OCAK-ŞUBAT 2022 / AYIN KONUĞU
Havayı koklayan adam Bünyamin Sürmeli
Kimimiz ‘Havayı koklayan adam’ kimimiz ise ekranların en samimi hava durumu sunucusu olarak biliyoruz Bünyamin SÜRMELİ’yi. Aynı zamanda bir doğa tutkunu olan Bünyamin SÜRMELİ ile özel hayatından iklim değişikliğine kadar pek çok konu hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bize çocukluğunuzdan, gençliğinizden nasıl bir ailede büyüdüğünüzden söz edebilir misiniz?
İstanbul’da doğdum. 4 çocuklu bir ailenin 3. çocuğu olarak dünyaya geldim. 3 erkek 1 kız çocuk. Tabii ailede her zaman ilk çocuğun bir önceliği, son çocuğa biraz daha kıyamamak, evin tek kızına ayrıcalık gösterilmesi söz konusuydu. Ancak ben hem ortada hem de benim gibi iki erkek çocuğun olduğu, ortalarda gezinen bir çocuk olarak çocukluğumu geçirdim. Kalabalık bir aile olmamızdan dolayı sıkılmadan geçirilen bir çocukluk aslında. Kendi mahallemizdeki ilkokulda okudum. Suadiye civarındaki bir devlet lisesinde okudum. Bir Antepli baba ile Bitlisli bir annenin çocuğu olarak; takdir edersiniz ki biraz boğazına düşkün bir çocuk olarak büyüdüm. Dolayısıyla o zaman da çocukların ihtiyacı olan besin karnı şişene, doydum patladım diyene kadar yedirilmesi durumu ile özdeşleştirildiği için biraz kilolu bir çocukluk geçirdim.
Neden meteoroloji mühendisliği okumayı tercih ettiniz? Bu tercih bilinçli bir tercih miydi?
Yarı bilinçli yarı bilinçli olmayan bir tercihti. Nedeni de şu; ben daha çok matematik ve fizik üzerine ağırlıklı ilgi alanımın olduğu eğitimden geliyorum. Dolayısıyla bir mühendislik okuyacağım belliydi ama ne mühendisliği olacağı belli değildi. Bizim dönemimizde çocuklar bu zamanki kadar bilinçli değillerdi. Daha doğrusu yönlendirme açısından, kendini tanıma açısından bu zamanki kadar bilinçli değildik. Dolayısıyla böyle net bir çizgi çizemiyorsunuz. Bizim dönemimizde çok kullanılan bir kelime vardı. Kısmet diye. Meteoroloji mühendisliği biraz kısmet oldu.
İstanbul Teknik Üniversite’si benim istediğim bir üniversiteydi. Dolayısıyla bilinçli mi? Yarı bilinçli diyebiliriz.
Size neden “Havayı Koklayan Adam” diyorlar?
Bu radyoda beraber çalıştığımız Radyocu Geveze ile beraber bulduğumuz bir isim. Aslında isim babası bir yerde Geveze diyebiliriz. Bir konuşma esnasında, kar tahminin arkasından ben karın yağıp yağmadığını takip ederken havanın kokusuna baktığımı, havada soğuk kokusunun olduğunu ama kar yağmadığını, sonradan kar yağdığını ve arkasından pazartesi-salı, çünkü hafta sonuydu o kar yağışı ve biz onun öngörüsünü cuma gününden yapmıştık. Pazar kar yağışını bekliyoruz fakat tahmin ettiğimiz saati geçmesine rağmen karın başlamaması beni pencerenin önüne dikmişti. Yıl 1998. Sonrasında havayı kokluyorum ama kar kokusu olmasına rağmen kar yağmıyor, sonrasında iki saat sonrasında yağdı diye konuşurken bir sonraki yayında Havayı Koklayan Adam diye konuştuk ve yaklaşık 1998’den beri kullandığım bir isim, daha doğrusu bana denilen bir isim.
GELECEKTE BİZİ BEKLEYEN HAVA KOŞULLARI MAALESEF PEK İÇ AÇICI DEĞİL
Yıllardır hava durumu raporu sunan biri olarak iklim değişikliğinin etkilerini en somut görenlerdensiniz herhalde. Şu an gündemimizden kuraklık, ani sel baskınları düşmüyor. Bu durum yıllar öncesinden tahmin ediliyor muydu? Gelecekte bizi neler bekliyor?
