KASIM-ARALIK 2022 / ÖZEL HABER

“Yaptığımızı yapmayın, daha iyisini yapın”


Sema ÖZAY    

02.02.2023 


Hayatını tarıma, doğaya ve insanlığa adamış. 70’i aşan yaşına tarımın hemen her noktasına dokunarak gelmiş, yetmemiş bunu sistemlere dönüştürmüş. Türkiye tarım tarihine kalıcı izler bırakan bu sıra dışı insan, sahadan da geri kalmamış. Hâlâ da ilerleyen yaşına karşın köylerde eğitim vermeye, üniversitelerde bilgilerini gençlerle paylaşmaya, girişimci gençler yetiştirmeye, ihtiyacı olan öğrencilere burs vermeye ve ağaç dikmeye devam ediyor. Kendine kırsal kalkınmayı misyon edinen Tanfer Dinler ile yaşama dair ilham verici bir söyleşi yaptık.

“Nasılsınız” diye başladığımız konuşmaya, “İyiyim. Ben hayatım boyunca hep iyi oldum. Allah’a a şükür yetmişi aştık gidiyoruz ama hiç kötü bir günüm olmadı. Hiç hasta olmadım. Ancak şimdi sıkı durun. Arkamda 56 ameliyat, 3 kanser ve 5 kalp krizi bıraktım. Ben ailenin kötü çocuğuyum. Tek yumurta ikizlerinde olan bir şey… Genetik bozuklukların, arızaların hepsi bende toplanmış. Ama çoğunuzdan sağlıklıyım. Her şey kafada bitiyor. Oraya ne yazdığınız ve onu nasıl okuduğunuzla ilgili.  Özetle ben normal bir insan değilim.” şeklinde cevap veriyor. Kendi deyimiyle anormal, bize göre enerjik, çalışkan, idealist, inandığı değerlere göre yaşayan, kendini tarıma, doğaya ve insanlığa adamış sıradışı bir insan, bir bilge kişi. Yaptığı işlere gelince ziraat yüksek mühendisi, risk yönetmeni, sosyal girişimci, düşünce yönetmeni, aktivist ve çiftçi. 33 yıldır İstanbul Üniversitesinde bilgilerini gençlerle paylaşan bir eğitmen. Sahip olduğu tüm arazileri ihtiyacı olan çiftçilere vermiş. Günde iki-üç saat uykuyla köy köy dolaşan son 40 yılda 4 milyon 650 bin km köy yolu yapan ve her yıl bine yakın ağaç diken bu olağan dışı insanın hayat hikayesini birlikte öğrenelim. 
 
Tarım ve doğa sevginizin kaynağı ne?
 
Dünyaya gözlerimi Tokat’ın Zile ilçesi üzüm bağlarında açmışım. Babam Ahmet Dinler de benim gibi ziraatçı ve eğitimciydi. O yüzden çocukluğum Gökhöyük Üretme Çiftliği’nde geçti. Orada tarımı tanıdım, küçük yaşta toprakla ve doğayla haşır neşir oldum. O dönemde bugün rahmetle andığım Kenan Özbaş gibi bir ziraat duayeninden de feyz aldım. Onun izinde henüz 6 yaşındayken tarlada pancar çapalamaya başlamış, 17 yaşına kadar çiftlikteki her türlü işte çalışarak deneyim sahibi olmuş biri olarak çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Üniversite yaşamıma ODTÜ Bilgisayar Mühendisliğinde başladım. Ancak, baktım ki “tavuk yok, inek yok.” Doğa ve toprak sevgim galip geldi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesine geçiş yaptım. Ziraat Mühendisliğini de çok farklı algıladım. Ben dünyaya geliş nedenimin kırsal kalkınma mühendisliği olduğuna inandım. Hayatta olma nedenimi sorguladım. ”Ben kimim,  burada ne işim var?” Cevabı çok basit, ben bir  “hiç”im ve burada çok işim var, diye düşünerek çalışıyorum. Unvan yok, mevkii yok. Bilgiyi paylaşım var.
 
YENİLİKLER BULMA PEŞİNDE KOŞTUK
 
Mezuniyetin ve askerliğin ardından  1976 yılından 1987 yılına kadar  Aydın/Söke Zirai Üretim İşletmesi ve Ziraat Meslek Lisesi  baş mühendis ve eğitmen olarak, Türk-Alman  Tarımsal Mekanizasyon Eğitim Merkezinde bölüm başkanı olarak görev yaptım. 
 
