EYLÜL-EKİM 2019 / AYIN KONUĞU

Ağacin tepesine çıkar sabahtan akşama kadar türkü okurdum


Canan YALÇIN SEVER    

09.09.2019 

Radyodan öğrendiğim şarkı ve türküleri evimizin biraz ilerisinde bulunan büyük bir ağacın tepesine çıkar sabahtan akşama kadar okurdum. Yan evdeki hanım “benim bülbül yine geldi, kondu dala” dermiş benim için.
60 yıllık kocaman bir sanat hayatı, türkülere adanmış bir ömür... Bedia Akartürk... Güzel sesi ve enerjisiyle gönüllere taht kurmuş bir isim. Küçük yaşlardan itibaren başlayan müzik tutkusu, halen ilk günkü heyecanla devam ediyor. Üç bine yakın repertuarıyla bir türkü hazinesi olan Bedia Akartürk’le hayatı, müziği, projeleri ve daha pek çok konu üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncellikle doğduğunuz yer, çocukluğunuz, gençliğinizden başlayalım. Nerede doğdunuz, nasıl bir aile yapınız vardı, gençliğiniz nerede ve nasıl geçti? Şu anki hayatınız nerede ve nasıl geçiyor? 
 
Hayatım İzmir’de, Ödemiş’te başladı. Annem mükemmel ud çalan, sesi çok güzel olan bir kadındı. Babamın da sesi çok güzeldi. O dönemlerde Ödemiş’te, sanıyorum Anadolu’nun pek çok yerinde, kadın ve erkek düğünleri ayrı yapılıyordu. Annem, kadın düğünlerinin paylaşılamayan ismiydi. Ödemiş’i ud ile ilk tanıştıran annemdir hatta. Kadın düğünlerinde ud çalar, şarkılar, türküler söylerdi. Ödemişliler el üzerinde tutarlardı annemi. Babam Ödemiş Musiki Cemiyetine devam ediyordu. Böyle sevgi ve müzik dolu bir ortamda geçti çocukluğum. İlkokula başlamadan önce Ödemiş Musiki Cemiyetine gidip gelmeye başladım. O gün bugündür de müzikle bağım hiç kopmadı. Gençlik değil hatta daha çocukluk sayılabilecek bir yaşta İzmir Radyosu solistlik sınavlarını kazandım. 13-14 yaşından sonraki yaşamım İzmir’de devam etti. 9 yıl İzmir Radyosundan sonra Ankara Radyosuna nakil oldum. Emekli olduktan sonra da İstanbul’a yerleştim. Şimdilerde Bursa’da ikamet ediyorum. Sanatımla, ailemle birlikteyim çok şükür.
 
Çocuklarınızdan, varsa torunlarınızdan, ya da ailenizden biri müzikle özellikle türkülerle ilgilendi mi? Sizin bu yönde bir çabanız oldu mu?
 
Bu Allah’ın bahşettiği bir lütuf, herkese kısmet değil.  Bir kızım, bir torunum, bir de torunumun oğlu var. Maalesef ki hiçbirisinin bu yönde bir eğilimi olmadı.
 
Neredeyse 60 yıllık kocaman bir sanat hayatınız var. Siz bu ülke için bir hazinesiniz. Müziğe nasıl başladınız? Ve özellikle neden türküleri söylemeyi tercih ettiniz?
 
Daha önce de izah ettiğim gibi kendimi bildim bileli müzikle iç içeyim. Ailemin müziğe istidadı ve sevgisi vardı. Bende de böyle bir istidat varmış demek ki. Çok küçüklüğümden beri şarkılar, türküler söylüyorum. Ödemiş Musiki Cemiyetine başladığımda ilkokula başlamamıştım bile. Cemiyetten, radyodan öğrendiğim şarkı ve türküleri evimizin biraz ilerisinde bulunan büyük bir ağacın tepesine çıkar sabahtan akşama kadar okurdum. Yan evdeki hanım “benim bülbül yine geldi, kondu dala” dermiş benim için. Komşular su verir, karşıdaki fırın ekmek verirdi. Öyle kendimi kaptırır, yemeği, suyu unutur okurdum. İçimdeki şevk, istek, ailemin müzikle bağının olması beni müziğe yönlendirdi. Başka bir meslek yaparım diye bir isteğim hiç olmadı.
 
