Türkiye’de 185 civarı üniversitede yaklaşık 7 milyon 500 bin öğrenci bulunuyor. Bu üniversiteler içerisinde 39 tanesinde 5 bine yakın öğrenciye ziraat eğitimi veriliyor. Bu durum tarihsel süreç içerisinde, 1891 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Okulunun açılmasıyla başladı. Daha sonra 1930 yılında Ankara Yüksek Ziraat Okulu olarak Türkiye’de ziraat eğitimi farklı bir boyuta taşındı. Alman Ziraat Fakülteleriyle aynı metodolojinin benimsendiği okul, henüz 3. yılında iken Yüksek Ziraat Enstitüsüne dönüştürüldü. 1948 yılına kadar eğitim öğretimini devam ettiren enstitü, Türkiye’de yükseköğrenimde yeni bir sayfanın açılmasıyla, içerisinde var olan bölümler Ankara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesine devroldu. 1955 yılına kadar Ankara Üniversitesi, ziraat eğitimini tek başına göğüsleyerek, ülkenin ihtiyacı olan nitelikli ziraat mühendisleri ve bilim adamlarının yetiştirilmesinde kaynak misyonu üstlendi. Devam eden süreçte ise sırasıyla Ege, Atatürk ve Çukurova Üniversitelerinde Ziraat Fakülteleri yer aldı. Bugün geldiğimiz noktada 39 üniversitede eğitim öğretim devam ediyor.
EĞİTİM SÜRESİ VE MÜFREDAT YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLEBİLİR
Ziraat Fakültelerinde öğrencilere verilen eğitim sizce yeterli mi?
İlk ve orta öğrenim haricinde yalın olarak Ziraat Eğitimine bakılacak olursa, mühendis adaylarının eğitim süreci ve uygulamaya ayrılan sürelerle ilgili bir kısıtın olduğu söylenebilir. Örneğin, Veteriner Fakültelerinde eğitim öğrenim süreci 5 yıl olarak planlanmış. Uygulamalar bakımından yoğun programlar içeriyor. Oysa, içerisinde 9 bölüm barındıran Ziraat Fakültelerinde eğitim 4 yıl. Her bölümde ortalama 4-5 anabilim dalı olduğu düşünüldüğünde, bu anabilim dallarına ilişkin dersler 4 yıl gibi bir süreye sıkıştırılmış. Saha ve laboratuvar uygulamalarına yönelik çalışmalar bir yönüyle eksik kalıyor. Bu durum ise doğrudan ders müfredatlarının oluşumunda bir kısıta yol açıyor. Bu nedenle, ziraat eğitimi veren fakültelerin/yüksekokulların eğitim süreleri ve müfredatların gözden geçirilme durumu değerlendirmeye alınmalı. Bu durum, eğitimin niteliksiz veya yetersiz olduğu anlamına gelmiyor. Ancak, değişen ve dönüşen dünyayı yakalamak, günceli ve moderniteyi elde etmek, sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamak ve ekonomik kalkınmaya öncülük etmek adına bu süreci daha ileriye taşımak gibi bir misyona ihtiyaç var.
Bir akademisyen olarak Türkiye’deki tarımsal üretimle ilgili neler söylersiniz?
Tarımsal üretim, yapısı gereği önemli ve rizikosu büyük bir sektör. Tarım, özellikle dışa açık ekonomilerde rekabet edilebilir bir yapıya sahip olduğu takdirde ilgili ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayabiliyor. Bu rekabet edebilir yapının tesis edilmesi için ise, mutlak olarak ülke politikaları belirleyici. Türkiye, son yıllarda tarımsal üretim, modern tekniklerin kullanılması, kalitatif ve kantitatif olarak ürün eldesi, katma değer yaratma, markalaşma, tarımsal ihracat gibi alanlarda önemli ataklar yaptı. Ancak, nihai ürünün ihracatı gerçekleşene kadar gereksinim duyulan girdilerin ve kendine yeterlilik bakımından açık yaşadığı ürünlerde de ithalat yapma durumu ile karşı karşıya kaldı. Tarım sektöründe araştırma yapan bilim insanları bilir ki, uygulamaya alınan politikaların etkilerini kısa dönemde görmek oldukça güç. Gerek doğru olarak uygulamaya konulan politikalar, gerekse doğru olmayan politikaların etkileri ancak orta ve uzun vadede görülüyor.
TARIMSAL ÖRGÜTLENME SİSTEMİ ZORUNLU OLMALI
Dünyada tarımsal açıdan gelişmiş ülkelere baktığımızda bu gelişmişliğin nedenlerini nasıl açıklayabilirsiniz?
