EYLÜL-EKİM 2018 / ÖNDER ÇİFTÇİ

Kendisini ve köyünü dönüştüren kadın Zümran Ömür


Müge ÇEVİK - Çiğdem SEVİNDİ      Erhan ULUÇAY 

17.09.2018 

Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneğinin başkanı Zümran Ömür
Türkiye onu sosyal medyada yayılan ve milyonlarca kez izlenen, Fransızca konuştuğu bir video ile tanıdı. Kars Boğatepeli Zümran Ömür öz güveni, köyünün tanıtımı için yaptığı çalışmalar, kadınlarla kurduğu dernek ve müze ile herkesi kendisine hayran bıraktı. Oysa tüm bu çabaların temelinde, tüm köyün içine kapanmasına neden olan acı bir olay vardı. 22 kişinin hayatını kaybettiği trafik kazasından sonra, köyü için neler yapılabileceği konusunda kafa yoran Ömür, kurduğu Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği ve Peynir Müzesi ile hem köyündeki insanları adeta rehabilite etti hem de onlara yeni bir gelir kapısı yarattı. Ömür, bu süreçte köyünün tersine göç almasına ve ekoturizme başlamasına ön ayak oldu. “Türkiye'ye Enerji Veren Kadınlar” ödülüne layık görülen Ömür, kadın hakları ile ilgili açıklamalarıyla da dikkat çekti. Biz de tüm bu güzel gelişmelerin başrolündeki Zümran Ömür ile hikayesini konuştuk.

İsmim Zümran Ömür. Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneğinin başkanıyım. 1972 doğumluyum. Üç tane çocuğum var. Bir tane torunum ve bir kıymetli gelinim var. Çocuklarımı okuttum, ikisi üniversiteyi bitirdi. Birisi de liseden sonra okulu bıraktı ve bizimle köyde çalışıyor.

Derneğin kuruluş öyküsünü anlatır mısınız?

Aslında derneğimiz acı bir hikayeyle başladı. Köyümüzde 2000 yılında bir kaza oldu. Trafik kazasında 22 kişiyi kaybettik. Köyümüzün dolmuşu Kars’a giderken yolda kaza yaptı. Anneler, çocuklar ölmüştü. Ve köyümüz o yıllarda çok büyük bir göç verdi. Göç verince köyümüz boş kaldı. Üretim durmuştu. Üretim durunca ne kaşar peyniri ne gravyer ne öbür peynirler yapılıyordu. İlhan Koçulu ağabeyimizle sürdürüyoruz dernek başkanlığını. O İstanbul’da yaşıyordu. O da ağabeyini kaybetmişti aynı kazada. Geri köye döndü. Ne yapabiliriz diye oturduk düşündük. Tıbbi bitkilerle ilgili bir şeyler yapabiliriz diyerek yola çıktık. 2007 yılında Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneğini kurduk. Dernek bize bir ümit, bir imkan oldu. Çünkü kadınlar evlerinden çıkmamaya başlamıştı. Göç veren ailelerin akrabaları burada kalmak bile istemiyordu. Sonra uzmanlar getirttik. Eğitimler almaya başladık. Böylelikle kadınlar biraz olsun evlerinden çıkmaya, toplantılara katılmaya başladı. 2007 yılında 7 kurucu üye ile başladık. Sonra kadınlarımızı ikna etmeye başladık. Uzmanlar geldikçe kadınlar sürece katıldı. Şimdi 45 kadın ve 15 erkek üyemiz var dernek faaliyetleri içerisinde.

Haber Görseli

Fransızca konuştuğunuz bir video ile tüm Türkiye tarafından tanındınız. Bu durum hayatınızda neleri değiştirdi? Köyünüze olan ilginin artmasında sizin de katkınız olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet düşünüyorum. Köyümüz hem Türkiye’de tanındı, dergi ve gazetelerde yer aldı hem de  Fransa’da dergilerde yer aldı. İnternette yer alınca köyümüze talep daha çok oldu. Ürünlerimizi tanıtmaktan çok mutluyum.

