OCAK-ŞUBAT 2019 / KAPAK KONUSU
Ormanlar yeryüzünün en önemli karbon yutaklarıdır
Ormanlar, yeryüzündeki biyolojik yaşamın devamlılığının en önemli ve kilit yapısındaki özelliklerini taşıyan yapılardır.
Dünyanın akciğerleri olan ormanlar, biyolojik yaşamın devamını sağlamada kilit taşı. Günden güne orman alanlarının azalması küresel emisyon artışını da hızlandırıyor. Yaşamın devam etmesi için ormanların önemini hep dile getirsek de gerçek hayatta ormanların kıymetini pek de bilmiyoruz. Biz de bu kapsamda ormanların canlılar için önemini, ülkemiz ormanlarında bulunan endemik türleri ve ormansızlaşmanın sonuçları gibi pek çok konuyu öğrenmek için Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Necmi Aksoy’la bir röportaj gerçekleştirdik.
Ormanlar olmasaydı yaşam sürebilir miydi? Orman içinde neleri barındırıyor?
Kısaca ormanları, “birbirinden farklı ama birbirine bağlı; birlikte yaşayan ekolojik sistemler bütünü” olarak tanımlayabiliriz. Yeryüzünde bitkilerin görülmeye başladığı, 550-600 milyon yıl öncesinden başlayan bir biyolojik yaşam serüvenin önemli bir bölümünü oluşturuyor, ormanlar. İlk ormanlar, bugün çamlar olarak tanıdığımız, kozalaklı bitkilerin ataları olarak kabul edilen; tohumlu eğreltilerin milyon yıl öncesinde kitleler halinde yeryüzünün ılıman ve nemli kesimlerinde geniş alanları kaplamasıyla oluşmuştur.
Orman, oldukça sık bir şekilde bir arada bulunan, olgunluk çağında 5 metre üzerinde boylanan ağaçların meydana getirdiği, geniş alanları kaplayan odunsu bitki topluluklarıdır. Fakat orman, kendini oluşturan ağaç toplumlarından çok daha farklı anlam ifade eder. Çünkü orman, ekolojik bir sistemdir. Sistem ise bir bütünü oluşturan ve bütünün çalışmalarını birlikte sağlayan öğeler, süreçler ve ilişkiler topluluğudur. O nedenle “-orman ekosistemini- ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar ve mikro organizmalar gibi canlı varlıklarla, toprak, hava, su, ışık, sıcaklık gibi cansız çevre faktörlerinin beraberce oluşturdukları karşılıklı ilişkiler dokusunu simgeleyen doğa parçası” şeklinde tanımlarız.
ORMANLAR BİYOLOJİK YAŞAMIN DEVAMINI SAĞLAR
Ormanlar, yeryüzündeki biyolojik yaşamın devamlılığının en önemli ve kilit yapısındaki özelliklerini taşıyan yapılardır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz yeryüzündeki biyolojik yaşamın devamlılığını sağlayan, oksijen-karbon ilişkisinde; ormanlar yeryüzünün en önde gelen oksijen üretim kaynakları ve karbon depolama yutaklarının başında gelir. Yeryüzünde 8 milyar hektar olan orman alanı bugün 4 milyar hektar civarına gerilemiş durumdadır.
Yeryüzünde bulunan; her yaşam biyomlarında çok değişik yapıda orman formasyonlarına ve tiplerine rastlamamız mümkün. Ülkemizden örnek verecek olursak; üç değişik bitki coğrafyasının buluşma alanında bulunan ülkemiz; kuzeyi Avrupa-Sibirya Flora Alanı kökenli; nemli ve ılıman yapıda karışık yapraklı ormanlara sahip iken; güneyi Akdeniz Flora Alanı kökenli; iğne ve sert yapraklı ormanlara sahiptir. İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise İran-Turan kökenli; karasal, yüksek dağ ve kurakçıl step formasyonlarına adapte olmuş, iğne, pul ve karışık yapraklı orman formasyonları bulunur.
Haber Görseli
Düzce Ü. Orman Fakültesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmi AKSOY
DÜNYA ORMAN ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN TOPLAM DEĞERİ YAKLAŞIK 250 MİLYAR DOLAR
Ormanlar canlılar için -insan, hayvan ve bitki- açısından ne ifade ediyor?
