EYLÜL-EKİM 2019 / RÖPORTAJ
Tüm canlıların hayat kaynağı sulak alanlar
Sulak alanlar, birçok canlı türünün yaşam alanı olmasının yanı sıra, iklim değişikliğinin kontrolünde de büyük bir öneme sahip. Tescil edilmiş 76 adet sulak alana sahip ülkemizde bu alanların nasıl korunduğu, geleceğimiz açısından önemi, koruma ve kullanma dengesini nasıl sağlayacağımız gibi konuları Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Hassas Alanlar Dairesi Başkanı Dr. Teoman Meriç ile değerlendirdik.
SULAK ALANLAR SINIRSIZ BİR KAYNAK DEĞİL
Diğer ülkelerle kıyasladığımızda sulak alanların doğal yapısını yeterince koruyabilmekte miyiz? Ülke insanının alışkanlıkları sulak alan kaybını etkiliyor mu?
Türkiye, gerçekleştirdiği çalışmalar ile sulak alanlar alanında tüm dünyada saygınlıkla izlenir bir konumdadır. Tüm dünyada olduğu gibi sulak alanların da bazı dezavantajları var. Bu alanlar en çukur noktada kalan ve tüm canlılar gibi insanlar için de cazibe noktasıdır. Nüfus artışı, su kullanımının artması sulak alan dediğimiz göl, bataklık, sazlık vb. alanları direk etkiliyor. Bizim ülkemiz sulak alan bakımından çok zengin bir ülke olmamakla birlikte, çeşitlilik bakımından zengin bir ülkeyiz. Çeşitlilik nedir mesela: deniz kenarından başlayarak lagünler, su basar ormanlar, deltalar. İç Anadolu Bölgesi’ne geliyorsunuz sığ göller. Daha yükseklere çıkıldığı vakit buzul göller gibi çok farklı çeşitliliğe sahibiz.
Tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de su sanki sınırsız bir kaynak gibi görülmekte, o göl bulunduğu yerde hep olacakmış, devasa bir kaynakmışçasına gibi algılanıyor. Ancak hepimizin yaptığı küçük küçük hatalar o gölün kurumasına neden olabiliyor. Bu alanlar sınırsız kaynak değil aslında, tüm su kütleleri veya kaynaklar birbiri ile bağlantılıdır. Bilinçsiz ve aşırı su kullanımıyla su rejimini bozabiliyoruz. Ve bunun geri dönüşü de çoğu zaman olmuyor.
Halkın ve kurum/kuruluşların sulak alanların korunmasında bilinç oluşturulmasına yönelik geçmişe nazaran iyi durumda olmakla birlikte bilinçlendirme çalışmalarına özellikle yöre halkı ve çocuklar üzerinde yoğun olarak devam ediyoruz.
DÜNYADA 2342 RAMSAR ALANI BULUNUYOR
Ülkemizin de taraf olduğu “Sulak Alanların Korunmasına Dair Sözleşme”den (Ramsar Sözleşmesi) biraz bahsedebilir misiniz? Sözleşme ile ülkelere ne gibi sorumluluklar ve yükümlülükler verilmektedir?
1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesi 1977 yılında yürürlüğe girmiştir. Ramsar Sözleşmesi taraf ülkeleri, ulusal sulak alan envanterini hazırlamak ve uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesine girecek sulak alanlarını belirlemek, bunların korunması ve akılcı kullanımını geliştirecek metotları planlayıp bulmak ile yükümlü kılmıştır.
Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olan ülkeler, üç temel yükümlülüğü yerine getirmeyi kabul etmiş oluyor . Bunlardan birincisi uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesine uygun sulak alanları eklemek, ikincisi sulak alanları etkin bir şekilde yönetmek ve uygulanacak politikalarla tüm sulak alanların, akılcı kullanımlarını sağlamak. Üçüncüsü ise sınır aşan sulak alanlar, ortak sulak alan sistemleri, ortak türler ve sulak alanları etkileyecek gelişme projelerinde uluslararası iş birliğini sağlamaktır.
Aslında basit şekilde ifade etmek gerekirse Ramsar Sözleşmesi’nin ülkelerden istediği tek şey var: ülkendeki sulak alanları akılcı kullanımla yönet, yani “geleceğe taşı”dır. Sözleşmeye günümüzde üye 170 ülke bulunmakta olup, dünyada toplam 252 milyon 490 bin 59 hektar büyüklüğe sahip 2342 Ramsar alanı bulunuyor.
