MAYIS-HAZİRAN 2018 / ÖZEL HABER
Lisanslı depo üreticilere ilk altı ay ücretsiz
Ayşegül ULUCAN ŞAHİN
İbrahim BAĞCI
Hububat denilen; buğday, arpa, yulaf, çavdar, çeltik gibi ürünlerin piyasasını düzenleyen TMO, aynı zamanda kendisine görev verildiğinde fındık, üzüm, kayısı gibi stratejik ürünlerin de alımını yapıyor.
1938 yılında kurulan Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO), kurulduğu günden bu yana tarım ürünleri piyasalarını düzenleyerek çiftçinin ürününü memnun edici bir fiyatla satmasını sağlıyor. Hububat denilen; buğday, arpa, yulaf, çavdar, çeltik gibi ürünlerin piyasasını düzenleyen TMO, aynı zamanda kendisine görev verildiğinde fındık, üzüm, kayısı gibi stratejik ürünlerin de alımını yapıyor. Tarım piyasalarındaki yeri, piyasaya müdahale kararlarının nasıl alındığı, ülkemizde lisanslı depoculuğun hangi aşamada olduğu ve merak edilenleri, TMO Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu’na sorduk.
Hububat üretimi ülkemizin ihtiyacına yeterli mi? Un ihracatında dünyada söz sahibiyiz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’yi konuşurken konuya çok iyi hakim olmayanlar şu ifadeyi kullanıyor: Türkiye buğday ithal eden bir ülke oldu. Yok böyle bir şey. Çok net söyleyeyim size. Türkiye buğday ihraç eden bir ülke. Ama Türkiye’yi değerlendirirken şöyle değerlendirmek lazım: Türkiye yılda ortalama 4 milyon ton buğday ithal ediyor. Niye ithal ediyor? Türkiye bugün dünyanın 1 numaralı un ihracatçısı. 2. sırada makarna ihracatçısı. İlk 3’te bulgur, irmik, bisküvi ihracatçısı. Bu ürünler Türkiye’nin toplam tarımsal ihracatında 2. sıradadır. Birincisi fındıktır, 2 milyar dolara yakın. Türkiye net fındıktan ihraç geliri elde eder. Ondan sonra un gelir. Türkiye bu ithalatı buğdayı tamamen işleyip, ihraç etmek için yapıyor. Dahilde işleme rejimi diye bir sistem var. Çünkü Türkiye’de buğday fiyatları yurt dışına göre daha pahalı. Dünyada 200 dolar olan bizde 270 dolar. Şimdi doğal olarak sektöre sen 270 dolara buğdayı al işle, Avrupalının 200 dolara aldığıyla rekabet et derseniz, bu iktisadi değil. O adamın onunla rekabet edebilmesi için aynı şartlarda ham maddeyi satın alabiliyor olması lazım. Dahilde işleme sistemi böyle bir şey. O manada Türkiye, dünyanın bugün en büyük ilk sıralarda hububat mamul ürünlerini ihraç eden ülkesi. Bu bir ticaret. Yani Türkiye buğdayda tereddütsüz net ihracatçı.
Aslında hububat dediğimiz şey, Türkiye’de yaklaşık 2 milyona yakın çiftçinin fiilen faaliyet yürüttüğü, Türkiye’de ekili alan olarak baktığınızda yüzde 70’e yakın bir alan hububat ekili alan olduğu göze alındığında, TMO Genel Müdürlüğünün Türkiye sathında fiziken müdahale alanına girmeyen il, 3-5 adet. Rize’de çay var, TMO’nun müdahale alanı dışında. TMO Genel Müdürlüğü ana üretim alanı hububat olarak düşündüğümüzde, fındığı da dahil ettiğimizde Türkiye’deki çiftçimiz için vazgeçilmez, çok önemli bir kurumdur.
ÇİFTÇİ VARSA TMO VARDIR
TMO açısından 2017 nasıl geçti, genel bir değerlendirme yapar mısınız? 2018 hububat alım politikasını değerlendirir misiniz?
