TEMMUZ-AĞUSTOS 2023 / ÖZEL HABER
Prof. Dr. Olhan: “Bir karış toprağı boş bırakma lüksümüz yok”
Rusya-Ukrayna savaşı başta buğday olmak üzere küresel çapta bir gıda krizine yol açtı. Ülkemiz bu iki ülke ile yürüttüğü ilişkiler ve önemli bir rol üstlendiği Tahıl Koridoru Anlaşması nedeniyle bu süreci çok daha az etkilenerek atlattı. Ancak hem Covid-19 pandemisinin etkileri hem iklim krizi hem de bitmeyen savaş nedeniyle gıda arzındaki sıkıntılar bitmiş değil. Biz de savaşın gıda arzına etkilerini ve Türkiye’nin süreçteki rolünü Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Olhan ile ele aldık.
Rusya-Ukrayna savaşının küresel gıda arzına etkilerinden bahseder misiniz?
Dünya tarım ürünleri piyasasının iki önemli aktörü olan Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşın küresel gıda güvencesi başta olmak üzere birçok sosyoekonomik etkileri olmaktadır. Burada kısaca gıda güvencesinin ne olduğunu açıklamakta fayda var diye düşünüyorum. Gıda güvencesi, "herkes her zaman fiziksel ve ekonomik olarak gıdaya erişebildiğinde" gerçekleşir. Gıda güvencesi kavramı zaman içerisinde değişimler yaşasa da asıl olan insanın karnını sağlıklı bir şekilde doyurabilmesidir. “Sağlıklı ve faal bir yaşam sürdürebilmek için herkesin her an ekonomik ve fiziki açıdan yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi”, gıda güvencesi için en anlaşılır tanım olarak verilebilir.
Gıda güvencesinin dört temel bileşeni vardır, bunlar: Bulunabilirlik (availability); gıdanın var olması, erişilebilirlik (accessibility); sağlıklı ve uygun gıdaları satın alabilecek ekonomik güce sahip olunması, arz istikrarı (stability); piyasada ürünün her zaman bulunabilmesi ve faydalanılabilirliktir (utilization); temel beslenme ve sağlık bilgisine dayanan bir kullanımın olması. Yani dünyada gıda güvencesinin sağlanması demek bütün insanların sağlıklı gıdalara erişebilmesi ve her zaman karnını doyurabilmesidir.
1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde gıdaya ulaşım temel insan haklarından kabul edilmiştir. İnsanların sürdürülebilir, güvenilir, uygun fiyatta, kaliteli, sağlıklı besinleri satın alma ve tüketme hakkına sahip olduğu anlamına gelen gıda güvencesi konusu hep gündemdedir ve gelecekte daha da çok gündemde olacaktır. Çünkü son dönemde yaşadığımız pandemi ve savaşlar gıda güvencesini tehdit etmektedir. Bu yaşananlara iklim değişikliği, tarım topraklarının daralması ve artan nüfusu eklediğimizde konu hep dünya kamuoyunun gündeminde olmaya devam edecektir.
Elbette savaş için iyi zaman olmaz ama söz konusu savaş, küresel gıda piyasaları için kötü bir zamanda başladı. Yaşanılan Covid-19 salgınının, tedarik zincirinde neden olduğu aksamalar nedeniyle dünya gıda fiyatları zaten yüksekti. Salgın sürecinde gıda talebi devam ederken -insanların mutlak tüketim malı olan gıdayı her durumda tüketmek zorunluluğu nedeniyle- gıda üretiminde ve hasatta yaşanan aksaklıklar nedeniyle, arzın talebe göre yetersiz kalması veya zamanında arz edilememesi gıda fiyatlarını artırdı.
Dünya Covid-19 salgınının ekonomik etkilerini ortadan kaldırmak için çalışırken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat 2022’de Ukrayna’da "özel bir askerî operasyon" ilan etmesiyle Rusya-Ukrayna savaşı başlamış oldu. Yani dünya pandeminin yaralarını saramadan daha derin yaralar açıldı. Bu savaş dünyadaki herhangi iki ülke arasındaki bir savaş değildi. Dünya gıda güvencesi açısından önemli iki ülke arasındaydı.