Kadın hakları ile ilgili açıklamalarınız da Fransızca konuşmanız kadar ilgi çekti. Özellikle kırsaldaki kadınlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Derneğimizin hedefi kırsaldaki kadının toplumun içinde yer alması. Kadınların aile içinde söz hakkı olsun istedik. Eşinin arkasında, önünde değil; yanında yer alsın istedik. Ve gelecek nesillerimize sağlıklı bir yaşam bırakalım istedik. Kadın kendi çocuklarını, ailesini ayakta tutarsa Türkiye daha iyi yerlere gelecektir.

KADININ PARASI OLUNCA, SÖZ HAKKI OLUYOR

Köyünüzde ekoturizm de yapılıyor, bununla ilgili bilgi verir misiniz?

Ekoturizme şöyle başladık: Biz derneği kurduk, sonra Fransa’dan bir dernekle kardeş dernek olduk. Fransızca kursunda dil öğrendik, sonra ekoturizme başladık. Gelen misafirleri evlerimizde ağırlamaya başladık. Yöresel yemekler,  kahvaltılar hazırlıyoruz. Evlerimizin bir bölümünü pansiyon usulü veriyoruz.  Gelenler hem yanında kaldıkları ailelerin günlük işlerine yardımcı oluyorlar hem bir kültür paylaşımı oluyor hem de gelenler sayesinde Fransızcamızı geliştiriyoruz. Eğer gelenler Türklerse hep birlikte zaten evlerimizde peynirin, bitkinin nasıl yapıldığını görüyorlar.  Ve bize küçük de olsa bir ücret ödüyorlar. O da kadın bütçesine giriyor. Kadının parası olunca da aile içinde söz hakkı oluyor.

Tüm bu süreç içerisinde eşinizin yaklaşımı nasıl oldu?

Eşim beni hep destekledi hiçbir zaman eşim bana demedi ki, ‘Sen geride dur.’ Hep bana ‘ilerde dur ben senin arkandayım’ dedi. Çünkü şimdiye kadar hep birlikte yürüdük, şimdi de biz hep birlikte yürüyoruz.

Haber Görseli

Derneğinizin faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Derneği 2007 yılında kurduktan sonra uzmanlar geldi. Bize bitkilerin koruyucu amaçlı kullanılması gerektiğini, uzman olmadığımız için de hiçbir bitkiyi birbirine katmadan, tek bir bitkiyle kendi sağlığımızı koruyabileceğimizi söyledi. Uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda kurutma atölyeleri kurduk. Bitkilerin güneşte toplanıp, gölgede kurutulması gerektiğini ve bunu sağlıkta koruyucu amaçlı kullanmamız gerektiğini öğrendik.

Çalışmalarınız boyunca Tarım ve Orman Bakanlığından destek aldınız mı?

Bakanlığımız bizi her zaman destekliyor. Allah razı olsun. Köyümüzde hayvancılık ve tarla bitkileri konusunda daha çok destek görüyoruz. Önce biz hep ‘öğrenelim, öğrenelim’ dedik. Çok güzel de öğrendik. Destek verdiler ve inşallah bundan sonra da desteklerini bekliyoruz.

Haber Görseli

TÜRKİYE’DE İLK, DÜNYADA İKİNCİ PEYNİR MÜZESİ

Köyünüzde oldukça ilgi gören bir de Peynir Müzesi kurdunuz. Müzenin kuruluş hikayesini anlatır mısınız?

