MAYIS-HAZİRAN 2019 / YAPRAK
İnsan-toprak ilişkisi üzerine
Toprak insanlık kültüründe iyiliğin, doğurganlığın, cömertliğin, bereketin, saflığın, temizliğin simgesi olarak benimsenir.
İnsan ile toprak ayrılmaz bir bütündür. İnsanlığın ilk yazılı kaynaklarına kadar uzanır. Gılgamış Destanı’nda insanın topraktan, balçıktan yaratıldığı yazar. Tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında da toprağın, yaratılışın kökeni, kaynağı olduğu bildirilir. İnsan-toprak ilişkisi çok önemlidir ve iyi anlaşılması gerekir. Evrensel kültürün, bu çözümleme yoluyla ulaşılacak bilgiye büyük gereksinimi vardır.
Konunun bu yönünün yanı sıra, toprağın söz konusu değeri ve önemi tarımın, beslenmenin yaşamsal öneminden ve bunu sağlamak için harcanan ağır emekten de kaynaklanıyor. Gerçekten de tarım ve toprak bir yandan kent yaşamını, kültürü, iş bölümünü ortaya çıkarırken, bir yandan da yoğun emek dönemini başlatmıştır.
Anılan ilişki çok boyutludur; dinsel, söylenbilimsel (mitoloji), felsefi, kültürel, toplumbilimsel, insanbilimsel (antropoloji), halkbilimsel (folklor)… Tümünü işlemek makale sınırlarını çok aşar.
İnsanlığın düşün serüveninde (felsefe) yaşamın kaynağını oluşturan temel elementler olarak: hava, ateş, su ve toprak belirlenir. Bu elementlerin birbiriyle ilişkileri de hemen dikkat çekmekte. Dünya mitolojisinde kaostan kosmosa geçişin simgesi olarak vurgulanır toprak. Düzendir, sistemdir, döngüdür. Mısır mitolojisinde ise temel “su”dur ve yine toprakla ilişkilidir (Dr. Mustafa Aça, “Dünya Mitolojilerinde Toprak Simgeciliği”, Kültür Araştırmaları Dergisi, 2018, C. 1, S. 1, s. 23-31). Yeryüzünün birbirinden uzak birçok yerinde ortak yaklaşımların, simge düzenlerinin kayıtlanması ayrıca ilginçtir.
Toprak insanlık kültüründe iyiliğin, doğurganlığın, cömertliğin, bereketin, saflığın, temizliğin simgesi olarak benimsenir. “Doğurganlık” simgesi üzerinden “kadınlık” niteliğiyle koşutluk kurulur. Bunun örnekleri o denli çoktur ki… Tarımla, toprakla erkekten çok kadının içli dışlı oluşu bu yapıdan da kaynaklanmasın?..
İnanç alanına dönersek, Nuh Peygamber Tanrı’nın buyruğuyla yaptığı ve canlılardan aldığı gemiyle yol alışının ardından toprağı arar. Kuşlar önce boş dönerler. Daha sonra sular çekilir, Gemi toprağa ulaşır. Su tek başına yıkım getirmiştir tufan olayında.
Toprak sanatın, edebiyatın da temel konularındandır. Özellikle klasik yapıtların önemli bir bölümünü toprak insan ilişkisi oluşturur. Bu ilginin, ilişkinin de sonlanmayacağı açıktır. Hesiodos’tan L. Tolstoy’a, N. V. Gogol’a, M. Şolohov’a… toprağın biçimlendirdiği insan gerçeğiyle yüz yüze geliriz.
Sanatın, edebiyatın bize gösterdiği bir gerçek daha vardır: Toprak kaynaklı mülkiyet hırsı! Yazın erdemli insanı okura anımsatarak ve gerçeğin çirkin ve güzel yanlarına ayna tutarak iyiliğe, doğruya yöneltir. Sanayileşmenin hemen öncesine kadar egemen ilişki biçimi toprak ilişkileriydi ve mülkiyet çatışmaları da toprak üzerinden yaşanırdı. Sanayileşmenin, kentleşmenin yeni kurumsal yapılar yönünde yoğunlaştığı gerçekse de söz konusu durumu tümüyle ortadan kaldırdığı da söylenemez.
21. yüzyıl (geçmişte yaşanmadığı kadar) bilişim, hız ve değişim çağıdır. Tarihin hiçbir döneminde bu denli kısa süreye, bunca çarpıcı değişimin sığdığı görülmemiştir. Yalnızca telgrafa gözünü açan insanlar, radyoyu, transistoru, insanın Ay’a ayak basışını, renkli televizyonu, cep telefonunu… gördü. Defalarca insansız uzay aracı indirilen, deneyler yapılan, fotoğraflar çekilen Mars’a 2030’lu yıllarda insan gönderilmesi planlanıyor. Yine insansız uzay araçları Satürn’ün uydularına kadar yaklaştırıldı, çözünürlüğü yüksek fotoğrafları incelendi, inceleniyor. Tüm baş döndürücü gelişmelerin yaşanması toprağın önemini azaltmadığı gibi, örneğin Mars’ta beslenme, tarım olanakları konularında çalışmalar sürdürülmektedir.
Dört elementi; hava, su, ateş, toprak elementlerini anımsayalım. Günümüzün bunalıma dönüşmüş çevre sorunlarında havanın, suyun kirlenmesinin, bizi besleyen, üzerinde yaşadığımız toprağa etkisi göz ardı edilebilir mi?
Gelin de Usta Halk Ozanı Âşık Veysel’i düşünmeyin: “Benim sadık yârim kara topraktır.” Yaşamın kaynağı, ölümün yurdu; kara toprak!