Örneğin Hollanda, ABD’den sonra dünyada hatırı sayılır bir tarımsal üretimle anılıyor. Elbette bunun bazı nedenleri var. İlk olarak diyebileceğimiz, Hollanda’nın coğrafi pozisyonu. Bulunduğu klimatik coğrafya ve su kaynaklarının zenginliği tarımsal üretim açısından bir kazanım. Ancak, tarımsal üretim ve dış ticaretteki başarısının temel nedenini yalnızca bununla ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım olmaz. Hollanda, süt sığırcılığı, sebze yetiştiriciliği, kesme çiçek yetiştiriciliği gibi birçok kalemde oldukça başarılı. Kaliteli ve nitelikli üretimi zorunlu kılan sistemler yerleşik bir düzen içerisinde devam ediyor. Hollanda, üniversite-kamu-sanayi işbirliğini yakalamış, tarımsal örgütlenme sistemini oturtmuş ve sektöre olan bakış açısı ile her geçen gün tarımsal yatırımlarını arttıran bir ülke. Dünyadaki son trendleri takip edebilme ve yakalayabilme olanakları aşikar. Tarımsal otomasyon, inovasyon, teknolojik kapasite, ürün bazlı uzmanlaşma ve AR-GE faaliyetlerinde kabiliyetli olduğu kadar, üretici ve tüketiciden gelen talepler doğrultusunda araştırma enstitüleri/kuruluşları sürekli kendilerini güncelliyor. Bu alandaki başarının eğitim odaklı olduğu bilinci ile dünyanın tarımsal üretimde en saygın üniversitelerinden biri olan Wageningen Üniversitesi ile sinerjiyi en etkin şekilde kullanabiliyor. Nitelikli tarımsal eğitimin ne kadar önemli bir konu olduğunun sanırım bu noktada altını çizmek gerekiyor. Başarılarının temel dinamiklerini, verimli üretim modelleri, AR-GE ve yatırımları (Dünyanın en büyük 40 gıda firmasının 12’sinin AR-GE merkezinin Hollanda’da olduğu), piyasa denetimi, pazarlama stratejisi, tarımsal örgütlenme ve uzun vadeli sürdürülebilir tarım politikası olarak sıralamak mümkün.
AR-GE FAALİYETLERİ İVME KAZANMALI
Dünya ölçeğinde bir kıyaslama yaparsak Türkiye hangi noktada bulunuyor?
Pratikle entegre olacak ve altyapı olarak da desteklenecek çözüme muhtaç bir çok konu bulunuyor. Öncelikli olarak, tarım eğitiminin tekrar modellenmesi ile süreç başlayabilir. Diğer taraftan sektörün kendi iç dinamikleri ile ilgili hususlar bulunuyor. Örneğin, tarımsal örgütlenme sisteminin ivedilikle bir zorunluluk olarak ele alınması gerekiyor. Burada yasal bazı uygulamaların devreye girmesi önemli. Aksi takdirde 2005 yılında yürürlüğe giren ve temeli gönüllülük esasına dayanan 5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası’ndaki hayal kırıklığını bir adım öteye taşımak mümkün olmayacak. Öte yandan, miras hukuku ve arazilerin küçük, çok parçalı ve haliyle etkinlikten uzak bir yapıdan çıkarılması önemli. Bunun çeşitli metotları olmakla birlikte yasama ve yürütme erkinin takdiri ve uygulanacak bazı politikalarla çözülmesi olanaklar dahilinde. Bir diğer husus, rekabet edebilir bir üretim modellemesi yaklaşımı. Büyük pazarımızı oluşturan AB ve burada işlem gören diğer ürünlerde Türkiye’yi pozitif ayıracak uygulamaların benimsenmesi gereği önemli. Elbette bu tür aksaklıkları uzatmak mümkün. Ancak, bu platformda son söz olarak, dünyadaki gelişmelerin yakından takip edildiği, tarımsal örgütlenme sistemin her yönüyle benimsemiş, etkin, verimli bir üretim sürecini haiz, inovasyon ve teknolojik kapasitenin arttırıldığı, AR-GE faaliyetlerine ivme kazandırmış ve ürettiği tarımsal ürünlerden de katma değer yaratan bir Türkiye olmanın çok uzak olmadığını söyleyebiliriz.
ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 95’İ ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİNİ İSTEYEREK SEÇİYOR
Öğrencilerinizin Ziraat Mühendisliğine olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öğrencilerimizin genel eğilimlerine bakıldığında, yüzde 95 ve üzeri bir oranın bölümlerini isteyerek ve kavrayarak geldiklerini söyleyebiliriz. Bu tercih edilebilirlik bizi oldukça memnun ediyor. Bizler, onların bu ilgilerini gördükçe ve geleceğin birincil mesleği olduğuna olan inançları çerçevesinde üzerimize düşen her ne varsa yakın ilişkiler içerisinde eğitim/öğretim sürecini devam ettirme çabası içerisindeyiz.
