MART-NİSAN 2019 / RÖPORTAJ
“Ormancı yazın kor, kışın kar üzerindedir”
Canan YALÇIN SEVER
Fatih COŞKUN
21 Mart, “Dünya Ormancılık Günü”, 21 Mart’ı içerisine alan hafta da “Orman Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Ağaçlar yandığı zaman benim canım yanıyor. Yangın anında hiçbir şey düşünmüyorsunuz. Bir an önce oraya varmak, bir an önce müdahale etmek istiyorsunuz.
Avrupa Tarım Federasyonu(CEA) 21 Mart gününü, kuzey yarım kürede ilkbaharın, güney yarım kürede de sonbaharın başlangıç günü olarak kabul etmiş ve Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü (FAO) kanalı ile bunun bütün dünya ülkelerine tavsiye edilmesini sağlamıştır. O günden bu yana 21 Mart, “Dünya Ormancılık Günü”, 21 Mart’ı içerisine alan hafta da “Orman Haftası” olarak kutlanmaktadır. 1975 yılında bu uygulamaya dahil olan ülkemizde de bu gün ve hafta çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
Ormanların yeryüzü ve canlılar için yaşam kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Acaba ormanı ve dolayısıyla dünyayı korumak adına üstümüze düşen görevleri yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Bu sorunun cevabını tam olarak verebilmek biraz güç olsa da ormanları ve içinde barındırdığı her şeyi korumak için orman muhafaza memurları gece gündüz demeden, her an tetikte ormanlarımızı –özellikle de insanların verdiği zararlardan-korumaya çalışıyor. Biz de Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası vesilesiyle Ankara Orman İşletme Şefliğinde çalışan orman muhafaza memuruyla samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Erol Çaklı mesleğini ve yaşadıklarını anlatırken “bu da mı orman muhafaza memurunun göreviymiş” demeden kendimizi alamadık.
Röportajı gerçekleştireceğimiz yere vardığımızda ağaçlar arasında küçük bir binanın önünde Orman muhafaza memuru Erol Çaklı ve ekibi bizi karşıladı. Sıcak sobanın başında sohbet ederken ekibin samimiyetini ve mesleklerine olan sevgisini gözlerinden, konuşmalarından hemen anladık. 50 yaşında, Gümüşhaneli ve orman köylüsü olan Erol Çaklı, heyecanlı bir şekilde mesleğini ne kadar sevdiğini ve bu mesleğin sevmeden yapılamayacağını anlattı önce. Aslında bu mesleğe girmeden önce de babasının mesleği nedeniyle hayatının ormanlarda geçtiğini anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“1993 yılında bu mesleğe başladım halen de devam ettiriyorum. Ben Kahramankazan’dan önce çeşitli yerlerde çalıştım. İlk görev yerim Sivas Koyulhisar. Burada 12 yıl çalıştım. 2005 yılında Kızılcahamam’a tayin oldum. Son 2 yıldır ise Kahramankazan’da Ankara Orman İşletme Şefliğinde görev yapıyorum.
Tabi ki bu mesleği severek seçtim. Mesleğin en büyük teması sevmek. Sevmezsen olmaz. Zaten bir şeyi sevemezsen başarılı olamazsın.
Ben bu işin zorluklarının farkındaydım. Çünkü mesleğe girmeden önce ben yine bu işle uğraşıyordum. Benim babam kamyoncuydu. Ormanlarda çalıştım. Kesim yaptım, ağaçları depoya taşıdım, boylama yaptım yani benim bir alt yapım vardı ki o bana daha bir katkı sağladı. Mesleğe girerken hiçbir kuşkum olmadı. Orman muhafaza memurluğunda 7/24 usulü var. Diğer memurlar gibi sabah 8 akşam 5 yok bizde. Her an için hazırsın, her an için tetiktesin.”
Haber Görseli
Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası vesilesiyle Ankara Orman İşletme Şefliğinde çalışan orman muhafaza memuru Erol Çaklı ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik.
