MAYIS-HAZİRAN 2022 / YAPRAK

19 Mayıs 1919 Bağımsızlık Savaşı


Günay GÜNER    

15.06.2022 


Tarihte önemli dönüm noktalarında büyük insanlar, kararlarını ikileme (tereddütte) düşmeden verirler. Tarihi yaptıklarının farkındadırlar. Sıradan insan genellikle yaşadığı anla, günle ilgilidir. Derya içinde olup, deryayı bilmeyebilir. Bu gerçek, eksiklik anlamına gelmez; toplumsal ilişkilerin doğası böyle dense yanlış olmaz.

İşte Mustafa Kemal böylesi bir kişiliktir. Güney cephesinden, kendisine verilen teslim buyruklarına uymayarak döndüğü İstanbul’da, namlularını Dolmabahçe Sarayına doğrultmuş düşman zırhlılarını görür. Tekneyle Haydarpaşa’dan Galata’ya geçerlerken, yaveri Cevad Abbas’ın ağladığını gören Mustafa Kemal, “Geldikleri gibi giderler” der.
 
Mustafa Kemal kimsede bulunmayan bir niteliğe sahiptir. Bir buyruk toplumunda, yine buyruk verip almaya dayanan bir mesleğin (askerlik) üyesi olarak, yanlış gördüğü, yıkımlara yol açacağını düşündüğü hemen her durumu eleştirmiş, bunu da belgelercesine yazılı raporlarına bağlamıştır. İlginçtir ki haklı çıkmadığı bir konu bulunmamaktadır. Bu durumu, küçük yaşlarından başlayan okuma sevgisine borçluyuz. Düşünür ve bilimci yanı son derece gelişecektir. Yaşamının hiçbir döneminde asıl amacına (taktik gereği) ters bir ne söz söylemiş, ne yazmıştır. Ancak zamanı ve yeri gelinceye kadar, ulusun ortak yararına olan amacını gizli tutmayı bilmiştir ki başarıya ulaşması için bunu yapmak zorundaydı. Nedir o amaç? Egemenliği efendi-kul ilişkisinden alıp, ulusa vermek. Ulus egemenliğine dayanarak, Bağımsız Savaşını başarmak, tam bağımsız, özgüvenli, eşitlikçi, barışçı, eğitimli bir toplum olmak (Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs, Cumhuriyet, 1999). 
 
Yeniden o günlere dönersek, İstanbul’dan ayrılana dek, başkentin nabzını tutmuş, kurtuluş izleri için koşulların varlığını her yöntemi kullanarak araştırmıştır. Ne var ki yakını olan yetkililerle anlaşarak, geniş yetkilerle donanmış biçimde, Anadolu’ya geçmenin bir gerekçesini değerlendirmek dışında bir seçenek bulamamıştır. Mustafa Kemal ve birkaç arkadaşı dışındakiler, en iyimser söyleyişle idareimaslahatçıdır. İşgalci güçlere de hizmette bir sakınca görmezler. Hele de yetkililer... Sadrazam Damat Ferit daha İngilizler bir istekte bulunmadan bile, ulusal güçleri, Mustafa Kemal’i ezmek için İngilizleri yönlendirmekte, hizmetlerine koşmaktadır. İçişleri Bakanı ve sözde gazeteci Ali Kemal, Mustafa Kemal ve Rauf Bey başta olmak üzere, ulusal güçlerin önderlerini tutuklatmak ve İstanbul’a gönderilmelerini sağlamak için buyruk üstüne buyruk vermektedir. Sadrazam (Başbakan) Vekili Mustafa Sabri hakaretler ve neredeyse küfürlerle dolu fetva bildirileri hazırlamakta, işgalci uçaklarıyla Anadolu kentlerine dağıttırmaktadır. Damat Ferit ve diğerleri İngiliz Muhipleri Derneğinin üyesidirler. Ne acı… Bu bildirilere göre, gelenler işgal orduları değil, sultanın konukları, düzeni, istikrarı bozan Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarına, Anadolu örgütlerine karşı İstanbul’dakilere destek olmak üzere gelenlerdir. İşleri bitince döneceklerdir. Ulusçular asidir. Kargaşalık çıkarmakta, gelenleri kışkırtmaktadırlar. Tabii ağırlaşan bu koşullar Mustafa Kemal ve birliktekilerin 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmalarından sonra daha da geçerlidir. 
 