1990'ların başında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, bölgede tarımsal verimlilik ve üretim düştü ve Rusya ile Ukrayna net gıda ithâlâtçısı oldular. Bununla birlikte son otuz yıldaki yoğun modernizasyon ve makineleşmenin ardından Rusya ve Ukrayna tarım ürünleri ve gıda ürünleri üretimlerini ve ihracatlarını artırdılar. Bu gelişmeler bölgeyi dünyanın ekmek sepeti hâline getirdi. İki ülke artık başta hububat ve ayçiçeği yağı olmak üzere dünyanın önde gelen çeşitli tarım ürünlerinin üreticileri hâline geldiler. 2020 yılında iki ülke birlikte küresel ayçiçeği yağı ve tohum ticaretinin yüzde 72,7'sini, küresel buğday ticaretinin de yüzde 34,1'ini sağlamışlardır.
Haber Görseli
Prof. Dr. Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi
Buğday dünya nüfusu için vazgeçilmez temel besin maddesidir. Dünya nüfusunun yüzde 35’inden fazlası günlük gıda ve protein tüketimlerinin yüzde 20’sini buğdaydan karşılamaktadır. Kuzey Afrika ve Batı Asya ülkelerinde bu oran çok daha yüksek olup buğday, günlük kalorinin yaklaşık yüzde 40-43'ünü sağlamakta.
Mevcut savaş, Rusya ve Ukrayna’dan yapılan buğday ihracatında düşüşe neden oldu. Dünya piyasalarında arzda yaşanan bu sorunlar mevcut stoklar ile çözülebilecek gibi görünmemekte. Dünyada kısa vadede üretime katılabilecek kullanılmayan üretim potansiyeli yok denecek kadar az. Diğer ihracatçı ülkelerin bu boşluğu doldurup dolduramayacağı da belirsiz. Nitekim Kanada'daki buğday arzı zaten sınırlı ve Amerika Birleşik Devletleri ve Arjantin gibi ülkeler de kendi gıda güvenceleri için muhtemelen kısıtlı miktarda ihracat yapacaktır. 2007 gıda krizi bütün dünyaya böyle belirsiz dönemlerde ülkelerin tarım ürünleri ihracatını (özellikle buğday) kıstıklarını göstermiştir.
Uluslararası Tahıl Konseyi verilerine göre dünya piyasalarında buğday fiyatı savaş ile arttı ve buğday fiyatında Ocak 2022 dönemine göre yıl içinde yüzde 40'a varan artışlar gerçekleşti. Tahıl Koridoru Anlaşması'nın imzalama sürecinin duyurulmasıyla birlikte dünyada buğday fiyatları düşüş eğilimine girdi ve Ekim 2022 sonunda Rusya'nın anlaşmayı askıya alma kararı ile fiyatlarda kısmi bir artış oldu. Ülkemizin etkin rolü ile anlaşma uzatıldı ve Kasım 2022'de eski seviyesine geri döndü.
Bu nedenle erişilebilir fiyatlar ile gıda temininde sorunların büyümesi kaçınılmaz olmuştur. Özellikle gıdada kendine yeterli olmayan ve bu nedenle ithal gıdaya bağımlı olan ülkeler bu savaşın belki de en çok kaybedenleri arasında olacaktır.
Bu süreçte Tahıl Koridoru konusu başta olmak üzere Türkiye'nin üstlendiği rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Tahıl Koridoru Anlaşması'nı belirtmekte fayda var. Savaşın başlaması ile dünya tarım ürünleri piyasasındaki belirsizlik hatta panik ile belirttiğim gibi dünya gıda fiyatları artmaya başlamıştı. Savaşın, dünya gıda güvencesi üzerine olan olumsuz etkilerini minimize edebilmek için yani küresel gıda krizinin hafifletilmesi için 22 Temmuz 2022 tarihinde “Tahıl ve Yiyecek Maddelerinin Ukrayna Limanlarından Emniyetli Sevki Girişimi Belgesi” imzalandı. Bu anlaşma dünya kamuoyunda Tahıl Koridoru Anlaşması olarak anıldı.
Savaşın başlamasıyla Rusya, Ukrayna’nın tahıl yüklü kargo gemilerinin Karadeniz’i geçerek Boğazlardan dünya pazarlarına açılmasına engel olmuştur. Bu durum dünyaya önemli miktarda tahıl sağlayan Ukrayna’nın tahıl sevkiyatını durdurmuştur.
Rusya ve Ukrayna dünyanın tahıl üretimi ve ihracatında en önemli ülkelerdir. Ukrayna dünyadaki en büyük dördüncü tahıl ihracatçısıdır. Yaklaşık 50 milyon ton buğday ihracatı ile Rusya ise tüm dünyaya rekor miktarda tahıl ihraç etmektedir. Temel besin maddesi olan tahılın, dünyanın diğer bölgelerine sevkiyatı bu savaş nedeniyle sekteye uğradı. Özellikle de kırılgan ve az gelişmiş Afrika ülkelerinde gıda krizine yol açan bu savaş, gıda güvencesini dünyanın en önemli gündemi haline getirdi. Afrika’nın tahıl ithâlâtının yüzde 40’ını Rusya ve Ukrayna’nın sağladığı düşünüldüğünde krizin boyutları daha iyi anlaşılabilir.
