TEMMUZ-AĞUSTOS 2021 / AYIN KONUĞU
Hülya KOÇYİĞİT: “Toprakla uğraşmak ruhuma çok iyi geliyor ”
Bu sayımızda Türk Tarım Orman Dergisi'ne konuk olarak bizi gururlandıran Türk sinemasının duayen ismi Hülya Koçyiğit'i ağırladık. Adını altın harflerle Türk sinema tarihine yazdıran Koçyiğit, oyunculuğunun yanında naif kişiliğiyle de hayranlık uyandırıyor. Koçyiğit'i pek çok yönüyle tanıyor olsak da, kendisinin toprakla, bahçeyle, mutfakla olan ilişkisi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tüm Türkiye sizi yakından tanıyor ama ben bir daha sizden dinlemek isterim. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, gençliğiniz nerede geçti, nasıl bir ailede büyüdünüz? Ailenizin kariyerinizdeki yeri nedir?
Çocukluğum Kuzguncuk’ta geçti. O zamanlar Kuzguncuk, kozmopolit küçük bir İstanbul gibiydi. Camiye de gidilirdi, kiliseye de gidilip dua edilirdi, arkadaşımızın 13. yaş kutlamaları için sinagoga da gidilirdi. Sevginin başrol oynadığı bir dönemde, İstanbul’un en güzel semtlerinden birinde çok mutlu bir çocukluk geçirdim. O sokaklarda istop, yakartop, saklambaç oynar, ağaçların tepelerine çıkar, meyvelerimizi dalından koparır yerdik. Yazları açık hava sinemalarda buluşur, keyfimize keyif katardık.Hatta filmlerle de ilk kez öyle tanışmıştım…
60 yıla yakındır sinema ve televizyon sektörünün içerisindesiniz. Siz ilk filminizi çektiğinizde bütün bunları hayal edebiliyor muydunuz? Neden oyunculuk yapmak istediniz? Oyunculuğa başlama hikayenizi anlatabilir misiniz?
İlk filmimi çekerken bunları hayal ediyordum diyemem… Hatta Susuz Yaz, Türkiye’ye sinemada ilk uluslararası başarı olan Altın Ayı ödülünü getirdiğinde bile durumu idrak etmem zaman aldı diyebilirim. Henüz 15 yaşındayım, sektöre yeni girmişim.
Ankara Devlet Konservatuvarında önce bale eğitimi aldım aslında. Ama küçük yaşlarda aileden uzakta olmak, o sıla hasretine maruz kalmak çekilir dert değildi. Şansıma annem bir gün gazetede ilan görüyor: "İstanbul Belediye Tiyatrosu çocuk bölümü kuruyor" diye. Hem bale hem de tiyatro eğitimine İstanbul’da devam ettim bir süre. Üç kardeş çocuk piyeslerinde rol almaya başladık. Tiyatro çok daha fazla etkiledi beni ve oyuncu olmak istediğime karar verdim. Tiyatromuzun duayen ismi Muhsin Ertuğrul beni oynadığım bir oyunda izledikten sonra annemle görüşüp, benim kesinlikle tiyatro eğitimi almam gerektiğini söyleyince Ankara Devlet Konservatuvarına bu sefer tiyatro eğitimi almak üzere gittim.
EVİMİN BAHÇESİNDE UFACIK BİR BOSTANIM VAR
Sizin günlük hayatınızda neler yaptığınıza dair sorular sormak istiyorum. İstanbul’da nasıl bir evde yaşıyorsunuz? Bahçeli bir ev tercihiniz oldu mu? İstanbul’un keşmekeşliğinden uzaklaşmak adına neler yapıyorsunuz?
