MART-NİSAN 2020 / KAPAK KONUSU

Küçükbaşta damızlık ihtiyacının tamamını yurt içinden karşılıyoruz


Müge ÇEVİK     İbrahim BAĞCI 

13.03.2020 


Tarım Orman Şûrası’nda, küçükbaş hayvancılıkta ıslah çalışmalarının artırılması, kırmızı et tüketiminde de küçükbaş hayvan eti tüketimin özendirilmesi ve pazar payının artırılmasına yönelik kararların ardından, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) hali hazırda sürdürdüğü çalışmaları daha da yoğunlaştırmaya başladı. Küçükbaş hayvancılık konusunu işlediğimiz bu sayımızda, başta ıslah olmak üzere küçükbaş hayvancılığa ilişkin yapılan AR-GE çalışmaları, yürütülen projeler ve ülkemizdeki küçükbaş hayvancılığın genel durumunu görüşmek üzere Hayvancılık ve Su Ürünleri Araştırmaları Daire Başkanı Dr. Ali Ayar ile bir araya geldik.

TAGEM’in küçükbaş hayvancılığı geliştirmek ve ıslaha yönelik çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Küçükbaş hayvancılık konusunda AR-GE fonksiyonumuz gereği enstitülerimizle beraber araştırmalar yürütüyoruz. Sahadaki sorunları çözmeye yönelik, yetiştirmeyle, barınaklarla, teknoloji üretmeyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Küçükbaş ve büyükbaşla ilgili yaptığımız en büyük ve sahada en öne çıkan faaliyet, hayvan ıslahı konusundaki çalışmamız. Projenin ismi “Halk Elinde Hayvan Islahı Ülkesel Projesi”dir. 2019 itibariyle 60 ildeki üreticilerimizle, onların işletme şartlarında çalışıyoruz. 23 koyun ve 7 keçi ırkı ile 180 proje ve 1 milyon 100 bin anaç materyal proje kapsamında. Üretici, birlik, 150’ye yakın üniversite hocası, enstitü uzmanı ve il müdürlüklerinin işin içinde olduğu örnek bir saha çalışmasıdır.

Hayvancılığın önemli problemlerinden birisi,  damızlık konusudur. Kaliteli damızlık tüm dünyada ıslah programlarıyla elde edilir. Islahta hayvanların ıslaha yönelik verilerinin kaydedilmesi gerekir. Hayvanlarla ilgili nesiller boyu alınan kayıtlara göre o hayvanlarla ilgili bir sonraki dönemde damızlık olarak kullanılıp kullanılmayacağına karar verilir. Bunun bir veri toplama ve kayıt süreci vardır, bir de bu verilerin bilimsel olarak değerlendirilerek hayvanların damızlık olarak sınıflaması süreci söz konusudur. Bu süreçlerin tamamının bilimsel esaslara göre yürütülmesi gerekir. Biz şu anda bunu yapıyoruz.

Geçmişten beri “yerli ırklarımızın tamamı düşük verimli, işe yaramaz” şeklinde ön yargılar var. Ama bu proje ile bu ön yargı da yıkılmış oldu. İl Müdürlükleri, koyun keçi il birlikleri bu işin içinde. Üniversite hocaları ve enstitülerdeki uzmanları, proje lideri olarak görevlendiriyoruz. Ayrıca bahsettiğim ıslaha yönelik verilerin alınması için yaptığımız sözleşme gereği bir teknik personel istihdam ediyoruz. Yani vatandaşın kayıtları kendisinin tutmasının oluşturabileceği sorunları aşabilmek için teknik eleman görevlendiriyoruz. Bu teknik elemanlar vasıtasıyla ıslahla ilgili verileri topluyoruz. Üniversite ya da enstitüdeki liderlerimiz de hem sahada eğitim yaparak hem de bu teknik elemanları kontrol ederek bu verilerle ilgili bilimsel değerlendirmeleri yapıyor. Böylece tüm hayvanların damızlık değerlerini ortaya çıkarıyorlar. Kısacası, daha önce vatandaşların subjektif gözlemine dayalı olarak ya da atadan dededen kalma deneyimine dayalı damızlık seçme işi bilimsel bir temele dayandırılmış oluyor.

YERLİ IRKLARIMIZ YABANCI IRKLARLA YARIŞABİLİR DÜZEYDE

Bu çerçevede yerli ırklarımızın kalitesindeki artıştan bahseder misiniz?


