MART-NİSAN 2018 / AYIN KONUSU
İnsan hayallerinin peşinden gitmeli
Huriye GÜMÜŞ -
Hacer ÖNER
Mehmet GÜNDÜZ
Tüm Türkiye Ümmiye Koçak’ı yazdığı ve oynadığı tiyatro oyunlarıyla, içinde yer aldığı sosyal sorumluluk projeleriyle tanıdı. Onun hayatı ilkokuldan sonra okutulmamış bir köy kadınının başarı örnekleriyle dolu. Tüm bunları doğallığından bir şey kaybetmeden yapan Ümmiye Koçak ile hayatına dair, köyünde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tüm Türkiye Ümmiye Koçak’ı yazdığı ve oynadığı tiyatro oyunlarıyla, içinde yer aldığı sosyal sorumluluk projeleriyle tanıdı. Onun hayatı ilkokuldan sonra okutulmamış bir köy kadınının başarı örnekleriyle dolu. Tüm bunları doğallığından bir şey kaybetmeden yapan Ümmiye Koçak ile hayatına dair, köyünde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizi yazdığınız, yönettiğiniz ve oynadığınız tiyatro oyunlarıyla tanıdık. Bunun dışında da içinde yer aldığınız pek çok proje oldu. Hayat hikâyenize kısaca göz atarak başlayalım isterseniz. İnsanların sizi ilk tanımaya başladığı iş hangisiydi ve sonrası nasıl geldi?
Adana’nın Çelembi Köyünden on kardeşin altıncısı olarak dünyaya gelmişim. Okumayı çok istememe rağmen okutulmadım. Tesadüfen ilkokulu bitirdim. Çiftçi bir ailenin kızıyım. Ben de çiftçilik yaptım, keçilerimiz vardı. Yine çiftçi ailenin yörük geliniyim. Benimdiğerlerinden farkım ben çok okuyorum ve yazıyorum. Beni köyde Fatma Teyzenin gelini olarak tanıdılar. İşte sebze yetiştiriyor, keçileri var, peynir yapıyor öyle bir ev hanımı olarak tanıdılar. Sonra bunlar bana yetmedi ve arkası geldi.
Sizinle ilgili pek çok tanım yapmak mümkün. Köye tiyatro getirmiş kadın, zorluklarla mücadele etmiş… Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Evet doğru. Yazar, yönetmen, diyorlar. Köydeki tiyatronun kurucusuyum ki bu işleri de yaptım. Yaptığım için de insanlar bana bir sürü unvan taktılar. Güzel yavrum, ama benim için en önemlisi 40 yıllık evliyim. 3 çocuk annesiyim. Benim için annelik en önemli unvan. Ben diyorum ki ben anneyim bu unvan bana yetiyor.
Köyde kalabalık bir ailede büyümüş ve eğitimini tamamlayamamış bir kadının tiyatro oyunu yazması, yönetmesi ve tiyatro topluluğu kurması büyük bir cesaret örneği. Tiyatroya ilginiz var mıydı? Nasıl başladınız, cesaret kaynağınız ne oldu?
Tiyatro hiç görmedim, hiç de bilmiyordum. Köyümüze Arslanköy'e bir tiyatro topluluğu geldi. Sonra öğrendim Tarsus’tan olduğunu. Çocuklar “Anne okula tiyatro gelecekmiş öğretmenimiz veliler de gelsinler” dedi. Ben de gittim en öne oturdum. Seyrederken sadece kafamda şu vardı. Oradaki çocukların isimleri vardı. Acaba o isimler kendi isimleri mi? Bitince çıktım dedim ki “yavrum senin adın ne? Ali, dedi. Ama demin Veli’ydi dedim. Teyze ya o benim rol ismimdi” dedi güldü de.
İNSANI İNSANA ANLATMANIN EN GÜZEL YOLU TİYATRODUR
Ben o gece sabaha kadar düşündüm yavrum. Dedim ki bak Hatçe Teyze, Fatma Teyzeyle kavga eder, ben bunları gördüğüm halde bana anlatırken başkasıymış gibi anlatıyor “kız gördün mü falanca kavga etti”. Ben de dedim bunların yaşadıklarını yazsam isimlerini de o çocuklar gibi değiştirsem onlara da seyrettirsem. Kaynanası görsün, kocası görsün dedim. Ayşe Teyze görsün, Fatma Teyze görsün yanlışlarını düzeltsinler dedim. O şekilde yola çıktım ve tiyatroyu kurdum. Halada aynı çizgide gidiyorum. Hala da aynı düşüncedeyim. Yanlışı göstermenin yolu tiyatrodur. İnsanı insana anlatmanın en güzel yolu tiyatrodur.
