EYLÜL-EKİM 2022 / GÜNDEM
“Gıda krizi küresel bir sorun”
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi olan 16 Ekim, her yıl Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Son yıllarda iklim krizi, Covid-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna çatışması gibi süreçlerle önemi daha da anlaşılan ve farkındalık oluşturulmaya çalışılan küresel gıda krizi bu önemli günde daha çok tartışılıyor. Biz de Dünya Gıda Günü dolayısıyla, yaşanmakta olan küresel gıda krizi ile ilgili görüşlerini almak üzere Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Gürlük ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Prof. Dr. Gürlük, gıda krizine karşı tüm ülkelerin birlikte mücadele etmesinin önemine vurgu yaptı.
Dünyada yaşanmakta olan gıda krizinin sebepleri nelerdir?
Dünyada yaşanan gıda krizlerinin sebepleri araştırılmak isteniyorsa sadece tek bir neden üzerinde araştırmalarda bulunmamak gerekir. Örneğin bu krizlerin en büyük nedeninin doğal faktörler olduğu düşünülüyorsa, dünyanın belirli bir coğrafyasında etkili olması gerekirdi. Avustralya kıtasındaki kuraklık ve onun etkileri o kıtadaki bir sorun olarak kalırdı. Fakat dünyanın bir bölgesinde meydana gelen sorun, tüm dünyayı tehdit edebiliyor.
Çin ve Hindistan’ın ekonomik büyümesi, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, üretim şekillerinin değişmesi onları daha fazla gıda maddesi talep eder hâle getirdi. Nüfusu kalabalık olan bu iki ülkenin nüfusu, toplam dünya nüfusunun yüzde 37,3’üne tekabül etmektedir. Bu ülkeler dış ticareti etkileyebilecek pek çok önlemi alarak dünya ekonomisinde ve dünya gıda dağılımında dalgalanma yarattılar. Ülkelerin ikili ve çoklu ticaret anlaşmaları ile yaratılan rekabet ortamı, az gelişmiş ülkelerin aleyhine oldu. Özellikle G-7 ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkelerinin tarım ürünleri ticaretinde de rekabetçi oluşları, Dünya Ticaret Örgütünün gıda başlıklı toplantılarında aleyhte alınan kararlara rağmen devam etti.
VAR OLMAYAN ÜRÜNLER ALINIP SATILIYOR
Tarım borsalarında spekülatif alım satım işlemleri, tarımsal ürünlerin tamamına yansıdı. Diğer yatırım enstrümanlarından bekledikleri gelirleri elde edemeyen yatırımcılar tarım piyasalarında büyük işlem hacimleriyle etkili oldular. Dünyada cari yılda üretilmeyen miktarda pamuk, soya, buğday, ayçiçeği ve kakao, dünya emtia piyasalarında işlem gördü. Tarım emtia piyasalarında işlem gören ürün miktarı üretilen ürün miktarının neredeyse 10 katına yaklaştı. Diğer bir ifadeyle karşılığı olmayan üretilmemiş ürünler alım satıma konu oldu. Yeni bir teknoloji, tarımsal ürünleri girdi olarak kullanmaya başladı. Bu teknoloji, insanoğlunun en önemli malına göz dikmişti. Bitkisel üründen yakıt üretimi teknolojisi, enerji darboğazı yaşayabilecek pek çok ülke için umut olarak gösterildi. Tüm bunlar arz ve talep dengesini bozucu faktörlerdi.
2020 yılına gelindiğinde ise yukarıda bahsedilen sorunlara ek olarak küresel salgın patlak verdi. Ülkeler salgının ekonomik etkilerinden bir an evvel kurtulmak ve resesyona girmemek için çeşitli destek paketleri açıklayarak piyasada nakit bolluğu yarattılar. Geliri yüksek ülkelerde salgın maliyeti, kişi başına düşen düzeylerde daha düşük oldu. Yoksul ülkelerde destek paketlerinin maliyeti genel bütçede olumsuz durumlar yarattı. Aşının bulunmasıyla Covid-19 salgınının etkileri hafifledi ama bu defa da dünyadaki para bolluğu sebebiyle küresel enflasyon sorunu meydana geldi. Nakit bolluğu küresel enflasyonun rotasını belirlemiş oldu. Tarım dışı tüm mallara gelen fiyat artışları, tarımsal malların da fiyatlarının artmasına sebebiyet verdi. Salgın sonrası süreçte Ukrayna-Rusya savaşı, Süveyş Kanalını tıkayan Ever Given adlı geminin yarattığı kaos, elektronik teçhizatların üretiminde kullanılan mikroçiplerin talebi karşılamaması, enerji krizi ve ekstrem hava olaylarının yarattığı olumsuzluklar, günümüzdeki gıda krizinin belirleyicisi oldu.
