EYLÜL-EKİM 2018 / TARİHTEN NOTLAR

Topkapı sarayı’nda saban, ahır ve gül bahçesi


Hasan SOYDAN    

18.09.2018 


Osmanlı Devleti’nin ekonomisinin temelini toprak üzerindeki iktisadi faaliyetlerin bütünü olan tarım teşkil etmiştir. Tarımsal faaliyetlerden elde edilen ürünler, halkın en önemli geçim kaynağı olması yanında, devletin ve ordunun iaşesini sağlamıştır.

Osmanlı Devleti’nin ekonomisinin temelini toprak üzerindeki iktisadi faaliyetlerin bütünü olan tarım teşkil etmiştir. Tarımsal faaliyetlerden elde edilen ürünler, halkın en önemli geçim kaynağı olması yanında, devletin ve ordunun iaşesini sağlamıştır. Tarımsal üretim, en alt kademedeki reayadan üst dereceli devlet adamlarına kadar herkesin ihtiyaç duyduğu gıdayı temin edip, devletin maliyesine önemli oranda gelir sağladığı gibi, ticaretin en önemli maddesini ve sanayinin önemli bir kısmının ham maddesini temin etmiştir.

Osmanlı yönetiminin tarıma verdiği önemi gösteren bir uygulama 9 Teşrinievvel 1916 tarihli İkdam gazetesinde anlatılmaktadır. Topkapı Sarayı’nda Revan Köşkü önünde asılı bir saban bulunmakta olduğu, tahta geçen padişahların, taç giyme merasiminde bahçedeki toprağa ellerini sürerek ziraata olan bağlılıklarını gösterdikleri ifade edilmiştir. Bu saban günümüze kalmamıştır.

NİTELİKLİ AT İHTİYACI “ISTABL-I ÂMİRE”DEN KARŞILANIYORDU

Topkapı Sarayı’nın önemli bir bölümü de saraya ait binek ve yük hayvanlarının barındırıldığı yer olan “Istabl-ı Âmire” ve “Has Ahûr”dur. Osmanlı Devleti’nde, saray ile yönetici askeri sınıfın nitelikli at ihtiyacını karşılamak amacıyla “Istabl-ı Âmire” adıyla doğrudan saraya bağlı olarak kurulmuş bir çiftlik teşkilâtı vardır.  Burası saray hayvanlarına ve bunların takımlarıyla sair hususatına bakar ve bundan başka hayvan yetiştirmek hususunda muhtelif teşkilât ile alâkadar olur. Buranın en büyük âmiri Mirâhûr-ı evvel de denilen birinci Emir-i Ahûrdur.

İstanbul’da başta Topkapı Sarayı olmak üzere şehrin birçok yerinde has ahûrlar vardır. Topkapı Sarayı’ndaki Istabl-ı Âmire, sarayın ikinci kapı girişinin sol tarafındadır. Burada atlardan başka deve, katır gibi yük hayvanları da bulunur. Fatih zamanında Topkapı Sarayı’nın inşa edildiği yıl olan 1478’de Istabl-ı Âmire’de 1 emin, 1 kâtip, 1 kethüdâ, 13 saraç, 26 seyis, 5 nalbant, 5 arabacı, 3 saka, 16 katırcı ile birlikte 50 kadar deve bakıcısı ve 2 eşekçi olduğu anlaşılmaktadır . Bu teşkilât, zamanla büyüyüp genişlemiştir. Saraydaki Has Ahûr’un, padişahın özel dairesini içine alan üçüncü avluya bir girişi vardır. Burada padişaha ve has kullarına ait 200 kadar seçkin at mevcuttur. İki atın bakımı bir seyise verilmiştir. 20. yüzyıl başlarında Topkapı Sarayı’ndaki Has Ahûr binası Harem Ağaları Hastanesi, Bahçıvanlar Koğuşu ve Yakalı Baltacılar Ocağı olarak kullanılmıştır.

