Yeryüzünde yaşamın devam etmesinde kilit rolü olan arıların insanlara en tatlı hediyesi olan bal, şifa kaynağı bir gıda. Dünya çapında 65 milyon kolonide bulunan milyarlarca arı, yaklaşık 1,5 milyon ton bal üretiyor. Bu miktar sağlıklı beslenme açısından kişi başına ihtiyacı karşılamaya yeterli değil. Özellikle bal fiyatlarının yüksekliği ve gelir dağılımındaki eşitsizlik dikkate alınırsa; dünyada hiç bal yememiş yüz milyonlar olduğu söylenebilir.
Ülkemiz dünya bal üretiminde yüzde 30’luk paya sahip Çin’den sonra yüzde 7’lik pay ile ikinci sırada yer alıyor. Bizi yüzde 5’lik paylarla ABD, İran ve Rusya takip ediyor. Ancak ülkemizin dünya bal ihracatındaki payı düşük seviyelerde. Halbuki dünyada üretilen balın yaklaşık dörtte biri ihraç edilmekte ve 2,5 milyar dolara yakın gelir sağlanıyor. Yaklaşık 8 milyon kovanda, 114 bin ton bal üretiliyor. Kovan başına bal verimimiz, dünya ortalamasının altında. Dünya balları arasında kalite açısından çok değerli olan balımızın yurt içinde ve dışında tüketimini arttırabilecek imkanlarımız olduğu halde üretimde arzuladığımız seviyeye ulaşamamamızın nedeni; üreticinin piyasada yeterince güçlü olmamasıdır. Her ne kadar arıcılığın eğitim, damızlık, kalite kontrol gibi daha birçok sorunu olsa da, üreticinin pazarlama sorunu üretimde verimi düşürmektedir. Üreticinin piyasada güçlü olabilmesinin tek yolu örgütlenmedir.
Arıcılık alanında örgütlenme uzun yıllardan bu yana ciddi bir alt yapıya sahip. Ülkemizde 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kurulmuş ve birçoğu bulundukları yerde marka olmuş tarımsal kalkınma kooperatifi bulunuyor. Bunlar özellikle pazarlama konusunda piyasada etkili oluyor. Bal üretiminin yoğun olduğu bölgelerde bu kooperatiflerin yanı sıra Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve Tarım Satış Kooperatiflerinin de bal ambalajlama tesisleri olduğu ve piyasaya kendi markaları ile satış yaptıkları görülüyor. 5200 sayılı Üretici Birlikleri Kanunu kapsamında kurulan Türkiye Bal Üreticileri Merkez Birliğine yüze yakın bal üretici birliği üye. Üreticilerin destekleme başvuruları ile ilgilenen üretici birlikleri, genel anlamda bilgilendirme faaliyetinde bulunuyor. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamında, 2003 yılında kurulan Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliğinin, 80 ilde yetiştirici birliği ve 58 bin üyesi bulunuyor. Arıcılık Kayıt Sistemi kapsamında çalışmakta, ilgili bakanlıklar ve üniversitelerle ortak projeler yürütmekte ve ülke arıcılık politikalarının belirlenmesinde faaliyetler sürdürmekte. Birçok uluslararası örgütle iş birliği yapan Birlik, dünyanın en büyük arıcılık organizasyonu olan 45. Apimondia Kongresi’nin 2017 yılında İstanbul’da yapılmasında görev alarak büyük bir başarıya imza atmıştır.
DÜNYADAKİ EN ÜST KURULUŞ APİMONDİA
Arıcılık alanında dünyada en üst teşkilat Apimondia Uluslararası Arıcı Dernekleri Federasyonudur. Apimondia, arıcılık sektörünün önde gelen uzmanları, bilim insanları, iş adamları, kamu kurumları ve Birleşmiş Milletlerin FAO, PNUD, UNIDO gibi teşkilatları ile birlikte faaliyet gösteren bir kuruluştur. Apimondia, arıcılığın bilimsel, teknik, çevresel, sosyal ve ekonomik gelişimini kolaylaştırmak amacıyla her iki yılda bir arıcılık dünyasının en büyük olayları olan Uluslararası Arıcılık Kongreleri düzenlemektedir. Kongre, bütün tarafları arasında bilgi, kişisel deneyim ve başarıların paylaşılması için bir fırsat verme ve uluslararası rekabeti arttırma amacıyla yapılıyor. Merkezi Roma’da bulunan ve 1897 yılından beri faaliyet gösteren Apimondia’nın 115’ten fazla ülkeden gelen arıcı kooperatiflerine üye 3,5 milyonun üzerinde üyesi bulunuyor. Bunlar bölgesel büyük yapılar altında örgütlenmişlerdir.
