TEMMUZ-AĞUSTOS 2020 / AYIN KONUĞU
“Çocukluğum bağ bahçede geçti”
Yıllardır üreten ve üretmeye devam eden, unutulmaz şarkılara imza atan bir sanatçı Soner Arıca... Şimdilerde radyoculuğu da başarılı bir şekilde yürüten Soner Arıca’yla çocukluğundan, projelerine, beslenme tarzından radyo deneyimine kadar merak edilen birçok konu üzerinde keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncellikle bize çocukluğunuzdan, gençliğinizden, ailenizden, nerede doğduğunuzdan söz edebilir misiniz?
Fatsa’da doğdum. 7 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğuyum; ama tüm mahalle hatta kasaba aile gibiydi zaten. Herkesin birbirini yakından tanıdığı ve iletişim halinde olduğu bir atmosferde geçti çocukluğum, 13 yaşımda İstanbul’a lise eğitimi için geldim ve sonrasında burada şekillendi hayatım. Farklı kültürlerin ve küçük şehir büyük şehir oluşumlarının üzerimde ve yaptığım çalışmalarda zenginleştirici etkisi olduğuna inanıyorum.
Hem besteci kimliğiniz var hem de şarkıcı. Bu yönlerinizi nasıl keşfettiniz? Mankenlikten müzik dünyasına geçiş hikayenizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Bugün dalında üretim halinde olan kime sorarsanız kendimi bildim bileli yazıp çiziyorum diye cevap verecektir. Bu gerçekten sonradan olunacak bir şey değil, belki bir tetiklenme sonucunda asıl yolculuk başlasa da çocuk yaşlarda işaret oluyor. Ben sadece ve sadece müzik ve müzikle ilgili şeylerle daha meşgul bir çocukmuşum zaten, sonra okul yıllarında acemi aşk şiirleriyle filan başlamıştır hikaye sanırım gerçekten tam hatırlamıyorum. Oradan oraya geçiş gibi kısımlar da tamamen büyük resme ulaşana kadar olan duraklar vs. yaptığım hiçbir şeyi bir diğerine geçmek için değil, tamamen bugünkü beni oluşturmak için yaptım zannediyorum, o kadar hesapsız oldu ki her şey.
Haber Görseli
Yüzlerini görmediğim farklı ailelerde, farklı eğitimlerle hayat yolculuğunda olan büyük bir kitlenin iki saat boyunca aynı duygu durumunda buluşması gerçekten çok özel benim için.
TİYATRO DENEYİMİ BÜYÜLEYİCİYDİ
Oyunculuk deneyiminizde oldu. Bu deneyimden söz edebilir misiniz? Ayrıca en çok klibe sahip sanatçı olarak anılıyorsunuz, bu doğru mudur? Klipler sizin için neyi ifade ediyor?
Bir iki dizide konuk oyunculuk, 6 oyunda da tiyatro sahnesinde yer aldım. Özellikle tiyatro deneyimi büyüleyiciydi; çok şey öğrendim, çok önemli oyuncularla bir aradaydım, okul gibiydi. Sanırım en fazla klip benim var evet; ama artık nicelik kısmıyla ilgilenmeyi bıraktım, çünkü günümüzde görsel destek müziği farklı ve doğru-yanlış düzleminde anlamlandırabiliyor. Bu sebebten maksimum uyum adına kafa yoruyorum, işitsel olduğum kadar görsel de düşünen biriyim. Sinemayı da çok seviyorum, klipler bu sevgime de dokunuyor bence…
Şuan da TRT Radyo’da program yapıyorsunuz.Radyoculuğu sevdiniz mi? Neler hissettiriyor size?
Şahane bir deneyim, beni cesaretlendiren, sorumluluklarımın farkında olmamı sağlayan, yaşadığım evrene daha yakından bakabilmeme katkısı olan bir deneyim. Yüzlerini görmediğim farklı ailelerde, farklı eğitimlerle hayat yolculuğunda olan büyük bir kitlenin iki saat boyunca aynı duygu durumunda buluşması gerçekten çok özel benim için. Öğreniyorum, gözden geçiriyorum ve en önemlisi kendimi o buluşmada çok iyi hissediyorum. Dinleyici beni onayladı ve bu onay daha da iyi olmak için çalışmama neden oluyor; çünkü iyi olma hali sonsuza kadar geliştirilebilecek bir şey, büyük sorumluluk; ama hem çok seviyorum hem de evet iyiyim sanırım.