Haber Görseli

Nutuk’un girişinde yurdun durumunu, “Samsun’a çıktığım gün genel vaziyet ve manzara” başlığı altında şöyle açıklar:
 
“1919 senesi Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım. Genel vaziyet ve manzara:
 
Osmanlı Devleti'nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi'de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi'ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. (…) Damat Ferit Paşa'nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, (…) 
 
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
 
İtilaf devletleri, mütareke hükümlerine riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesile ile, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da…”(Atatürk, Nutuk, Kaynak Yay., 2015, s. 31). 
 
Mustafa Kemal’in Anadolu’ya çıkma gerekçesini, kurulan Pontus çetelerine karşı, Türk silahlı direnişçilerinin güç kazanmaya başlaması oluşturmuştur. İngilizler Türk direnişçilerden rahatsız olmuşlar, bir yetkilinin gönderilerek durumun engellenmesi istenmiştir. İşte bu istektir ki Damat Ferit’in, farkında olmadan, Mustafa Kemal’i bu amaçla göndermesinin kapılarını açmıştır. Olay bu kadar açık ve nettir. Öyle çok para verilmiş de değildir, görev yollukları dışında bir paraları yoktur (Baki Öz, Atatürk’ün Anadolu’ya gönderiliş Olayının İç Yüzü, Cumhuriyet, 2000). Burada bir ayraç açmalı; tarih bilimi belgeye, kaynağın güvenilirliğine, kanıta dayanır. Sözlü kaynakların önemi çok azdır ve dikkat edilmesi gereken yapıdadırlar. Ayrıca bu denli önemli olarak, savlar (iddia) “yaşamın akışına uygun” olmalıdır. Bu nedenle, kendi geleceklerini bile işgalciyle birlik olmakta gören güçlerden yurtsever, gizli Kuvvacı çıkaramazsınız. Hem de belgesiz. Kaynak diye sunulanlar, “falancanın kitabında böyle geçiyor”la sınırlı kalır. Bilimsel olmaktan uzaktır. Yine Atatürk’ün bir önemli belirlemesini anımsayalım: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Dolayısıyla tarihi yapan bir kişi olarak, tarihi de yazmış, yapıtta öne sürdüğü savların tümünü belgelerle, telgraflarla… göstermiştir.
 
Samsun’a çıkış her yönüyle değerli bir eylemin başlangıcıdır. Havza, Amasya Tamimi, Sivas, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, çıkarılan engelleri aşa aşa Ankara’ya geliş, 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışı, bir yandan büyük savaşa hazırlanış, yurdun dört yanında işgalcilerle savaş, 30 Ağustos 1922 o kutlu gün, Büyük Taarruz, 9 Eylül 1922 İzmir’e varış, işgalcilerin İzmir’imizi yakarak, halkımızı kıyıma uğratarak kaçışı… İstanbul’daki egemenler İzmir’i, yurdu kurtaran Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kutlamamış, kutlama telgrafı çekmek isteyenleri engellemişlerdir. Ve 29 Ekim 1923, Cumhuriyetin İlanı! Artık egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Bu süreçte bir hata bile kurtuluşun yıllar sonraya kalmasına, bu zaman içinde çocuğumuzla, kadınımızla, delikanlılarımızla tüm ulusumuzun parya durumuna düşmesine yol açardı. Atatürk asıl savaşın Bağımsızlık Savaşının ardından başlayacağını söylerken güçlü bir öngörüyü açıklamıştır. Ulusun yeniden bağımsızlığını yitirecek durumlara düşmemesi için hem gönencini (refah) yükseltmeli, hem de eğitimini, kültürünü, bilincini sağlamalıdır. Demokrasinin de başka yolu yoktur. 
 
Bu ve daha birçok nedenledir ki 19 Mayıs 1919 Atatürk’ün doğum tarihi olarak benimsediği gibi, yeni, çağdaş, akılcı Türkiye’nin de doğum günüdür; kutlu olsun! 

19mayıs