KASIM-ARALIK 2018 / GÜNDEM
Son 38 yılda erozyonla taşınan toprak miktarı yüzde 49 azaldı
Canan YALÇIN SEVER
İbrahim BAĞCI
Toprak, insan hayatı ve doğal ekosistem için vazgeçilmez unsurların başında geliyor. Çeşitli nedenlerle yaşanan toprak kayıpları sadece ülkemiz için değil tüm dünya için büyük bir tehdit. Erozyon da toprak kaybına neden olan bir faktör. Her yıl Kasım ayının üçüncü haftasında gerçekleşen Erozyonla Mücadele Haftası vesilesiyle erozyonun ne olduğu, ülkemizde erozyonla mücadele kapsamında ne gibi faaliyetler yürütüldüğü gibi konuları Tarım ve Orman Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü Erozyon Kontrolü Daire Başkanı Yaşar Çakıroğlu’ndan öğrendik. Ayrıca erozyonla mücadelede önemli bir misyon üstlenen TEMA Vakfı Ankara Temsilcisi Nevzat Özer’den de vakfın faaliyetleri hakkında bilgi aldık.
Erozyon deyince aklımızda ne canlanmalı. Basit ve kısa bir şekilde tanımlayabilir misiniz?
Erozyon kısaca toprağın su ve rüzgârla yer değiştirmesi hareketidir. Aslında toprak erozyonu, doğal bir işlev olup dünyanın yaratılışıyla birlikte devam eden bir süreç. Toprak yerkürenin çok kıymetli bir varlığı aynı zamanda da çok küçük bir parçası. İşte o kıymetli materyalin, bize analık yapan toprağın, doğal süreçler yanında insan aktivitesiyle, özellikle de verimli üst toprağın daha hızlı bir şekilde taşınmasına erozyon diyoruz.
EROZYONUN BÜYÜK KISMI MERLARDA GÖRÜLÜYOR
Ülkemizin bitki örtüsü, topoğrafik yapısı, iklimi gibi etkenler ülkemizi erozyon açısından daha hassas hale getiriyor mu? Erozyona neden olan en önemli faktörler nelerdir? Küresel ısınmanın erozyonu artırıcı etkisi var mı?
Yukarıda dediğim gibi erozyon doğal bir süreç olup tüm toprakların nihai kaderidir. Tabi bu süreci tetikleyen parametreler var. Geçmişte erozyonun günümüzden çok daha yavaş geliştiğini düşünmekteyiz. Çünkü yeryüzü başta orman olmak üzere bitki örtüsüyle korunuyordu. Bitki örtüsü yanında, rüzgâr hızının, yağış şiddetinin, arazi eğiminin, toprak yapısının erozyon üzerinde etkisi var. Bunlar zaten erozyonu etkileyen ana parametrelerdir.
Ülkemiz açısından baktığımız zaman ülkemizin her tarafı aynı yağış miktarını almıyor. Ülkemizin yüzde 60-65’i kurak ve yarı-kurak coğrafyada olmasına rağmen Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerimizde eroziv karakterli yağışlar çok fazladır. Yine ülkemizin topoğrafyasına baktığımız zaman dağlık bir coğrafya olup ülke alanımızın yaklaşık yüzde 45’i yüzde 20 eğimin üzerindedir. Bu da erozyonu artırıcı doğal bir faktördür. Diğer bir etmen bitki örtüsü faktörüdür. Bizim topraklarımızın yüzde 28’i ormanlarla kaplı. Erozyon sınıflandırmasını ülkemiz için yaptık. Ve gördük ki orman alanlarındaki erozyon miktarı ülkemizdeki erozyonun sadece yüzde 4 ü. Geri kalan erozyonun en büyük kısmı yani yüzde 54’ü meralarda, yüzde 39 ise tarım alanlarında görülüyor. Yani orman varlığımız erozyonla direk ilişkili. Orman varlığımız arttıkça erozyon da azalacaktır.