Almanya ile ikili anlaşmalar gereği iki yıllık tarım teknolojileri, mühendislik ve eğitimcinin eğitimini içeren özel bir programa katıldım. 11 yıl boyunca görev yaptığım Söke’de  inanılmaz bir ekibimiz vardı. Şekip Kocatürk yönetiminde sürekli tarım  için yenilikler bulma peşinde koştuk.  İkinci ürün tarımını başlatmışız,  30 ilde koordinatörlük yapıyoruz. Tarımsal mekanizasyon konusunda “Türkiye için ilk olan” ve bugün tüm yurtta yaygın olarak kullanılan 9 adet tarım makinesini dizayn etmişiz, yöredeki imalatçılar da bunları imal etmişler.
 
Söke’de tarım makineleri çalışırken can güvenliği hep önceliğim oldu. Bir yandan can güvenliği sorununu çözmeye çalışıyoruz, diğer yandan doğal afetler var. Risk yönetimiyle ilgim böyle başladı. O sıralar Almanya’da uluslararası tarım makineleri sempozyumu vardı, ona katıldım. Orada yaptığım bir konuşma üzerine dünyanın en  büyük reasürans şirketi bana birlikte çalışmayı teklif etti. Söke’de çalışıyorum. Büyük projelerde görevliyim, öğrencilerim var. Tarlaları beraber ekip biçiyoruz. Bağlama çalıyor, türkü söylüyoruz. Güreşiyoruz. Dokunduğumu hissediyorum güzel şeyler üretiyorum ve mutluyum. Maaşımın çok katında ücret teklif ettiler. Tabii ki hayır dedim. Aslında devletten en son ayrılacak devlet memuru bendim. Birinci yıl bu teklifi reddettim. Bu arada öğrendim ki doğal afetlerle mücadele için kurmayı düşündüğüm tarım sigortaları sisteminde reasürans şirketi olmadan sigorta yapılamıyormuş ve bu şirketin dışında da bu risklere teminat veren de yokmuş. İkinci yıl hedeflerimi gerçekleştirmek için devlet memurluğundan ayrılarak Türkiye’de Tarım Sigortaları Kanunu'nun çıkmasını desteklemeleri şartı ile işi kabul ettim. Böylece risk yönetmeni olarak reasürans şirketinde çalışmaya başladım. Özel bir eğitimden sonra 1987-95 yılları arasında, sigorta şirketlerini sigorta eden şirketin Türkiye ve Orta Doğu temsilcisi olarak 84 ülkede bulundum. Bu ülkelerde araştırmalar yaptım, doğa afetlerinin hasar organizasyonlarını yönettim.

Haber Görseli

BİR ÇOK ÜLKE “TARIM SİGORTALARI TÜRKİYE MODELİNİ” ÖRNEK ALDI
 
Tabii gönlüm tarımda ve Türkiye’de. Bir taraftan tarımla uğraşıyorum. 1987 yılında  Devlet Planlama Teşkilatının Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında 5 dönem Tarım Komisyonunda konuyu gündeme getirdiğimde “Arkadaşlar, iklim önümüzde 30 yılda inanılmaz bir hızla değişecek. Doğa afetleri şiddeti ve sayısı da aynı hızda artacak. Bundan en çok tarım sektörü ve çiftçilerimiz zarar görecek. Dünyaya örnek olacak bir 'Türkiye Tarım Sigortaları Modeli'ni geliştirebiliriz. Devlet millet el ele vererek, Çiftçinin önce malını, sonra canını güvenceye alacak sistemleri kuracağız ” diyerek yola çıkmıştım.
 