Her yıl olduğu gibi 2017 yılında da hasatla birlikte piyasayı yakından takip ediyoruz. TMO Genel Müdürlüğü her ürüne her an fiyat açıklayarak müdahale etmiyor. Bazen o ürün kendi seyrinde işliyor, çiftçi lehine çiftçi avantajına piyasa işliyorsa, beklemeyi tercih ediyor. Mesela, geçen yıl biz arpa ürünü için müdahale fiyatı açıklayıp, müdahale etmedik. İhtiyaç olmadı. Çiftçi daha iyi fiyatlara ürününü pazarlama imkanı buldu. Geçen yıl TMO ülkemiz çiftçisinden 2 milyon ton civarında buğday satın aldı. 200 bin ton civarında mısır satın aldı. Toplamda baktığınızda, 2 milyon TL’ye yakın hububat için ülkemiz çiftçisine ödeme yaptık. Fındık ve kuru üzüm görevi verildi. Toplama baktığınızda TMO, geçen yıl ülkemiz çiftçisine 3,5 milyar TL gibi bir ürün bedeli ödedi. 2 milyon 250 bin ton gibi buğday, mısır ile 140 bin ton civarında fındık, 5 bin ton civarında kuru üzüm satın aldı. Kendi alanına giren ürünlerle ilgili piyasa düzenleme görevini yerine getirdi. Bizim işimiz esas anlamda piyasaları düzenlemek. Çiftçinin ihtiyacı olduğu zamanda devreye giriyoruz. Piyasada fiyatlar işliyor, çiftçi memnun edici bir fiyatla ürününü satıyorsa takip etmeyi tercih ediyoruz. Bir taraftan tabi 81 milyon tüketiciye karşı sorumluluğumuz var. Arz-talep dengesi ihtiyaç olduğunda ürünlerimizi satışa açıyoruz. İthalat yapıyoruz, onunla piyasadaki ihtiyacı telafi ediyoruz. Bu kapsamda geçen yıl bizim için genel anlamda baktığınızda çiftçi memnuniyetinin olduğu bir yıl diyebiliriz. Çiftçi memnunsa, TMO da memnundur. Zaten çiftçi varsa TMO vardır.
Haber Görseli
İsmail KEMALOĞLU - TMO Genel Müdürü
TMO FINDIK FİYATLARINA İSTİKRAR GETİRDİ
TMO’nun fındık alması piyasayı ve fiyatları nasıl etkiledi? Üretici durumdan memnun mu?
Fındıkta geçen yıl ki rekolte 670-675 bin ton civarında. Tabi ortalamanın üstünde bir rakam. Türkiye’de yıllar itibariyle baktığınızda 500-600 bin ton arası bir fındık üretiliyor. Yine rekolte bol olunca bir fiyat düşüş endişesi yaşanıyor. Hükümet bize görev verdi. 140 bin ton fındık satın aldık. Fındık üreticisine 1,4 milyar TL’ye yakın para ödedik. Ne demek bu rakam? Basit bir ifadeyle rekolte 675 bin tonsa, TMO fındığın yüzde 20’sini satın almış demek. Toplama baktığınızda bu çok ciddi bir rakam. 70 bin civarında Karadenizli fındık üreticisinden fındık aldık. Bu sayı olarak da çok ciddi bir rakam.
KAYISI ALIMI GÜNDEME GELEBİLİR
Kuru üzüm ve mısır alımına da başladınız. Ofis önümüzdeki yıllarda başka ürünlerin alımına da başlayacak mı? Bunları nasıl belirliyorsunuz?
Piyasadaki dengesizliğe göre alım alanları genişleyebiliyor. Belki kayısı alımı gündeme gelebilir. Gümrük ve Ticaret Bakanımız konuştu ama henüz resmi bir şey yok. Zaman zaman böyle ürünlerde sıkıntı oldukça TMO’nun devreye girmesi gündeme geliyor. Bunun 2 yönü var. Birinci yönü; bu kuruma olan güven. Örneğin, kuru üzüm bizim hiç ihtisasımız olmayan bir ürün. Ama bu kurum, 15 gün içinde organize oluyor, kuru üzüm almaya başlıyor. Bu kurumun çok modüler, dinamik, geçmiş kültürüyle, tecrübesiyle çok rahat hareket etme kabiliyeti var. Hükümet de güveniyor, bu bizim açımızdan güzel bir şey. Görev verdiğinde TMO’ya bu görevi yapabilir diyor. İkincisi; alan genişledikçe doğal olarak bu süreç bizi bir yere götürüyor. Türkiye’de adım adım tarım piyasaları topyekûn tek elden yöneten düzenleyici bir kurul yapısı. Sanki süreç gittikçe TMO’nun bütün tarım ürünlerini bir yerde yöneten, piyasa düzenleyen bir yapıya doğru gidiyor gibi.