Küçükbaş hayvancılıkta projemiz 15 yıldır uygulanıyor. Yerli ırklarımızın tamamının et, süt, yavru verimi, doğum ağırlığı, sütten kesim ağırlığı ve yaşama gücündeki artış gibi konularda dünyadaki diğer ırklardan geri kalmadığı, yarışabilir olduğu görüldü. Yavru veriminde ikizlik üçüzlük de genelde önemli artış oranlarına ulaşılmıştır. Mesela İvesi koyunu geleneksel çok bilinen koyunumuzdur. Geçen sene üçüz doğuran hayvanımız bu sene beşiz doğurdu. Yani ikizlik oranı da yaşama gücü de süt verimi de arttı. Biz bunu Güneydoğu Anadolu illerimizde yani doğal yaşama alanlarında yapıyoruz. Bahsettiğim gibi bu çalışmalar her ırkın doğal yetişme ortamında, coğrafyasında yürütülüyor.

Üniversitelerde lisans düzeyindeki kitaplarda yerli ırklarla ilgili bilgilerin tamamen güncellenmesi gerektiği ortaya çıkmış oldu. Şu an geldiğimiz nokta itibariyle koyun ve keçi ırklarımızın tamamında ülkemiz kaliteli damızlık ihtiyacının tamamını karşılayabilecek durumda. Bu konuyu Sayın Bakanımıza brifing verirken arz ettik. Zaman zaman Bakanlığımızın damızlık dağıtılan organizasyonları oluyor. Bizim önerimiz şu: hayvan materyalleri dağıtımlarında kaynak bu proje olmalıdır.  Proje ile tüm koyun ve keçilerimizde kaliteyi ve verimi artıracak tarzda damızlıkların tamamını karşılayabiliriz.

Haber Görseli

Ayrıca mevcut ırkların ıslahla verimleri artırılırken yeni koyun ırkları da geliştirmeye çalışıyoruz. Afyonkarahisar’da yerli bir etçi koyun tipi geliştirmeyle ilgili çalışmaların ilk sonuçlarını almaya başladık. Bu belli bir düzeye ulaştığında kamuoyuna duyuracağız. Yani hem yerli ırklarımızın verimlerini artırıyoruz, bunların damızlıklarını kendi sistemi içinde üretmesini sağlıyoruz hem de et üretimi konusunda performansı daha yüksek olan ırklar geliştirmeye çalışıyoruz.

İthalat, sadece mevcut ırklarımızda olmayan bazı özelliklerin kazandırılması için düşünülmelidir. Irklarımız ile elde edilebilen verim performansları için başka ırkların ithalatı doğru değildir. Çünkü ithal ırklarda iklime uyum, hastalıklara direnç, geldiği coğrafyadaki verimlere ulaşamama gibi sıkıntılar oluyor.

HİBRİT SAĞIMCI

Islah dışında da yaptığımız önemli çalışmalar var. Özellikle yayla ve meralarda koyun keçi sağımı büyük bir problemdir. Sosyal medyaya da yansıdı. TAGEM olarak  güneş enerjisi ile çalışan kendi kendini temizleyebilen ve soğutma tankı olan bir prototip sağım makinesi geliştirdik. Buna da “Gezen Hibrit Sağımcı” adını verdik. İki tane prototip oluşturduk. Bununla ilgili tanıtımları yapıyoruz. Bu seri üretime geçtiği zaman sağlıklı bir süt sağımı olacak. Daha ekonomik, hızlı ve soğutma tankı olduğu için daha sağlıklı bir zincirle tüketiciye ulaşması sağlanmış olacak.

Bu işin bir de dışa bağımlılıkla ilgili şöyle bir kısmı var. Islahta ebeveyn testlerinin yapılması yani kaydedilen ebeveynlerin zaman zaman doğrulanması gerekiyor. Bunu test eden kitlerin tamamı ithal ediliyordu. Şu anda da sığır ve koyunlarda bu kitlerin geliştirilmesiyle ilgili son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla bunlarla ilgili de ebeveyn teşhisine yönelik kitler Türkiye’de üretilecek duruma geliniyor.

KUZU OĞLAK ÖLÜMLERİ YÜZDE 1-2’YE DÜŞTÜ

Projede ıslah dışında yapılan faaliyetler nelerdir?


