MART-NİSAN 2021 / AYIN KONUĞU
“Toprakla birlikte olmak, doğada zaman geçirmek benim için çok önemli”
Kendisi yaptığı müziğe hiçbir zaman herhangi bir ad koymadığını dile getirse de Anadolu rock denilince ilk akla gelen isimlerden Kıraç. Birçok dizi ve film müziğiyle de hafızalara kazınan ünlü isim, aralıksız üretmeye devam ediyor. Medyada yer alan “şehri bırakıp çiftçiliğe başladı” gibi haberlerin doğru olmadığını vurgulayan Kıraç, zaman zaman Beykoz’daki tarlasına gidip sebze-meyve ürettiğini, hayvanlarının olduğunu dile getiriyor. Kendisiyle toprakla ilişkisi, müziği, beslenme tarzı gibi birçok konuda keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Öncellikle bize gençliğinizden, çocukluğunuzdan nasıl bir ailede büyüdüğünüzden söz edebilir misiniz?
Annem, babam ve 4 kardeşle birlikte 7 kişilik bir ailede büyüdüm. Yani çocukluğum, gençliğim kalabalık bir ailede geçti. 1972 yılında Kahramanmaraş’ta doğdum. Babam öğretmen, annem ev kadınıydı. Özellikle 10 yaşıma kadar yani İstanbul’a yerleşene kadar rüya gibi bir çocukluk geçirdim. İstanbul’da Hasköy’e yerleştik. Çocukluğum çok daha sakinken ergenlikte daha hırçındım. İstanbul’da da çok şey yaşadım, öğrendim. Çok büyük zorluklar yaşasam da genel olarak iyi bir çocukluk, gençlik geçirdim diyebilirim.
KENDİMİ EN İYİ İFADE EDEBİLDİĞİM MÜZİK TARZINI SEÇMEYE ÇALIŞTIM
Müzik yapmaya ne zaman başladınız? Sizi müziğe iten nedenler nelerdi? Neden Anadolu rock? Bu müzik bir nevi sizin kimliğinizi de yansıtıyor mu?
Kendimi bildim bileli ilgiliyim müzikle. Ulaşabildiğim her türlü müziği dinlerdim. Babam evde bağlama çalardı Anadolu türkülerini. Babam halk oyunları, halk kültürü konusunda çok yetkin bir isimdi. Tabii onun çok etkisi oldu bana. Ergenlikle birlikte şiire merak saldım. Her zaman bir gitarım olsun istedim. Blok flüt çaldım, sonra bağlama vardı evde onu çaldım. Anlayacağınız ne buluyorsam müzikle ilgili değerlendirmeye çalıştım. Gitarı elde etme süreci biraz uzun soluklu oldu. 15 yaşında gitar alabildim. Ve müziğim daha da şekillendi. Genelde tarzım Anadolu rock olarak adlandırılıyor. Ancak hiçbir zaman müziğime öyle bir tarz koymadım. Türkiye’deki akım, medya seviyor böyle ad koymayı. Anadolu rock müziği aslında bize uyan bir müzik. Bir yanda Anadolu kültürü bir yanda dünya kültürü. Olması gereken de böyleymiş gibi geliyor bana. Çok küçük yaşlarda Barış Manço çok sevdiğim bir insandı. 15 yaşlarında Cem Karaca yasağı kalktı, onu da dinlemeye başladım. Anadolu rock müziğinin içerisinde birçok isim, ses, tını var. Bir yandan bizi toprağımıza, yerliliğimize bağlarken bir yandan da aydınlık uygarlığa çekebilen bir tarzı olabildiğini düşünüyorum. O nedenle de kendimi en iyi ifade edebildiğim müzik tarzını seçmeye çalıştım.
ŞEHİR HAYATINI TAMAMEN BIRAKMADIM
Biliyoruz ki siz ailenizle şu anda şehir karmaşasından uzakta bir çiftlikte yaşıyorsunuz. Bu kararı nasıl ve neden aldınız? Daha önceleri toprakla uğraşma fırsatınız olmuş muydu? Bu çiftlikte neler üretiyorsunuz?
Bir konuyu düzeltmem gerekiyor. Ailemle birlikte şehrin tamamen dışında çiftlikte yaşamıyorum. Zaman zaman Beykoz tarafında bir tarlamız var, oraya gidiyoruz. Bir haberden dolayı sanki tamamen çiftlik hayatı yaşıyormuşuz gibi algılandı.
İneklerim var orada. Tavuklarım var. Pandemiyle birlikte daha az gider olduk ama haftada bir iyi geliyor. Çocuklar da gittiğimizde rahatça oynuyorlar, zıplıyorlar. Çocuklarım ve ben doğal ürünleri her zaman sevdik. Sebze de ekiyorum ayçiçeği, mısır da. Sürekli orada yaşamıyoruz ama bizim için çok özel bir yer.
KENDİ ÜRETTİĞİMİZ TEREYAĞIMIZI, YUMURTAMIZI TÜKETİYORUZ
Çocuklarınız bu yaşama alışabildi mi? Doğaya dönüş kararından sonra sizde, hayatınızda ne gibi değişimler oldu?
