EYLÜL-EKİM 2020 / KAPAK KONUSU

İsrafa karşı kooperatfiler


Dr. M. Erhan EKMEN    

12.10.2020 


Dünyada her 7 kişiden 1’i açlıktan ölmekte, 2’si ise yeterli gıdaya ulaşamamaktadır. Uzay çağına geldiğimizi iddia ettiğimiz 2000’li yıllarda bu durum insanlık adına utanç vericidir. Üstelik her geçen gün durum daha kötüye gitmektedir.

Nüfus hızla artarken zaten sınırlı olan gıda üretim kaynakları, daha da büyük bir hızla yok olmaktadır. Bu yok oluşta en büyük sebeplerin küresel ısınma ve çevre kirliliği olduğu sanılsa da esas neden insanların sınırsız tüketme arzularıdır. Bu davranış şekli insanlığa kendi sonunu getirmektedir. Son salgın hastalık sırasında birkaç gün eve kapandığımızda doğada görülen hızlı düzelme dikkat çekicidir. Bunun tek bir anlamı vardır. Doğanın bize ihtiyacı yoktur ve kendimizi yok ettikten çok kısa bir süre sonra sanki hiç var olmamışız gibi kendini hemen toplayacaktır.

Kendi sonumuzu hazırladığımız bu soruna dikkat çekmek ve çözüm önerileri üretmek üzere yaklaşık 50 yıldır bilim insanları ve uluslararası kuruluşlar belki binlerce araştırma yapmış, proje yürütmüş ve konferanslar düzenlemişlerdir. Muhtemelen bu konuda neler yapılması gerektiğini listeler halinde belirten bir o kadar da rapor bulunmaktadır. 
 
Burada en dikkat çekici husus, çok büyük çoğunluğu benzer sonuçları işaret eden bu rehberlerde, çözümlerin hep tarım sektörüne odaklanıyor olmasıdır. Bu bir tesadüf değildir. Çünkü tarım sektöründe yaşanan israf üretimin önüne geçmiştir. Üretilen gıdanın neredeyse yarıdan fazlası tüketiciye ulaşamadan çöpe gitmektedir. Yılda 1,3 milyar tona karşılık gelen bu miktar, basit bir hesapla yukarıda bahsettiğimiz gıdaya ulaşamayan insanlara dağıtılsa, günlük 1,2 kilogram etmektedir. Bu nedenle mevcut gidişatı değiştirmeye yönelik alınacak tedbirlerin başında tarım sektörü gelmektedir. Tarımda çok daha az maliyetle atılacak akıllı her adım, çok büyük kazançlarla geri dönecektir.
 
Bütün bu tespitlerden sonra, akla çok basit bir soru gelmektedir. Eğer sorunun nedeni belirlenmişse ve çok büyük çoğunluğu benzer çözümleri öneren rehber niteliğinde sayısız rapor varsa, sorun niçin hala sürmekte hatta giderek büyümektedir. Konferanslarda büyük iddialarda bulunan hükümetler, uygulamaya gelince neden başarısız kalmaktadır. Bunun iki temel sebebi bulunmaktadır. İlki, her zaman, her şeyin başında yer alan para konusudur. İkincisi ise organizasyon eksikliğidir. İkisi bir araya gelince iş daha da zorlaşmaktadır. Sonuçta her biri bir diğerini etkileyen çok taraflı bir sürü etmenin, kim ya da kimler tarafından, hangi yetki ile ne zaman, nasıl ve hangi kaynaklar ile yapılacağı belirlenememektedir. Yapılan münferit girişimler ise yetersiz kalmaktadır.