GÜLHANE PARKI KORU VE GÜL BAHÇELERİNDEN OLUŞUYOR

Gülhane Parkı, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı’nın dış bahçesidir, içinde bir koru ve gül bahçelerini barındırır,  adını da buradaki gül bahçelerinden alır. Fatih döneminde Hasbahçe olarak kurulduğu ve görevlilerinin bulunduğu kayıtlarda görülür.  Bahçede eşcar-ı gayr-i müsmire (meyvesiz ağaçlar)den oluşan dış mekan süs bitkileri ile o günün zevkine uygun bir peyzaj oluşturulmuştur. Halka kapalı olan bu bahçe saray görevlileri ve yaşayanları içindir. Dış duvarları gayet yüksek olup, surların bir kısmı günümüzde varlığını sürdürmektedir. Surlar Cankurtaran ve Sirkeci’den denize kadar devam eder. Sepetçiler Kasrı surlar içinde olup, padişahın ve saray ahalisinin sandal ile geziye çıktıkları iskele görevini görmektedir. Abdülaziz döneminde şimendifer hattının geçmesi için, bahçenin sahil kısmındaki bölümü tren yoluna bırakılarak, bahçe duvarı bugünkü sınırlarına çekilir.

Bostancı Ocağı, Fatih zamanında Yeni Saray’ın yapımından sonra 1478’de saray bahçesinin bakım ve düzenlemesi amacıyla kurulmuştur. Bostancılar, sarayın dâhil ve haricinde padişahlara ait bahçe ve bostanlarla padişah ve saray hizmetinde bulunan kayıklar ile diğer bir kısım işlerde hizmet eden, geniş teşkilâtı olan önemli bir ocaktır.

Gülhane’deki bahçelerin, kasırların temizliği ve düzenlemesinden sorumlu Bostancı Ocağı’ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük vardır.  Yine aynı ocağa bağlı Bağcılar ve İşlemeciler Ocağı, Hasbahçe’de gerekli yerlere ağaç dikmek ve bakmakla görevlidir. Sebze yetiştirmekle görevli Bamyacılar Ocağı ile matbah-ı amirenin ihtiyacı olan sebze ve meyveyi yetiştirmekle görevli Hasbahçe Ocağı ile diğer görevler için farklı ocaklar vardır.

GÜLHANE PARKI 1912 YILINDA HALKA AÇILDI

Devlet yönetiminin Dolmabahçe Sarayı’na geçmesi ile Topkapı Sarayı ve Gülhane ikinci planda kalır. II. Abdülhamid 1880’lerde Gülhane içinde Çinili Köşk’te kurulmuş olan Müze-i Hümâyûn’un yeterli gelmemesi üzerine, Osman Hamdi Bey’i görevlendirerek ilk modern Türk Müzesi olan Arkeoloji Müzesini kurdurur. Gülhane, 1912 yılında, İttihat ve Terakki yönetiminde dönemin İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil Paşa tarafından bahçe düzenlemesi yapılarak park haline getirilir ve halka açılır.

Nazım Hikmet’in  “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında” diye şiirine konu edinmesi, şiir ve şairi hakkında farklı rivayetlere neden olmuştur. Ancak günümüzde park içinde ceviz ağacı bulunmamaktadır. Ya eskiden var olduğu halde günümüze kalmamış, ya da şair park içinde mevcut olan ve eskiden yalancı ceviz diye adlandırılan aylantus ağaçlarını kastetmiş olacaktır.

Cumhuriyet döneminde halka açık park olarak hizmet veren Gülhane Parkı, Kültür ve Turizm Bakanlığının “Sur-i Sultani” projesi çerçevesinde, “Has Bahçe” olarak turizme ve İstanbul halkına hizmet vermektedir. 2008 yılında İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi ise park içinde bulunan eski Has Ahır binasında açılmıştır.

Istabl-ı âmire Gülhane Parkı tarım tarihi saban ahır