Ahi Evran Üniversitesindeki zirai eğitimin diğerlerinden bir farkı var mı?
Üniversitemizin ismi 2018 yılı içerisinde “Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi” olarak düzenlendi. Ayrıca, üniversitemiz Türkiye’de 41 üniversite içerisinde “Bölgesel Kalkınma ve Misyon Farklılaşması” kapsamında “Tarım ve Jeotermal” alanında YÖK tarafından pilot üniversite olarak seçildi. Bölgesel kalkınma odaklı olarak ders müfredatlarının revize edilmesinin sağlanması çalışmaları devam ediyor. Öte yandan, 9 bölümü aktif ve 4 bölümünde öğrencisi olan Fakültemizin Tarım Ekonomisi ve Bitki Koruma Bölümleri’nde yüzde 100 doluluk oranını yakaladık.
10 Ocak tarihi ‘Ziraat Mühendisleri Günü’ olarak kutlanıyor. Ziraat mühendislerine ve adaylarına mesajınız var mı?
Ziraat mühendisi arkadaşlarımıza, tarım sektörünün öncelikle biyolojik olarak insan hayatının devam ettirilmesi noktasında stratejik önemine vakıf birisi olarak teşekkür ediyorum. Ülke bazında tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinde çok önemli misyon üstleniyorlar. Sonrasında ise, ülkemizin ekonomik olarak büyüme süreçlerine yaptıkları katkılardan dolayı da ayrıca teşekkürlerimi sunuyor, kendilerine “Aşk ile Çalışan Yorulmaz” düsturunda bir meslek hayatı ve bu meslek hayatında başarılar diliyorum.
Geleceğe umutla bakıyorlar
Ahi Evran Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencileri, bilinçli tercihleriyle geleceğe umutla bakıyor. Ziraat Fakültesinde öğrenim görmekten mutlu olan 1. sınıf öğrencileriyle gelecekten beklentileri hakkında görüştük.
Ayşenur Dağlı:
Aksaray’ın Eskil ilçesine bağlı Sağsak köyünde yaşayan Ayşenur, bölümünü isteyerek seçtiğini belirterek, alanında iş imkanı bulacağını düşünüyor. Tarım Ekonomisi alanında yapacağı işlerin meslek hayatında kendisini mutlu edeceğini düşünen Ayşenur, kendini geliştirmek için çaba sarf edeceğini vurguluyor. Ziraat Fakültesinde bulunmaktan memnun olduğunu ifade eden Ayşenur, mesleği seçmesindeki en büyük etmenin ailesinin hayvancılıkla ilgilenmesi olduğunu sözlerine ekliyor.
Enes Avşar:
Bitlis’in Adilcevaz İlçesi’nde yaşayan Enes, Ziraat Fakültesiniseçmesindeki en büyük etmeni şöyle açıklıyor: “Tarımda farklı düşüncelerin üretime katkı sağlayacağına inanıyorum”. Bölümü hakkında merak ettiği sorulara cevap bulan Enes, babasının da desteğiyle bu bölümü tercih etmiş. Tarım Ekonomisi Bölümü’nü sevdiğini belirten Enes’in gelecekteki hedefi, iyi bir yabancı dile sahip olarak ülkesinde yaptığı başarılı çalışmaları dünyaya duyurabilmek.
Esra Düşgün:
Ahi Evran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi 1. Sınıf öğrencisi Esra Düşgün, Kayseri’nin Yeşilhisar İlçesi’nde yaşıyor. Ziraat Fakültesini tercih etmesindeki nedenlerden birinin üretmeye ve bitkilere olan ilgisinden kaynaklandığını dile getiren Esra, ileride kazanacağı mühendislik unvanının kendisini mutlu edeceğine inanıyor. Ailesi de çiftçilikle uğraşan Esra, bu durumun mesleğe olan ilgisini artırdığını belirtiyor. Esra’nın gelecekteki hedefi, kendini alanında geliştirerek gerçek anlamda bir meslek sahibi olabilmek. Okulunu ve bölümünü sevdiğini kaydeden Esra’nın Ziraat Fakültesini tercih edecek arkadaşlarına bir tavsiyesi de var: “Tercih edeceğiniz fakülteyi iyi araştırın ve kendi beklentilerinizi karşılayacaksa tercih edin. Sayısal alana ilgileri olan ve üretmeyi seven kişiler tercihte bulunmalı.”