Ekolojik bir sistem olan ormanların en önemli canlı kısmını bitkiler ve hayvanlar oluşturur. Bitkiler ve hayvanlar için ise ormanlar; yaşadıkları alan, yuva demektir. Ormanlar, yeryüzündeki karasal biyolojik çeşitliliğin yüzde 80’ini barındırır.
Ormanlar başta bitkiler ve hayvanlar için bir yaşam alanı ya da yuva olarak gözükse de aslında makro anlamda veya gözle görünmeyen fonksiyonları içerisinde; insanların yeryüzünde yaşamasını ve hayatını sürdürebilmesinde en önemli doğal kaynak rezervlerinin başında gelir. Ormanlar dünyada 1.6 milyar, ülkemizde ise 7 milyon insanın geçim kaynağı ve gündelik yaşamının ihtiyacı olan kaynakları sağlar. Orman ürünleri ticaretinin dünyadaki toplam değeri yaklaşık 250 milyar dolar iken; ormancılık sektörünün yarattığı toplam katma değer 500 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
2020 YILI HEDEFİ YERYÜZÜNDEKİ ORMAN ALANLARININ YÜZDE 20’SİNİN KORUMAYA AYRILMASI
Ormanlar hem bitkiler, hem hayvanlar hem de insanlar için yeryüzündeki yaşamın sürdürülebilmesinin en önemli kaynaklarından birisidir. Brezilya’nın Rio kentinde, Haziran 1992’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, üst düzey devlet adamlarının geniş katılımıyla imzalanan beş temel sözleşmeden biri “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi”dir. Ülkemizin 1996 yılında taraf olduğu bu sözleşmede: yeryüzünde biyolojik yaşamın sürdürebilmesinde, endemik bitki-hayvan türlerinin korunmasında ve yaşam alanlarının devamlılığını sağlamak için çok önemli adımlar atılmıştır. Özellikle bu sözleşmeden sonra yeryüzündeki orman alanlarının yüzde 12’si biyolojik çeşitliliğin korunması için ayrılmış durumda. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamının 2020 yılı hedefi ise yeryüzündeki orman alanlarının yüzde 20’sinin korumaya ayrılması ve biyolojik çeşitliliğinin devamı için mutlak koruma alanlarının devamlılığını öngörmektedir. Ülkemizdeki orman alanlarının yüzde 4’ünün koruma statüsüne sahip alanlar olduğunu düşündüğümüzde, biyolojik çeşitlilik kaynaklarımızın yaşam alanlarının korunmasında, belirlenen ve taraf olduğumuz uluslararası hedeflerin gerisinde olduğumuz görülmektedir.
AKDENİZ BÖLGESİ ENDEMİZİM DAĞILIMINDA İLK SIRADA
Endemik türlerimiz üzerine bir değerlendirme yapıldığında ormanlarımızla ilgili neler söylenebilir?
Akdeniz Bölgesi 700 endemik türü barındırması ile endemizm dağılımında ilk sıradadır. Bu durum, Toros Dağ silsilesinin Akdeniz’e paralel olarak uzanmasından ve ani bir yükselim yapmasından kaynaklanır. Doğu Anadolu Bölgesi 380, Orta Anadolu Bölgesi 270, Karadeniz Bölgesi 260, Marmara Bölgesi 76, Güneydoğu Anadolu Bölgesi 35 endemik türe sahiptir. Geri kalan 1300 endemik tür ise ekolojik özellikleri birbirine yakınlık gösteren Orta-Doğu Anadolu, Akdeniz-Ege, Karadeniz-Orta Anadolu, Akdeniz-Güneydoğu Anadolu arasındaki bölgelerde bulunur.
Ülkemiz nasıl ki bitki coğrafyası bakımından, yeryüzünün üç flora alanını bünyesinde bulunduruyorsa; aynı zamanda üç büyük biyolojik yaşam coğrafyasının da içinde bulunuyor. Örnek verecek olursak; Kuzey Doğu Anadolu’da bulunan ve tüm Kafkasya Bölgesi ile Hazar Denizi’nin batı ve güneyini kapsayan Kolşik Bölgede, son buzul çağı mirası ve endemik olan doğu ladini ormanları bulunuyor.