Yetenekli ziraat mühendisleri ile bir araya geldik. Bir taraftan ziraat mühendislerini bu konuda eğitiyoruz, bir taraftan Bakanlıkla bilgi paylaşıyorum. Dünyanın en küçük vakfını kurmak için dünyanın en büyük reasürans şirketinden kimse ayrılmaz. Ben ayrıldım. Sistemin alt yapısını hazırlamak için pilot proje olarak  Tarım Sigortaları Vakfını kurduk. Sigorta şirketlerini bir araya topladık. "Tarım sigortasını tarımcılar yapmalıdır" sloganıyla sigorta sektöründe ziraat mühendisleri istihdamı sağladık. Vakfın kuruluşundan beri Tarım Bakanlığımız ve üniversiteler iş birliğinde çalıştık. Bakanlığımızda da çok değerli çalışmalar yapan Dr. Apti Yaltırık, Serdar Özcan, Saadettin Karaaslan, Yaşar Bişgin, Hasan Yalçın, Dr. Mehmet Karazeybek, Seyyah Erdem ve Ahmet Saltı’nın katkılarıyla geceli ve gündüzlü inanılmaz bir 20 yıl geçirdik. Büyük mücadeleler verdik. Ben sadece onların ve ekiplerinde olan binlerce meslektaşımın sözcülüğünü yaptım. Ellerine gönüllerine sağlık. 
 
Sigorta sektörünün kırsal alanda yarattığı güvensizliği yok edecek şekilde  yüzlerce ziraat mühendisini ve veteriner hekimi eksper olarak yetiştirdik. Sonunda devletin, sigorta sektörünün ve çiftçinin  güvendiği ve  dünyada bir benzeri olmayan otomasyon sistemlerine sahip "Tarım Sigortaları Türkiye Modeli"ni geliştirdik.
 
41 ülke temsilcisi sistemi öğrenmeye Türkiye’ye geldiler. Sistemlerimiz yurt dışında duyuldu ve AB’nin daveti üzerine  Brüksel’de AB parlamenterlerine Türkiye Modeli'ni anlattım. Kırsal kalkınma ağırlıklı  hazırladığım birçok kanun taslağından biri de 1996 yılında hazırladığım "Tarım Sigortaları Kanun Taslağı" olmuştu. Tarım Bakanlığının ve Hazine Bakanlığının taslakları ile birleştirerek hazırlanan 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu 2006 yılında uygulamaya geçti. Tarım Sigortaları Havuzu TARSİM kuruldu. Birçok ülke bizi örnek aldı.

Haber Görseli

GÜNDE 2-3 SAAT UYKUYLA KÖY KÖY DOLAŞIYORUM
Sizin aynı zamanda sosyal girişimci olduğunuzu ve  genç girişimcileri desteklediğinizi, dolaştığınız köylerde ihtiyacı olan çocuklara burs verdiğinizi biliyoruz. Bu kadar şeyi nasıl, ne zaman yapıyorsunuz? Enerjinizin sırrı ne?
 
Aslında çok basit. Bu enerji hepimizde var. Sadece kullanmıyoruz çünkü nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Burada ki en önemli şey enerjinizi hangi noktada ne için kullanmak istediğiniz ile ilgili. Her yıl yaklaşık 35-50 arasında üniversitede söyleşiler veriyorum. Gençlerin hayatlarına dokunuyorum. Bir kamyonetim var. Kamyonetin arka koltuğunda uyuyorum. Günde 2-3 saat uykuyla yaklaşık 40 yıldır köylerdeyim. 23 bin tane köye gittim. Gece saat 3’te 4’te çiftçilerle buluşuyorum. Köylerde çiftçi kadınlarla, gençlerle bilgilerimi paylaşıyorum. Aynı gecenin sabahında da çiftçilerin konuştuklarınızı uyguladığını, bir değişim gerçekleştiğini  gördüğünüzde  tüm engelleri aşacak enerjiyi her zaman buluyorsunuz. Gençlerin enerjisini depo edip engel tanımadan yürüyorsunuz. Yıllar sonra arkaya döndüğünüzde kurduğunuz sürdürülebilir sistemleri ve ona sahip çıkacak gençleri görüyor ve mutlu oluyorsunuz. Sırrım bu!
 
Bu buluşmalarda kolektif bir bilinç oluşmasına destek oluyorum. Ben onlardan, onlar benden yeni şeyler öğreniyor. Sanal alemde yokum, gerçekte varım. Girişimci gençleri destekliyorum. Eşim de köy çocuklarının eğitimine destek oluyor. Kendi kazancımızı ihtiyacı olanlarla paylaşıyoruz. Bugüne kadar 3502 annesi ve babası olmayan köy çocuğumuz bu paylaşımla üniversiteyi bitirdi ve iş sahibi oldular. 
 
