EYLÜL-EKİM 2022 / RÖPORTAJ

Güçlü Türkiye’nin formülü, güçlü aile ve güçlü kadınlardır


  

17.10.2022 


Tarımın stratejik öneminin arttığı günümüzde ‘aile çiftçiliği’ kavramı da giderek önem kazandı. Tarımsal, toplumsal, ekonomik kalkınmanın temelinde hep kadın var. Bu nedenle bu sayımızın kapak konusunu ‘aile çiftçiliği’ olarak belirledik. Ailenin, kadının, emeğin, toprağın önemini her platformda dile getiren, her fırsatta kadın çiftçilerle sık sık bir araya gelen onların dertlerini dinleyen çok değerli bir isimle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’la bir söyleşi gerçekleştirdik. Herkese keyifli okumalar diliyoruz.

Aileyi bir arada tutma rolüne sahip kadın aynı zamanda kalkınmanın da öncüsüdür. Halen tarımın büyük bir kısmının aile çiftçiliği şeklinde yapıldığını düşündüğümüzde kadın ile ekonomik, toplumsal ve sosyal kalkınma arasında nasıl bir ilişki vardır?
 
Kalkınma, artık yalnızca ekonomik çerçevede düşünülmüyor. Günümüz dünyasında kalkınma dediğimizde, toplumsal ve sosyal kalkınmayı da kapsayan, çok boyutlu bir konudan bahsetmiş oluyoruz. Sürdürülebilir kalkınma için kadınların güçlendirilmesi, ekonomide ve sosyal hayatta yön veren aktörler olması şarttır. 
Bunun yanında, aile, bir toplumu izleyebileceğiniz ve hakkında kanaat sahibi olabileceğiniz en doğru yerdir. Güçlü toplumların temelinde güçlü ailelerin olması tesadüf değil. Biz, toplum olarak bu konuda çok şanslıyız. Değerlerini yaşatan, değerleriyle ayakta kalan aile kurumumuz hala sapasağlam. 
Her ne kadar, bugün, kadınlara yönelik üretilen söylemlerde, başarıyı yalnızca kariyer hayatında atılmış adımlarla ölçen bir yaklaşım olsa da ev hayatının üretimsizlik olarak sunulmasını kabul edemeyiz. Kadın, en başta, nesiller yetiştiren bir öğretmendir. Medeniyetin beşiği aileyi bir arada tutan ve geçmişle gelecek arasında köprüler kuran bir güçtür.  Evimize, yuvamıza ana ocağı; vatanımıza anavatan dememizdeki hikmeti unutmamalıyız.
 
Biz, kadını ve erkeğiyle dayanışma halinde bir milletiz. Güçlü Türkiye’nin formülü, güçlü aile ve güçlü kadınlardır. Kadınların tüm iş alanlarında ve sosyal yaşamda, karar verici mekanizmalarda öncü rollerde olması gayretindeyiz. Kadınlarımızın sorunlarının çözümünde kendi medeniyet reçetelerimizle, kendi milli kimliğimize uygun çözümler üretmeye tüm paydaşlarla birlikte devam edeceğiz. 

Haber Görseli

ATA TOHUMU PROJESİ’YLE ANADOLU TOPRAKLARININ ÇEŞİTLİLİĞİNİ KORUMAYI AMAÇLADIK
Verdiğiniz mesajlarınızda gıda israfının önlenmesinden yerel beslenmeye kadar geniş bir yelpazede pek çok konuda topluma doğal üretim ve tüketimin önemini anlattığınızı görüyoruz. Gıdanı Koru Kampanyası’na öncülük ettiniz, Ata Tohum projesini hayata geçirdiniz. Bu projeleri desteklemede ve himaye etmede sizi etkileyen nedenleri bizimle paylaşır mısınız?
 
Bahsettiğiniz bu projelerin temelinde iki ana düşünce var. Birincisi, insanlığı tek ve bütün bir aile olarak görmemiz, ikincisi ise nesillerimizin sağlıklı yetişmesi ve müreffeh bir geleceğe kavuşması isteğimizdir. 
 
Hepimiz adil bir dünyada yaşamak istiyoruz. Bu isteğin gerçeğe dönüşmesi sadece dilemekle değil, doğru hamleleri yapmak ve bu uğurda emek harcamakla başarılabilir. 2019 yılında yüzde 61’i hane kaynaklı olmak üzere, 931 milyon ton gıda atığı oluşmuş. Bu veri bize, dünyada gıdaya erişimde terazinin nasıl bozuk olduğunu çok iyi anlatıyor.
 
2020 yılında, ortalama 768 milyon kişi açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldı, 2.37 milyar kişi yeterli gıdaya ulaşamadı. Bu insanları doyuracak miktardaki gıdanın çöpe gitmesi, yüzyılımızın en büyük çelişkisidir. 
 