Küresel gıda krizinin hafifletilmesi için Tahıl Koridoru Anlaşması taraflarca BM'nin gözetiminde ve Türkiye’nin ev sahipliğinde imzalandı. Buradaki taraflar, Rusya, Ukrayna, BM ve Türkiye’dir. Tarafların imzaladığı bu belge, tahıl yüklü gemilerin Ukrayna limanlarından güvenli bir şekilde çıkmasını garanti etmektedir. Burada Rusya ve Ukrayna’nın aynı adlı farklı iki belgeye imza attıklarını belirtmekte fayda var. Bu da savaşan taraflar arasındaki gerginliği göstermektedir. İlk belge Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanı, Rusya Savunma Bakanı ve BM Genel Sekreteri tarafından imzalanırken ikinci belge Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanı, BM Genel Sekreteri ve Ukrayna Altyapı Bakanı tarafından imzalanmıştır.
Anlaşmanın önce 120 gün uygulanması, işlerin yolunda gitmesi hâlinde tekrarlanması planlandı. Anlaşmaya uyulup uyulmadığı Türk, Ukraynalı ve Rus yetkililerin yanı sıra BM temsilcisinden İstanbul’da oluşturulan bir merkez tarafından denetlenmiştir.
Tahıl Koridoru Anlaşması kapsamında Ukrayna’dan 16,8 milyon tonu mısır ve 8,9 milyon tonu buğday olmak üzere 32,8 milyon ton tarım ürünü ihraç edilmiştir. Ukrayna’nın savaştan önce, yılda yaklaşık 25-30 milyon ton mısır, 16-21 milyon ton buğday ihraç ettiği dikkate alınırsa dünyaya bu ülke tarafından sevk edilen tarım ürünleri miktarı nerdeyse yüzde 50 azalmıştır. Anlaşmanın uzatılmaması hâlinde Ukrayna'nın geçen yılla aynı miktarlarda tahıl ihraç etmesi pek mümkün olamayacaktır. Bu durumda yükselen fiyatlar nedeniyle bütün dünya yani hepimiz sıkıntı çekeceğiz.
22 Temmuz 2022’de imzalanan anlaşma dönem dönem askıya alınsa da Türkiye’nin girişimleriyle 17 Temmuz 2023’e kadar devam etmiştir. Şimdi Rusya anlaşmanın uzatılması için bir neden olmadığını, Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatının engellenmeye devam edildiğini ve anlaşma kapsamında yapılan ihracatın da amaçlandığı gibi düşük gelirli ülkelere gitmediğini bildirmiştir. Tahıl koridorundan sevk edilen ürünlerin yüzde 43,6’sı yüksek gelirli ülkelere giderken sadece yüzde 2,5’i düşük gelirli ülkelere sevk edilmiştir. Burada Avrupa Birliği’nin (AB) bu süreçte Ukrayna’dan tahıl ithâlâtını artırdığını belirtmekte de fayda vardır. Rusya, belirtilen bu nedenleri gerekçe göstererek anlaşmanın artık uzatılmayacağını dünya kamuoyuna duyurmuştur.
Anlaşmanın oluşturulması ve uygulamanın denetlenmesinde savaşan ülkelerin ve BM’nin dışında tek ülke olarak Türkiye’nin yer alması Türkiye’nin bu konudaki rolünü açıklamaya sanırım yeterlidir.
TÜRKİYE BUĞDAY TEDARİKİNDE SORUN YAŞAMADI
Türkiye gıda krizinden nasıl etkilendi?
Belirttiğimiz gibi bu krizden en çok etkilenen ülkeler ithal gıdaya bağımlı olan ülkelerdir. Peki bu durumda ülkemizi nasıl değerlendirebiliriz? Yıllar yıllar önce “Türkiye dünyada kendine yeten yedi ülkeden biridir.” diye söylenirdi. O zamanlar gerçekten öyle miydi yoksa tarım ürünleri ithâlâtı zorunlu olunca devlet eliyle yapıldığı için mi bilinmez ama günümüzde tarım ürünleri ithâlâtımız sürekli artmaktadır. Burada ne ithal ettiğimiz tabii ki çok önemli, yukarıda da belirttiğimiz gibi gıda güvencesi denilince aklımıza doğrudan buğday gelmektedir.