Cemiyette derslerimiz Klasik Türk Musikisi üzerineydi. Oradan köklü bir klasik musiki temeli aldım. Türkülere yönelmem benim isteğim ile oldu. Anadolu kültürü, Anadolu’nun bağrından kopan kendi sesi ile tekrar Anadolu’ya hizmet etmek fikri çok daha cazip geldi bana. Hep söylerim iyice tetkik edilse her bir türkünün içerisinde bir kitap kadar bilgi vardır. Belki bu kıymetli muhteviyat da beni türkülerimize yönlendirdi.

BİR UZUN HAVAYA 6 AY ÇALIŞTIM
 
Size türkü hazinesi denilmesinin en önemli nedenlerden biri yaklaşık 3 bine yakın bir repertuvarınızın oluşu. Bunu nasıl başardınız? Türküleri seçerken kriterleriniz nelerdir?
 
Halk müziğinin köklü repertuvarına yönelik çalışmalarım İzmir Radyosunda başladı. O sene benim şansımdan radyoya şan, solfej, usul, halk kültürü gibi dersler de eklendi. Konservatuvar mezunları ile eş değer bir eğitim aldım diyebilirim. Bunun üzerine bendeki türkü sevdası ve çok çalışma azmi de eklenince sadece ezberimde 3000’e yakın türkü var diyebiliyorum şimdilerde. Çok çalıştım, mübalağasız diyorum gerçekten çok çalıştım. Bir uzun havaya 6 ay çalıştığımı biliyorum. İzmir Radyosuna başladığımda 14 yaşında yoktum. Çok gencim, türkü çalışmaktan başka gailem yok. Bana türkü çalıştırsın diye kıymetli hocam Mustafa Hoşsu’nun kapısında beklediğimi çok bilirim. 9 yıl öyle çalıştım ki Ankara Radyosuna geldiğimde repertuvarın çoğuna hakimdim diyebilirim. Radyoya bu kızı nerede sakladınız da bir anda meydana çıkardınız diye mektuplar gelirdi.
 
Türküleri seçerken belli başlı kriterlerim yoktur aslında. Okuyacağım türkü ilk önce bana hitap etmeli, benim kalbime dokunmalı. Bu yüzden Anadolumuzun köklü türkülerini okumak isterim daha çok. Kıyıda köşede kalmış, unutulmaya yüz tutmuş, birçok kişinin burun kıvırdığı repertuvar türkülerini okumaya gayret ettim. Gerçekten de repertuvarda köşede kalmış türküleri radyo emisyonlarımda da, plaklarda da okuduğumda hadise olur, halk tarafından çok sevilirdi. Hala da türkülerin özünü bozmadan okumaya gayret ederim. Radyo defterlerimden hala repertuvar çalışırım. Emek vermeden hiçbir şey olmuyor.

Haber Görseli

Sizin döneminizdeki müzikle şimdi yapılan müziği kıyaslarsanız neler demek istersiniz? Müzik nasıl bir değişim yaşandı bu konudaki gözlemleriniz nelerdir? 
 
Bir kere teknoloji müspet olarak çok ilerledi. Bunun çok büyük etkisi var. En basit örneğini vereyim sizlere. Bizler o zamanlar plakları canlı okurduk. Yani sazlar da stüdyoda olur, biz de konser gibi sazlarla beraber okur kaydederdik. Şimdi sazlar daha evvel çalıyor, gereken nüanslar yapılıyor, biz solistler daha sonra hazır çalınmış sazın üzerine okuyoruz.
 
Yazıcılar, bilgisayarlar yoktu maalesef. Bizler okuyacağımız eserlerin notalarını kendimiz elde yazardık. Hem kendimize, hem de kaç saz refakat edecekse onlara. Şimdi belirlediğiniz eserleri veriyorsunuz anında hem soliste hem de sazlara notalar basılıyor. Bu da çok büyük bir kolaylık.
 