2019 YILINDA 4 MİLYON TON KAPASİTELİ LİSANSLI DEPO TAMAMLANMIŞ OLACAK
TMO lisanslı depoculuğa çok önem veriyor. Lisanslı depo sayısında artış var mı? Gelişmeleri bizimle paylaşır mısınız?
Lisanslı depo sayısında çok ciddi bir artış oldu. Şu an sadece TMO’nun kontrolünde TMO’nun özel sektörle iş birliği içerisinde yapılan depo tonajı 4,2 milyon tona varıyor. Türkiye’de 1,8 milyon tonu şu an aktif lisanslı depo olarak faaliyette. 2018 hasadına girdiğimizde 2,5 milyon ton kapasiteli lisanslı depo devreye girmiş olacak. 2019 yılı itibariyle bu aynı zamanda TMO’nun bir dönüşüm hikayesi, değişim hikayesi. 4 milyon ton civarında lisanslı depo ülkemiz çiftçisinin hizmetine girmiş olacak. Biz bunu uzun süreli kira garantili bir yöntemle yapıyoruz. Özel sektöre kira garantisi veriyoruz. ‘Siz yapın, inşa edin, biz size kira garantisi veriyoruz’ diyoruz. Bu kapsamda özel sektör çok ciddi ilgi duydu. Hükümetimizin verdiği destekler bunu çok teşvik edici oldu. Bu manada şu anda lisanslı depoculuğa bizim alanımızla ilgili çok ciddi bir ilgi var. Çok ciddi bir yatırım var. Sadece TMO ile irtibatlı yaklaşık yatırım maliyeti 1,5 milyar TL şu an. Türkiye’nin her sathında 110 noktada yoğun bir depo yapılıyor. Biz de inşallah bu depoların aktif kullanılması için çiftçilerin buradan sonuna kadar istifade etmesi için bütün politikalarımızı ona dönük şekillendiriyoruz.
ÜRETİCİ LİSANSLI DEPO İLE ÜRÜNÜNÜ İSTEDİĞİ ZAMAN SATABİLECEK
Türkiye her yıl ortalama 25 milyon ton hububatı piyasaya sunuyor. 35 milyon ton gibi ortalama üretim var. Buğday, arpa, mısır, çavdar. 25 milyon ton ürünü bir anda herkes hasat döneminde haziran, temmuz, ağustos aylarında piyasaya sürerse ne olur? İktisadın temel kuralı; arz talep dengesizliği fiyatlar düşer. Üretici arzu ettiği fiyatı bulamaz. TMO da bir anda bu kadar yükü çekmekte zorlanır. Onun için dünyanın her yerinde bu işin iktisadı hasat edilen ürünlerin belli bir kısmının ötelenmesini gerektirir. Biz çiftçiye onun için diyoruz ki; ‘bekleyin, acele etmeyin. Bir anda hepiniz satmak isterseniz fiyat düşer. Ama beklerseniz ileriki aylarda fiyatlar artacak daha iyi fiyata satabilirsiniz’ diyoruz. Bunu dediğimizde çiftçimiz haklı olarak tepki gösteriyor. Diyor ki; ‘benim ölçeğim küçük, ben hasada borçlu girdim, paraya ihtiyacım var. Bu malı bekletecek depoya ihtiyacım var.’ Bu lisanslı depoculuk tam da bu sorunu çözüyor. Çiftçiye diyor ki, ‘gel sana bedava depo. Kira yok, istediğin kadar burada beklet. Paraya mı ihtiyacın var?’ O depoda sana bir kağıt veriliyor. Onun adı elektronik ürün senedi. Kısaltılmışı da ELÜS diyoruz. Bununla kredi kullanabiliyorsun, teminat gösterebiliyorsun, nakde çevirebiliyorsun. Dolayısıyla lisanslı depoculuk sistemi, hem ürünün ötelenmesi hem de piyasanın arz talep anlamında dengeye kavuşması, hem çiftçinin o temel ihtiyacını gidermeyi sağlıyor.