Tabii şunu da unutmamak lazım; gıda israfı, bizatihi gıdanın kaybından çok daha büyük bir kaybı anlatıyor. İsraf edilen her gıda, onu üretmek için sarf edilen enerjinin, suyun, iş gücünün de israfı demek. 
 
Gıda israfını önleyecek farkındalığı oluşturmalı, bu bilinci insanlarda kalıcı hale getirmeliyiz. Bunun da ötesinde, gıda israfını önleyecek altyapıları da kurmamız gerekiyor. Bu örnekliği sağladığımızda, makro planda da büyük bir dönüşüm yaşanmasını sağlayabiliriz. 
 
Küresel sorunların sınır aşan bir tabiatı olduğunu unutmayalım. Uzak bir kıtada cereyan ediyor gibi görünse de, bu sorunlar hepimizi eşit etkiliyor. İstifade ettiğimiz tüm kaynaklar insanlığın ortak mirası olduğu gibi, korunması ve adil dağıtımı da yine tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. 

 

Haber Görseli

Ata Tohumu projemizi de böyle bir bakış açısıyla hayata geçirdik. Küresel gıda güvenliği tehdidi, hızla bozulan insan sağlığı ve sürdürülebilir tarım çalışmaları için bir adım attık. Adeta bir yeryüzü laboratuvarı olan Anadolu topraklarının çeşitliliğini korumak ve geleceğe aktarmayı amaçladık. 
 
Gıda israfı ve tohumdan bahsetmişken önemli bir noktaya daha değinmek istiyorum. Gıdayı etkin ve verimli kullanmanın bir diğer yolu da kompost gübre üretimidir. Bu yolla, kullanılamayacak olan gıdayı bile toprağı zenginleştiren bir besin kaynağına dönüştürebiliyorsunuz. Bugün tüm dünyada, sürdürülebilir tarım modellerinde kompost kullanımı teşvik ediliyor. Bu yöntemin ülkemizde de yaygınlaşmasını çok önemsiyorum. Zira toplum sağlığı, doğal, temiz, kimyasallardan uzak gıda tüketimine, bu da toprağın kimyasallarla yorulmamasına, bilakis, sürekli zenginleştirilmesine bağlı.  Bilhassa butik üretim yapan aile işletmelerine bu konuda eğitim verilerek, kompostun üretim süreçlerinin önemli bir parçası olmasını temenni ediyorum. Evlatlarımıza temiz bir gelecek bırakmak, nesillerimizin sağlığını korumak için kompostun, üstünde titizlikle durmamız gereken bir metot olduğuna inanıyorum. 
 
KADIN DUYARLILIĞINI VE ÖNGÖRÜSÜNÜ HER İŞİN ANAHTARI OLARAK GÖRÜYORUM
Tarımsal üretimin ve kırsal hayatın sürekliliğinin sağlanmasında en önemli rolü çiftçi kadınlar üstleniyor. Siz de zaman zaman onlarla bir araya geliyorsunuz. Bu buluşmalarda neler yaşanıyor? Etkilendiğiniz hikâyeler oluyor mu?
 
Anadolu demek, kadın emeği demektir. Bu anlamda, benim nazarımda her bir kadınımız, emeğiyle, alın teriyle, ortaya koyduğu üstün çabayla engin bir ilham kaynağıdır. Tüm kadınlarımızın hikâyesinden, ferasetinden ve bilgeliğinden feyz alıyorum. Çiftçi kadınlarla bir araya geldiğimiz programları çok önemsiyorum. İstişare edebildiğimiz güzel fırsatlar oluyor. Kooperatifleri için destek istiyorlar. Sosyal medyadaki satış girişimlerini görüyorum. Zaman zaman köyleri geziyorum. Kadınlarla birlikte turşu kuruyoruz. Domates tarlalarındaki hasada katılıyorum. Kadınlarımız çok aktif ve her gün daha fazla yenilikçi fikirle ortaya çıkıyorlar. Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyorum. 
 
Nasıl toprak insanlığa şefkat gösteriyor ve ürünlerini cömertçe sunuyorsa, kadınlar da toprakla, tabiatla, bu şefkat lisanını konuşmayı çok iyi biliyorlar. Kaynakları verimli ve adil kullanmanın fıtri bir meleke olduğuna, kadınlarla yürüttüğümüz çalışmalarda daha çok ikna oluyorum. Mesela, kadınlarımız sandıklarında, dolaplarında, kilerlerinde, yıllarca ata tohumu saklamışlar. Bunun ne kadar büyük vizyon olduğunu anlamamız lazım. Nesiller arasındaki adaleti sağlamada kadınlar bayrak taşıyıcı konumundalar. O nedenle, kadın duyarlılığını ve öngörüsünü her işin anahtarı olarak görüyorum. Kalkınmaya, berekete ve şifaya giden yolda kadınlara çok ihtiyacımız var. 