Yaptığınız çalışmayı halkla buluşturmak da artık çok kolay. İnternet herkesin elinin altında. Neredeyse internet televizyonu bile gölgede bırakacak durumda. Tanınmak için bu da çok büyük bir kolaylık.
 
Benim dediklerim bir kısım şeyler. Bütününe baktığınızda daha neler var neler. Bu da yapılan müziğin kalitesini ne kadar etkiliyor, nasıl daha kaliteli yapıyor tartışılabilir. Burada iş sanatçıya düşüyor. Teknolojinin nimetlerinden faydalanıp en doğrusunu yapmak, sabun köpüğü olmamak sanatçıya bağlı.  Fikrimi soracak olursanız ben kendi dönemimi tercih ederim. Bizler ismimizi duyurduk, tanındık fakat hep bileğimizin hakkı ile, sadece sesimiz ile… Çünkü radyodan sadece sesinizi duyuyor halk. Burada da hiç hata yapmamak, en doğrusunu yapmak için sanatçının çok çalışması gerekir. Çok emek verdiğim, çok çalıştığım için şimdi deftere bakmadan sadece belleğimde 3000 türkü var diyebiliyorum.
 
HALA CANLI OKUYORUM
 
Biraz da yaşam tarzınızdan, beslenmenizden söz edelim istiyorum. Yaşıtlarınızdan daha genç ve enerjik görünüyorsunuz. Bu neye borçlusunuz?
 
Çok teşekkür ediyorum. Bu biraz da genetik bir durum bence. Rahmetli anneannem de böyleydi.  O anlatırdı, onun annesi de öyleymiş. Ben Allah’a şükür hala çalışıyorum, hala canlı okuyorum. Mesleğime, sanatıma saygım, çok çalışmam beni dinç tutuyor. Dışarıya çıktığımda, çok şükür hala aralıksız devam eden konserlerime gittiğimde halkın bana hep sevgi ile baktığını görüyorum. Onlardan bana geçen bu sevgi ve pozitif enerji de bana güç veriyor. Ayrıca böyle şeyler pek söylenmez ama elhamdülillah iman sahibiyim, Rabbime itikatım sonsuz. Bu bağ da bana çok güç veriyor.
 
İşim olmazsa çok dışarı çıkmam, geceleri gezeyim pek sevmem. İçki, sigara yaşamımda hiçbir zaman olmadı, hala da yok. Kendimi muhafaza etmeye gayret ederim herkes gibi. Bunun haricinde yaptığım ekstra herhangi bir şey yok.

EBZE AĞIRLIKLI BESLENMEYE GAYRET EDİYORUM
 
Beslenmenizde nelere dikkat ederseniz? Ara sıra da olsa şehir hayatından uzaklaşmak için neler yapıyorsunuz?
 
Bursa gibi büyük bir ilde ikamet ediyorum. Biraz İstanbul’un trafiği ve karmaşasından uzaklaşmak için Bursa’ya geçtim. Onun haricinde biz sanatçıların şehirle, metropol yaşamı ile ilişkisi kesilemez, imkan yok. Çok bunaldığımda kaçtığım Ödemiş, Birgi’de ufak bir köy evim var, oraya giderim. O da işlerimizin yoğunluğundan çok olmuyor maalesef.
 
Doğal beslenmeye şehir hayatında yaşayan herkes gibi ne kadar oluyorsa o kadar dikkat edebiliyorum. Genelde sebze alışverişimi pazardan yapmaya gayret ederim; sütüm, yumurtam, balım doğal olsun isterim. Peynir çok severim. Peynirsiz bir yaşam düşünemiyorum. Sebze ağırlıklı beslenmeye gayret ediyorum. Yoğun çalıştığımız, devamlı şehir dışında otellerde olduğumuz için bu da ne kadar olabiliyorsa o kadar oluyor.  Vücudumuz bizlere Allah’ın emaneti. Emanete ihanet etmemek, iyi bakmak lazım.
 
