MAYIS-HAZİRAN 2019 / GÜNDEM
Kente göçün önlenmesi beklentilerin karşılanmasıyla mümkün
Dr. Öğr. Üyesi Hasan ARISOY
Çiftçilerin kırsal alandan kopma eğilimlerinin altında kırsal alandaki alt yapı eksiklikleri de önem arz ediyor. Özellikle eğitim, sağlık gibi konularda kırsal alana yapılacak yatırımlar son derece kıymetli.
Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonunun (IFAB) kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1946, bütün dünyada “Dünya Çiftçiler Günü” olarak kutlanıyor. Bu günün amacı “çiftçilik” mesleğine ve “çiftçi”lere yönelik konulara, sorunlara dikkat çekmek ve tarımın önemini gündemde tutmaktır. Bu kapsamda Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Hasan Arısoy, dergimiz için Türk çiftçisinin ekonomik ve sosyolojik açıdan genel durumunu, dünya çiftçileriyle kıyaslamalarını içeren bir yazı kaleme aldı.
Tarım, nüfusun beslenmesini sağlamanın yanı sıra milli gelire, istihdama, dış ticarete, tarıma dayalı ve bağlı sanayilere yaptığı katkıdan dolayı sosyal ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip bir sektör olarak kabul ediliyor.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan tahminlere göre dünya nüfusunun 2030 yılında 8,6 milyara, 2050 yılında ise 9,8 milyara ulaşacağı bekleniyor. Dünya nüfusuna her yıl yaklaşık Türkiye nüfusu kadar insan eklenmekte ve Türkiye’de de 82 milyona ulaşan nüfusa her yıl yaklaşık 1 milyon insan katılmakta. Artan nüfus ile birlikte besin gereksiniminin de artması tarımsal sürdürülebilirliğin ne kadar önemli olduğunun açık bir göstergesi.
Tarım, yoğun iş gücü gerektiren bir sektör olup çalışacak insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Bu bakımdan tarımsal sürdürülebilirlik için öncelikle kırsal nüfusa gerek var. Türkiye’de olduğu gibi dünyada da kırsal nüfus azalma eğilimindedir. Günümüzde dünya nüfusu içerisinde kırsal nüfus oranı yüzde 45’e kadar düşmüştür. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre bu oran ABD’de yüzde 18, Fransa’da yüzde 20, Almanya’da yüzde 24, Danimarka’da yüzde 12, Hollanda’da yüzde 8, İtalya’da yüzde 32, Çin’de yüzde 42, Mısır’da yüzde 50’dir. Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildikten sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Bu dönemde yaklaşık 14 milyon olan toplam nüfusun yüzde 76’sı kırsal nüfustur. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2012 yılında toplam nüfus içerisinde kırsal nüfus oranı yaklaşık yüzde 23’e gerilemiştir. Bu dönemde çıkartılan Büyükşehir Belediye Yasası 2014 yılından itibaren yasalaşmış ve kırsal alan tanımlamasında yapılan değişiklik ile resmiyette bu oran yüzde 8 olmuştur. Ziraat Odaları Birliğinin yapmış olduğu bir çalışmaya göre Türkiye, dünyada kırsal nüfus kaybının en fazla olduğu ülkeler arasında yer alıyor.
Nüfusun yerleşim durumu yanında istihdam durumu da son derece önemli. Türkiye’de istihdam oranı (çalışanların aktif nüfus içerisindeki oranı) yüzde 50’nin altında. ABD ve G7 ülkeler grubunda bu oran yüzde 70, AB-28 ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ortalamaları ise yüzde 67 düzeyinde. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için tarım sektörünün, istihdam oranına ve işsizliğin azaltılmasına önemli ölçüde katkısı var.
Haber Görseli
Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi var. Tarımsal faaliyet, bu işletmelerde kendi hesabına çalışanlar, işçiler ve tüm aile bireyleri için bir yaşam biçimidir. Türkiye’de yaşayan her beş kişiden biri kırsal alanda tarımsal faaliyet içerisindedir.
