OCAK-ŞUBAT 2019 / AYIN KONUĞU

“Doğanın sesi olmaya çalışıyorum”


Müge ÇEVİK    

08.01.2019 

Televizyonda yayınlanan çevre programları denildiğinde aklımıza ilk gelen isim Güven İslamoğlu
Kendisini ‘çevreci’ değil ‘doğa dostu’ olarak tanımlasa da televizyonda yayınlanan çevre programları denildiğinde aklımıza ilk gelen isim kuşkusuz Güven İslamoğlu. Doğanın ve çevrenin korunmasına yönelik duyarlılığını tüm samimiyetiyle aktaran İslamoğlu, bu duyarlılığın tüm topluma yayılması için de keyifle izlenen programlar hazırlıyor yıllardır. Bu programlarla sayısız ödüle de layık görülen İslamoğlu, halen CNN Türk ekranlarında Yeşil Doğa, Seyirci Kalmayın ve Çevre Dedektifi programlarını hazırlıyor ve sunuyor. Biz de Türk Tarım Orman Dergisi olarak İslamoğlu’nu daha yakından tanımak için kendisiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Sizi ekranlardan başta doğa dostu kimliğiniz olmak üzere kimi yönlerinizle tanısak da daha yakından tanımak isteriz. Doğum yeriniz, eğitiminiz ve mesleğe başlama öykünüzü bizimle paylaşır mısınız?

9 Aralık 1963’te Ankara’da doğdum. İlk, orta ve liseyi Ankara’da okudum. 1984 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümünden mezun oldum. Meslek hayatıma 1990 yılında TRT Ankara Televizyonu “Gün Başlıyor”  programında yönetmen yardımcısı olarak başladım.  1992 yılında HBB televizyonunun kuruluşunda yer aldım. Haber ve haber programlarının yönetmenliğini yaptım. 1993 yılında Show TV’ye geçtim. Arena ve Prizma programlarının yönetmenliğini üslendim. Daha sonra ekran önüne geçmeye karar verdim. Tabi bunda Sayın Uğur Dündar’ın etkisi büyük. 1994-1998 yılları arasında Show ve Star TV haber merkezlerinde muhabir olarak çalıştım. Bu dönemde sağlık ve çevre konusunda önemli haberlere imza attım. 1998 yılında CNN Türk’e geçtim ve kuruluşunda yer aldım. Yüzlerce habere imza attım. Sıcak haber ve gündem koşuşturması beni doğadan hiç uzaklaştırmadı. Sıcak gündemin kargaşası içine çevre haberlerini de sokmaya çalıştım. Çünkü bizler bir fanusun içinde yaşıyoruz. Dışardan hiçbir müdahale yok. Olursa o da felaket getirir. Meteor çarpması gibi. Bu fanusun içinde canlıların yaşaması için belli oranda su, belli oranda oksijen ve kendini yenileyebilen sonsuz besin kaynağı var. Ancak bu fanus son yıllarda tehlike sinyalleri vermeye başladı. O nedenle çevre haberleri ne önem vermeye başladım. Bir farkındalık yaratmak istedim. Türkiye karasularında ilk  defa kaşalot türü balinayı görüntülemeyi başardım. Balıkçı ağlarına takılan yaralı balinanın kurtarma operasyonunu konu alan “Balina Operasyonu” adlı belgesel ile uluslararası WWF (World Wide Foundation ) tarafından en iyi belgesel ödülünü aldım. 2004-2011 yılları arasında sıradan insanların hayatlarını anlatan Her (Evde) Yerde Bir Haber Var ve Alternatif Rota programlarını dönüşümlü olarak ekrana taşıdım. Hikayesi yapılacak kişileri haritaya dart oku atarak ya da telefon rehberinden veya elektrik faturalarından rastgele seçiyor, o ailenin kapısını çalıyor, eğer kabul ederlerse hikayeleri yapıyordum. Türkiye’de ilk defa denenen bu habercilik çok sevildi. Dizilere konu olabilecek 150 hikaye sahibinden 38’i bugün hayatta değil. Son hikâyelerini bana anlattılar.