30. YILA KADAR ÜÇ ALBÜM YAPMAK İSTİYORUM
Bugüne kadar birçok albüme, projeye imza attınız. Planlarınızda yeni bir albüm ya da proje çalışması var mı?
Var, oldukça çok sayıda proje var. Bu pandemi sürecinin gelecek zamanları nasıl etkileyeceğini bilmiyorum; ama 2022 Eylül ayı ilk albümümün çıkışının 30. yılı olacak. Oraya yetiştirmek istediğim en az üç farklı albüm var; ama oraya kadar da yapılacak şeyler var. En görünürde olanı yıl sonuna kadar tamamlanacak bir albüm. İnternet video kanalım için hazırlanan ve hazırlanacak olan özel içerikler.
Haber Görseli
Çocukluğu bağ bahçede geçmiş biri için metropoller gerçekten büyük işkence, şaka değil bahçesinde çok sayıda sebze ve meyvenin yetiştiği bir evde büyüdüm.
İstanbul’da yaşamınızı sürdürüyorsunuz. İstanbul keşmekeşliğinden sıyrılmak adına neler yapıyorsunuz? Örneğin yaşadığınız mekânların bahçesi var mı? Hobi amaçlı da olsa toprakla, bitkiyle uğraşmayı seviyor musunuz?
Çocukluğu bağ bahçede geçmiş biri için metropoller gerçekten büyük işkence, şaka değil bahçesinde çok sayıda sebze ve meyvenin yetiştiği bir evde büyüdüm. Sık sık gittiğimiz dedemin evi tam bir çiftlikti, çok özlüyorum ve muhtemelen sonunda öyle bir yerde yaşayacağım bunu hissediyorum. Bu sadece çocukluğuma duyduğum özlemle değil, toprak ve bitkiyle uğraşmanın insanda mutluluk yükselttiğine de inancımdan ve gerçekten o alanda olan bitenin mucizevi tarafı fark edilince yaşam daha anlamlı hale geliyor sanki. Bir tohumdan binlerce hayat çıkıyor gerçekten çok mucizevi.
Sizi hep sağlıklı ve fit olarak gördük. Bunun için özel bir çaba sarf ediyor musunuz? Mesela beslenmenizde nelere dikkat edersiniz? Alışveriş yaparken organik ürünler tercih ediyor musunuz?
Olabildiğince dikkat ediyorum. Bu konudaki anlayışımı uyum kavramı üzerine oluşturdum. Asıl olan hiçbir şeyin fazlasına kaçmamak gibi düşünüyorum ve evet organik beslenmeye dikkat ediyorum; ama bunu moda bir kavrama yaklaşım gibi almamak lazım. Ben, sıcak iklimlerde yetişen meyveler ve sebzeler dışında her şeyi bahçemizden yiyerek büyüyen biriyim. Organik olmayanı zihin ve beden reddediyor adeta; ama alışıyoruz her şeye. Elimden geldiğince dikkat ediyorum bu tip beslenmeye, takıntı haline getirmeden.
Yemek yapmayı seviyor musunuz? En çok yapmaktan hoşlandığınız yemekler nelerdir?
Aslında çok güzel; ama yorucu da bir eylem yemek yapmak. Başarılı olma iddiam olmadan ve belli reçetelere dayanmadan yaptığım şeyler var. Tadanlar mutlu oluyorlar; ama çok övünebileceğim bir alan mı emin değilim. Makarna çeşitlerinde iyiyim, şimdi yoğurt mayalama kısmını da becerdim. Tatlılara başlayacağım.
SİNEMAYLA SIKI BİR BAĞIM VAR
En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz filmi bizimle paylaşır mısınız?
Sinemayla sıkı bir bağım var, değişik dönem ve ülke sinemalarını aynı merakla izleyebiliyorum. En son Japon sinemasından “Fırtınadan Sonra” filmini izledim (Adından felaket ya da aksiyon filmi anlaşılmasın) ve “Karamazov Kardeşler” i yeniden okuyorum. Çok uzun bir roman olduğu için öykü kitapları da eşlik ediyor okuma sürecime. Oğuz Atay “Korkuyu Beklerken” i de ikinci kez yeni okudum. Bazı kitapları dört beş yılda bir okumak iyi geliyor bana, onlarla nasıl temas ettiğimi kontrol etmek için …