Evli ve üç kız çocuğa sahip Çaklı ilk başta büyük kızının da orman mühendisi olmasını istemiş ama sonradan bu fikrinden caymış. Çünkü ormancılığın kadınlar için biraz zorlayıcı olacağını düşünmüş. Bir gününün nasıl geçtiğini sorduğumuzda Çaklı, ayrı ayrı o kadar işten söz etti ki orman muhafaza memurlarının çok fazla sorumluluk alanı olduğunu anladık. Her an tetikte olduklarının altını birçok kere çizen Çaklı bir gününü ve görevlerini şöyle anlattı:
“Mesela orman işletme şefimiz bize 15 günlük koruma faaliyet çalışma programı veriyor. Orada yazıyor şu gün, şu bölmeler diye. Biz sabahtan kalkıyoruz. O bölmeye yaya olarak gidiyoruz. Bölmeyi geziyoruz. Bölme ne derseniz? Sorumlu olduğumuz ormanın bir parçası. Bölmeleri gezerken herhangi bir usulsüzlükle karşılaşınca suç tutanağı düzenleriz. Her gün bu bölmeleri gezmek zorundayız. Özellikle yaz aylarında çok erken saatlerde işe gidip geç saatlerde eve dönüyorum. Orman muhafaza memurunun görevi sadece ormanı korumak değil. Üretim memurluğu yapıyor, depo memurluğu yapıyor, imalat memurluğu yapıyor, fidanlıklarda bulunuyoruz, yani bizim alanımız çok geniş. Mesela üretim memurluğunda önce damgaya gidiyoruz. Yani ağaçları damgalıyoruz. Hangi ağaç alınacak. Örneğin tepesi kırık, eğik olan, gelecek vaat etmeyen ağaçları damgalıyoruz. Tabi ormancının işi bunlarla bitmiyor ki. Üretim aşamasından sonra bu sahaları biz kesime veriyoruz. Vatandaş gelip ağaçları kesiyor. Keserken ormancı başında bulunmak zorunda. Kesilen ağaçları boyluyoruz. Sonra bu ağaçları depoya gönderiyoruz. İş bitiminde ormancı, ilk rampadan son depoya geliyor. Depo memuruyla birlikte mutabakata varıyor. Yani ne gönderdik, eksik var mı yok mu diye kontrol ediyoruz. Mutabakata vardıktan sonra o gün hemen bir taşıma belgesi hazırlıyoruz ve muhasebeye gönderiyoruz. İşimiz bitti mi? Hayır bitmedi. Yine ormancı, orman köylülerine zati ihtiyaç veriyor. Yani köylülere tomruk veriyoruz. Vatandaş ev yapmak, samanlık, döşeme yapmak için bizden ihtiyaç istiyor. Tabi herkese zati ihtiyaç vermiyoruz. Acaba köylü gerçekten bu tomrukları ihtiyacı için mi istiyor diye kontrole gidiyoruz. Çünkü alınan zati ihtiyaç amacının dışında kullanılamaz, satılamaz, devredilemez. Yine bitmedi bizim işimiz. Yazın üretimden sonra yaylaları, mezralara gidip buraları kontrol ediyoruz. Çünkü genelde bu dönemde ormanlar istilaya uğruyor. Yine sahamız içinde hayvan besleyenleri kontrol ediyoruz.”
Orman yangınlarına nasıl müdahale ediyorsunuz?
Kulelerden dürbünle gözetliyoruz ya da gelen ihbarlara göre hareket ediyoruz. Ekibimle hemen olay yerine gidiyorum. Yangın alanına gittiğimizde ilk anda oranın amiri orman muhafaza memur oluyor. Ta ki işletme şefimiz gelene kadar. Yangına gittiğimiz zaman bizim için en önemli konulardan biri de can güvenliğimiz tabi. Kahramankazan toplu koruma ekibinde bir arazözümüz var. Altımda çalışan 7 tane işçim var. Bu 7 işçi ısıya dayanıklı koruyucu kıyafetlerle yangına müdahale ediyor.”