Benim üniversitede okuduğum zamanlardan bu yana aslında hep konuşulan ve sonuçları aslında son 5-6 yıldır daha çarpıcı şekilde ortaya çıkan bir değişim, dönüşüm bu. Aslında sadece benim üniversite zamanımda konuştuğumuz değil. İklim değişikliğinin gündeme daha net bir şekilde gelmesi 70’lere dayanıyor. Hadisenin başlangıcı ise Sanayi Devrimi ile beraber fosil yakıtların aşırı tüketimi ve atmosferde adım adım karbondioksitin artışı ile beraber oluşuyor. Bu artış lineer bir artış değil, düzenli bir artış değil. Logaritmik bir artış. Yani artış hızı her geçen gün daha da fazlalaşan bir artış. Dolayısıyla şöyle anlatabilirim; bir yıl bir ölçeğinde karbondioksit artıyorsa diğer yıl 2, sonraki yıl 3, sonraki yıl 4 olarak gitmiyor. Maalesef 1, 3, 11, 30, 70, 200 gibi artarak giden bir karbondioksit yükselişi söz konusu. O nedenle son 10 yıl en sıcak geçen 10 yıl oldu ve artık bizim yeni bir normalimiz var. İklim değişikliği gerçeği olan bir normalimiz var. Anormal bir normalimiz var. Yani anormallik artık bu dünyanın yaşadığı bir normal haline gelmeye başladı ama o normal içerisinde maalesef insanoğlu kendisine yüzyılın sonuna kadar yer bulamayabilir. Dolayısıyla bir iklim değişikliği gerçeği var ve bunların en temel başlığı; birincisi afet seviyesinde hava olayları, ikincisi kuraklık ve biyoçeşitlilikle alakalı problemlerin yaşanması, üçüncüsü hava kirliliği. Her yıl yaklaşık 7 milyon insan hava kalitesinin bozukluğundan dolayı erken ölüm yaşıyor. Dördüncüsü ormanların yok olması, yanması ya da ağaçların kesilmesi. Ormanların önemli bir görevi var o da oksijen üretmek değil yalnızca. En önemli görevlerinden bir tanesi evet oksijen üretmek ama arkasından gelen atmosfere yaydığımız karbondioksiti tekrar alıp yerin altına gömüyor. Dolayısıyla bizim Amazonlar gibi, yağmur ormanları gibi, Avusturalya gibi dünyanın her coğrafyasında yalnızca bizim coğrafyamızda değil, Yunanistan’da, İtalya’da, İspanya’da, Asya’da, Amerika’da, Kaliforniya’da, Güney Amerika’da, Avusturalya’da bu çıkan yangınlar dünyanın atmosferine yolladığımız karbondioksitin tekrar toprağın altına girişini engelliyor maalesef. Aynı zamanda oksijen üretimi noktasında da problem. O nedenle iklim değişikliğinin en önemli başlıkları arasına girmiş olan ormanlar aynı zamanda iklim değişikliğine neden olurken iklim değişikliğinden de etkileniyor. Yangınlar destekleniyor çünkü kuraklık ormanların daha kırılgan, daha kolay yanan bir hale gelmesine yol açıyor. Dolayısıyla başlıkları sıralayacak olursak; birincisi kuraklık, ikincisi afet seviyesinde hava olayları, üçüncüsü hava kalitesi, dördüncüsü tarım ve biyoçeşitlilik, rekolte ve kalitede değişim çünkü iklim değişikliği kapsamında artık ürünlerin besleyici özellikleri de değişiyor. Yani bugün buğdayda, arpada, mısırda, pirinçte hepsinde protein, karbonhidrat, şeker oranları değişmeye başlıyor. Dolayısıyla yalnızca rekolte miktarı değil besleyicilik bakımından da tarımsal ürünler değişim yaşıyor ve arkasından hava kalitesi ile kirlilikle beraber ormanlar ve orman yangınları geliyor. Gelecekte bizi bekleyen hava koşulları maalesef pek iç açıcı değil. Zira yapılan projeksiyonlarda insanoğlu bu şekilde yaşamaya devam ederse yüzyılın sonunu güvenli bir şekilde getiremiyor. Dünyada ölüzonların oluşması yani insanın yaşayamayacağı alanların oluşması öngörülüyor. Besin kalitesinde değişim, hava kalitesinde düşüş bütün canlı yaşantısı gibi insanoğlunun yaşantısını da güvenlik noktasında zorlayacağa benziyor.
Bizi nasıl bir kış bekliyor? Ayrıca yaz mevsimi için tahminleriniz nelerdir?