Fotoğraf Galerisi
Ormanlar; başta bitkiler ve hayvanlar için bir yaşam alanı olarak gözükse de aslında makro anlamda insanların yeryüzünde yaşaması ve hayatını sürdürebilmesinde en önemli doğal kaynak rezervlerinin başında gelir.
Ülkemizde Kaçkarlar Dağları; bu bölgede kalan son buzullarını ve çok sayıda hem ülkemiz hem de Kolşik Bölge endemiğini barındırır. Örnek olarak; poci çalısı, ezentere, kızılağaç yapraklı huş, Kafkas ormangülü, Doğu Karadeniz meşesi gibi odunsu taksonlar verilebilir. Doğu Karadeniz Bölgesindeki ormanlarda ve orman kenarındaki habitlarda ise, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, Kafkas kara orman tavuğu, Hopa engereği gibi nadir görünen hayvan türleri vardır.
ÜLKEMİZİN YAŞAYAN FOSİL AĞACI: GÜNLÜK AĞACI
Güney Batı Anadolu’da 65-2,5 milyon yıl öncesinden kalma endemik ağaç türümüz olan; ülkemizin yaşayan fosil ağacı olarak tanımlayabileceğimiz; relikt-endemik “Günlük Ağacı” ormanları bulunuyor. Yine aynı bölgede ise Datça hurması akarsu vadilerinin denizle buluştuğu koy düzlüklerinde ve yamaçlarında, kalıntı olarak yayılışını yapmaktadır. Bu bölgede endemik meşe türümüz olan boz pırnal meşesi de maki formasyonu içerisindeki her dem yeşil yapraklı ağaç ve çalı türleri ile karışıma girer.
ANKARA GÖLBAŞI’NDA YANAR-DÖNER ÇİÇEĞİ YOK OLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA
İç Anadolu’nun bozkır alanları step karakterli çok sayında otsu ve odunsu bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Bunların başında, Ankara Gölbaşı’nda bulunan yanar-döner çiçeği, Beypazarı geveni gibi tehdit altında bulunan bitki taksonlarına örnek verebiliriz. Konya Bozkır’da ise Anadolu yaban koyunun doğal yaşam alanları bulunuyor. Yine benzer step alanlarda yer sincabı gibi hayvan taksonları da yayılış yapmaktadır.
GÜNÜMÜZDE ORMAN YERİNE ‘ORMAN EKOSİSTEMİ’ TERİMİ KULLANILIYOR
Bir orman oluşturabilmek için ne kadar süreye ihtiyaç vardır? Ayrıca bir yere orman diyebilmek için ne kadarlık bir alanın ağaçlarla kaplı olması gerekir?
Yok olan bir orman alanı, ilerleyen ekolojik değişimler sürecinde yüzyılı alacak bir zaman diliminde tekrar eski yapısına gelebilir. Ormanların tahribi nedenlerinin belki en önde gelen sebebi; onun sadece basit bir ağaç topluluğu olarak düşünülmesidir. Oysa orman, gelişigüzel bir araya gelmiş ağaç toplulukları olmayıp, son derece doğal ekolojik sistemler bütünüdür. O nedenle günümüzde orman sözcüğü yerine ”orman ekosistemi” terimi kullanılmaktadır. Orman bir “yaşam birliği” olarak nitelenebilir. Bu birliğin esas öğesi olan ağaçlar ortadan kalkarsa, tüm canlılar için yaşamsal düzeyde önemli bir çok olumsuz durum meydana gelir.
KÜRESEL SERA GAZLARI EMİSYONUNUN YÜZDE 17.4’Ü ORMANSIZLAŞMADAN KAYNAKLANIYOR
İklim değişikliği son yılların popüler konularından. Ormanların iklime etkileri nelerdir? Küresel ısınma ağaç sayısını arttırarak azaltılabilir mi?