FAO Fiyat Endeksi'ne göre küresel gıda fiyatları hâlihazırda savaş öncesine göre yükselmiştir. Bu da gıda ithâlâtçısı ülkelerin ithâlât maliyetinin arttığını göstermektedir.
Savaşın başından bu yana ülkemiz, buğday ithâlâtının neredeyse tamamının Rusya ve Ukrayna'dan (2021'de yüzde 70'e yakını Rusya olmak üzere toplam yüzde 87'si bu iki ülkeden) yapmaktadır.Bu konuda Türkiye’nin Tahıl Koridoru Anlaşması’ndaki rolünün de etkisi olabilir. Yani ülkemiz savaş sürecinde buğday tedarikinde bir sorun yaşamadı ve 2022 yılında 8,2 milyon ton Rusya ve 2 milyon ton Ukrayna’dan olmak üzere 10 milyon tonun üzerinde buğday ithal edebilmiştir ancak yükselen fiyatlar nedeniyle ek maliyetleri olmuştur.
Savaş nedeniyle oluşan gıda krizinde, ülkemizin ithâlât maliyetinin arttığını söyleyebiliriz. Dünyada sanırım bundan sonra savaşlar, pandemiler veya çok daha farklı olaylarla gıda hep gündemde olacaktır. Bir taraftan dünya nüfusu artmaya devam ediyor, bir taraftan iklim değişikliği elimizi kolumuzu bağlıyor, bir taraftan tarım toprakları azalıyor. Bu koşulların kolay kolay değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle ülkemiz tarım ürünlerinde ve özellikle temel gıdalarda kendine yeterliliğini artırmak zorundadır. Buğday üretiminin 25 milyon tonu aşacak şekilde planlanması ve ihraç edeceği unlu mamuller için de hammaddeyi üretmesi gerekir. Savaşın devam etmesi uluslararası düzeyde hissedilen, gıda krizinin daha da derinleşmesine neden olacaktır. Özellikle ithal gıdaya bağımlı ülkeler için sorun daha da büyüyecektir.
Küresel gıda güvencesi ile ilgili kısa ve orta vadede bizi neler bekliyor?
Gıda güvencesi, ülkede herkesin erişebileceği fiyattan ve miktarda piyasaya gıda arz edilmesidir. Dolayısıyla gıda güvencesinin sağlanmasında ithâlât da mümkündür. Ancak nüfusun beslenmesinde temel ürün olan buğdayın artan miktarlarda ithal edilmesinin ülkemiz için bir tehdit olacağını değerlendiriyorum. Elbette ki “paramız var ithal ediyoruz” denilebilir ancak konu gıda olunca hele ki buğday olunca, bunu söylemek çok da akıllıca olmayacaktır.
Ülkemiz nüfusu 1990 yılında 54,32 milyon iken buğday üretimimiz 20 milyon tondu. Şimdi nüfusumuz 85 milyon ve buğday üretimimiz TÜİK verilerine göre 17,6 milyon ton (2021). Yani bu açığı her geçen yıl artan ithâlât ile kapatmaya çalışıyoruz. 2022 yılında Rusya ve Ukrayna’dan yaptığımız buğday ithâlâtı 10 milyon tonu geçti. Türkiye buğday ve buğday ürünleri ihracatı yıllar itibarıyla değişmekle beraber yaklaşık 7,5 milyon tonluk bir potansiyele sahiptir. Buğday ithâlâtındaki bu artışı ihraç ettiğimiz un ve makarna ile açıklamak pek mümkün değildir. İthal edilen buğdayın bir kısmı iç piyasada tüketime sunulmaktadır çünkü 85 milyona yetecek kadar buğday üretemiyoruz. Nitekim buğdayda yüzde 100 olan yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi (yeterlilik derecesi) TÜİK verilerine göre 2021-22 piyasa dönemi için yüzde 87,3 olarak gerçekleşti. Yani ithal ediyoruz ama buğdayı una makarnaya dönüştürüp ihraç ediyoruz söylemi çok da doğru gelmiyor. Bu durumun nedenleri arasında buğday ekim alanlarının azalması, iklim değişikliği ve girdi fiyatlarının yüksek olması nedeniyle yeterli girdi kullanılamaması gibi birçok faktör söylenebilir.
Hep söylediğim bir şey vardır: “Bir ülkenin bağımsızlığı aynı zamanda gıdada kendine yeterlilik düzeyinin yüksekliğine bağlıdır”. Bu nedenle bir karış toprağımızı boş bırakma lüksümüzün olmadığını belirterek sözlerimi tamamlamak isterim.