Haber Görseli
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Hassas Alanlar Dairesi Başkanı Dr. Teoman Meriç
ULUSLARARASI BİR PRESTİJ ANLAMINA GELEN 14 RAMSAR ALANINA SAHİBİZ
Ülkemizde ne kadar Ramsar alanı mevcut? Bu alanların yönetiminin diğer alanların yönetiminden bir farkı var mı?
Ülkemizde sulak alan niteliğinde bulunan tüm sahaların envanteri ve değişiminin izlenmesine yönelik hazırlanan projenin ilk sonuçlarına göre ülkemizde 8 hektardan büyük 921 sulak alan ekosistemi tespit edilmiştir. Tespit edilen alanlarla ilgili bilgilerin 2019 yılında hizmete alınan “Ulusal Sulak Alan Bilgi Sistemi” girişleri devam etmektedir. Bu alanlar içinde 14 adet Ramsar Alanı, 53 Ulusal Önemi Haiz Sulak Alan, 9 Mahalli Önemi Haiz Sulak Alan olmak üzere toplamda 959 bin 174 hektar büyüklüğünde 76 sulak alanımız ilan ve tescil edilmiştir.
Türkiye 1994 yılında uluslararası öneme sahip sulak alanlardan Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı, Göksu Deltası, Kuş (Manyas) Gölü ve Burdur Gölü’nü, 1998 yılında ise, Gediz Deltası, Kızılırmak Deltası, Akyatan Gölü ve Uluabat Gölü’nü, 2005 yılında Yumurtalık Lagünleri, Meke Gölü ve Kızören Obruğu ve 2009 yılında Kuyucuk Gölü ile 2013 yılında Nemrut Kalderası olmak üzere toplam 14 sulak alanını Sözleşme Listesi’ne dahil ettirmiştir. Ramsar alanlarının yönetimi ile alakalı mevzuatta ayrıca bir düzenleme olmamakla beraber Ramsar o alan için uluslararası bir prestij anlamına gelir.
SULAK ALANLARA ARITILMAMIŞ ATIK SU BIRAKANLARA AĞIR CEZALAR UYGULANIYOR
Sulak alanların sürdürülebilirliği noktasında çevre ve insan baskısı nasıl yönetiliyor?
Sulak alanlar yapıları itibari ile bulundukları havzanın en alt noktasında bulunan habitatlardır. Bu nedenle havza içindeki tüm faaliyetlerden etkilenmektedir. Bu etkileri en aza indirgemek için sulak alanların akılcı ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak gereklidir. Bu amaçla sulak alanlar için katılımcı yönetim planları hazırlanıyor.
Sulak alanlarımız çevresinde yapılaşmayı ve insan baskısını en aza indirmek maksadıyla sulak alanın habitatında ve yakın çevresinde mevzuat kapsamında yapılaşmaya sınırlı olarak izin veriliyor. Sulak alan çevresinde yapılması planlanan her faaliyet grubuna değişik stratejiler ile yaklaşılıyor. Öncelikle sulak alan çevresinde bir faaliyetin olumsuz etkisi olacağına dair kanaat olması durumunda akademisyenlere gerekli tedbirleri içeren, ekosistem değerlendirme raporları hazırlatılıyor. Sulak alan ve/veya çevresinde bulunan alanlardaki madencilik, turizm, tarım ve hayvancılık gibi faaliyetler ekoloji, ornitoloji ve hidrojeoloji uzmanları tarafından bilimsel raporlarla irdelendikten sonra tarafımızca değerlendirilmekte ve buna göre yatırımın yapılıp yapılmayacağına veya hangi tedbirlerle yapılacağına karar verilmektedir.