Haber Görseli

Tarımsal üretimde, ürününün gıdaya dönüşüp tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği “değer zinciri” sürecinde birçok aşama bulunmaktadır. Bu süreçte bir sonraki safhayı tedarik eden her aşamayı “gıda tedarik zinciri” olarak tanımlayabiliriz. Bütün bu süreçte hasat öncesinde, hasatta, hasat sonrası işlemlerde, depolamada, paketlemede, nakliyede, işlemede, pazarlamada ve perakende dağıtımda birçok nedenle kayıplar meydana gelmektedir. Bütün bu kayıplar üretimin yüzde 50’sine kadar ulaşabilmektedir. Tüketici sofrasında ise tüketim sadece yüzde 5’lerde kalmaktadır. Yani sanılanın aksine, sofrada atılan ekmeğin belki de 10 katı üretim ve iletim sürecinde kaybedilmektedir. Sıcaklık, nem, hava ile temas gibi fiziksel şartlarda yapılacak düzenlemeler ile kayıplar bir miktar azaltılabilir. Ama esas kayıplar üretimdeki dengesizlikler nedeniyle daha en baştan olmaktadır. Yani yine bilinenin aksine hatalı ve gereksiz üretim nedeniyle boşa giden gıda miktarı sonradan alınacak tedbirlerle kurtarılabilecek gıdadan daha fazladır. Üstelik bu kayıpları sadece ürün olarak düşünmek eksik olacaktır. Üretim için yapılan girdi ve emek kaybı, su kullanımı, doğaya verilen yük de hesaba katılmalıdır. Üretimdeki bu dengesizlik sonucunda oluşan fiyat, yetiştirilmiş birçok ürünün değerini dolayısıyla da kullanımını düşürecektir. Yani hem ürünün piyasaya sunumunu hem de tedarik zincirindeki süreçleri olumsuz etkileyecektir. Böyle bir ortamda üretimin optimizasyonu ile ilgili hiçbir tedbiri alamazsınız. 
 
Bu sebeplerden ötürü, bir ürünün yılın her döneminde ya da hangi zaman aralıklarında, ne miktarda, hangi kalite ve standartlarda, kim tarafından, nerede ve nasıl üretileceğinin, fiyatının her aşamada ne olacağının belirlendiği bir üretim planlamasına ihtiyaç vardır. Bu tip bir planlamayı, komünist rejimler başaramamışlardır. Liberal ülkeler ise ancak uzun yıllar sonunda yaşadıkları deneyimler sonucunda toplumun bütün tarafları için adil bir yöntem bulabilmişlerdir. Aradan geçen 170 yıllık deneyimin sonunda bu yöntem, kooperatifçiliktir. Bugün ABD’de, Japonya’da ve AB ülkelerinde bölgesel düzeye kadar indirgenmiş optimal planlamalar resmi olarak görevlendirilmiş kooperatifler tarafından organize edilmektedir. Çünkü kooperatifler, büyük üretim kapasiteleriyle sahip oldukları entegre tesislerle ve yaptıkları sözleşmelerle zincirin her safhasında en doğru zamanda, en uygun tedbirleri alabilmektedirler.
 
Görüldüğü üzere, gelişmiş ülkelerde gıda israfı ile mücadelede en etkin araç kooperatiflerdir. Ülkemizdeki gıda israfının gelişmiş ülkelerdekine göre ne durumda olduğu dikkatle incelenmelidir. Komşusu açken, tok yatmayan bir ecdadın evlatları olarak, sorun daha derinlemesine ele alınmalıdır. İsraf hakkında doğru bilenen yanlışlar bulunmaktadır. Belki de bu yüzden çözüm hep yanlış yerlerde aranmış ve kayıplar engellenememiştir. Hedeflenen sonuçlara ulaşılabilmesinde planlı üretimin büyük önemi vardır. Piyasanın taleplerine göre, toplumdaki bütün bireylerin ortak menfaatleri doğrultusunda en doğru planlama ancak kooperatifler tarafından yapılabilir. Liyakat sahibi, işinin ehli kişilerin önderliğinde kooperatiflerimiz, ülkemizdeki israf kaynaklı büyük gelir kaybını engellemenin ötesinde, dünyadaki açlık yarasının sarılmasına bile katkıda bulunabilirler.

İsraf kooperatfiler