Şu anki son verilerde, tabii bu değişebilir biz bu röportajı yaparken kasım ayındayız. Öngörüler aralık ve ocak aylarında batı bölgeler için sert diyebileceğimiz iki tane sistemin gelme olasılığını gösteriyor. Niçin batı bölgelerden bahsediyoruz çünkü doğu bölgelerin normallerdeki sıcaklığı kar yağışı için yeterli. Yeter ki yağış olsun. Fakat batı bölgeler normallerde, normal sıcaklıklarında bir kış geçirirse o zaman kar göremiyor. Neden? Çünkü örneğin Marmara’nın, İstanbul’un ocak ayı ortalaması 8-9 derecelerde. 8-9 derecelerde kar görebilir miyiz? Hayır. Nasıl görebiliriz? Bir soğuk hava dalgasının olması lazım. Dolayısıyla batı bölgeler bu dalgalanmayı yaşarsa kar görebilir, yaşamazsa göremez. Doğu bölgeler ise normallerinde sıcaklıkları yaşadığı müddetçe kar görebilir. Şimdi buradaki soru şuna dönüyor, batı bölgeler soğuk hava dalgası yakalayabilecek mi? Şu anki son verilerde aralığın son üçte birlik kısmı için bir tane, ocak ayı için de bir tane olasılık söz konusu ancak mevsimsel tahminlerdeki tutarlılık takdir edersiniz ki günlük tahminlerdeki kadar yüksek değil.
ÖZELLİKLE YUMURTA VE TAVUKTA ORGANİK BESLENMEYE DİKKAT EDİYORUM
Biraz da yaşam tarzınızla ilgili soru sormak istiyorum. Tarımla, toprakla hobi amaçlı da olsa uğraşma imkânınız oldu mu? Organik beslenmek için özel bir çaba sarf ediyor musunuz?
Evet, tarımla toprakla çok fazla ilgilenemedim ama beslenme benim için önemli bir noktada duruyor. Organik beslenmeye iki noktada dikkat ediyorum. Birincisi yumurta çünkü fazlaca yumurta tüketiyorum o nedenle oradaki organiklik benim için önemli. İkincisi de tavukla alakalı organik beslenmeye dikkat ediyorum. Onun dışında da yine dengeli beslenme açısından çeşitliliği yüksek tutmaya çalışıyorum ve ağır şeker ve karbonhidrattan uzak kalmaya çalışıyorum.
SON YILLARDA MUTFAKLA ÇOK DAHA FAZLA İLGİLENMEYE BAŞLADIM
Mutfağa girmeyi sever misiniz? En çok hangi yemekleri yapmaktan ve yemekten hoşlanıyorsunuz?
Son yıllarda mutfakla çok daha fazla ilgilenmeye başladım. Yemek yapmayı çok seviyorum. Daha çok fırın yemeklerini yapmayı seviyorum. Benim için hem daha kolay oluyor hem de sağlıklı ve lezzetli oluyor. Fırında et, tavuk, balık bunlar zaten fırın açısından hiçbir şekilde eksik olmayacak ürünler oluyor. Ancak bunun yanında fırında sebze de yapıyorum. Onun dışında soteler ve mezeleri seviyorum. Bunlarla alakalı da biraz çalışıyorum. Son zamanlarda pirinç pilavı yapma kalitemi yükseltmeye çalışıyorum. Onu henüz tam başaramadım yani tamamen tane tane pilav yapabilme noktasına gelemedim ama çalışmalarım devam ediyor.
DOĞADA ZAMAN GEÇİRMEYİ SEVİYORUM VE TATİLLERİMİ DE BUNA GÖRE BELİRLİYORUM
Doğada zaman geçirmeyi, yürüyüş yapmayı seviyor musunuz? Herhangi bir spor dalıyla uğraşıyor musunuz?
Doğada zaman geçirmeyi seviyorum ve tatillerimi de buna göre belirliyorum. Hatta büyük tatillerimde orman, göl, kanyon, doğa yürüyüşleri bunları kapsayan tatilleri tercih etmeye çalışıyorum. En son 10 günlük bir road trip yaptık. Burada kanyonları, çölü, mağara göllerini deneyimlemeye çalıştık. Her ne kadar tedbirlerimizi alsak da doğanın içerisinde olmak çok dikkatli olmayı gerektiriyor. Bazı tehlikeli durumlar yaşamadık değil ama yaptığımız bu en son ki doğa turu daha çok çölü kapsıyordu. Nevada, Utah, Arizona ve Montana’da çöl turları yaptık. Bunun dışında Türkiye’de de dışarıda da daha çok doğada olmayı tercih ediyorum. Hem toprağı hem karayı hem denizi hem de havayı daha fazla algılayabilmek için.
Bütün konuklarımıza sorduğumuz soruyla söyleşimize son vermek istiyorum. En son okuduğunuz kitap ve izlediğiniz film hangisiydi?
En son izlediğim film, Dune. Film başka bir gezegeni anlatıyor, Dune kitabından alıntılayarak yapılmış. En son okuduğum kitap, Harari’nin 21. Yüzyıl için 21 Ders.