AB ARICILIK SEKTÖRÜNE DOĞRUDAN DESTEK VERİYOR
Avrupa Birliği’nde arıcılık sektörüne 1997 yılından bu yana doğrudan destek veriliyor. Üye ülkeler, arıcılık ürünlerinin üretim ve pazarlama koşullarının iyileştirilmesi amacıyla 3 yıllık programlar kapsamında AB’den destek alıyor. En son 2017-2019 dönemi için 216 milyon avro tutarındaki bu destek sadece AB tanınma kriterlerine sahip üretici örgütleri aracılığıyla veriliyor. Burada tek şart, bu desteklerin sadece üretici örgütleri tarafından hazırlanan Üretim ve Pazarlama Programına göre belirlenmesidir. Yani üretici, AB desteklerinden ancak üyesi olduğu ve çoğunluğu kooperatif olan üretici örgütünün hazırladığı ve AB Komisyonuna onaylatabildiği programdaki miktar kadar destekten faydalanabiliyor. Bu nedenle üretici örgüt ile üretici arasında çok yoğun bir ilişki bulunuyor. Üretim ve Pazarlama Programı, arıcılık ürünlerinin üretimi ve pazarlamasının arttırılmasını amaçlıyor. Bu kapsamda verimliliği arttırmaya yönelik teknik destekler veriliyor. Özellikle varroasisin gibi hastalıkların önlenmesi, arıların besin ihtiyaçlarının karşılanması ve bitkilerin polinasyonunun sağlanması için yaylacılığın yeterli düzeye çıkartılması, balın analiz edilmesi, arı kayıplarının telafi edilmesi, arı kovanı stoklarının desteklenmesi, ayrıca pazarın izlenmesi ve ürün kalitesinin arttırılması gibi konularda destekler veriliyor. Sonuç olarak, AB bir yandan üretimini arttırmaya çalışırken bir yandan da piyasada sürdürülebilir bir sistem oluşturuyor.
Ülkemizdeki üretici örgütlerinin de AB’deki emsalleri gibi çalışması, üretimde verimliliği arttıracak eğitimler, damızlık uygulamaları ve kalite kontrol çalışmaları gibi faaliyetlerde bulunmaları gerekiyor. Ama bunlardan daha önemlisi kendi ticari markaları altında ambalajlama ve pazarlama faaliyetlerini yürütmeleri ve bunu organik bal, polen, arı sütü, propolis gibi diğer katma değer sağlayan ürünler ile çeşitlendirmesi, coğrafi işaret alarak markalarını daha güvenli ve tercih edilir hale getirmeleri gerekiyor. Üreticinin gelirini arttıracak bu tedbirler, aynı zamanda Türk balının uluslararası piyasalarda daha yüksek fiyatla, daha fazla talep edilmesine neden olacaktır. Genç nüfusumuzla, yüksek maliyet gerektirmeyen yatırım tutarıyla, uzun bir geçmişe sahip arıcılık kültürümüzle, kimyasal katkı maddelerinden ve şeker katkısından uzak, tarımsal ilaçlama ve kimyasal gübrelemenin yapılmadığı bakir denilebilecek uygun floraya sahip yörelerimizle büyük avantajlara sahibiz. Üstelik bu rekabet avantajını özellikle dünya piyasalarında güce çevirebilecek üretici örgütlerimiz var. Sahip olduklarımız ile sadece verimliliğimizi dünya ortalamasına çıkartabilirsek; mevcut üretimimizi 5 kat arttırıp dünya bal üretiminde lider olabilir, halkımıza kaliteli balı daha ucuza yedirebiliriz.