Çocuklarıma mümkün olabildiğince doğal yaşamı, doğal ürünlerin önemini anlatmaya çalışıyorum. Tabii bu zor bir durum. Artık bazı şeylere o kadar çok alışıldık ki gerçek domatesin tadını unutur olduk. Birçok hastalığın soluduğumuz hava, beslenmemizle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda şanslıyız kendi ürettiğimiz sütümüzü, yoğurdumuzu, tereyağımızı, yumurtamızı tüketebiliyoruz. Gerçi çocuklara doğal da olsa süt vermeyi tercih etmiyorum. Sanırım çocuklara bu duyguyu aşıladım diye düşünüyorum. Çünkü ağaç yaşken eğilir. Onlar da sanırım büyüyünce bunu devam ettirebilirler. Tabii gönlüm istiyor ki aslolan tüm Türkiye’de tekrar bu gündeme gelsin. Çok yakinen takip ediyorum. Küçük üreticilerin, şehir insanların bu tür faaliyetlerinin teşvik edilmesini umutla bekliyorum.
KARATAY DİYETİ UYGULUYORUM
Beslenme tarzınızı merak ediyorum. Çiftlik hayatından önce organik beslenmeye dikkat eder miydiniz? Şu an beslenmenizde nelere dikkat ediyorsunuz?
Beslenmeme çok dikkat ediyorum. Bir kere organik lafından çok hoşlanmıyorum. Ekonominin içine girmiş bir laf. Doğal olanını, düzgün olanını bulmaya çalışıyorum. Genel olarak beslenme mantığımdan bahsetmek isterim. Basit karbonhidrat yememeye çalışıyorum. Aslına bakarsanız ülkemizde en güvenilir ve en bilgili insanların başında Canan Karatay geldiğini düşünüyorum. Çok tartışılıyor zaman zaman basında özellikle pandemi sürecinin başında da çok eleştiri aldı. Bir menfaat beklemeden karşılıksız çok doğru bilgileri verdiğini düşünüyorum Karatay’ın. En basitinden tuz konusu bile o kadar önemli ki ve bunların hepsini yaparken yerli ürünlere atıfta bulunuyor Karatay. Kısaca beslenme şeklim Karatay diyeti diyebiliriz. Karatay’la başlamadım, açıkçası bu diyete. Bu konuda okuyorum, araştırıyorum anlamaya çalışıyorum.
Dergimizin bu sayısında hayatımızın temeli olan “suyu işledik. Su tasarrufu konusunda neler söylemek istersiniz. Çünkü üretimin de en önemli girdilerinden su. Suyu kullanırken nelere dikkat ediyorsunuz?
Su en önemli madde. Su tasarrufu konusunda bizim ülkemizde zaten suyu boşa akıtmamak gibi çok ciddi bir kültürden geliyoruz. Yani su tasarrufu geleneksel bir yerden besleniyor. Bu konuda halka aman suyu kapat denilmesinden ziyade bu soruna üst düzeyde çözümler bulunması gerektiğini düşünüyorum.
Pandemi döneminde tarım ve gıdanın önemi herkes tarafından daha iyi anlaşıldı. Tarım, üretmek, ekip biçmek sizin için ne ifade ediyor?
Hiç unutmuyorum ilkokul 4 ya da 5.sınıftaydım. Bir gün dışarıdan bir öğretmen geldi sınıfa. Aynen şöyle söyledi 80’li yıllarda bir japon bir çip üretiyor ama burada ürettiğimiz 10 ton buğday o çip kadar değerli değil. Bu söylemlerle başlatılan kampanya bizim gibi özellikle tarım ve hayvancılık potansiyeli çok yüksek olan bir ülkenin tarım ve hayvancılıkla ilgili tüm motivasyonunu kırdı. Bütün köy çocuklarına derslerde tarım ve hayvancılığı ne yapacaksınız diye okutuldu. Bu nedenle küçük üreticilerin, köylülerin daha çok desteklenmesi gerekiyor. Kentten köye göçün sağlanması için ilgili çalışmalar yapılması gerekiyor. Böyle yapabilsek 5 yıl içinde tarımda muhteşem yerlere geleceğimize inanıyorum.
TOPRAĞI SEVİYORUM, YURDUMUN TOPRAĞINI ÇOK SEVİYORUM
Bir yandan toprakta üretirken bir yandan da müzikte üretmeye devam ediyorsunuz. Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Toprağı seviyorum, yurdumun toprağını çok seviyorum. Toprakla birlikte olmak, doğada zaman geçirmek benim için çok önemli, ailem için de çok önemli. Bunu başarmak bazen kolay olmuyor. İnsanlarla mücadele etmek zorunda kalabiliyorsun. Yoksa doğanın kendisiyle ilgili değil. Onun dışında düzgün bir kenti de seviyorum. Tabii bir yandan da benim için en önemlisi müzik. Müziksiz bir gün bile geçtiğinde acayip rahatsız oluyorum. Mutlaka bir müzik, bir şiir olması lazım. Çok projelerim var. Onlarca şarkı birikti ama bunları nasıl paylaşacağımı düşünüyorum. Çünkü müzik endüstrisi özellikle pandemiyle birlikte ciddi bir dibe vuruşta. Müziğin popüler müziğin de getirdiği çok ciddi sorunlar var. Her anlamda müzik başka bir yere evrildi. Belki vatandaş çok bilincinde değil. Ciddi bir müzik enflasyonu var.
Bütün konuklarımıza sorduğumuz son soruyla bu söyleşiyi kapatmak istiyorum. En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz film neydi?
En son okuduğum kitap Friedrich Schiller Turan Kızı. İzlediğim film ise Truman Show.