Diğer üretim ve pazarlama tekniklerine göre kooperatif tekniğinin üstünlüğü, ülkemiz ve başarılı ülkelerdeki sağlıklı gıda üretimi uygulamaları arasında göze çarpan temel farkın, kooperatifçiliğin kendi dinamikleri gereği otokontrolü sağlayan bir örgütlenme yapısı bulunmasıdır.
Sağlıklı gıda üretimi ve pazarlaması “şirketler” marifetiyle yapılmak istenildiğinde, bu örgüt yapısı ekonomik motivasyon olarak “kar maksimizasyonu” ve “sermayedarın kazanması” modunda hareket etmekte iken; aynı iş “kooperatifler” aracılığıyla yapıldığında ekonomik motivasyon olarak “maliyetlerin azaltılması” ve “üretici ortağın kazanması” şeklinde bir hareket tarzını alır.
Kooperatif örgütlenme biçiminde ortaklık şartlarının belirlenmesi ana sözleşmeyle kooperatifin kendisine bırakıldığından “yalnızca o ürünü üretenlerin ortak olduğu” veya “yalnızca o havzadaki üreticinin ortak olduğu” gibi bir iç disiplini bulunur.
Kooperatifler; demokratik yönetimleriyle, sorumluluk, eşitlik, adalet, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerin kılavuzluk ettiği girişimler olarak diğer işletmelerden ayrılırken etkinliklerinin merkezine insanı koyarlar. Bu nedenle, kooperatifçilik, bireylerin ve toplumun ekonomik ve sosyal kalkınması açısından önemlidir.
Sonuçta kooperatifler, şirket veya dernek statüsündeki (üretici birlikleri, odalar vs.) yapıların tamamından farklı olarak, sağlıklı gıda üretimine elverişli, ekonomik ve sosyal dinamiği bulunan örgütlenme yapısı olarak karşımıza çıkar.
Sağlıklı gıda üretimi ve bu gıdaya erişim hususunda başarılı ülke uygulamalarına bakıldığında da kooperatifçilik diğer üretim tekniklerinden açık ara öndedir.
Kooperatifçilik “karşılıklı yardımlaşma, dayanışma ve kefalet” esasına dayanan bir yönetim şekli olup, kimilerinin anladığı gibi sadece yapı ya da tarımda değil “karşılıklı” iş birliği gerektiren tüm alanlarda uygulanabilir bir modeldir. Kooperatifleri diğer şirketler, dernekler, üretici birlikleri ve sair tüm organizasyonlardan ayıran önemli fonksiyonu “içinde bulunduğu sektöre göre ya arzı ya da talebi toplulaştırarak” maliyeti azaltması, bu maliyet avantajını da kooperatifin ortağına ve topluma yansıtmasıdır. Kaldı ki, konuyu “tek başına yapamayacağımız bir işi elbirliği ile yapmak” olarak okuyup anladığımızda her sektörde kooperatiflerin çözüm üretebilmesi mümkün görünmektedir.
Adını bugünkü modelden alan, ancak ilhamı kendi medeniyet tarihimizde var olan kooperatiflerimiz, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasına önemli katkıları olabilecek bir ortaklık türüdür.
Ülkemizde kooperatifçilik sayısal anlamda gelişme göstermekle birlikte ekonomik, sosyal ve toplumsal fonksiyonlar yönünden istenilen noktada değildir. Bugün 8 milyondan fazla insanımızın ekonomik faaliyetlere katılmasını sağlayan kooperatifçilik sisteminin daha etkin ve verimli bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun kendi iç dinamiklerinde sorunları çözmekten çok sorun çıkaran bir yapısı bulunuyor. (Söz konusu Kanun 1969 tarihinde Türk Ticaret Kanunu’ndan ayrılarak bağımsız bir kanun haline gelmesine karşın esasen 1953 tarihli Ticaret Kanunu’nun kurgusunu barındırmaktadır.)