BEN ÇEVRECİ DEĞİLİM SADECE DOĞA SEVERİM

2011 yılında giderek büyüyen çevre sorunlarına dikkat çekmek için “Yeşil Doğa” ve “Seyirci Kalmayın” programlarını hazırlamaya başladım. Ben çevreci değilim. Çevreci dersem bu işe her şeyini veren insanlara haksızlık etmiş olurum. Sadece doğa severim. İnsandan çok doğa odaklı çalışıyorum. Doğayı korursan insanı da korursun felsefesinden yola çıkarak doğanın sesi olmaya çalıştım. Farkındalığı artırmak için kısa doğa ve çevre spotları hazırlıyoruz. “Seyirci Kalmayın” ve “Çevre Dedektifi” adlı bu spotlar çok ses getirdi. Özellikle AVM’lerde çektiğimiz pet şişe ile ilgili flash mob çekimleri çok konuşuldu. Yeşil Doğa programı, 2011 yılında Avrupa’nın çevre nobeli olarak görülen “Eurosolar 2011 Güneş Ödülü”nü Berlin’de aldı. Yüzlerce ödül aldık. Bu da fark edildiğimizi gösteriyor. Halen bu üç programı hazırlayıp sunuyorum.

ÖNCE DEVLET ÇEVRECİ OLMALI

Doğaya yönelik sorunların dile getirilmesi konusunda ilk akla gelen isimlerdensiniz. Böyle bir misyonu üstlenmek neler hissettiriyor? Bu konuda geleceğe yönelik proje ve planlarınızdan bahseder misiniz?

Yaklaşık 10 yıldır çevre ve doğa odaklı programlar yapıyorum. Yapmak önemli değil, önemli olan yaptıklarımızın bir işe yarayıp yaramadığını görmek. Çok yavaş ilerliyoruz. Bu çok sıkıcı, insanın şevkini kırıyor. Bazen ‘Yılmadın mı?’ diyenler oluyor. Hayır yılmadım. Çünkü bu ülke güzellikler ülkesi. Korunacak çok şey var. Kalkınırken doğaya zarar veriyoruz. Bu denge sağlanmalı. Tüm Avrupa ülkeleri benzer süreçlerden geçti. Dünya kupasında çöp toplayarak dünyanın beğenisini kazanan Japonlar, 50 yıl önce tüm çöpleri denize boşaltıyordu. Japon denizi pislikten geçilmiyordu. Hızlı bir dönüşümle dünyanın en çevreci toplumları arasına girdiler. Biz niye yapmayalım. Bizde de hareket başladı. Özellikle Sayın Emine Erdoğan’ın “Sıfır Atık” projesi çok önemli bir gösterge. Önce devlet çevreci olacak ki vatandaş ayak uydursun. İnsanlar artık temiz hava ve güvenli gıda istiyor. Şehir stresinden uzaklaşabileceği doğal alanlar istiyor. Halk isterse her şey olur. İstemeye başladık. Bu güzel. Millet Parkları da bu isteğin sonuçlarından biri.

Fotoğraf Galerisi

Türkiye’de çevre bilincini yaygınlaştırmak için atılması gereken ilk ve en önemli adım sizce nedir?

Tek cevabı var EĞİTİM… Üniversite bitene kadar kesintisiz eğitim. Yeni nesli eğitirken, kamu kurum ve kuruluşlarında, camilerde, özel şirketlerde, fabrikalarda, kahvelerde, statlarda, konser salonlarında, insanların toplu olarak bulunduğu her yerde farkındalık yaratacak etkinlikler yapmak gerekir. Hızlı yol kat etmenin başka bir yolu yok sanırım.

Hazırladığınız programlar için tüm Türkiye’yi dolaşıyorsunuz. Gideceğiniz yerleri neye göre belirliyorsunuz?

Ben gezgin değilim. Haber peşinde geziyorum. İnsanlar gezmeyi, yemeyi, içmeyi çok seviyor. O nedenle programı gezi formatında yapıyoruz. Vermek istediğimiz mesajları içine yerleştiriyoruz. İçilebilir sularda yüzmek gibi. Cennet gibi bir yerde tertemiz bir suda yüzüyorsunuz. Birçok insanın isteyip de yapmadığı ya da bulamadığı bir anı onlara yaşatıyorsunuz. Ama bunun altında yatan bir mesaj var. Bu programı izleyip imrenen insanlar yüzmek için içilebilir nitelikte temiz su aramaya başlayıp bulamadıklarında ne dediğimizi daha iyi anlıyorlar. Bize mesaj atıp yer soran çok fazla insan var. Aynı şekilde yok olmakta olan değerlerimizi hatırlatan bölümler yapıyoruz. İnsanları geçmişe götürüp neyi kaybettiğimizi anlatmaya çalışıyoruz. Bir müddet sonra izleyiciler ile aranızda bir bağ oluşuyor ve onlardan haberler gelmeye başlıyor. Gündemin koşuşturması içinde satır aralarında kalan haberleri bulup yukarı taşıyoruz. Örneğin şerbetçiotu hasadı.  Çoğu insanın bilmediği bir ürün. İnsanlar mesaj atıp hasada davet ediyor. Biz de gidip bu ürünü ve bu ürün için ter döken insanların hayatını ekrana taşıyoruz.