Fotoğraf Galerisi
İklim değişikliği kontrolünde büyük öneme sahip olan sulak alanlar, dünyadaki karbonun yüzde 40’ını muhafaza ediyor. Küresel ısınmanın yüzde 60’ının karbondioksit gazı dolayısıyla gerçekleştiği düşünüldüğünde sulak alanlarının işlevlerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Enerji sektörüne ilişkin olarak: Hidroelektrik Santral Enerjisi (HES) projelerinde doğal hayat için muhakkak dere yatağına yeterli miktarda su bırakılması şart koşulmakta ve bu miktar akademisyenler tarafından tespit edilmektedir. Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) projelerinde göç yolları üzerinde bulunan noktalara ve sulak alanların yakın çevresine RES direklerinin kurulmasına izin verilmiyor. Ayrıca üretim esnasında tehlikeli atık ortaya çıkaran sanayi işletmelerinin sulak alan koruma bölgeleri içerisinde olmalarına Bakanlığımızca izin verilmiyor. Öte yandan sulak alanlara arıtılmamış atık su deşarjı yasaklanmış olup, arıtılmamış atık su deşarjı tespit edilmesi durumunda ağır idari para cezası uygulanıyor.
Sulak alanların zarar görmesine veya yok olmasına yönelik riskler nelerdir? Bunun bertaraf edilmesi için ne tür önlemler alınmaktadır?
Sulak alanları tehdit eden faktörleri, tarımsal amaçlı su kullanımının her geçen gün artması, yeni tarım alanlarının açılması, iklim değişikliğinin etkilerinin her geçen gün artması, sanayi ve tarımsal kökenli kaynaklardan gelen kirlilik ve yapılaşma olarak sıralayabiliriz.
Sulak alanlarda rehabilitasyon ve restorasyon projelerini hızlı bir şekilde sürdürüyoruz. 1970’li yıllarda tarım alanı kazanmak maksadı ile Avlan Gölü kurutulmuştu, yaptığımız çalışmalar neticesinde göl 2003’de yeniden su tutmaya başladı. Bu ilk rehabilitasyon projesi olmuştur. Daha sonra 2008 yılında Bakanlığımız ve Almanya Hükümeti ile birlikte yürütülen Sulak Alanlar ve İklim Değişikliği Projesi kapsamında Konya Yunak’taki Akgöl yeniden su tutmaya başladı ve yaban hayatı tarafından yeniden bir cazibe noktası haline geldi. Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda özelliğini kaybetmiş olan Ereğli Sazlıkları’nın yeniden su tutması için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzle ortak çalışmalar yapıldı ve Ereğli Sazlıkları da yeniden su tutmaya başladı.
SU TASARRUFUNU BİR YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİRMELİYİZ
Sulak alanların, korunması ve gelecek nesillere aktarılması noktasında vatandaşlara önerileriniz nelerdir?
Sulak alanların kıymeti ve önemi geçmişte maalesef insanlar tarafından idrak edilemediğinden birçok sulak alan çeşitli sebeplerle kurutuldu veya zarar gördü. Su artık gittikçe değeri artan stratejik bir meta. Artan nüfusumuzla birlikte kişi başına düşen su miktarı ülkemizde azalıyor. Bu çerçevede öncelikle halkımızın su kaynaklarımızı ve sulak alanlarımızın sonsuz miktarda olduğu anlayışını bir kenara bırakması gerekiyor. Halkımıza su kaynaklarımızı ve sulak alanları tasarruflu kullanmaları ve kirletmemeyi bir alışkanlık haline getirmeyi ve çocuklarını da bu şekilde eğitmelerini öneriyoruz. Su tasarrufunu hayatımızın her noktasında bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz.
Özellikle ülkemizde suyun en fazla tarım sektöründe sulama maksatlı kullanıldığından yola çıkarsak, çiftçilerimizin su tasarrufu konusu bilhassa dikkat etmesi gerekiyor. Sanayi işletmeleri arıtmalarını düzenli olarak çalıştırmalı ve sulak alanlara arıtılmamış atık su bırakmamalıdır. Bu alanların su kaynağı olarak önemini herkese anlatma çabasındayız. Ancak bizim önceliğimiz çocuklar. Çünkü belli bir yaştan sonra insanların öncelikleri farklı oluyor. Aslında çocuğa ulaşarak ailedeki herkese ulaşmış oluyoruz. Birde kurumların üst yöneticilerine, karar vericilerine sulak alanların veya su kaynağının önemini anlatıyoruz. Çünkü bir alanda yatırıma karar veren yöneticiler bilgilendirilirse bu alanı daha iyi koruyabiliriz.