için neler yapılabilir?
Gençlik ve Spor Bakanlığının Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri (TOHM) Projesi var. Türkiye’nin değişik yerlerinde değişik branşlara yönelik kamplar var. Bütün dünya artık böyle çalışıyor. Sporcularını alıp kamplarda yetiştiriyor. Türkiye de tabiat özellikleri anlamında çok zengin bir ülke. Ama biz tesisleşmeyi biraz yanlış anlıyoruz galiba. Stat ya da salon yaptığımız zaman tesis yaptığımızı düşünüyoruz. Evet, bunlar çok önemli ama sporcuların yetişmeleri için gerekli tesisleri da yapmalıyız. Yani Türkiye’nin güzel doğal alanlarında sporcular geldiği zaman rahat edebilecekleri bir ortam bulmalılar. Orada kamp yaptıkları zaman olanakları iyi olmalı. Bu anlamda da Gençlik ve Spor Bakanlığı çalışmalar yapıyor. Ben Fransa’nın futbolcu yetiştirme merkezine gittim. Çok güzel tesisler yapmışlar. İşte o seviyeyi yakalamak ve sporcularımızı oralarda kampa alıp, orada yetiştirmek çok önemli. Bu ülke şu anda bunu yapabilecek durumda. Yapabiliriz ve bundan sonrası çok daha iyi olacak bence.
En son hangi kitabı okudunuz ve hangi filmi seyrettiniz? Sizi en çok etkileyenler hangileri oldu?
Genelde kişisel gelişim kitaplarını okuyorum. Son zamanlarda mesleğimde ilgili eğitim seminerleri veriyorum. Son olarak Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı, Lodz’un Yoksulları ve Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin isimli kitapları okudum. Film olarak da bir öğretmenin hayatını anlatan Kopuş adlı bir film izledim. Çok güzel bir film, tavsiye ederim.
maktan korkmuyorum. Kim hata yapmıyor ki hayatta. Biz bir hata yaptığımız zaman sosyal medyadan hemen bize yazıyorlar “Şu futbolcuyu yanlış söyledin bu futbolcu oralı değildi, orada oynamamıştı” falan. Ama o kadar hızlı gelişiyor ki her şey ve o kadar çabuk ve hızlı olmalısınız ki bazen geç kalabiliyorsunuz, bazen yanlış bilgi verebiliyorsunuz. Ben şu yönden onlara hiçbir şey demiyorum; ben eğer oradaysam, o maçı anlatacaksam hakkını vermeliyim, hata yapmamalıyım. Ama her meslekte hata yapılır. Yani hata yapılmayan meslek çok azdır. Ben hep şuna dikkat ederim; aynı hatayı bir daha yapmamak. Eğer hata yapmışsanız ondan bir şeyler çıkarıp bir daha aynı hatayı yapmamak gerekir. Bütün mesele o. Hata yapmaktan korkarsanız maçı anlatamazsınız, mesleğinizi iyi yapamazsınız.