Toprakta bir oluşum süreci var. 10 bin yılda bir metrelik bir toprak profili oluşuyor. Bu da yıllık 0,1 mm kalınlığa denk gelir ki bu kadarlık bir toprağın yıl içerisinde yerinden başka bir yere hareket etmesini kayıp olarak görmeyebiliriz. Deniz kenarlarındaki kıyı oyulmalarını dengeleyen en önemli unsur erozyonla taşınan topraklardır. Ki buralarda tarıma elverişli ovalar da meydana gelir. Ama insan eli araziye değdiği zaman, yanlış uygulamaları işte o noktada erozyonu hızlandırıyor, doğal sürecinden çıkarıp arazi tahribatına neden oluyor. Bu uygulamaların başında ormansızlaşma geliyor. Günümüzde tüm dünyada bir ormansızlaşma var. Her ne kadar bizim ülkemizde orman alanları hem kalite hem alansal yönden artıyorsa da dünyada böyle bir eğilim yok. İkincisi yanlış tarım uygulamaları. Üçüncüsü ise meralarımızdaki aşırı otlatma. Meralar verimsiz, eğimli ve üstünde de hayvan baskısı fazla olunca erozyon kaçınılmaz oluyor. Eğimli tarım arazilerimizde hatalı toprak işleme yöntemleri de erozyonu hızlandırıyor. Çiftçilerimiz bu arazilerde zamandan ve emekten tasarruf için eğim yönünde sürüm yapıyor. Bu da oradaki erozyonu çok müthiş şekilde hızlandırıyor.
Yaptığımız değerlendirmelere göre ülkemizde yağışların şiddetinin arttığını görmekteyiz. Bu durum bizler için önemli, çünkü erozyonu yağıştan ziyade yağışın kinetik enerjisi etkilemektedir. Yani yağış rutin bir şekilde yağar ama o enerjinin şiddeti arttığında ise erozyon da artmaktadır. Küresel ısınma ülkemizde sağanak yağışlara neden oluyor. Yani anlık ve çok şiddetli yağışları doğuruyor. Neticede işin boyutu erozyonu da aşıyor sel ve taşkınlara dönüşüyor. Bir de kuraklık sıkıntısı var. Yani yağışın az düştüğü mıntıkalar var. Eğer bu alanlar bitki örtüsünden yoksunsa kuvvetli rüzgârlar büyük miktarda toprağın taşınmasına neden olur. Kurum olarak kuraklık da bizim gündemimizde. Türkiye’de küresel ısınma sonucunda rüzgâr erozyonuna maruz kalacak alanlarda bir artış olacak mı? Artış olursa ne gibi önlemler almalıyız? Bu konularla alakalı olarak da çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Haber Görseli
Erozyon Kontrolü Daire Başkanı Yaşar ÇAKIROĞLU
ÜLKEMİZİN SADECE YÜZDE 13’ÜNDE ŞİDDETLİ EROZYON VAR
Şu an da erozyona maruz kalan topraklarımızın oranı ne kadar? (tarım arazisi, meralar, orman arazileri)
5 yılda bir ölçüm sonuçlarını açıklıyoruz. Erozyonu iki şekilde tespit ediyoruz. Bir kere şunu bilmek gerekiyor yağmur damlası toprağa düştüğü anda mutlaka toprağı yerinden oynatıyor. Biz buna da erozyon diyoruz. Ama daha sonraki süreçte o yağışla birlikte eğer bitki örtüsü olmaz ve yağmur suyu yüzeysel akışa geçmeye başlarsa toprak taşınmaya başlıyor. Yağmur şiddetlendikçe ve zayıf bitki örtüsü yanında eğim de arttıkça taşıma daha da şiddetleniyor. Bizim en çok dikkat ettiğimiz şey denizlere, göllere, barajlara taşınan miktarı azaltmak. Bunu ölçümlüyoruz. 1979 yılında yıllık denizlere, barajlara, göllere taşınan toprak miktarı 300 milyon tondu. Bu rakam 2017 yılında yapılan ölçümlere göre 154 milyon tona düştü. Bizim 2023 hedefimiz bu miktarı 130 milyon tona düşürmek.