ÇALIŞAN HER BEŞ KİŞİDEN BİRİ TARIM SEKTÖRÜNDE
Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) tahminine göre dünyada 1,3 milyar insan tarımsal faaliyetlerde bulunuyor. Kırsal nüfustaki azalma gibi tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı da azalma eğiliminde. OECD verilerine göre ABD’de toplam istihdam içerisinde tarımsal istihdamın payı yüzde 1,4’tür. Bu oran Fransa’da yüzde 2,6, Almanya’da yüzde 1,3, Danimarka’da yüzde 2,2, Hollanda’da yüzde 2,1, İtalya’da yüzde 3,8’dir. Dünya tarımsal üretimi ve ihracatında ABD ve Avrupa ülkeleri ilk sıralarda yer alıyor. Bu ülkeler bu başarıyı yüzde 5’in altında bir istihdam oranı ile başarmakta. Bu göstergelerden bazı çıkarımlar yapılabilir. Ülkeye ve ürüne göre değişmekle birlikte genel bir ifade ile bu ülkeler, yüksek verimlilik düzeylerine ulaşmıştır. Mekanizasyonda belirli bir seviyeyi yakalamış ve iş gücü gereksinimini asgari düzeye indirmişlerdir. Bu ülkelerde kırsal nüfus oranına göre tarımsal istihdam oranının düşük olması, kırsal alanda alternatif iş olanakları yaratabildiklerinin de göstergesidir.
Türkiye’de zaman içerisinde kırsal nüfus azalması gibi, tarımsal faaliyetlerde bulunanların payı da azalış göstermiştir. Cumhuriyet döneminin başında toplam istihdam içerisinde tarımsal istihdamın payı yüzde 80’ler düzeyinde iken günümüzde yüzde 18,4’tür. Yani yaklaşık çalışan her beş kişiden biri tarım sektöründedir. Ancak rakamlar azalma eğilimindedir. Çünkü Türk çiftçisinin kırsal alanda kalması ekonomik ve sosyal beklentilerinin karşılanması ile mümkündür. Acaba bu beklentiler nelerdir? Ne ölçüde karşılanmaktadır? gibi soruların iyi irdelenmesi gerekir.
YAKLAŞIK 3 MİLYON TARIM İŞLETMESİ VAR
Öncelikle her üretim faaliyetinde olduğu gibi tarımsal faaliyette de ilk hedef en yüksek kâra ulaşmaktır. Türk çiftçisinin de temel amacı, kârlı bir faaliyet sürdürmektir. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi vardır. Tarımsal faaliyet, bu işletmelerde kendi hesabına çalışanlar, işçiler ve tüm aile bireyleri için bir yaşam biçimidir. Ancak Türkiye’nin ürettiği zenginlikten kırsal kesim aynı düzeyde pay alamamaktadır. Türkiye’de 2018 yılı TÜİK verilerine göre kişi başına düşen milli gelir 9 bin 632 dolardır. Bu rakam 2018 yılında üretilen bütün mal ve hizmetlerin toplam parasal değerinin 82 milyona bölünmesi ile bulunmaktadır. Şüphesiz bu rakam, her vatandaşa eşit dağılmayan, kişi başına düşen ortalama bir değerdir. Türkiye’de kırsal alanda kişi başına düşen milli gelir ise ortalamanın yaklaşık üçte biri olup 3 bin doların altındadır.
Kişi başına düşen milli gelir dışında, çiftçilerin satın alma gücünde ve ekonomik refahındaki değişmeleri izlemek amacıyla “iç ticaret hadleri” kavramı kullanılmaktadır. Çiftçinin eline geçen fiyatlarla, çiftçinin sanayi kesimine ödediği fiyatlar arasında oluşan makasın hareketleri, sanayi sermayesi ile çiftçi arasındaki bölüşüm ilişkilerinin seyrini belirler. Belirli bir temel yıla göre çiftçinin yetiştirerek piyasaya arz ettiği ürünlerin fiyatları, bu sınıfın kendi tüketim ihtiyaçları için veya ürettiği malları yeniden üretmek için satın aldığı maddelerin fiyatları ile karşılaştırılmakta ve örneğin çiftçinin sattığı malların fiyatlarında bir düşme görülmüş ise bundan çiftçilerin bir gelir ve refah kaybına uğradığı anlamı çıkarılmaktadır. Türkiye’de zaman içerisinde dalgalanmalar olsa da iç ticaret hadleri genellikle tarımın aleyhine gelişmiştir.
