MART-NİSAN 2018 / EL SANATLARI

Türklerden dünyaya yayılan halı ve kilimler her motifte ayrı bir hikaye barındırıyor


Hilal DOĞAN    

25.04.2018 

Yüzyıllar boyu Türk milleti; sevgisini, içindeki tüm duygusunu, renk ve nakışların sembolik diliyle anlatarak ifade etmiştir.
Türklerin halıyla tanışmaları ve onu dünyaya tanıtmaları; yaşam biçimleriyle ve kendi değerleriyle olmuştur. Konar göçer bir yaşam tarzı süren ve belli bir töreye sahip olan Türkmen toplulukları, kendi obalarında ve kondukları yerlerde yaşadıkları alanı, kir ve pisliklerden korumak, temiz bir zeminde oturmak ve ısınmak için yünleri eğirerek ve bitkilerin kökleriyle boyayarak o yün iplerden halı ve kilim dokumuş, bunu da oturdukları yere sermişlerdir ve duvarlarına asmışlardır. Bu aynı zamanda insana, yaşam alanına, temizliğe verilen önem ve değerdi, medeniyetin de ta kendisiydi.

Yüzyıllar boyu Türk milleti; sevgisini, içindeki tüm duygusunu, renk ve nakışların sembolik diliyle anlatarak ifade etmiştir. Halı ve kilim dokumacılığının sahibi Türkler aynı zamanda Anadolu’da bu sanat eserlerinin olmazsa olmazı kabul edilen eski gelenek ‘doğal boyacılık’ ta da oldukça başarılıydı. Türkler, İpek Yolu’na hakim bölgelerde yaşadığı için dokuma ve kumaş malzemelere fazlasıyla aşina idiler. Hem bu sebeplerden hem sanatsal yatkınlıktan hem de ihtiyaçlardan dolayı, doğayla iç içe geçmiş motifler ve eşsiz desenlerle bezenmiş halı ve kilimler ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri ihtiyaç hissedilen halının ilk defa Türkler tarafından dokunmuş olduğu somut delillerle ispatlanmıştır. Bu gerçek ancak 1948 yılında keşfedilebilmiş olup, dünyanın bilinen ilk halısı ‘Pazırık halısı’dır. 1948 yılında Rus Arkeolog Sergei Rudenko tarafından bulunan halının geçmişi MÖ 5. Yüzyılla dayanır. Orta Asya Türklerine ait olduğu kanıtlanmış olan Pazırık Halısı, 1950’den bu yana Rusya’da bulun St. Petersburg Ermitaj Müzesi'nde sergilenmektedir.

PAZIRIK HALISI

Pazırık halısı, Türk düğümü olarak bilinen Gördes düğümüyle dokunmuştur ve bunun da o devirlere göre çok ileri bir teknik olduğu bilinmektedir. Türklerin halıcılıkla ilgili çok eskilerden beri bilgi sahibi olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Türk düğümü denilen ve sık düğümlerle dokunmuş olan halının, her bir santimetrekaresinde 36 düğüm vardır. Halıyı keşfeden arkeolog Rudenko, hünerli bir halı yapıcısının bir günde 2 bin düğüm atabileceğini söylemiştir. Pazırık halısında ise her 10 santimetrekaresinde 36 bin olmak üzere toplamda 1 milyon 250 bin düğüm vardır. Halı, stil, ölçü ve şekil bakımından Türkmen halılarına benzemektedir ve kullanılan ipler yün olup oldukça ince ve çok bükümlüdür. Motifler birbirine mükemmel bir uyumla bağlanmıştır. Halının ortasında bulunan, içinde çiçek motifi olan 24 eşit kare, 24 Oğuz boyunu temsil etmektedir. Atlı, başlıklı süvariler ve sadece o bölgede yaşayan geyikler, dört yapraklı çiçek motifi ise başlıca motiflerdir.

Bakan kişi nereye geçerse geçsin motif ve figürleri kendisine göre görebileceği şekilde dokunmuş olan dünyanın bilinen en eski halısı, Altaylarda Pazırık bölgesinde bir kurganda bulunmuştur. Bu bölge tarihin bilinen en eski devirlerinden günümüze kadar Türkler tarafından kullanılan yerleşim yeridir. Pazırık halısının önemli bir özelliği de mezarın içerisine dolan suların donarak buz haline gelmesi sonucu, keşfedildiği tarihe kadar bozulmamış olmasıdır.

SONSUZLUK TEMALI HEREKE HALILARI

Orta Asya’dan Selçuklu’ya, oradan Osmanlı’ya ve Osmanlıdan da günümüze ulaşan ve yurdumuzun 36 değişik yöresinde dokunan Türk halılarının en nadide örnekleri tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan, İstanbul’un doğusundaki sahil kasabası Hereke’de hayat bulmuştur. 1843’te dönemin padişahı Sultan Abdülmecid tarafından kurulan Hereke Fabrika-i Hümâyûn’undan günümüze dek Hereke halısı, kalitenin ve görkemin simgesi olmuştur. Geçmişte Dolmabahçe, Yıldız, Beylerbeyi ve daha birçok sarayın halıları ve döşemelik kumaşları Hereke’de dokunmuştur. Hereke halılarında, pek çok sanat dalında doğayla iç içe olan Osmanlı toplumunun bu özelliklerini gösteren motifleri ve tasavvuf kültürünün de eklenmesiyle sonsuzluk temasını bulmak mümkündür. Hereke halısı deyince sonsuzluk teması ve çiçek cümbüşü aklınıza gelebilir.