Sadece ıslah yapmıyoruz; vatandaşa besleme, fiziki koşullar, kuzu ve oğlak besleme ve bakımıyla ilgili eğitimler de veriyoruz. Bu çerçevede yaşama güçlerinde önemli bir artış oldu. Ayrıca kuzu ve oğlak ölüm oranları yüzde 10-15, hatta daha yüksek iken, yüzde 1-2 düzeyine kadar indi. Yüzde 10’un altı genelde iyi olarak görülür ama proje kapsamındaki hayvanlarımızda yüzde 1-2 düzeyine düşürdük. Bu da önemli bir başarıdır.

Bu proje 5 yıllık dilimler halinde değerlendirilmek üzere yürütülüyor. 5 yılın sonunda herhangi bir gelişme olup olmadığı vatandaşın bu konuda gayreti olup olmadığına göre bir sonraki 5 yıl tekrar planlanıyor. Gerekirse bazı projeler birleştiriliyor ve gelecekle ilgili projeksiyonlar yapılıyor. Yani vatandaşımız bir kere projeye girdiyse sonsuza kadar kalacak diye bir şey yok. O performansı göstermiyorsa, kayıt tutmayla ilgili sıkıntı varsa bunlarla ilgili hem dönem içerisinde hem dönem sonunda değerlendirme yaparak daha iyi giden üreticilerin önünü açıyoruz.

Bir de sayısı az olan kaybolmak üzere olan hayvan ırklarımızla ilgili de koruma programları yürütüyoruz. Vatandaşımızın elinde o hayvanları başka ırklarla karıştırmama, muhafaza etme, sayısını azaltmama koşuluyla bir sözleşme yapıyoruz ve her yıl destekleme bütçesinden bir para veriyoruz ve o hayvanların kaybolmamasını sağlamış oluyoruz.

Haber Görseli

23 KOYUN 7 KEÇİ IRKIMIZ VAR

Ülkemiz için en uygun küçükbaş hayvan ırkları hangileri ve bunların üretim ve tüketimini artırmak için yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?


23 koyun 7 keçi yerli ırktan bahsediyoruz. Bunlar zaten yüz yıllardır bu ülkenin coğrafyasına adapte olmuş yerli ırk hayvanlar. Mesela bir Karayaka koyunu, Karadeniz Bölgesi’nin dışında göremezsiniz. Çünkü doğal yaşadığı coğrafyadır. Bir Akkaraman’ın Orta Anadolu’dan başlayarak Sivas’a kadar giden bölgede yayılmıştır. Mor karaman Doğu Anadolu’da yayılmıştır. Merinos Marmara, Ege, kısmen İç Anadolu’da yayılmıştır. Zaten bunlar coğrafi olarak dayanabileceği ya da adapte oldukları bölgelerde yaşıyorlar, bu konuda bir sıkıntı yok. Alıp başka bölgeye götürdükleri zaman uyumsuzluk olabiliyor. Yani aynı ülkede bile coğrafya değiştiğinde hayvanlarda sıkıntı olurken, yurt dışından gelenlerde nasıl bir sıkıntı olacağını takdir edersiniz. Bunu vatandaşlar da görebiliyor. Bu yüzden vatandaşın dışarıdan bir damızlık koyun talebi de çok fazla değil, kısıtlı.

3. Tarım Orman Şûrası’nda küçük ve büyükbaş hayvancılıkta halk elinde ıslah ve benzeri projelerle yerli ırkların muhafazası ve ıslahına yönelik çalışmaların artırılmasına kararı alındı ve bu konuda da TAGEM görevlendirildi. Bu çerçevede yapılması planlanan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Ülkemizdeki tüm hayvan genetik kaynaklarını korumak ve sağlıklı gıda üretimine yönelik tüm büyük ve küçükbaş hayvanları bir program içine alarak Şûra kararları çerçevesinde 4 yıllık planlamamızı yaptık ve Sayın Bakanımıza arz ettik. İlk planda hem bütçeleme hem hayvan sayıları olarak 2020-2024 planlamamızı yaptık ve gönderdik. Bu dört yılda sistemi genişletmeyi, hayvan sayısını, proje sayısını arttırmayı planladık. Dolayısıyla 2020’den itibaren 2005’ten beri yürüttüğümüz uygulamaları daha da genişleterek daha yoğun şekilde devam ettireceğiz.