Ulusal ve uluslararası alanlarda tiyatro ve sinema dallarında 10’dan fazla ödül aldınız. Sizce aldığınız bu ödüllerin en anlamlısı hangisi oldu?
Benim için ödüllerin hepsi çok güzel. Hepsi değerli, bana sorumluluk veriyor, beni kamçılıyor. İçlerinde ayrım yapmak tabii ki benim için çok zor. Ama yurt dışından aldığım ‘Avrasya Kadın Festivali En İyi Kadın Sanatçı’ ödülünü almak bana çok çok sorumluluk yükledi ve çok hoşuma gitti. Sadece şundan dolayı hani benim memleketimde beni herkes biliyordu. Film burada o kadar çok ses getirmemişken yurt dışında beni ödüllendirmeleri değer vermeleri beni çok mutlu etmişti. Her ödülden sonra diyorum ki “Ümmiye kızım sorumluluğun yükseldi, bak sen demek ki doğru yoldasın. Çalışmaya devam” diyorum.
HER SENE BİR ÖYKÜ, BİR OYUN YAZIYORUM
Proje aşamasında olan(sizin yazdığınız) tiyatro ve sinema var mı?
Tiyatro oyunumuz var. Yeni yazdım bitti. Provalarına başlayacağız artık. Ben her sene bir öykü, bir oyun yazıyorum. Sinema filmi projelerim de var. Çok sinema filmi projesi geldi, dizi teklifleri geldi. Benim yaptığım iş farklı, çizgim farklı. Öyle rastgele hepsini kabul etmiyorum. Ben sosyal içerikli projeleri istiyorum. İnsan seyrettiğinde kendini bulması, kafasında bir şeyler kalması, cevaplaması gereken soruları o filmde ya da izlediği şeyde görmesi lazım, hani kendiyle özdeşleştirmesi lazım. Onun için ben öyle laylaylom şeyleri sevmiyorum, eğitici şeyleri seviyorum. Tabii ki projelerim var. Ama biraz gizli şimdilik.
Haber Görseli
Yazar, yönetmen, diyorlar. Tiyatronun kurucusuyum ki bu işleri yaptım. Yaptığım için de insanlar bana bir sürü unvan taktılar. Ama benim için en önemlisi 3 çocuk annesiyim. Benim için annelik en önemli unvan. Ben diyorum ki ben anneyim bu unvan bana yetiyor.
ÇOK BANANECİYİZ
Sizin hayat hikâyenize baktığımızda “insan hayal ettiği her şeye ulaşabilir” olgusu netleşiyor. Gerçek bir örneksiniz aslında. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Çok teşekkür ederim. Çok zekiyiz. Ben bunu biliyorum ama çok da amancıyız, bananeciyiz. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncıyız. Tabii ki yapmak istediğim her şeyi yaptım. Herkes hayalinin peşinden koşsun. Her zaman söylüyorum hayal etmek farklı bir şey hayalperestlik bambaşka bir şey. Tabii ki onun için çok çalışacaksın, mücadele edeceksin, bıkmadan yılmadan. Bir tökezlemede kalkacaksın. Tekrar tekrar yapacaksın. Hani şimdi şöyle deniyor, içerde hayal ettim ettim olmadı. Ya içerde otururken hayalin gerçek olur mu, çalışacaksın,hayalini gerçekleştirmek için.
Evlisiniz ve üç çocuğunuz var. Çocuklarınız neler yapıyor? Onlara en büyük öğüdünüz ne oldu şimdiye kadar?
İki oğlum bir kızım var. Açık öğretimde kızım felsefe okuyor, oğlum Eskişehir Anadolu Üniversitesinde okuyor. Hiçbir zaman çocuklarıma ben şunu yap, bunu yapma demedim. Oku ben okumadım sen oku hiç demedim. Ben hep örnek oldum. Kitap okudum. Çocuklarım da sigara içmediler. Çocuklarım büyüyünce eşim sigara içmedi. Biz yaparak onlara örnek olduk. Çünkü bana biri bir şey dediği zaman ben onun tam tersini yaparım yavrum. Onlara rol model olmaya çalıştım.
