bütün paydaşların verdikleri hizmet karşılığında hak ettikleri geliri almaları ve aralarında karşılıklı dengelerin korunması gerekmektedir. Değer zincirinde yer alan paydaşların güçlerine göre büyüklükleri ve pazarlama sürecinde fiyat oluşumuna etkileri farklılaşmaktadır. Bu denge kurulamadığı zaman tarla ile market arasında ciddi fiyat farkı oluşmaktadır.
Üreticinin bilhassa küçük aile çiftçisinin bu sistem içinde tek başına mücadele edebilmesi mümkün değildir. Her geçen gün liberalleşen piyasalarda artan pazar baskısı karşısında rekabet edebilmek için, kendisi gibi diğer küçük çiftçiler ile güç birliği kurmaları gerekmektedir. Piyasada uygun fiyatı bulabilmeleri, üretimlerini yönlendirebilmeleri, standartlara uyabilmeleri ve alıcılar karşısında güçlü olabilmeleri için üretici örgütleri altında birleşmek, sürekli devinim ve değişim içinde bulunmak zorundadırlar. Üretici örgütleri özellikle kooperatifler, üreticinin piyasada rekabet avantajını arttırıcı ve pazar imkânlarını geliştirici bir güce sahiptir. Üretici bu gücü iyi kullanılabilirse, değer zincirinde etkinliği arttırılabilir.
Yapılan araştırmalara göre üreticilerin tarımsal örgütlerden en önemli beklentisinin piyasa fiyatından daha ucuza girdi temini ve piyasa fiyatından daha yüksek fiyatta ürünlerinin pazarlanması olduğu tespit edilmiştir. Aslında ülkemizdeki tarımsal örgütlerin neredeyse tamamı pazarlama alanında çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. İster ekonomik, ister mesleki ve sosyal amaçlı olsun bütün üretici örgütlerimiz, kuruluş ana sözleşmelerinde kendilerine verilen yetkilere dayanarak mutlaka pazarlama işleri ile uğraşmaktadırlar. Bu durum hayvansal üretim alanında kendini bariz şekilde göstermektedir. Sahada et ve süt pazarlamasında benzer faaliyetlerde bulunan farklı kanunlara göre kurulmuş, farklı türlerde dokuz bine yakın üretici örgütü bulunmaktadır.
Ülkemizde hayvansal ürün pazarlama konusunda, hiç olmazsa çiftçinin bir sorunu olmaması gerekmektedir. Fakat uygulamada durum arzu edildiği gibi değildir. Örgütler arası rekabet, çiftçiye daha iyi hizmet getirmek yerine, piyasada birbirlerinin fiyatlarını kırmak şeklinde olmaktadır. Aslında doğrudan pazarlama konusunda en geniş kanuni yetkiye sadece kooperatifler sahiptir ve bu hak ilk kooperatiflere verilmiştir. Bu nedenle piyasada birçok ürünün pazarlamasında kooperatifler ağırlıklı olarak ciddi etkiye sahiptirler. Kooperatifler arasında adından da anlaşılacağı üzere, Tarım Satış Kooperatifleri pazarlama konusunda ihtisaslaşma bakımından öne çıkmaktadırlar. Tarımsal pazarlamada faaliyet gösteren mevcut kooperatiflerimiz, bağlı oldukları Bakanlıklara ve mevzuata göre ortakları ile bulundukları bölgedeki diğer çiftçilerin ürünlerini doğrudan pazarlayabilmektedirler.
GARANTİLİ FİYAT İÇİN SÖZLEŞMELİ ÜRETİM MODELİ
Gelişmiş ülkelerin çiftçileri, ürünlerini en iyi fiyatla satabilmek için kooperatifler tarafından işletilen mezatlarda mallarını bir araya getirip tek elden birçok alıcıya satmaktadırlar. Garantili fiyat için ise sözleşmeli üretim modeli öne çıkmaktadır. Bunun en iyi örneği AB’deki kooperatif tabanlı Üretici Örgütü (Producer Organisation-PO) adı verilen yapılardır. Her yıl yenilenen 5 yıllık üretim ve pazarlama planları yapan bu örgütler, bulundukları bölgede üretimin önemli bir bölümünü pazarın taleplerine göre üretmekte ve pazarlamaktadırlar. Böylece hem üretici emeğinin karşılığını almakta, hem de sektörde tüketiciye kadar uzanan her aşamada yer alan paydaşlar ihtiyaç duydukları ürünlere daha uygun fiyatlar ile ulaşabilmektedirler. Üretici örgütü sorumluluğunda “sözleşmeli üretim” ile toplu satım yapmak, ortakların ürününü daha iyi fiyatla satabilmek için alıcılar ile pazarlık yapabilme imkânı sağlamaktadır. Üstelik alıcılara da daha kaliteli ürüne, zamanında ve uygun fiyatla ulaşabilme fırsatı vermektedir. Yani herkesin kazandığı bir sistem kooperatifler sayesinde işletilebilmektedir. Bu modelin işletilmesiyle yeni kazanç imkânlarına da ulaşmak mümkündür. Pazarlamaya yönelik basit işlemler yaparak ürünün katma değeri birkaç misli arttırılabilmektedir. Örneğin ürünü işleyerek, ambalajlayıp paketleyerek, depolayarak, lojistiğini sağlayarak daha iyi fiyatla satış yapılabilmektedir. Ama daha fazla kazanç için coğrafi işaretli, sertifikalı üretim yaparak markalaşmaya gidilebilmektedir. Bugün dünyada ve AB’de birçok kooperatif markası pazarda büyük paya sahiplerdir.