1979 yılından 2017 yılına kadar geçen 40 yıllık süreçte bu ülke ne yaptı da bu rakam düştü diye sorarsanız. Biz aslında erozyonla mücadelede dünya lideri bir ülkeyiz. 1946 yılından beri resmi istatistikleri tutuyoruz. Biz 9 milyon 300 bin hektarda yani Türkiye’nin yüzde 12’sine ağaçlandırma, rehabilitasyon, mera ıslahı ve erozyon kontrolü çalışmaları ile el atmış bir devletiz. Türkiye’nin bozuk ormanlarının yüzde 45’inde erozyonla mücadele etmişiz. Bu mücadeleyi de ağaçlandırma yaparak, buraları rehabilite ederek, erozyon tedbirleri uygulayarak, meraları ıslah ederek yaptık. Bu çalışmalardaki en büyük pay Orman Genel Müdürlüğü çalışanlarına aittir. Tarımdaki modern sulama tekniklerinin geliştirilmesi de erozyonu azaltmada etkili olmuştur. İşte bütün bu faaliyetler ülkemizdeki erozyonu neredeyse denge haline getirdi. Eski kayıtlarda Türkiye topraklarının yüzde 63’ünde şiddetli erozyon var deniliyordu. Ancak bizim yaptığımız hesaplamalarda ülkemizin sadece yüzde 13’ünde şiddetli erozyon olduğunu tespit ettik. Yani sadece yüzde 13’ü için maliyeti yüksek çalışmalar yapmamız gerekiyor. Geri kalan kısımlarda bitkilendirme ve tarımda uygun toprak işlemeyle erozyonu rahatlıkla engelleyebiliriz.
SON 10 YILDA 4 MİLYON HEKTARLIK BİR ALANDA EROZYONLA MÜCADELE ETTİK
Erozyonla mücadele kapsamında ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz? Yaptığınız mücadele sonucu erozyondan kurtulan arazi miktarı belli mi? Erozyonla mücadelede sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliğiniz var mı?
Türkiye de erozyonla mücadele kurumsal bir kültür. Ancak Türkiye’de erozyonla mücadelede 2008 yılı bir dönüm noktasıdır. 1946-2017 yılları arası yapılan ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarının 4 milyon hektarı yani yüzde kırk üçü 2008-2017 yılları arasındaki 10 yıl içerisinde yapıldı. Çok büyük bir hamleydi. Zaten sonucunu da çok hızlı gördük. 2008-2012 yılları arasında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla, o dönem başbakanımızdı, ağaçlandırma seferberliğini içeren bir eylem planı tanzim edildi. O dönemde 2 milyon 429 bin hektarlık sahada bir çalışma yapıldı. Bu seferberlikte tüm kamu kuruluşlarının yanında sivil toplum kuruluşları da vazifelendirildi. Daha sonra bu çalışmaları bir ileri aşamaya taşımak için 2013-2017 yılları arasında 1 milyon 400 bin hektarlık bir alanda ikinci bir eylem planını hazırladık. Bu da başarıyla uygulandı. Şimdi ise 560 bin hektarlık ilave bir alanda çalışmak üzere eylem planımızı 2019 yılına kadar revize ettik.
VATANDAŞ E-DEVLET ÜZERİNDEN ARAZİSİNDEKİ, EROZYONUN ŞİDDETİNİ ÖĞRENEBİLİYOR
Türkiye’de erozyonu izleyen bir sistem yoktu. İlk olarak 2011 yılında böyle bir çalışma yaptık. Daha sonra bunu dinamik hale getirdik. Yani veriler güncellendikçe Türkiye’deki erozyonun durumunu, değişimini izleyen bir sistem kurduk. Bu izleme sisteminin de 2017 yılında sonuçlarını aldık. Bu verileri de 10×10 metre hassasiyetle beraber yürüttük. Yani artık 100 metrekarelik herhangi bir alanda ne kadar erozyon var ve hangi mühendislik tedbirlerinin alınması gerektiğini sistemden çok rahatlıkla tespit edebiliyoruz. Bu sistemi e-devlet üzerinden kullanıma açtık. Vatandaşlarımız artık kendi arazisindeki erozyon miktarını rahatlıkla görebiliyor. Bu sistemden elde ettiğimiz verileri aralık ayı içerisinde tüm kamu kurumları, akademik camia ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla detaylı olarak paylaşacağız. Bu da erozyondaki ikinci ölçümleme sistemimiz. Bir önceki soruda bu kısım eksik kalmıştı, cevabını şimdi tamamladık. Matematiksel ve uluslararası bilim camiasında kabul görmüş model bir yaklaşım. Burada taşınandan çok erozyona hassas alanları şiddetine göre ortaya koyuyoruz. Mera, tarım, orman alanlarındaki erozyonu ve şiddetini bu sistemle ölçümlüyor ve izliyoruz.
EROZYONLA MÜCADELEDE EN ÖNEMLİ ETKİNLİK AĞAÇLANDIRMA
İnsanların erozyonla mücadeleye nasıl bir katkısı olabilir? Örneğin bir çiftçi, bir orman köylüsü neler yaparak toprakların kaybedilmesinin önüne geçebilir? Farkındalık çalışmaları yapıyor musunuz? Erozyonla Mücadele Haftasında ne gibi etkinlerde bulunuyorsunuz?