Burası tarihi bir bina. Aslında bir gravyer mandırası. Soğuk depo dediğimiz kısım burası. Üst katı imalathaneydi. Üst katı şimdi çok amaçlı düğün ve toplantı salonu olarak kullanıyoruz. Alt katı da Türkiye’de ilk, dünyada ikinci ekopeynir müzesi olarak kurduk. Derneği kurduktan sonra bir araştırma yaptık. Araştırmalarımız sonucunda bizim Kars, Ardahan ve Boğatepe bölgesinde peynir çeşitliliğinin 30 tür olduğunu, bizim köyümüzde sadece 10 çeşidin kaldığını öğrendik. Peki nasıl geri kazanabiliriz diye araştırma yaptık. Bir müze kurarsak hem kalıcı olur dedik hem de gelecek nesillerimize aktarırız dedik ve müzeyi kurduk. Bina atıl bir durumdaydı. Birleşmiş Milletlerden aldığımız fon ve Bakanlık izniyle burayı kurduk. Aldığımız fon yetmeyince köylü işin içine girdi. Köylünün desteğiyle aslında bu müze var oldu. Böylece 30 tür peyniri yaşlılarımızdan öğrenerek, geleneksel usulü kaybetmeden sofralarımıza koymaya başladık ki bu kültürümüz gelecek nesillere aktarılabilsin. Aslında binamız tarihi bir bina. 1880’li yıllarda David Moser isimli İsviçreli iş adamı Gürcistan’da gravyer yapıyormuş, Gürcistan’dan İsviçre’ye gitmek için yola çıkmış. O zaman tren ve atlarla… Atların dinlenmesi için bir kışla varmış. Gece kışlada konaklamış, sabah olduğunda doğanın çok güzel olduğunu ve burada gravyer yapılabileceğine karar vermiş. Burada yaşayan insanlar da Ruslar ve Malakanlar… Onlarla birlikte süreci başlatmış. 1917 yılına kadar burada gravyer yapmış. 1917 yılında savaştan dolayı gitmek zorunda kalmışlar. İki yıl köyümüz boş kalmış. 1920 yılında Gürcistan’dan bizim akrabalarımız göç etmişler. Onlar da İsviçre usulünde gravyer yapıyorlarmış. Tüm akrabalarını getirerek 30 yıllık kooperatifçilikle de gravyeri devam ettirmişler.

Kaşarın hikayesi ise şöyle: Mustafa Kemal Atatürk sınıf arkadaşı Filibeli Fehmi Bey’i Kars’a göndermiş. Demiş ki; “Kars’ta çok güzel hayvanlar, süt var. Sen git onlara ‘kaşkaval’ öğret.” Filibeli Fehmi Bey’den kaşkaval öğrenmişiz. Ama kaşkaval günümüze gelene kadar isim değiştirip “kaşar” olmuş. Asıl Balkanların peyniridir. Ama biz hem gravyere hem kaşara çok sahip çıkıyoruz. Çünkü biz hiç gelenekselini kaybetmedik. Şırdan maya ile mayalıyoruz. Üç üründen oluşan bir peynir türümüz var. Süt, kaya tuzu ve şırdan mayadan oluşan peynirlerimiz var. Koruyucusuz ve geleneksel üretimi devam ettiriyoruz ki hem geleneklerimiz unutulmasın hem de probiyotik bakterilerimiz canlı kalsın diye.

Müzemize atalarımızın fotoğraflarını koyduk. Çünkü bu miras bize atalarımızdan kaldı. Biz de bu mirası gelecek nesillere aktarmak istiyoruz. Ödül almış ustalarımız var. İlyas Usta, Mansur Usta, Ahmet Usta gibi… Halen köyümüzde yaşayan buraya yerleşmiş Alman ailelerimiz var. Köyümüzün eski ismi Zavot. Zavot, Rusça da imalathane, mandıra, fabrika demek. Bizim atalarımızın elde ettiği bir inek ırkımız var o da Zavot ırkıdır. Zavot ineği köyümüzün tescilli hayvanıdır. Köyümüzde 650 tür bitki var. Hayvanlarımız oralarda otladığı için bu otlar süte giriyor ve kaliteli bir peynir olmasına neden oluyor.

Zümran Ömür boğatepe kars peynir ekoturizm