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçildikten sonra, başta bakanlıklar olmak üzere aynı işi yapan birimlerin tek çatı altında toplanması şeklinde açıklanabilecek “kamunun fonksiyon odaklı yeniden yapılandırılması”na karşın; kooperatifçilik alanında Ticaret Bakanlığı (Esnaf, Sanatkarlar ve Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, 12.000 kooperatif), Tarım ve Orman Bakanlığı (Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 11.000 kooperatif) ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının (Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü, 25.000 kooperatif) sorumlu tutulmaları, idarenin kooperatifçilik alanında çözüm üretme imkan ve kabiliyetinden, gelinen bu aşamada uzak olduğu ve vatandaşın bu alanda kamudan alması gereken hizmetlere ulaşamadığı değerlendirilmektedir.
Kooperatifleri sosyal ve ekonomik kalkınmamızı destekleyecek ve güçlendirecek aktörler haline getirmek için, bu alanda yeniden yapılanma süreci yürütülmelidir.
Anayasamızın 171. maddesindeki aynen ifadeyle “millî ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılması ve tüketicinin korunmasını” amaçlayan “Kooperatifçiliğin geliştirilmesi” başlığı altındaki politikaların, esasen uyumsuz ve dengesiz görev ve yetki dağılımı nedeniyle yürütülemediği gözlemlenmektedir. Bu nedenle, kooperatifçilik konusunda politika üretebilmek ve yürütebilmek için, tür ayrımına gidilmeksizin tüm kooperatiflerin bir bakanlık çatısı altında toplanması şarttır.
Kooperatifçiliğin dünyadaki uygulama alanlarını incelediğimizde, ülkemizde de geliştirilebilecek alanlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır:
-
Gıda fiyatları konusunda “üreticiden tüketiciye doğrudan köprü” görevini üstlenebilecek işletme formu kooperatiftir.
-
Ülkemizde istihdamın artırılması noktasında kurumsal çözüm, emek arzında çok çalışanın çok, az çalışanın az ücret almasına dayalı Mondragon kooperatifleri de denilen istihdam kooperatifleridir.
-
Yenilenebilir enerji kooperatifleri, bireysel enerji üretimi kapasitesini toplulaştırarak enerji ve dış ticaret açığının giderilmesine ciddi katkılar sağlayabilecek potansiyeli haizdir.
-
Sağlıklı gıdaya erişim hususunda “temin tevzi kooperatifi modeli” maliyetleri azaltan bir yapıya sahip olup, aynı zamanda bu erişimi ucuzlatan ve sonuçta bu faydayı toplumun her kesimine yansıtabilecek bir etkisi vardır.
-
Tüketim kooperatiflerinin en bilinen marka örneği Migros-İsviçre örneği olup, hem üreticiler hem de tüketiciler bu kooperatife ortaktır. Benzer bir kooperatifin ülkemizde de kurulması halinde “zincir marketler” karşısında ciddi bir rekabet unsuru olacaktır.
-
Sigortacılık alanında mutual sigortacılık (kooperatif sigortacılığı) tekniği uygulandığında, toplanan fonlar tamamen yerli ve milli kaynak oluşturmaktadır.
-
Karz-ı hasen uygulamasının tek tüzel kişilik formu kooperatif şeklindedir.
-
Taşımacılık konusunda neredeyse tüm dünyada “korsan” olarak nitelendirilen aplikasyon taşımacılığının alternatifi, yasal taşımacıların kuracağı kooperatif işletme modelidir.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, geldiğimiz noktada kooperatifçilik sisteminin ülkemizde büyük bir itibar suikastına uğradığı açıktır. Bu itibarın geri edinilmesi ülkemizin geleceği için kaçınılmazdır.
Kooperatifler Kanunu’nun özellikle yönetim ve denetim kurulunu ilgilendiren maddeleri, profesyonel yönetimi ve kooperatif yönteme itibar sağlayacak etkili bir denetimi engellemektedir. Bu durum, kooperatiflerin kötü yönetilmesine sebep olmakta, kooperatif sektörünün itibarsızlaşmasına ve güven kaybına neden olmakta vb. sonuçta insanları bu alandan uzaklaştırmaktadır.
Kooperatiflerde, yönetim ve denetim organlarının profesyonelleştirilmesi ile üst birliklerinde oluşan bilgi ve kaynak birikiminin kooperatiflere yansıtılmasına dönük hususlarda Kooperatifler Kanunu’nda acil olarak yapılabilecek yasal düzenlemeler, başarılı bir kooperatifçilik profili çizebilmemize zemin oluşturacaktır.