EYLÜL-EKİM 2018 / YAPRAK

Türk ulusunun egemenlik kararı cumhuriyet


Günay GÜNER    

18.09.2018 


Ulus devletlerin temel düşünsel kaynağı 1789 Fransız Devrimi aynı zamanda monarşilerin, derebeylik kökenli rejimlerin çöküşü; bireyin öne çıktığı kapitalist-sanayi-finans üretim ilişkilerinin ise güçlenip kurulduğu süreçle örtüşür. Yeni üretim ve insan yapılanması görece özgürlükçüdür, eşitlikçidir; devlet-yurttaş ilişkisine dayanır.

Ulus devletlerin temel düşünsel kaynağı 1789 Fransız Devrimi aynı zamanda monarşilerin, derebeylik kökenli rejimlerin çöküşü; bireyin öne çıktığı kapitalist-sanayi-finans üretim ilişkilerinin ise güçlenip kurulduğu süreçle örtüşür. Yeni üretim ve insan yapılanması görece özgürlükçüdür, eşitlikçidir; devlet-yurttaş ilişkisine dayanır. Özgürlükçü ve eşitlikçidir, çünkü kralın, monarkın, sultanın, kaynağını Tanrı’dan aldığını iddia ederek kullandığı sınırsız egemenlik (baskı), ulus tarafından önce sınırlanmış, ardından ortadan kaldırılmış; egemenlik gücü ulusça, zorlu bir mücadele sonucunda elde edilmiştir.(*)     

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı da cumhuriyete ulaşan gelişim sürecinde, eş zamanlı olarak hem işgalci emperyalist ordulara hem de emperyalizme direnme iradesinden ve yeteneğinden yoksun; Galata bankerlerine, işgalci güçlere, onların bankalarına bile borçlu; memurunun, askerinin maaşını ödeyemez duruma düşmüş bir işlevsiz yönetime karşı başarılmıştır. Her iki savaşım alanı da birbiriyle ilişkilidir; monarklarla emperyalizme karşı zafer, ulusal bağımsızlık kazanmak olanaksızdır.

Cumhuriyet, “Ulusun, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi” diye tanımlanır. Hemen anlaşıldığı gibi ulusun egemenliği eline alması, çok zordur ve boyutlu bir devrim işidir. Bir yanıyla da bilimsel, akılcı bir toplum kurulması amacıyla ilgilidir.

Kurtuluş Savaşımızın ön döneminde Mustafa Kemal’in örgütçülüğünde ve yöntemlerinde, cumhuriyetin izlerini bulmak olanaklıdır. Yalnızca, çok güvendiği, sırdaşı Mazhar Müfit Kansu’nun günlüğüne kaydettirdiği cumhuriyet ülküsünün ilk örneklerini, o aşamada adını dillendirmeden Erzurum Kongresinde (23 Temmuz-7 Ağustos 1919), Sivas Kongresinde (4 Eylül 1919 - 11 Eylül 1919), halkın saygın temsilcilerini bir araya getirip, kararları oylamalara sunarak uygulamaya koyan Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de ise Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak, Kurtuluş Savaşını bir kişinin ya da grubun değil, ulusun temsilcilerinin yönetmesini; kararları ulusun almasını sağlamıştır. Ve kuşkusuz bağımsızlık ve özgürlük savaşımını taçlandıran eylemlerin başında 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin, halkın eşsiz coşkusuyla ilanı gelir. Onuncu yılında Atatürk’ün de belirteceği gibi, cumhuriyet, en büyük bayramdır! Cumhuriyet öylesine büyük bir devrimdir ki binlerce Türk gencinin, yiğitlerin şehit düşmesiyle kazanılan bağımsızlığı, özgürlüğü korumanın biricik yolu da cumhuriyettir, ulus yönetimidir.

1921’de kabul edilen ve değişikliklerle 1924 yılına kadar anayasayı oluşturan “Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu”nun 1. maddesi “Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. (Egemenlik kayıtsız, şartsız ulusundur. Yönetim yöntemi halkın, yazgısını kendisinin ve eylemli biçimde yönetmesi ilkesine dayanır.) Türkiye Devletinin şekli Hükûmeti, Cumhuriyettir” hükmünü taşır. Aynı yasanın 4. maddesinde ise “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, Hükûmetin inkısam ettiği şuabatı idareyi İcra Vekilleri vasıtasiyle idare eder” düzenlemesine yer verilmiştir. 

Cumhuriyetin ilanı, Mustafa Kemal’in dehasıyla, özenle kurulmuş diğer yapıların sonucudur. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış, yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmişti. İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından 2 ay sonra 13 Ekim 1923’te Ankara Türkiye Devleti’nin Hükümet Merkezi oldu. Artık cumhuriyetin ilanının koşulları olgunlaşmıştı. Ne var ki yine de kolay olmadı; egemenliğin ulusa geçmesinin değerini bilmeyenler ya da çıkarları sarsılanlar direndiler. Başaramayacaklarını anladıklarında geri adım attılar. Oysa Türk ulusu ve özellikle Ankara halkı cumhuriyetin değerini çok iyi anlamış, sevinçle, mutlulukla karşılamış, 29 Ekim 1923 akşamı Ankara şenlik yeri olmuştur.

Bir devlet adında cumhuriyet sözcüğünün bulunmasının, o devleti demokrasi yapmaya yetmeyeceğine ilişkin, günümüzden birçok kanıt gösterilebilir. Önemli olan insanlığın binlerce yıllık özgürlük birikimiyle koşutluk taşıyıp taşımadığıdır ki Türkiye Cumhuriyeti insanlık ailesinin, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşıyla kurulmuş, seçkin, onurlu ve eşit bir üyesidir.

Ülkeyi geleceğe taşıyan genç kuşaklarıyla, yurt ve bağımsızlığının önderi Atatürk sevgisinden ödün vermez, her kesimden bilinçli yurttaşlarıyla, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.

(*) Günümüzden (2018) bakıldığında da yurttaş ve çalışma haklarının hemen hemen tümünün parlamenter, ulus devlet rejimlerinde kazanıldığı söylenebilir.

Cumhuriyet Günay Güner Kurtuluş Savaşı Bağımsızlık 29 Ekim