Ormanda bugüne kadar yasa dışı bir çok olayla karşılaştığın söyleyen Çaklı bu gibi durumlarda neler yaptıkların ise şöyle aktardı:
“Diyelim gece yarısı bir ihbar geldi. Hemen ekip arkadaşlarıma haber veriyorum ve yola çıkıyorum. Giderken işletme şefime de haber veriyorum. Şefimiz de anında cumhuriyet savcısına haber veriyor ve arama-el koyma kararı çıkartıyoruz. Olay yerine gidip kanun dışı müdahale tespit ettiysek suç tutanağı tutuyoruz. Yasa dışı ne varsa kesilen tomruk olabilir, kesilen fidan olabilir, kamyon olabilir artık neyse hepsine el koyuyoruz. Ormandan kozalak, toprak almak bile yasak, ancak orman kanunu çerçevesinde müracaat edilirse izinler verilebiliyor. Ama tabi ki insanız. Tabi vatandaşın ormana girmesi yasak ama genel müdürlüğümüz ormanın belli kısımlarını rekreasyon alanı olarak belirliyor. Genelde ormanlarda usulsüzlükler yaz mevsiminde daha çok karşılaşıyoruz. Başta da piknik yapmak isteyenlerle sıkıntı yaşayabiliyoruz.
Yine benim bulunduğum bölgede taş, mermer ocakları var. Bunların kontrolü de bize ait. İzin almış ocakları belirli periyotlarla kontrol ediyoruz.
Erol Çaklı, kendisinin girdiği dönemde orman muhafaza memuru olmak için orman köylüsü çocuğu olma şartı olduğunu belirterek orman köylüsü ile ilişkilerin neden önemli olduğunu şu cümlelerle ifade ediyor: “Orman köylüsü ile ilişkilerimizi sıcak tutmaya çalışıyoruz. Köylüyle iletişim kurmak çok önemli. Herhangi bir olay karşısında köylüyle empati yapmak gerekebiliyor. Onu anlamak, onun dilinden konuşmak gerekiyor. Ben de orman köylüsü olduğum için hiçbir sorun yaşamıyorum.”
“ORMANCILAR, ORMAN VE EŞİNİ YAN YANA KOYAR”
Sivas’ta görevli iken ailenizle, çocuklarınızın eğitimiyle ilgili sıkıntılar yaşadınız mı?
Tabi ki zorluklar çektik. Hatta eşimle zaman zaman tartışmalar yaşadık. Ben depo memurluğu görevindeyken depo uzaktaydı. Tabi ailemi ihmal etmek zorunda kalıyordum. Eşim bu durumdan dolayı söylenirdi. Ormancılar, orman ve eşini yan yana koyar. Orman benim için aşk, sevgi. Bizde zaman mefhumu yok. Ben şu zaman şurada şunu yapacağım diyemiyorum. Eşime bazen söz veriyorum bir yere gitmek için ama içimde hep bir kuşku oluyor. Pat diye bir telefon geliyor. İhbar var diyor ne yapacaksın? Hemen toplayacaksın arkadaşlarını işe koyulacaksın. Sivas’ta arıcılık çok yapılıyordu. Akşam saat 21:00, kapı çalınıyor. “Abi, falanca yere şu kadar kovan sattım bana nakliye kağıdı hazırla.” diyor. Yapıyorsun işi bitiriyorsun saat 23:00’de tekrar kapı çalıyor. Nakliye dediğim balı ormandan dışarı çıkartmak ve başka yerlere taşıyabilmek için düzenlediğimiz bir kağıt. Bu kağıt olmadan ürünler taşınamaz. Hatta bazen biz yoldaki kamyonları da durdurup kontroller yapar nakliye kağıtları var mı diye bakarız. Ormandan dışarıya çıkacak her şey için bizim iznimiz gerekli. Bu meslek böyle bir meslek çok özveri ve fedakarlık istiyor. Orman muhafaza memurları için şöyle derler: yazın kor, kışın kar üzerinde. Eşim de daha sonra bu duruma alıştı. Ama ben işimi severek yaptığım için hiç gocunmadım, sıkıntı da çekmedim.