Küçük çaplı da olsa tarımla veya hayvancılıkla herhangi bir bağlantınız oldu mu? Sizin için tarım neyi ifade ediyor?
 
Daha önce de arz ettiğim gibi ben kendimi bildim bileli müzikle iç içeyim. Mesleğim gereği de yaşamım da şehirlerde geçiyor. Ödemiş Birgi’de ufak bir köy evim, evimin arkasında da ufak bir bahçem var. Bir portakal, bir nar ağacım, güllerim var bahçemde. Ben devamlı olmadığım ve de anlamadığım için bir arkadaşımız var, bahçeye o bakıyor. Çok da güzel ilgileniyor sağ olsun. Vaktim olsa toprakla uğraşmak isterim. Bir kere insanı rahatlatır. Bir de insanın kendi yetiştirdiği ürünleri toplayıp yemesi ne kadar keyifli olur.

Haber Görseli

 
Hayvancılık ile maalesef ki hiçbir ilgim yok. Hayvanları çok seviyorum, fakat sizin dediğiniz gibi şekilde hayvancılık ile hiç ilgim olmadı.
 
Ülkemiz çok kıymetli toprakları, çok bereketli. 7 bölgeden de ayrı ayrı ürünler elde ediliyor, ne kadar büyük lütuf. Hayvancılık desek, yine öyle. Bu değerlerimizin kıymetini bilmek, daha çok çalışmak gerekiyor.
 
KİTABIM YAKINDA ÇIKACAK
 
Bugüne kadar birçok projeye imza attınız. Keşke şunu da yapsaydım dediğiniz herhangi bir proje var mı?
 
Evet, çok şükür 60 yıllık sanat hayatımda pek çok projeyi gerçekleştirmek kısmet oldu. Yaptığım plakların sayısını ben bilmiyorum, 7 tane sinema filmim var, 30 yıl Anadolu Turnesi ile Anadolu’nun neredeyse her yerini dolaştım, Paris Olympia’da ilk solo konseri vermek bana kısmet oldu, ilk altın bağlama, altın taç, altın kaşık ödüllerini ben aldım, televizyonda birçok program yaptım, 7 ilden fahri hemşehrilik beratı aldım, memleketim Ödemiş’te adıma bir müze var.  Uzun sanat hayatımı ve nasıl Bedia Akartürk olduğumu anlatan bir kitap hazırladık yeğenim ile sanıyorum ki kısa bir zamanda piyasada olacak.
 
Mesleğim, sanatım ile ilgili bir keşkem yok çok şükür. TRT için köklü türküleri tanıtacak, gençlere ışık tutacak bir program yapmak isterim. Bir Bedia Akartürk’ün anlatacağı çok şey vardır diye düşünüyorum.
 
SAHNE KOSTÜMLERİMİ BEN DİKİYORUM 
 
Yapmaktan zevk aldığınız uğraşılarınız var mı? En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz film hangileriydi?
 
Dikiş dikmek benim en büyük hobimdir. Enstitü bitirdiğim için iyi bir dikiş eğitimi de aldım. Bir şeyler meydana getirmek, üretmek bana çok zevk verir. Çoğu sahne kostümümü ben dikerim. 50 cm.lik ufak oyuncak bebekleri yöre kıyafetleri ile giydirmek gibi bir hobim vardı. Çoğu kendi kullandığım, çoğu da otantik parçalardan aslına uygun olarak 26 yöre yaptım. Bu bebek sergisi şu anda İzmir, Ödemiş’te adıma açılan Bedia Akartürk Sanat Müzesinde sergileniyor.
 
Onun haricinde televizyon seyretmeyi pek sevmem. Seyredersem de zevklerime uygun olan, bana bir şeyler verecek şeyleri izlemeyi severim. Belgesel izlerim, tarihi filmleri severim. Kitap okumayı severim. Fakat ben hep türkü çalıştığım için başka şeyler okumaya pek fırsat kalmıyor. Şu sıra Philip Wilkinsonun Efsaneler ve Mitler kitabını inceliyorum.

BediaAkartürk türkühazinesi hayatı