Erozyonla mücadelede en önemli etkinlik ağaçlandırma. Biz Bakanlık olarak insanlara özellikle ağaçlandırma haftasında ücretsiz fidanlar dağıtıyoruz. Yeter ki insanlarımız fidanı toprakla buluştursun. Ağaçlandırmayı sadece insanların ulaşamadığı dağlarda, bayırlarda yapmıyoruz. Artık hastane, okul ve ibadethanelerin bahçelerini de ağaçlandırıyoruz. Siz zaten okul bahçesini çocuklarla birlikte ağaçlandırdığınız zaman o çocuk ağaçlandırmanın kıymetini yaşayarak anlıyor. Erozyon ve ağaçlandırma haftasında okullarda ağaç sevgisi, toprağın önemiyle alakalı mutlaka sunumlar, eğitimler yapıyoruz.
Halkımıza ve özellikle de çiftçimize de görevler düşüyor. Bunlar eğimli arazide erozyonu arttıran toprak işleme yöntemlerinden mutlaka kaçınmalı, toprağına sahip çıkmalıdır.
Şair ne güzel demiş: Toprağa merhamet hayırdır, inan, lütfetsen gül verir, zulmetsen diken. (Nizami Gencevi)
Haber Görseli
TEMA Vakfı Ankara Temsilcisi Nevzat ÖZER
Çocuklarımızın geleceği için toprağımıza sahip çıkalım
TEMA’nın erozyonla mücadeledeki misyonu ve hedefleri nelerdir ?
Toprak kaybetmeyi göze alamayacağımız kadar kıymetli bir varlık. Bize aşımızı, işimizi, sanayimize ham maddeyi bu toprak sağlıyor. Eğer toprağımızı kaybedersek hayatımızı da kaybederiz. TEMA’nın varoluş nedeni yaşama yani toprağa sahip çıkmak, korumak. Sürdürülebilir yaşam ilkesiyle başta topraklarımız olmak üzere doğal varlıkların korunması için, bilim temelli çalışan, topraktan gelen toplumsal barışa inanan, halkla bütünleşen, ülkenin ve dünyanın geleceğinde söz sahibi olan, gönüllü, bilinçli, öncü, uluslararası ve muteber bir sivil toplum kuruluşuyuz.
Tabi en önemli amacımız ülke topraklarımızı tehdit eden erozyon ve çölleşme tehlikesine dikkat çekmek ve bu mücadelenin bir devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamak.
TEMA olarak yıllardır erozyonla mücadele konusunda çeşitli faaliyetlerde bulunuyorsunuz. Erozyon ülkemiz ve dünyamız için nasıl bir tehdit oluşturuyor bizlere anlatabilir misiniz?
Dünyada uygarlıklar hep nehir havzalarında gelişti. Nil, Mezopotamya, Ganj, Sarı nehri. Anadolu dağlarından doğan onlarca ırmağın uladığı ovalarda sayısız uygarlık yaşadı ve Anadolu toprakları yorgun ve yoksul düştü. Sayısız şehir ve uygarlık suyu, toprağı yanlış kullandığı için yok oldu.
10 bin yıl önceki Anadolu’nun, yüzde 72’si ormanlarla kaplıydı, bugün yüzde 20’si, bunun da yarısı çok kötü durumda. Bir yılda bütün ülkelerin kaybettiği toprak 23-24 milyar ton civarında.
Türkiye’de ki toprak kayıplarında topoğrafyanın, dağlık bir ülke olmasının, farklı iklimlere sahip olmasının çok önemli etkileri var. Türkiye’nin sadece yüzde 12’si düz alanlardan oluşuyor. Ama bu durum hep vardı. Erozyonun en önemli nedeni yanlış arazi kullanımı ve uygulanan yanlış tarım teknikleri.
Toprak kayıpları sadece erozyonla da olmuyor; tuzlulaşmadan asitleşmeye, organik madde kayıplarından verimli toprakların yerleşim ve sanayileşmeye açılmasına kadar çok yönlü tehditler altında. Halbuki bu topraklar yüzlerce binlerce yıl daha bereket saçmalı, yaşam üretmeli.
50’YE YAKIN PROJE GELİŞTİRDİK
TEMA olarak bugüne kadar Türkiye genelinde erozyonla mücadele kapsamında hangi projelere imza attınız? Bu projelerin sonuçlarından söz edebilir misiniz? Tarım ve Orman Bakanlığı ile bu projelerdeki iş birliğiniz ne durumda ?