Destek verecek geliri nereden buluyorsunuz diye düşünebilirsiniz. Girişimcilik, risk yönetimi konularında özel ders veriyorum, ben şirketler için pahalı bir hocayım. İstanbul Üniversitesinde 30 yıldır sigortacılık dersi veriyorum. Bu gelirden eşim günlük iki yüz lira ve mazot paramı bana veriyor. Minimum yaşıyorum. 
 
Ne demiş Kuan Tzu, bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, ama yüzyıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir. Ben bunların üçünü de yapıyorum.

Fotoğraf Galerisi

HER MESLEĞİN MİSYONERLERİ OLMALI
Gençlere ve  genç ziraat mühendislerine mesajınız var mı? Başarılı olmak için ne yapmalılar? 
 
Şehirlerde ve köylerde gençlerle kurdurduğum birliktelikten katkı verdiğim genç girişimcilerin dünya şampiyonu olmasına, kurdukları  bal ormanlarına, kurdukları akıllı köylere, gönüllü danışmanı olduğum kadın kooperatiflerine baktığımda; çeşitli yaşlarda 300’ün üzerinde girişimciye dokunduğumu söyleyebilirim. Bu öğrencilerin çoğu  tarım ve gıda konusunda girişimci olmuş ama içlerinde ziraat mühendisi yok denecek kadar  az. Bu ne demek? Ziraat Fakültelerinden mezun olan öğrencilerimize yeterince girişimcilik eğitimi verilmiyor ve destek görmüyorlar demek. 
 
Sigorta sektörüne girdiğimde sigorta okulu yoktu. 2 yıl sonda İstanbul Üniversitesi bünyesinde Sigortacılık Meslek Yüksek Okulunu açtık. Diğer sigortacılık okullarının açılışına da öncülük ettim.  Mesele ben ya da sigorta değil. Mesele girişimcilik. Ama istersen sen de yapabilirsin. Daha iyisini yapabilirsin. Yeter ki inan. Her mesleğin misyonerlere ihtiyacı var. Misyoner ne demek, bir şeyi kendine görev edinen demek. Bu gençleri yetiştirecek misyoner hocalara ihtiyaç var. Gençlerin okuldan sonra desteğe ihtiyaçları devam ediyor. O çocuklar bu ülkenin geleceği.
 
Herkes işini iyi yapmalı.  Gençlere tavsiyem yaptığımızı yapmayın, daha iyisini yapın. Ben kuruluşundan beri TEMA vakfı gönüllüsüyüm. Sizler ne yaparsanız yapın ama doğayı, çevreyi, toprağı, suyu, havayı, insanı, hayvanı ve bitkiyi koruyan işler yapın. Türkiye’nin tüm arazilerini dolaşıyorum. Bu arazilerden daha iyi ürün almak için çalışırken israf etmemeye çalışın diyorum. Unutmayın dünyanın üretim diye bir derdi yok. Sadece paylaşmada ve israfta sorun var.
Bu desteklediğimiz çocuklardan 3 bin 502 kişi üniversiteyi bitirdi. İlk 350 çocukla başladık. Burs alan öğrenciler, sadece imzasız yazılı taahhütte bulunarak mezun olduktan sonra başka çocuklara burs sağladılar. Sadece bir kişi bunu ödemedi. Yetmiş öğrenciyi okutanlar oldu. Gençler pırıl pırıl. “Benim olmadı onun olsun” diye çocukları bozan biziz. 
 
TÜRKİYE’NİN TÜM ARAZİLERİ BENİM
Şu an fiilen tarımla uğraşıyor musunuz? 
 
Türkiye’nin tüm arazileri bana ait ve Türkiye’nin her yerinde dikili ağacım var benim. Yılda binden fazla ağaç dikiyorum. Gençler bir araya gelelim. Makineleri, suyu ortak kullanalım. Kooperatif mantığı ile bir araya gelip tarım yapalım. Biz ziraatçılar olarak tarımı doğru anlatmalıyız. Türk çiftçisi “verdiğinizi almada, aldığını özümlemede ve  özümlediğini de iletmede dünyada bir numara.”  Bir numara diyorum çünkü birçok ülkenin çiftçisini tanıyarak geldim.  Yeter ki ona doğru bilgiyi ulaştıralım. Unutmayın tarım ve gıda en büyük silah. Yoksa sizi yok ederler. Bunu anlamada geç kalmayın.

toprak tarım doğa tanfer dinler tarım sigortası