Bir önceki evim Suadiye’de bir apartman dairesinde idi. Denize yakın olunca başka yerde yapamazmışım gibi hissediyordum. Ancak 99 depreminden sonra Selim -depremi evde tek başına yaşayınca- taşınmak istedi. Aşağı yukarı 20 yıldır Zekeriyaköy’de bahçeli bir evde oturuyoruz. Yeşilin içinde olmanın da apayrı bir keyfi olduğunu bu evle daha iyi anladım. Evimin bahçesinde ufacık bir bostanım var. O bostanda ekip biçmeyi, ektiklerimizi özellikle de torunlarımla toplamayı, onlara yerinden koparılmış taze sebzelerle yemek yapmayı çok seviyorum… Ben yapı olarak sakinliği dinginliği seven biriyim. İş hayatımın dışında özellikle bahçede saatlerimi geçirerek toprakla uğraşmak ruhuma çok iyi geliyor diyebilirim.
“EN NİHAYETİNDE BİZLER NE YERSEK O’YUZ”
Alışveriş yaparken, beslenmenizde nelere dikkat ediyorsunuz? Organik beslenmek için özel bir çaba sarf ediyor musunuz? Mutfağa girmeyi sever misiniz? En çok hangi yemeği yapmayı seversiniz?
Ulaşabildiğim, bulabildiğim kadarıyla elbette ki doğal besinleri tercih ediyorum. En nihayetinde bizler ne yersek o’yuz. Sağlıklı bir yaşam, sağlıklı bir hayat istiyorsak ne yediğimize dikkat etmekle yükümlüyüz. Bu sebeple hazır paket yemeklerini tercih etmiyorum. Mutfakta zaman geçirmeyi çok seviyorum; beni çok dinlendiriyor. Yeni yeni bir şeyler denemeye çabalıyorum. Yaptığım yemeklerin yenmesinden büyük zevk alıyorum. Genellikle de daha çok zeytinyağlı çeşitleri, sebze yemekleri ve salata yapıyorum.
BÜYÜK BİR ÇİFTLİK HAYALİM VAR
Tarım, hayvancılık sizin için ne ifade ediyor? Hobi amaçlı olsa da bugüne kadar üretim yapma şansınız oldu mu?
Tarım ve hayvancılık benim için çok çok önemli bir yer tutuyor. Gönül diliyor ki biz kendi tarım ürünlerimizi kendimiz tüketelim, kendi hayvanlarımızı kendimiz besleyelim ve mümkünse biz ihraç edelim. Tarımın hayatımızdaki yaşamsal önemi yadsınamaz bir gerçek.
Üretim kısmına gelince de az evvel de söylediğim gibi çok büyük bir zevk alıyorum bahçemdeki küçük bostandan. Keşke büyük bir çiftliğim olsa diye zaman zaman da hayaller kurarım.
Doğayla vakit geçirmeyi spor yapmayı seviyor musunuz?
Doğanın içinde olmak benim en büyük meditasyonum. Bulduğum her fırsatta doğada olmayı tercih ediyorum. Spor yapamasam da temiz havada yürüyüş yapmayı ihmal etmiyorum.
Pandemi dönemi sizin için nasıl geçti? Hayata geçirmek istediğiniz projeler var mı?
Pandeminin başındaki belirsizlik bir müddet endişe yarattı. Zaman ilerledikçe, bilgi sahibi oldukça giderek bu konu ile ilgili neler yapabileceğimizi öğrendikçe elbette ki bunu sadece aşı ile aşabileceğimize olan inancım artmaya başladı. Bu sabır gerektiren bir süreç. Dönüp dolaşıp aşının önemini vurgulamak istiyorum. Aşı olduktan sonra da bir rehavete kapılmamak gerektiğinin de altını çizmekte fayda var. Aşı da olsak kurallara bağlı kalmalı; hijyenimize, sosyal mesafeye, maske takmaya hep özen göstermeliyiz.
Son olarak bütün konuklarımıza sorduğumuz soruyla söyleşiyi bitirmek istiyorum. En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz film hangisidir?
Zeytinburnu Belediyesinin bastırdığı “Kemal Tahir Kitabı- Bir Aydın Üç Dönem” kitabını okudum. Film olarak da Sophia Loren’in son filmi olan, oğlu Edoardo Ponti’nin yönettiği “The Life Ahead” adlı filmi izledim.