Haber Görseli
Prof. Dr. Serkan GÜRLÜK Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi
GIDA KRİZİ, GELİŞMİŞ ÜLKELERİN DE PROBLEMİ
Gıda krizi ile ilgili devletlerin aldıkları ve almaları gereken önlemler hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Gıda krizinde en riskli ülkeler, kişi başı gıda tüketimi yüksek, nüfusu kalabalık, ekonomisi zayıf olan ülkelerdir. Temel tarımsal ürünleri üretebilecek coğrafyaya sahip olamayan ülkeler de risk altındadır ancak ekonomilerinin güçlü olması ya da gıda tüketim alışkanlıklarının farklı olması sebebiyle nispeten risk azalır. Örneğin, İskandinav ülkelerinde tüm tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi mümkün olmasa da kalabalık olmayan nüfusları ve denize kıyısı bulunması sebebiyle şanslıdırlar.
Ancak pek çok Afrika ülkesi ve Güneydoğu Asya ülkeleri ile Güney Amerika ülkelerinin pek çoğu gıda krizine önlem almak durumundadır. Genellikle tarım ürünleri ithalatından alınan vergileri sıfırlamak ve ihracatı engellemek üzerine kurgulanan politikalar, tarımsal üretime artan destekler ile devam etmektedir. Tüm bunlar aslında 200’den fazla ülkenin ortak mutabakata varıp imzaladığı Dünya Ticaret Örgütü Tarım ve Gıda Anlaşmalarına da ters düşmektedir. Ancak salgın sonrası dünya ekonomisinde görülen aşırı enflasyon, şimdilik bu konuların rafa kalkmasına sebebiyet vermektedir.
Ülkeler bir sonraki aşamada gıda stoklarını arttırarak bu arz şokuna çare aramaktadır. Özellikle Çin ve Hindistan, bu konuda geçmiş tecrübelerini de göz önünde bulundurarak tarihsel süreçteki en yüksek tahıl stoku miktarına ulaşmışlardır. Çin’de 1959-1961 yıllarında görülen gıda kıtlığı sebebiyle 40 milyon kişinin öldüğü kayıtlara geçmiştir. Siyasi nedenlerle o yıllarda bu miktar insanın ölümüyle pek ilgilenmeyen dünya ekonomisi, günümüzde Çin devletinin özellikle gıda üretim, tüketim ve stoklama aşamalarını adım adım takip etmek durumunda kalmıştır.
Gelişmiş ülkeleri ilgilendirmiyor gibi görünen dünya gıda problemleri, ortaya çıkan sorunlara duyarsız kalınamayacağı için aslında küresel bir sorundur. Küresel gıda problemlerinin çözümü için kısa, orta ve uzun vade hedefler belirlenmeli ve bunlara sadık kalınmalıdır. 1980’lerin sonuna kadar tarım ürünleri ithalatı ve ihracatı dengede olan az gelişmiş ülkelerin bu trendi, özellikle Avrupa Birliği’nin rekabetçi politikaları ve gelişmiş ülkelerdeki liberal politikalar, bu ülkeleri gıda ithalatçısı konumuna getirmiştir. Artan nüfuslarını besleyemeyecek duruma gelen bu ülkelerle ilgili önemli raporlar FAO tarafından da belirtilmektedir.
TARIMSAL ÜRÜN TİCARETİ İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kısa vadede gıdaya erişimi zorlaşmış ülkeler ve ülke içindeki bölgeler net bir şekilde belirlenmeli ve “hedefi net bir şekilde belli” gıda yardımları yapılmalıdır. Küresel düzeyde Dünya Ticaret Örgütünün çeşitli zirvelerle belirlediği tarım ürünleri dış ticareti kurallarına geri dönülmeli, uzun vadede ise tarımsal ürünler dış ticareti az gelişmiş ülkelere bırakılmalı, yetmediği durumlarda gelişmekte olan ülkeler ve son olarak da gelişmiş ülkeler tarım ürünleri ticareti gerçekleştirebilmeli. En azından tahıllarda durum bu şekilde olabilir.
Ulusal ya da uluslararası sivil toplum kuruluşları açlık ve yoksullukla mücadelede öncü olabilmektedir. 2020 Nobel Barış Ödülü, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü ya da bilinen adıyla "FAO" ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kurulan “Dünya Gıda Programı”na (United Nations World Food Programme, WFP) verildi. Ödül, WFP’nin dünya genelinde açlıkla mücadele ve çatışma bölgelerindeki şartları iyileştirme çabaları nedeniyle verilmişti. Nobel komitesi dramatik bir şekilde tüm dünyayı etkileyen Covid-19 virüsü salgınının, dünyada açlıktan yaşamını yitirenlerin sayısını çok arttırdığını ve tıbbi aşı geliştirilene kadar bu önemli küresel probleme karşı en iyi aşının gıda olduğunu ifade etti. Dolayısıyla uluslararası kamuoyuna çağrılarının, WFP’nin bütçesine katkı sağlamayı bırakmamaları olduğunu belirterek konunun önemini işaret etti.