TEMA Vakfı, kuruluşundan bu yana sayısı 250’yi bulan; toprağı, doğal varlıkları koruyarak erozyonla mücadelenin mümkün olduğunu kanıtlayan örnek nitelikte projeleri gerçekleştirdi. Bu projeler kırsal kalkınma, koruma, çölleşme, iklim, ağaçlandırma gibi geniş bir çeşitlilik gösteriyor.
TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI İLE 15 MİLYON FİDANI TOPRAKLA BULUŞTURDUK
Ağaçlandırma projeleri ile 12 bin 500 hektar alanda 15 milyon fidan toprakla buluşturuldu. Bu projelerin büyük bölümü şimdiki adı Tarım ve Orman Bakanlığı olan bakanlığımızla birlikte yürütüldü. Ağaçlandırma sahalarının tesisi, fidan dikimi, bakımı tamamen Bakanlık ilgili kuruluşlarınca yapılıyor. TEMA Vakfı, bağışçıları adına bu çalışmaları izleme, değerlendirme ve kontrolü, raporlanması işini yürütüyor. Dikilen fidan sayısı Bakanlığın diktiği milyarlarca fidan içerisinde şüphesiz ki çok düşük, buradaki amacımız, ormansızlaşma konusunda toplum duyarlılığını artırma, sorunun çözümüne halkın dahil edilmesi, çocuklardan başlamak üzere orman fidan sevgisinin toplumda yaygınlaştırılmasıdır.
Ağaçlandırma projelerinin dışında; mera projelerinden, arıcılığa, biyolojik çeşitliliğin korunmasından, tarımsal üretime, toprak-su yönetimine, çok sayıda örnek proje gerçekleştirdik. İçinde bulunduğumuz yılda Ege Bölgesi’nde “Sakız Ağaçları”, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde “Fıstığınız Bol Olsun”, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay tarımının sürdürebilirliğine yönelik “Her Dem Toprak İçin”projesi devam etmektedir. Bütün bu çalışmalarda ilgili kamu kuruluşları ile çeşitli iş birlikleri söz konusu.
Yine kırsal projelerde çiftçiler başta olmak üzere on binlerce yetişkine tarımın sürdürülebilirliği ve doğru tarım teknikleri eğitimleri veriyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte okul öncesinden liseye kadar her kademede çocuk ve gençlere yönelik programlı doğa ve çevre eğitimleri veriyoruz. TEMA gönüllüsü eğitmenlerce gerçekleştirilen eğitimlerden her yıl sayısı yüzbinleri aşan öğrenci yararlanıyor. Şu günlerde Sıfır Atık Projesi için yoğun bir hazırlık içerisindeyiz.
Erozyonla Mücadele Haftası kapsamında TEMA olarak ne gibi etkinliklerde bulunuyorsunuz? Bu hafta dolayısıyla bir mesaj vermek isteniz neler söylemek istersiniz?
Erozyonla Mücadele Haftası süresince 730 bini aşkın TEMA Gönüllüsü, aşımızı işimizi veren topraklarımızın, yer altı sularını besleyen, soluduğumuz oksijeni üreten, milyonlarca canlının yuvası ormanlarımızın, bütün canlıların yaşam kaynağı sularımızın, her an ciğerlerimize doldurduğumuz tertemiz havanın korunması gerektiğine dikkat çekeceğiz. 81 İl, 300 ilçe örgütümüz, 150 üniversitedeki Genç TEMA topluluklarıyla hafta boyunca toprağa saygı yürüyüşleri, panel, konferans, fidan dikimi, meşe palamudu toplama, erozyon konulu eğitimler, şehir merkezlerinde tanıtım standları kurarak, yarışmalar, okul etkinlikleri gerçekleştirerek bu önemli konuyu en yüksek boyutta gündeme taşıyacağız. Bütün topluma şu çağrıyı yapacağız. Yediğimiz gıdaların yüzde 95’i dolaylı ve direkt topraktan sağlanıyor. Toprak çok kıymetli ve hızla tükeniyor, artan nüfusu beslemekte zorlanıyor. Toprağı bereketli, ekonomisi güçlü, insanı mutlu bir Türkiye için, çocuklarımızın geleceği için toprağımıza, suyumuza, yeşilimize sahip çıkalım.