EĞİTİMSİZ HİÇBİR ŞEY OLMAZ
Sizinle buluşmamıza vesile olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Siz Türk kadınını hangi noktada görüyorsunuz. İş ve sanat dünyasında yeterince kadın var mı sizce?
Ben kadınlarımızı çok güzel yerde görüyorum. Benim çocukluğumdan bu zamana çok şey değişti. Belediyelerde, halk eğitim merkezlerinde her kadının ihtiyacına göre kurslar var mesela. Bunlardan başka kadınlarımız için çok güzel yasalar çıktı. 10–15 yıldan beri o kadar güzel şeyler oldu. Ama biz şöyleyiz biliyor musun? “Armut piş ağzıma düş diyoruz” hiç kimse o hakları kanunları bilmiyor bile, öğrenmek için çaba göstermiyor. Çünkü televizyonda dizi izliyor, şunu izliyor, bunu izliyor. Sanatçı mı tabii ki çok var ama yeterli mi hayır. Yetmez güzel yerlerde olmak önemli olan yavrum. Herkes bana senarist-yönetmen diyor. Ben diyorum ki ben senarist-yönetmen değilim. Bir tane film senaryosu yazdım. Bunun eğitimini almak lazım. Cenab-ı Allah bana yetenek vermiş yapmışım ayrı ama kadınlarımızın her yerde olması lazım. Bir kere içerden dışarı çıkmaları lazım, yani kurslara gitmeleri lazım, kendilerini geliştirmeleri lazım. Maydanoz bile ekerken nasıl üstü kapatılır, nasıl tohum atılır onu bilinçli yapmamız lazım. Her şeyin eğitimi şart, oturmanın kalkmanın bile. Ben gerçekten kadınlarımızın her yerde olmasını istiyorum ama kimse kimseye gümüş tepside bir şey sunmuyor. Biz araştırmacı olacağız, biz çalışacağız, mücadele edeceğiz.
Köyde yaşayan kadınların yaşam koşulları ve kendi haklarını koruması konusunda sizin çocukluk ve gençlik yılarınıza göre bir farklılık var mı?
Tabii ki çok fark var. Benim köyüm mesela. Çocukluğumda kadınlar kahvenin önünden hiç geçemezlerdi. Şimdi herkes kahvenin önünden de gidiyor, her yere de gidiyor. Herkes her şeyi özgürce giyebiliyor, yiyebiliyor yani o zamandan bu zamana çok şey değişti. Her şey çok güzel aslında da biz doyumsuz bir toplum olduk. Gerçekten öyle yavrum, çok çabuk tüketir toplum haline geldik. Her şeyi çabucak bitiriyoruz. Ayağımıza kadar gelen hizmetlerden faydalanmalıyız, biz kendimizi geliştirmeliyiz. Her şeyi devletten, her şeyi başka birilerinden beklememeliyiz. Herkes elini taşın altına koymalı.
BENİ VE TOPLUMU RAHATSIZ ETTİĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜM KONULARI OYUNLAŞTIRIYORUM
Oyunlarınızda işlediğiniz temaları neye göre belirliyorsunuz? (genellikle kadına yönelik şiddet, kadının yönetimde söz sahibi olması vb. konularını işliyor)
Şiddetin hiçbir türlüsünü kabul etmiyorum. Sadece o konuyu değil benim canımı acıtan mutlaka başkasının canını da acıtır diye düşünerek başka konulara da yer vermeye çalışıyorum. Gündemde hangi olaylar varsa ben onları hiç kimseyi incitmeden insanlara anlatmaya çalışıyorum. Mesela uyuşturucu benim çok canımı acıtıyor. Çünkü toplumumuzda artık ilkokul çağlarına kadar indi maalesef kullanma yaşı. “Baba Ben Geldim” oyunumuzda onu anlattım. Mesela köylerimiz boşaldı. Herkes köyden şehre göçüyor. Bu da beni rahatsız ediyor. Bu konuyu oyunlaştırdım. Mutlaka diyorum ki anneler bilinçlensin. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği çocukları, anneler yetiştiriyor. Yani anneye çocuk soru sorduğunda, “baban yapsın, baban bilir,” dememesi için kadının kendini bilinçlendirmesi lazım.