Dünya ekonomik büyümesi 1961 yılından beri 6,7 kat büyümüş; 11,8 trilyon ABD dolarından 80,2 trilyon ABD dolarına yükselmiştir. Nüfusunu ise 3 milyardan yaklaşık 7,5 milyara taşımıştır. Ancak ne yazık ki dünya devletleri, 2,5 kat artan nüfusunu, 6,7 kat büyüyen ekonomisiyle beslemeyi başaramamıştır. WFP raporlarında, dünya genelinde her dokuz kişiden birinin yeterli gıdaya erişemediği belirtilmiştir. Dünya ekonomik büyümesinin, küresel açlık ve beslenme sorunlarını çözüme kavuşturamadığı bir gerçektir. Bu fikrin tam tersine, hızla liberalleşen ve bireyselleşen dünya, açlık ve yetersiz beslenme sorunlarının artmasına gerekçe olarak bile gösterilebilir. Ülkelerin küresel dünya düzenini bozacak siyasi çalışmaları, gelişmiş-az gelişmiş ülke farklılıklarının yarattığı fikir ayrılıkları, sınır çatışmaları ve hala çözüme kavuşamayan toprak paylaşımları, çözüm odaklı küresel gıda politikalarını ortadan kaldıracak pek çok etkiye sebebiyet vermiştir/vermektedir.
AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERE ŞANS VERİLMELİ
Ülkelerin yapması gerekenler açık ve nettir. Uluslararası ticarette etkinlik arayışları sürmelidir. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ve Mutlak Üstünlükler Teorisi ile yapılması gerekenler, yüzyıl öncesinden belirtilmişti aslında. Ancak her ülkenin uzmanı olduğu konularda dünya ticaretine girmelerini tavsiye eden bu görüşlere uymak, tüm sektörlerden hatırı sayılır pay almak isteyen gelişmiş ülkeler için öncelikli olarak imkânsızdır. Beklenen uluslararası ticaret etkinliğini tam olarak sağlayamasalar da bu yönde atılacak çabalar ve adımlar ile ülkelerin gıda güvencesi sorunları bertaraf edilebilir. Özetle teorilerin dikte ettiği az gelişmiş ülkelere uluslararası tarım ürünleri ticaretinde şans tanınmasıdır.
GIDA KRİZİNE KARŞI DÖRT ÖNLEM
Gıda enflasyonunun çözümü için, eğer coğrafya izin veriyorsa tarımsal üretim arzının sürekli arttırılması ve güçlü bir sosyal ağ varlığı, gıda krizlerinin çözümünde etkili olacaktır. Gıda krizini yaşamamak için dört önemli faktöre gıda politikacılarının dikkat etmesi gerekir. Bu arada tarım politikacısı ve gıda politikacısını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Bu noktada nitelikli tarım politikaları üretebilecek yetişmiş insan gücüne duyulan ihtiyaç kadar, gıda politikaları ve stratejileri üretebilecek gıda politikacılarına da ihtiyaç vardır. Dört faktör, gıdayı tüketicinin erişebileceği fiyattan sağlayabilmek, tüketicilerin erişebileceği fiziki ortam ve altyapının sağlanması, gıdanın kalitesi ve oluşacak doğal kaynak sorunlarına karşı önlemleri almak ve farkındalık yaratmak. Bu dört faktörün beraberce sağlanabilmesi için gerekli tüm alt stratejilerin kurgulanması gerekir. Ülkemizde son on yıllık dönemde gerçekleştirilen otoyol, bölünmüş yol, taşımacılık, köprü vs. tüm altyapı gıda politikasında erişim problemini de olumlu etkilemektedir. Fiyat artışlarına karşı, tüketim kooperatifleri yeniden canlandırılabilirse düzensiz fiyat artışları engellenmiş olur. Ancak kooperatifleşme düzeyi, serbest piyasa ekonomisini olumsuz etkileyebilecek düzeyde olmamalıdır.
Gıda krizi konusunda kısa ve uzun vadede ülkemizi ve dünyayı neler bekliyor?
Son birkaç yılda yaşanan pek çok olay, dünya başkanlarının ya da uluslararası stratejistlerin bildiklerini unutturacak türdendi. Ne yazık ki savunma sanayi harcamalarının ve enerji yatırımlarının artacağı bir döneme giriliyor.