Tarım, birçok risk ve belirsizlik içermesi ve yaşamsal önemi nedeniyle stratejik bir sektör olarak kabul görmektedir. Bu nedenle tarım, her toplumda çeşitli destekleme araçları ile korunmaktadır. Türkiye’de de çeşitli uygulamalar ile tarıma 2018 yılında 14,5 milyar TL destekleme yapılmış, 2019 yılında ise 16,1 milyar TL destekleme bütçesi belirlenmiştir. Destekler büyük ölçüde çiftçi gelirlerini artırmaya yöneliktir.
Kırsal alanda yapılacak değerlendirmelerde işin ekonomik boyutu kadar sosyolojik boyutu da önemlidir. Çiftçi ve ailelerinin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmeden tarımsal sürdürülebilirliği sağlamak zordur. Tarımda çalışıp bir sosyal güvenlik kapsamında olmayan üreticilerin oranı yaklaşık yüzde 85’tir. Bu oran kadınlarda daha da yükselmekte.
Tarımda işçilik ücreti yapılan işe, bölgeye, işçinin cinsiyetine göre değişmekle birlikte 2018 yılında çeşitli çalışmalara göre yaklaşık günlüğü 100 TL iken, yabancı tarım işçilerinin yoğun olduğu bölgelerde yaklaşık 50 TL’dir. Bu durum da yerel iş gücünün kırsal alandan şehirlere kaymasını hızlandırmaktadır.
KIRSAL ALANDA YAŞAYANLARIN YAŞ ORTALAMASI 55
Çiftçilerin kırsal alandan kopma eğilimlerinin altında kırsal alandaki alt yapı eksiklikleri de önem arz ediyor. Özellikle eğitim, sağlık gibi konularda kırsal alana yapılacak yatırımlar son derece kıymetlidir. Kırsal nüfusu yerinde tutarak kalkınmayı sağlayabilmek için alternatif iş olanaklarının artırılması ve tarıma dayalı sanayilerin geliştirilmesi son derece önemlidir. Kırsal alandan ve tarımsal faaliyetten kopmalar genç nüfusta daha belirgin hale gelmiştir. Kırsal nüfus hızla yaşlanmaktadır. Türkiye’de yaş ortalaması 32 iken, kırsal alanda yaşayanların yaş ortalaması 55’tir. Maalesef genç çiftçiler, şehirde yaşamak uğruna daha düşük bir gelir düzeyine bile razı olmaktadır. Bu durum kırsaldaki itici faktörler ile şehirlerdeki çekici faktörlerin neticesidir. Üreticiler ile yapılan görüşmelerde bu durumun sosyal boyutları öne çıkmaktadır. Örneğin tarımsal faaliyet ile uğraşan genç bir çiftçinin evlenip bir yuva kurması zorlaşmıştır. Çiftçilik, toplum nazarında geçerli bir meslek olarak görülmemektedir. Bu nedenlerle gençler kırsal alanda yaşamaya ve tarımsal faaliyet ile uğraşmaya soğuk bakmaktadır.
Sonuç olarak; çiftçiler sosyal ve ekonomik gerekçeler ile tarımsal faaliyetten uzaklaşmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı, üretim planlaması ile tarımsal ürünlerdeki arz-talep dengesini sağlamak ve diğer tarımsal iyileştirmeleri gerçekleştirmek için belirlenen bütçe çerçevesinde çeşitli destekleme araçları ile üreticileri yönlendiriyor. Ancak tarımsal faaliyeti ek gelir olarak gören çiftçilerin üretim kararlarında desteklemelerin önemi azalmakta ve tarımı yönlendirmek güçleşmektedir. Bu nedenle verimi, üretimi ve çiftçi gelirini artıran destekleme politikaları son derece önemli olup insan odaklı politikalar da geliştirilmelidir. Tarım politikaları ile kırsal kalkınma politikaları birbirini tamamlayıcı nitelikte olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözü unutulmamalı ve gerçekten çiftçiye hak ettiği değer verilmelidir.