GİTTİKLERİ YERLERE KİLİMLERİNİ DE GÖTÜRÜYORLARDI

Türklerde halının olduğu yerde kilimi de görmekteyiz. Birisi daha hafif ve taşınabilirken halılar biraz daha uzun bir emek isteyip hacim olarak daha ağırdır. Göç eden bir toplum olan Türkler, taşınırken yanlarında at ve develerin üzerine dokudukları kilimleri de alırlar, gittikleri yere götürürlerdi. Dünya tarihinde bulunan ilk kilim, dua eden kadın figürlerinden oluşmakta olup bu en eski kilim örneğinin MÖ 6500 yıllarına ait olduğu tahmin edilmektedir. Yarısı önde yarısı arkada olmak üzere çift sıra halinde gerilen çözgü ipliklerinin arasından geçirilen atkı ipliklerinin dokunması suretiyle elde edilen bir dokuma türü diye tarif ettiğimiz kilim grubuna aynı zamanda cicim, zili ve sumak diye adlandırılan dokumalar da girer. Milattan 16 yüzyıl önce ortaya çıktığı tahmin edilen kilim, tekniği ve estetik özellikleriyle bir Orta Asya Türk sanatı olarak 13. yüzyılda özellikle, Selçuklu Türkleri tarafından Anadolu’ya getirilmiştir. Desenlerdeki farklı özellikler, Türklerin boylar halinde yaşamalarından kaynaklanmaktadır.

Göze Gelen Büyük Bir Sevdanın Hikayesi: KÖRÇİÇEK KİLİM

Çiçek adında bir gelin, askerde olan eşine olan sevgisini ve özlemini ifade etmek için ilmek ilmek dokumaya başlamıştır kilimini. Sevgi, hasret ve hayallerini motiflere döker. Ancak eşinden gelen acı haber üzerine üzüntüsünden gözleri kör olur. Dokumaya başladığı kilim yarım kalır. Bundan dolayı gelin, yarım kalan kiliminde kendisinin hissettiği kör göz sembolleri motifleri görümcelerine tarif ederek kilimi tamamlatır ve dokuması tamamlanan kilime ‘Körçiçek’ adı verilir. Kilimin kenar ve zeminindeki göz şeklindeki motifler, eşinin yolunu gözlediğini, beklediğini, kör göz figürleri ise eşinden aldığı acı haberle gözleri kör olan Çiçek Gelini temsil eder.

Fotoğraf Galerisi

TÜRKİYE’NİN PATENTLİ İLK VE TEK KİLİMİ : BAYAT KİLİMİ

Afyonkarahisar’ın bir ilçesi Bayat. Önemli kültür işleriyle uğraşan Bayat boyu, bitki köklerinden renk oluşturmayı ve dokumaya desen vermeyi başararak en güzel kilim örneklerini bizlere armağan etmişler. 1987 yılında Bayat’ın ilçe oluşuyla yörenin ilk kaymakamı Orhan Öztürk’ün gayretleriyle kilimcilik projesi başlatılmış ve kurslar açılarak seri üretim sağlanmaya çalışılmış. Sonraki yıllarda kilimcilik gelişmiş ve Afyonkarahisar İl Özel İdaresi’nin destekleriyle Afyon-Ankara karayolunun kenarına kilim atölyesi inşa edilmiş.

Bayat İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Hulusi Berkay Selek ve Bayat Kilim Atölyesi Müdürlüğünden kilim atölyesinin amacını ve bayat kilimleriyle aldığımız bilgilere göre kilim atölyesi ilçede bulunan genç kızların ve ev hanımlarının el emeğini değerlendirerek kilimcilik sanatını öğretmek, geliştirmek için kurulmuş. Böylece kadınların aile bütçesine katkıda bulunmalarını sağlanmış. Bu atölye ile aynı zamanda Bayat kilimlerinin daha fazla tanıtılması ve unutulmaya yüz tutmuş kilimlere yeniden canlılık kazandırılmak istenmiş. Ham maddesi yüzde 100 koyun yünü olan Bayat kilimlerinin sağlık açısından faydaları

• Yün, yüzde 80 oranında her türlü lekelere karşı direnç gösterirken kir ve toza karşı doğal bir dayanıklılığa sahiptir. İnce tabakadan oluşan yapısı kir ve toz zerreciklerini, yüzeyde toplar, derine nüfuz etmesini önler, bu yüzden temizleme ve vakumlama işlemi sırasında hızla ve kolayca yok edilebilir.

• Yün, toksit olmadığı gibi alerjik de değildir. Bakteri oluşumuna izin vermeyen yapıdadır.

• Yün, yüksek nem içeriğiyle elektriği azaltan doğal bir yapıya sahiptir. Nitrojen, dioksit ve sülfür dioksit gibi genel kirleticileri dokusunun içine hapsederek iç mekan havasını 30 yıla kadar düzenli olarak temizler.

• Yün, hem ısı hem de ses açısından doğal bir izolatör görevi yapar. Kışın sıcak, yazın ise serin tutar.