ÜRETİRKEN TOPRAĞINI DA KORU
Ülkeler kriz durumunda para ile gıda tedarik edemeyebileceğini anladı. Ülke gündemlerinin ilk sıralarında yer almayan tarımsal politikalar, daha özele alınan politikalar haline geldi. İklim değişikliği dışındaki tüm sorunlar, insan eliyle ya da ortak mutabakat yöntemiyle çözülebilecek sorunlar. Ancak iklim değişikliğinin engellenmesi ya da dünyanın ısınmasını önlemek olanaksız olsa da adaptasyon politikaları her sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de uygulanmalıdır. Kuraklık ve ekstrem hava olayları beklenenden daha erken etkisini göstermeye başladı. Üretebildiğin kadar üret ama üretirken de toprağını koru mantalitesi artık yerel düzeyde her tarla sahibine yerleştirilmelidir. Ülkeleri bekleyen en önemli sorun, tarımsal ürünlerin fiyatlarının artık düşmeyeceği. Tarımsal üretimin zorlu bir sürece girmesi, girdi maliyetlerindeki artış, tarım dışı sektörlerdeki yüksek fiyat artışlarının tarımsal ürün fiyatlarını da tetiklemesi insanoğlunu bekleyen önemli bir sorundur. Gelişmiş ülkelerde aylık gıda harcamasının maliyeti gelirin yüzde 2-5’i arasındadır. Az gelişmiş ülkelerde gelirin yüzde 50’sine yakını gıda harcamasına giderken; gelişmekte olan ülkelerde bu oran çeşitli ülkelerde değişmekle birlikte yüzde 15-25 civarındadır. Mutlak mal olan gıdanın tüketilme mecburiyeti sebebiyle, gıda fiyatlarındaki artış en çok gelirinin büyük bölümünü gıdaya harcamak durumunda olan hane halkını zorlamaktadır. Diğer mallardan tükettikleri mal miktarlarının azalması ile sosyal refah kayıpları söz konusu olmaktadır. Gıda enflasyonunun uzun süre etkili olması, kalıcı etkiler bırakmaktadır.
TÜM ÇOCUKLAR PASTADAN EŞİT PAY ALSIN
Dünya Gıda Günü ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Dünya tarihinin son 100 yılına bakıldığında bir grup ülke kirletti, büyüdü ve kalkındı. Bunlara daha sonra G-7 dendi. Dünya ekonomik büyüme pastasından yüzde 65 pay aldılar ama önce “Ozon Tabakasının İncelmesi Sorunu” sonra da “İklim Değişikliği Sorunu”nu ortakça düşünmeye başladık. Ülkeler sömürülürken kaynaklar tüketilirken ortaklık yoktu ancak dünyanın kurtarılmasında ortak hareket etme isteği doğdu birden. Bir anaokulu düşünün ortaya pasta geliyor. 20 çocuk var pasta etrafında. Bu 20 çocuktan 7 tanesine pastanın yüzde 65’i veriliyor. Geri kalan 13 çocuğa ise yüzde 35’lik kısım kalıyor. Bu 13 çocuk pasta dilimlerine bakıyorlar ve zar gibi dilimlenmiş olduğundan karşı tarafı görebiliyorlar. Kutlama bitince de “etrafı çok kirlettik hep beraber toparlayıverelim, şuraları temizleyiverelim iş bölümü yapalım” deniyor. Kutlamaya katılamamış en az 150-200 çocuk da dışarıda bekliyor. Onların derdi açlık. Onları anlayan da yok pek. Bu doğum günü alegorisi, aslında küresel gıda ve çevre politikalarını çok güzel anlatır bizlere.
Birkaç yıl önce TRT’de bir belgesel izlemiştim. Beni çok derinden etkilemişti. Belgesel Afrikalı bir ailenin günlük yaşamını anlatıyordu. Bilindik manzaralar vardı belgeselde. Tek katlı kerpiç bir ev, bahçede oyun oynayan beş-altı çocuk ve sıcak hava ortamı. Eve günler sonra gelen bir kuzu budu ile anne telaş içinde mutfakta hazırlık yapıyordu. Sandım ki o kuzu budu ile güzel bir yemek pişirecek. Eti bir kaç işlemden geçirdikten sonra güzelce tuzladı. Sonra bir kaya parçasının üzerinde kızgın güneşte kuruyan et ince ince doğrandı. Kavanozlara dolduruldu. Avrupalı pek çok ailenin bir gece ziyafetinde bitirebileceği et parçası, Afrikalı kadının çabalarıyla 6 ay boyunca kullanılacaktı. Spikerin sorularına son derece soğukkanlı yanıtlar veren o kadının mücadelesini Dünya Gıda Günü’nün merkezine alarak kutlamak istiyorum.
Kısacası tüm çocukların eşit şekilde pasta yedikleri, etrafı beraber temizledikleri ve beraberce eğlendikleri bir anaokulu tek hayalim.