“KOMANDO EĞİTİMİ ALIYORUZ”
Bu işe girmeden önce nasıl eğitimler alıyorsunuz?
Ben 1992-1993 yılında Trabzon orman okulunda okudum. Eskiden orman okulu vardı. 4 aylık bir stajdan sonra atandım. Ama şimdi bu okullar yok. Onun yerine meslek yüksek okulları var. Fidan yetiştiriciliği, tohumculuk, orman işletmesi, orman koruma, gibi konular hakkında eğitim veriliyor. Yazın ekibimle sabah sporu yapıyoruz. Bize komando eğitimi veriyorlar. Yılın belirli dönemlerinde poligonda atışlar yapıyoruz. Yine belirli zamanlarda yangına müdahale konusunda hizmet içi eğitim alıyoruz. Çünkü araçlar, ekipmanlar her yıl değişiyor.
“AĞAÇLAR YANDIĞI ZAMAN BENİM CANIM YANIYOR “
Diyelim ki bir ihbar geldi hadi gidiyoruz dediğin an aklınızdan neler geçiyor, neler hissediyorsunuz?
Ağaçlar yandığı zaman benim canım yanıyor. Ağaçlar yanıyor ama sadece ağaçla kalmıyor ki ormandaki canlılar da yok oluyor. Yangın anında hiçbir şey düşünmüyorsun. Bir an önce oraya varmak, bir an önce müdahale etmek istiyorsun. Ben yeşili çok seviyorum. Biz orman içinde çalıştığımız için bir soğuk su, bir kuru ekmek bize yetiyor. Tabi beslenmemize de dikkat etmemiz gerekiyor.
Ormanda yırtıcı hayvanlarla karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz?
Ayıyla, kurtla, domuzla çok karşılaştım ben. Ama onlara zarar vermiyorum. Öncellikle hayvanı izlerim. Onun kendiliğinden gitmesini beklerim. Mesela dağ sincaplarını çok seviyorum. Bana gelsin diye fındık falan götürüyorum onlara. Ayrıca avcılık yapanları da kontrol ediyoruz. Yani orman sadece ağaçtan ibaret değil.
Bugüne kadar meslek hayatınızda muhakkak ki bir çok olayla karşılaştınız. Bunların içinden bir tanesini bize anlatabilir misiniz?
Bir gün ihbar geldi. Ekibimle hemen ihbara gittik. Kesilen ağaçları bulduk ama kamyonu bir türlü bulamıyoruz. Kamyonu hep kendi çevremizde arıyoruz tabi. ormana gittim. Dedim ki ben kamyonun lastik izlerine bakayım. Hiç unutmuyorum Koyulhisar’da bütün kamyoncuları tanıyordum da. Bütün kamyonları tek tek gezdim. Hiçbirinde öyle bir lastik yok. Meğer Koyunhisar’a başka bir yerden bir kamyon gelmiş. Benzin istasyonunda yabancı bir kamyon gördüm. Hemen ilk işim lastiğine bakmak oldu. Lastiğin şeklinden anladım onun olduğunu. Ekiple beraber kamyonun peşine düştük, önünü kesmeye çalışıyoruz. Kamyondakiler de manevralarla kaçmaya çalışıyor. Sonra kamyondaki adamlar, kamyonun üzerine çıktı. Bizim üzerimize doğru tomrukları atmaya başladı. Ama pes etmedik. Sonunda kamyonu yakaladık. Yaşadığımız olay Amerikan filmlerindeki kovalamaca sahneleri gibiydi.
Son olarak Orman Haftası’nda ne gibi bir mesaj vermek istersiniz?
Vatandaşlarımız belirlenen yerler dışında ateş yakmasın. Biz vatandaşı uyardığımız zaman bazen farklı tepkiler verebiliyorlar. Ama bilsinler ki biz bu uyarıları orman varlığını koruma adına yapıyoruz.