KOOPERATİFLER ÇİFTÇİ ADINA DEVREYE GİRMELİ
Ülkemizde ciddi miktarda üretici örgütü bulunmasına karşın, bunlar arasında markalaşmış, piyasaya önemli ölçüde hakim olanların yeterli sayıda olduğu söylenemez. Neyi, ne zaman, nerede, ne kadar, ne kalitede, hangi standartta ve en az maliyetle, nasıl üretebilirim, üretim sonrasında ise bunu kime, en iyi fiyatla, nasıl satabilirim sorularına cevap oluşturabilecek uzun vadeli “Üretim ve Pazarlama Planı” hazırlayabilecek kabiliyette üretici örgütü neredeyse yok denecek kadar azdır. Benzer şekilde mezat sistemlerinde de sadece birkaç ürün ile sınırlı kalınmıştır. Sözleşmeli üretim nispeten daha yaygın yapılmakta ise de taraflar, özellikle de çiftçiler sonuçtan memnun değillerdir. Burada ülkemiz adına dikkat çeken husus, her iki uygulamada da üretici örgütlerinin neredeyse hiç aktif rol almamalarıdır. Uygulamalardaki mevcut sorunların çözümü ve sözleşmelerin denk taraflar arasında yapılabilmesi, AB’de olduğu gibi üretici örgütlerinin çiftçi adına devreye girmesi ile sağlanabilir. Çünkü bu sistemlerin işletilebilmesi ve pazarlamada yukarıda sayılan katma değer arttırıcı faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi, çiftçinin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar pahalı ve zordur.
Devletin bu tip girişimleri desteklemeye yönelik kooperatiflere öncelik tanıdığı krediler ve hibeler bulunmaktadır. Buna ilaveten yine neredeyse yüzde 50’sini hibe olarak fon vermeye çalışan birçok özel ya da uluslararası kurum bulunmaktadır. Fakat bu imkânlar çiftçi tarafından tek başına yeterince kullanılamamaktadır. Bu kredi ve hibelerin sözleşmeli tarım yapan üretici örgütlerine ilave avantajlar ile verilmesi ve yüzde 50 hibeli sigortalara sözleşmelere yönelik yenilerinin eklenmesi ile sisteme bir hareketlilik getirilebilir. Bu şekilde ülkemizdeki üretici örgütlerinin AB’deki emsalleri gibi piyasada ürün pazarlamasında etkin olmaları kısa süre içinde mümkün olabilir.
Sonuç olarak, üretim ve pazarlama planı yapabilen üretici örgütleri, piyasayı fiyat açısından yönlendirebilecek kadar yeterli miktar ve kalitede ürünü pazarlayabilirler. Böylece piyasada rekabet avantajı yakalamak için değer zincirinde katma değer arttırıcı faaliyetlerde bulunabilirler. Hatta üretici örgütleri, pazarlamada yeni trend olarak adlandırılan girişimcilik faaliyetlerinde bulunabilirler. Örneğin: kırsal turizm ve el sanatları alanlarında işletmeler kurabilir ya da kurulmuş olan işletmelere iştirak edebilirler. Blockchain ve yerel gıda merkezleri (local food hubs) gibi gıda değer zincirini kısaltabilecek oluşumlarda bulunabilirler. Elektronik ticaret yöntemleri kullanarak daha fazla müşteriye ulaşabilirler. Çevreye duyarlı, sosyal refahı dikkate alan sürdürülebilir pazarlama yöntemleri uygulayarak bilinçli tüketici açısından cazip hale gelebilirler. Üretici açısından yeni gelir kaynağı olabilecek bu yeni eğilimlere yönelik girişimler, güçlü üretici örgütleri ile gerçekleştirilebilir. Hali hazırdaki bu kadar alt yapı varken, mevzuat açısından bir engel bulunmazken, desteklemeler de doğru kullanılabilirse, ülkemizdeki üretici örgütleri, özellikle de kooperatifler pazarlamada AB’deki emsalleri kadar etkili işler başarabilirler.