Sizi en çok etkileyen ve mutlaka görülmesi gerektiğini düşündüğünüz birkaç yeri bizimle paylaşır mısınız?

Nemrut Krater Gölü. Bence Türkiye de mutlak görülmesi gereken yerlerden biri. Bir volkan patlaması sonucu oluşmuş muhteşem bir krater gölü. İçine girdiğinizde volkanın gücünü hissedebiliyorsunuz. Zirvesine çıktığınızda bir taraf Van Gölü diğer taraf Süphan Dağı. Çok etkileyici bir yer. Kula Volkanı da aynı hissi uyandırıyor. Türkiye’de görebileceğiniz tek lav akıntısı orada. Kula evleri de mutlaka görülmeli. Meke Krater Gölü, yine volkanik bir oluşum. Kimine bunlar cazip gelmez ama benim için önemli. Doğanın gücünü görüyorsunuz. Doğu Karadeniz yaylaları, buzul gölleri yine müthiş yerler. Kastamonu Yenice Ormanları. Blok halinde bir orman. Dünyada bu tür yerler çok fazla kalmadı. Şelaleleri çok severim. Mut Yerköprü, Artvin Mencuna, Maral, Kayseri Kapuzbaşı, Adana Küp, Erzurum Tortum, Sivas Sızır şelaleleri görülmeye değer.

EBEDİ CENNETİN KAPISINDAYIZ

Belki de birçok insanda eksik olan ama sizde fazlasıyla gözlemlediğimiz doğa sevgisi ve çevre sorunlarına karşı sorumluluk duygunuzun gelişmesinde etkili olan unsur nedir?


Yaratanın gücü sanırım. Dünyadaki her şeyin belli bir düzeni ve ahengi var. Doğaya baktığınızda bunu görebiliyorsunuz. Öyle bir yerdeyiz ki önümüzdeki gezegenler bir kalkan görevi görüp gök taşlarını engelliyor ve dünyayı koruyor. Biz bunun kıymetini bilmiyoruz. Bu güzelliği geri dönülmez bir şekilde yok ediyoruz. Dedem yaşadı, ben yaşadım, benim çocuklarım ve torunlarım da yaşadığım güzellikleri yaşasın isterim. Bunun için çaba sarf ediyorum. Ebedi cennetin kapısındayız ama kimse farkında değil. Bu cennetin kıymetini bilmeyen ebedi cennetin kıymetini nasıl bilebilir ki. Dağlarda bu güzellikler için Allah’a şükrederken, biri gelip çöplerini bu güzelliğin içine boşaltıyor. Bu insanları eğitmemiz şart. Kötü insan olduklarını düşünmüyorum. Ama ne yaptıklarının farkında değiller.

Fotoğraf Galerisi

DOĞAYI HİSSETME DERSLERİ VERİLMELİ

Çocuk ve gençlerde çevre bilincinin oluşması için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?


Çevre bilinci aileden başlar. Önce aileler eğitilmeli. Ama bu konuda geride iseniz sorun büyük. O zaman çocuklar aileleri eğitmek durumunda kalacak. Bu da çocuklara çok fazla sorumluluk yüklemek demek. İkisi bir arada gitmeli. Teoriden çok pratik uygulamalar önemli. Çocukları doğaya çıkarmak lazım. O zaman güzellikleri hissedebilirler. Doğayı hissetme ve koruma dersleri verilmeli. Yoksa çocuklar ormanı sadece ip atlayıp mangal yakılan yer olarak görürler.

Az önce de dile getirdiğiniz ‘Sıfır Atık’ projesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sıfır Atık Projesi çok önemli ama çok geç kalınmış bir proje. Fakat etkili bir denetimle başarılı olacağına inanıyorum. Kamu kurumları bu işte öncü olmalı. Aileleri çalıştıkları yerde eğitmek için iyi bir fırsat. Buna tüm işletmeler katılmalı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde sıfır atık projesi başlamışken bir başka yerde bir fabrikanın atıklarını su kaynaklarına boşaltması üzücü. Bu hareketin merkezden dışa doğru hızla yayılacağına inanıyorum. Temiz hava sahasında başarılı olduk. Bunda niye olmasın.

Yoğun temponuz içinde vazgeçemediğiniz bir hobiniz, ilgilendiğiniz spor dalları var mı?