Haber Görseli

AİLE ÇİFTÇİLİĞİNİN KIRSAL KALKINMA  İÇİN DE HAYATİ BİR ÖNEMİ VAR
Aile çiftçiliğinin önemi her geçen gün artıyor. Bu noktada yerel ve küçük işletmelerce gerçekleştirilen sürdürülebilir tarım sistemlerinde aile çiftçiliğinin rolü konusunda düşünceleriniz nelerdir? İklim değişikliği ile mücadele konularındaki çalışmalarınızı biliyoruz. Bu konuda tarımsal alanda ne gibi bir yol izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
 
Aile çiftçiliği, gerek iklim değişikliği ile mücadelede, gerekse tarımda, sürdürülebilir uygulama örneklerinin yaygınlaştırılmasında önemli bir güçtür. Bildiğiniz üzere, yerel ya da bölgesel üretim, bugün sürdürülebilir gıda sistemlerinin temelini oluşturuyor. Bu sayede, hem tarımsal çeşitlilik korunuyor hem de doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı sağlanmış oluyor. 
 
Bildiğiniz gibi, uzun mesafeler kat eden ithal ürünler karbon ayak izini artırıyor. Uzun yola dayanıklı gıda üretmek için, gıdaların içeriği kimyasal maddelerle dolduruluyor. Tüm bu faktörler, iklim değişikliğini körüklüyor. Sadece yerel üretimi desteklemek ve yerel gıdaları tüketmekle bile tabiatın iyileşme sürecine büyük katkı sağlayabiliriz. 
 
Yerel üretimde en etkili üreticiler küçük işletmeler ve aile çiftlikleridir. Aile çiftçiliğinin, kırsal kalkınma için de hayati bir önemi var. Aile çiftçiliği dediğimizde, aile bireylerinin iş gücüne ve dayanışmasına bağlı bir faaliyet anlıyoruz. Bununla birlikte aile çiftçiliği tarımsal bilginin hafıza merkezidir. Çünkü nesiller birbirine hem kültür hem de doğrudan tecrübeye dayalı bilgi birikimlerini aktarıyorlar. 
 
Bilhassa gençlerin bu mirasa sahip çıkmalarını teşvik etmeli ve kırsalı onlar için bir fırsata dönüştürmenin yollarını aramalıyız. Gençlerin kırsalı terk edip, şehre göçmeleri hem çok üzücü hem de tarımın geleceği için de büyük bir risk. Öte yandan, beyaz yakalıların da şehirlerden kırsala göç ettiğini ve doğa ile iç içe tarımsal üretime yöneldiklerini görüyoruz. Bunların sebeplerini çok yönlü araştırmalı, şehre göçü engelleyen ve kırsala göçle birlikte tarımsal alandaki girişimciliği destekleyen projeler geliştirmeliyiz. 
 
Ne yazık ki, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri tarım uygulamaları üzerinde büyük stres oluşturuyor. İklim değişikliğine bağlı olarak su kaynaklarımızın tehdit altında olduğunu hepimiz biliyoruz. Buna rağmen, tatlı suyun yaklaşık %70’i hâlâ tarımsal sulamada kullanılıyor.
 
Tarım faaliyetlerini, iklim değişikliğine uyumlu hale getirmemiz her şeyden acil bir mesele. Su tüketimini azaltan sulama sistemlerine hızlı bir geçiş sağlamamız lazım. Toprağın zenginliğini koruyan işleme yöntemleri geliştirmek de bir o kadar elzem. Zirai etken maddeler ile toprak ve ürün sağlığının korunduğu çiftçilik faaliyetlerinin desteklenmesi ve eğitimlerle yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Kuraklık en büyük küresel sorunlardan biriyken, su sıkıntısı çeken bölgelerde daha az su tüketen ürünlerin yetiştirilmesi giderek önem kazanıyor. Kent ve balkon bahçeciliği ve tarım atıklarının yeniden kullanımına imkân sağlayan uygulamaların gerçekleştirildiği tarımsal kalkınma planlarını çok önemsiyorum. 
 
Yakın bir zamanda, birçok doğasever kıymetli ismin şahsi hikâyelerini anlattığı, benim de naçizane tabiatla olan ilişkimi dile getirdiğim, “Dünya Ortak Evimiz” isminde bir kitap hazırladık. Bu kitapta ülkemizin çevre başarısının temelindeki kolektif zihniyetimizin izlerini görebilirsiniz. Türkiye’nin, Sıfır Atık başarısıyla bugün tüm dünyada söz sahibi bir ülke olmasında bu zihniyetin vazgeçilmez bir payı var. Bu başarıyı tarım alanında da sürdürebilir ve tüm dünyada yerel, geleneksel ve sağlıklı üretimin öncüsü olabiliriz.

Emine Erdoğan kadın güçlü aile