Dünyayı Doğa Koruma Vakfı(WWF) ve Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) verilerine göre; ormanlarda hapsedilmiş olan karbon miktarı, atmosferdekinden daha fazla (289 Gt). Küresel sera gazları emisyonunun yüzde 17.4’ü ise ormansızlaşmadan ve ormanların bozulmasından kaynaklanıyor. Ormanlar, küresel emisyon artışının geri döndürülmesinde en hızlı, en düşük maliyetli ve en etkili araç. İklim Değişikliğinin Ekonomisi konulu Stern Raporuna göre (2006) 2010-2020 arasında sera gazı emisyonlarını yarıya düşürmenin maliyeti yaklaşık 3.7 trilyon dolar.
Fotoğraf Galerisi
Üç önemli flora kuşağının ortasında olan ülkemizde, her bölgeye her ilçeye bir botanik bahçesi planlamamız gerekiyor.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN İNSAN KAYNAKLI ALTINCI KİTLESEL YOK OLUŞUNUN EŞİĞİNDEYİZ
Ormanlar yeryüzünde en önemli karbon yutaklarının başında gelir. Yeryüzünde karbondioksit artışından kaynaklanan; sıcaklık artışında küresel ölçekte iklim değişimi yaşanacağı öngörülüyor. Günümüzde 1-1.2 santigrat derecelik artışların kayıt edildiği zamanlar yaşamaktayız. Bu sıcaklık artışı 2-3 derece arasında olduğu zaman; yeryüzünde çok sayıda canlı türünü etkileyecek hızlı bir biyolojik yok oluşa doğru gideceğimizi görmekteyiz. Ağaçlandırmalar ile yeni orman sistemleri yaparak, bunları önlemek mümkün. Ancak yerbilimcilerin “antroposen” çağ olarak adlandırdığı bu dönemde; insanoğlunun tekrar doğaya dönüş felsefesi ile doğal alanların korunmasını sağlayarak; doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlaması gerekiyor. Eğer bu şekilde devam edilirse yeryüzünde insan kaynaklı biyolojik çeşitliliğin altıncı kitlesel yok oluşuna tanıklık etmiş olacağız. Yeryüzünde canlıların türleşme hızı, canlıların yok olma hızının altında kaldıysa biz zaten altıncı büyük yok oluşun eşiğindeyiz demektir.
KARBON EMİSYONUNU KONTROL EDEBİLMEK İÇİN HANGİ AĞAÇLARI DİKMEMİZ GEREKTİĞİNİ BİLMELİYİZ
İklim değişikliği kapımızda, yeryüzünde yüksek karbon birikimi var. Hangi canlıların yok olacağını öngörüp, bunları geleceğe nasıl taşıyacağımız üzerine makro planlar yapmak zorundayız. Karbon emisyonunu belli seviyelerde tutmak için; başta kentler olmak üzere; ağaçlardan nasıl yararlanacağımızı, hangi ağaçları dikmemiz gerektiğini bilmek ve belirlemek zorundayız. Ve bu planlamaları mikro ve makro havzalar bazında oluşturmamız gerekmekte. Yaklaşık 11 bin 700 bitki taksonunun yaşadığı, dünyanın en sayılı biyolojik çeşitliliğinden birine sahip olan, üç önemli flora kuşağının ortasında olan ülkemizde, her bölgeye her ilçeye bir botanik bahçesi planlamamız gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde her ilde bulunan kent ormanlarını yine bu kapsamda; “Kent Arboretumları” veya “Kent Doğa Müzeleri” olarak planlayabiliriz. Elimizde bunun için yeterince doğal kaynak ve yetişmiş insan kaynağı bulunuyor. Doğaya ve ormanlarımıza bütüncül bir bakışla bir şekilde bunu yapmazsak doğada neyi kaybettiğimizi ölçme şansımız olamayacaktır. Dünya Botanik Bahçeleri Birliğinin üyesi olan ulusal bir botanik bahçesi, buna bağlı olarak farklı kentlerde kurulacak “botanik bahçeleri”, “kent arboretumları” , “doğa müzeleri” makro ve mikro hedeflere göre küresel iklim değişikliğinden ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına, sürdürülebilirliği sorunlarını çözmede önemli bir rol oynayacaktır.