Çok yürürüm. Squash oynarım. Fırsat buldukça da yüzerim. Bisiklete de binerdim ama İstanbul’da başarılı olamadım. Tek binmek biraz sorun. Grup ile bisiklet sürmek daha güvenli. Katamaran sporu ile de uğraşıyorum ama aktif değil. Yılda bir iki saat zor zaman buluyorum.

En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz filmler hangileri?

Son yıllarda pek sinemaya gidemiyorum. Daha çok internetten bir şeyler izlemeye çalışıyorum. Çoğunlukla konumla ilgili belgeseller izlerim. İzlerken notlar alırım. Ders gibi düşünelim. Vakit olursa karanlık bir yerde olmaktan çok açık havada, boğazda dolaşmayı tercih ediyorum. En son Revenant izledim sanırım. O da ayılara karşı olan ilgimden dolayı. En son “Sapiens”i okumaya çalışıyorum, devam ediyor.

Geçmişte ya da şimdi tarımla bir ilginiz oldu mu? Örneğin bahçenizde ya da balkonunuzda sebze meyve yetiştiriyor musunuz?

Hiç tarım deneyimim olmadı. Sadece bir kere domates yetiştirmeyi denedim olmadı; çürüdü. Bir kere de frambuaz diktim o oldu meyvesini yedik. Ama sonrası gelmedi. Babaannem, anneannem, dayılarım üretti ben yedim. Her şeyin en güzelini en lezzetlisini tattım. Nasıl ürettiklerini gözlemledim. İyi bir gözlemciyim. O nedenle neyi kaybettiğimizi çok iyi görebiliyorum.

KADINLAR DAHA CESUR

Türkiye’deki tarımsal üretimle ilgili düşünceleriniz nelerdir? Türk çiftçisi ve özellikle kırsaldaki kadınlara yönelik gözlemlerinizi aktarır mısınız?


Eski tatları yakalamamız gerekir. Ama 85 milyonu da geleneksel yöntemlerle doyurmanın zor olduğunu görebiliyorum. Çiftçimiz için üzülüyorum. Çok çaba sarf edip az para kazanıyorlar. Çünkü modern tarıma geçmekte zorlanıyorlar. Aslında yapabilecekleri çok şey var ama korkuyorlar. Aralarından biri cesaretlenir bir şeyler yaparsa onu takip etmeyi yeğliyorlar. Bir araya gelemiyorlar. Örneğin köyün 10 hektar arazisi var. 10 hektarın işini 10 traktör görür. Ama köyde 80 traktör var. Hepsi borçlu, hepsi mutsuz. Diğer yanda bir iş adamı gelip 10 hektar araziyi alıyor. Para yatırıp modern tarımın gerekliliklerini yerine getiriyor. Daha fazla üretip daha ucuza satıyor. Halbuki aynı para köyde var.  Ama onlar birlik olamıyor. Her şeyi devletten bekliyor.
Kırsalda kadınlar çok çalışıyor ama üretimde söz sahibi değiller. Yavaş yavaş bir kıpırdanma var. Hanım ağaların sayısı artıyor. Bu önemli. Çünkü kadınlar bu konuda daha becerikli ve daha cesurlar. Biz de destek olmaya çalışıyoruz. Başarılı kadınların hikayesini ekrana taşıyoruz.

Beslenmenizde en çok dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir?

Garip ama hiç özen göstermiyorum. Sadece iyi tarım uygulamalarını takip ediyorum. Dışarda kirli hava soluduğum ve şehir stresini yaşadığım sürece sağlıklı beslenmek neye yarar bilemiyorum. Sertifikalı organik ürünler tüketmek gerek ama ne yalan söyleyeyim pek almıyorum çünkü çok pahalı. Ama sektörü desteklemek için zaman zaman aldığım oluyor. Özellikle yumurta ve süt ürünlerinde bildiğim belli markaları tercih ediyorum. Yerel pazarlarda bildiğim üreticilerden almaya çalışıyorum ama onları da her zaman bulmak zor.

Gıda alışverişlerinizde nelere dikkat edersiniz?

Belli markaları tercih ederim. Üretim ve son kullanma tarihlerine bakarım. Araları uzak olmamalı. İçeriğini kontrol ederim. Tarım ve Orman Bakanlığı taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen firmaları zaman zaman açıklar onlara bakarım. Kesinlikle o firmalardan alışveriş yapmam. Ama firma açıklama yapmış ise dikkate alırım.

Güven İslamoğlu doğa sever televizyon programcısı