Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında ülke ve ulus büyük bir yıkım içindeydi. Türk ulusunun yüzyıllara dayanan devletleşme, ayağa kalkma yeteneği bu dönemde de kendini göstermiş yurdun her yanında bağımsızlık ve direniş ateşleri yanmaya başlamıştı.
Söz konusu yerel direniş örgütleri çok değerli olmakla beraber güçlerini birleştirmek zorundaydı. Nasıl ki yerel silahlı güçler düzenli orduya dönüşmeden işgalci emperyalist güçlere karşı başarılı olunamayacaksa, yerel örgütlenme biçimleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) oluşturmadan amaçlanan başarıyı sağlayamazdı. Bu birlik ise ancak Mustafa Kemal gibi uzak görüşlü ve düşünür yanı güçlü bir ulusal önderle sağlanabilecektir.
Yerel direniş örgütlenmeleri kısa süre içinde Erzurum-Sivas kongrelerinin ve TBMM’nin etkisinde birleşeceklerdir. Çünkü kongrelerin hemen tümünün ulusal yaklaşımı vardır. Kongreler ve tarihleri şöyledir:
Kars İslam Şurası 5 Kasım 1918, Birinci Kars Kongresi 14 Kasım 1918, Kars İslam Şurası Büyük Kongresi 30 Kasım-2 Aralık 1918, Birinci Ardahan Kongresi 3-5 Ocak 1919, İkinci Ardahan Kongresi 7-9 Ocak 1919, Büyük Kars Kongresi 17-18 Ocak 1919, İzmir Büyük Kongresi 17-19 Mart 1919, Birinci Balıkesir Kongresi 27 Haziran–12 Temmuz 1919, Erzurum Kongresi 23 Temmuz-7 Ağustos 1919, İkinci Balıkesir Kongresi 26-30 Temmuz 1919, Birinci Nazilli Kongresi 6-8 Ağustos 1919, Alaşehir Kongresi 16-25 Ağustos 1919, Muğla Kongresi 18 Ağustos 1919, Sivas Kongresi 4-12 Eylül 1919, Üçüncü Balıkesir Kongresi 16-17 Eylül 1919, İkinci Nazilli Kongresi 19-20 ya da 23-24 Eylül 1919, Üçüncü Nazilli Kongresi 6 Ekim 1919, Birinci Edirne Kongresi 16 Ekim 1919, Sivas için Muğla Kongresi 20-31 Ekim 1919, Dördüncü Balıkesir Kongresi 19-29 Kasım 1919, İkinci Edirne Kongresi 15 Ocak 1920, Oltu İslam Terakki Fırkası Kongresi 21 Şubat 1920, Beşinci Balıkesir Kongresi 10-23 Mart 1920, Lüleburgaz Kongresi 31 Mart-2 Nisan 1920, Üçüncü (Büyük) Edirne Kongresi 9-14 Mayıs 1920, Afyon Kongresi 2 Ağustos 1920, Birinci Pozantı Kongresi 5 Ağustos 1920, İkinci Pozantı Kongresi 8 Ekim 1920 (Bülent Tanör, Türkiye’de Yerel Kongre İktidarları (1918-1920), Cumhuriyet, 1998, s. 21).
Kapsamları açısından yerel, yöresel, bölgesel ve ulusal yapıdaki kongrelerden özellikle Balıkesir ve Nazilli kongreleri çok etkili olmuştur. Kongrelerin yetkileri ve karar, uygulama alanları geniştir. Dış siyasa olarak tümü bağımsızlık ülküsünü amaçlar. İç siyasada amaç sultanı kurtarmak olarak ortaya konsa da kongrelerin iradelerini seçimle belirginleştirmeleri, varılacak yerin ulusal irade olduğunu göstermektedir (Tanör, 1998: 29).
Osmanlının son dönemindeki Meclis-i Mebusan’ı demokrasi deneyimimizin önemli bir aşaması saymak gerekirse de işgale direnişte monarşik yapı nedeniyle etkili olamadı. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlayan süreçte Amasya Genelgesi (Tamimi) (22 Haziran 1919) ulusun bağımsızlık iradesinin ilk birleşme bildirisidir.
Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) Sivas Kongresine hazırlık niteliğindedir, Manda ve himaye kesin dille reddedilir. Geçici bir hükümetin kurulmasına karar verilir. Mustafa Kemal’in başkanlığında 9 kişilik temsil heyeti kurulur.
Mustafa Kemal’i Sultan geri çağırmaktadır; askerlik mesleğinden istifa eder… Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Erzurum Kongresi'nde alınan kararların geliştirildiği, bir sistem içinde kurtuluş kadrosunun seçildiği, bağımsızlık kararlılığının tüm dünyaya haykırıldığı, ulusun ve ülkenin bütünlüğünün sağlanması, Kuvayı Millîye’nin egemen kılınması gereğinin vurgulandığı, belirli koşullar içinde barıştan yana olunduğunun belirtildiği, İstanbul Hükümeti'nin Milli Meclisi toplamasının istendiği görkemli buluşmadır.
Direniş, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilir, en küçük yerleşim yerlerine kadar güçler oluşturulur, desteklenir. Kongrelerle, bildirilerle, seçilen insanlarla, alınan kararlarla devlet birikim ve geleneği içinde 27 Aralık 1919’da, Hacıbektaş üzerinden Ankara’ya ulaşılır.
Ankara ulusal direniş kararlılığının ete kemiğe bürünmüş durumudur. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. Bu büyük olay, ulusun geleceğini kendi ellerine alması, özgürlüğünün, kararlarının sahibi olması demektir. O günden başlayarak toplumsal yaşamı belirleyen gerçeklik, ulus devlet-yurttaş ilişkisi olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk Söylev’de şöyle açıklar:
“Efendiler, harici siyasetin en çok alakadar olduğu ve dayandığı husus, devletin dâhili teşkilâtıdır. Harici siyasetin dahili teşkilâtla uyumlu olması lazımdır. Batı'da ve Doğu'da, başka başka tabiatlara, kültüre ve emele sahip birbirine zıt unsurları toplayan bir devletin dahili teşkilâtı, elbette asılsız ve çürük olur. O halde, harici siyaseti de esaslı ve metin olamaz. (…)
Bizim, kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasî meslek, ‘millî siyaset’tir. Dünyanın bugünkü genel şartları, asırların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, kuvvetli, mesut, ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset takip etmesi, bu siyasetin dahili teşkilâtımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim mana ve öz şudur: Millî sınırımız dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak mevcudiyetimizi muhafaza ederek, millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak... Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak... Medenî cihandan, medenî, insanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir” (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk II, C. 2, Kaynak Yay., 2007, s. 24, 25).
Atatürk’ün açıkladığı gerçek iç siyasayla dış siyasanın birbirine bağlılığı ve bu bütünsel siyasanın kişilikli, gerçekçi temellere dayanması zorunluluğudur.
Geçmişte kalan ilişki biçimiyle yeni Türkiye’yi yaşatabilmek olanaksızdı. Türk ulusunun güçlükle kazandığı bağımsızlığını koruması ve güçlendirmesi TBMM’yi kurmasına ve ulusun geleceğini belirlemede TBMM üzerinde hiçbir gücün bulunmaması ilkesinin anlaşılması ve içselleştirilmesine bağlıydı; “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur.”
Bu kutlu tarihin çocuklara bayram günü olarak armağan edilmesi ise ayrıca üzerinde durulması gereken eşsiz bir karardır. Bir yönetimin çocuklara olan yaklaşımı, onlara sağladığı olanaklar önemli bir gelişmişlik ölçütüdür. Türkiye Cumhuriyeti izleyen yıllarda da çocuklar için çok değerli kazanımlar, gönenç olanakları sağlamıştır. Savaşta babasını annesini yitiren çocuklar için Çocuk Esirgeme Kurumu kurulmuştur. O dönemde nüfusun yaklaşık yüzde seksenini oluşturan kırsal kesimde yaşayan çocukların uygun koşullarda, en nitelikli eğitimi almaları sağlanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi çocuklarına sevgiyle bağlandığı, onları yetiştirdiği bilinen bir gerçektir. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı aynı zamanda Cumhuriyetimizin sevgi özü, her zaman gülen yüzüdür; kutlu olsun!