Haber Görseli

Şûrada, kırmızı et sektöründe küçükbaş hayvan eti tüketiminin özendirilmesi ve pazar payının artırılması yönünde de bir karar alındı. Buna yönelik hedefler belirlendi mi? Bu kapsamda neler yapılması planlanıyor?

Toplamda 1 milyon 180 bin ton civarında olan kırmızı et üretimimizin 1 milyon ton civarı büyükbaştan 180 bin ton civarı da küçükbaştan elde ediliyor.  Gerçek olan şu ki, küçükbaştan kırmızı et üretimimiz az görünüyor. Küçükbaş varlığımıza göre bu üretim miktarı çok az. Burada “kasaplık güç” dediğimiz toplam hayvan sayısına göre et üretimi yönetiminde ve istatistiki verilerle ilgili sıkıntılarımızın da olduğu görülüyor.

Proje kapsamında, et üretimini artırmak için öncelikle ıslah çalışmaları kapsamında hayvanlarımızın et verim kapasitelerini artırmaya çalışıyoruz. Ayrıca etçi ırk geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Proje kapsamında şu anda 1 milyonu aşkın koyun ve keçi üzerinde çalışıyoruz demiştim; bunlardan ürettiğimiz damızlıklar projede olmayan işletmelere dağıtılmaya başlandığı zaman aynı artış bu işletmelere de yansıyacak ve toplam küçükbaş eti üretimindeki arz en az ikiye katlanacaktır. Yani küçükbaşta biz orta vadede ürettiğimiz kırmızı eti ikiye katlayabilirsek kırmızı et açığımız giderilmiş olur.

KOYUN-KEÇİ ETİ TÜKETİMİ TEŞVİK EDİLMELİ

Vatandaşın talebi de daha çok sığır eti tüketimi yönünde, bu tercihi değiştirmek için neler yapılabilir?


Kendi gözlemime göre ev tüketiminde sığır eti tercih edilirken, dışarıda yerken kuzu eti tercih ediliyor. Zaman zaman vatandaşlarımızda küçükbaş eti tükettiği halde, iyi olmadığı algısı var. Sivil toplum örgütlerinin ve menfaat gruplarının toplumdaki yönlendirme ve sosyal baskısı ya da ekonomik yönlendirmesiyle alakalı bir durum söz konusu. Geçmişte bizim ülkemizin damak tadı koyun, keçi üzerinedir. Yani Kurban Bayramı'nda da normal tüketimde de koyun, keçi ağırlıklıdır. Hatta bazı bölgelerimizde hala koyun, keçi eti vazgeçilmezdir. Elbette bununla ilgili tanıtım çalışmaları yapmak da gerekiyor. Şûra kararlarında da ‘küçükbaş eti tüketiminin özendirilmesi’ denildiği için TAGEM olarak bu konunun bilimsel yönü konusunda ön ayak olmamız gerekiyor. Tüm Bakanlık birimleri olarak da kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyor. Küçükbaşta üretimi artırırken, tüketimi de teşvik edici çalışma ve tanıtımların yapılması gerekiyor.

MERA ET, SÜT KAYNAĞIDIR; BOŞ ARAZİ DEĞİLDİR

Ülkemizdeki küçükbaş hayvancılığa ilişkin sorunlar ve bunlara yönelik çözüm önerileriniz nelerdir?


Islah çalışmaları küçükbaş hayvancılığın damızlık sorununu çözmüş oluyor ancak başka sorunlar da var. Sadece hayvan sayısını artırmaya yönelik hedefi birinci plana almak çok sürdürülebilir değil. Çünkü bizim meralarımız ve kaba yem üretebildiğimiz alanların miktarı belli. Ülkemiz sınırlarını da genişletme imkânımız olmadığına göre mevcut fiziki topraklarımızı ve meralarımızı en rasyonel şekilde kullanacağımız hayvan sayısını planlamalıyız. Meraların mera vasfını kaybetmesi çok kolay oluyor. Meralar boş, atıl arazi gibi görünüyor. Hem bizde hem kamuoyunda hem de karar vericilerde şu algı olmalı: mera et, süt kaynağıdır, boş arazi değildir. Meraları bu kapsamda korumamız, iyileştirmemiz, ıslah etmemiz gerekiyor. Mera alanlarını ormanlaştırmak gibi bir kolaycılığa da kaçmamalıyız. Bu ormana karşı olmak değildir. Mera alanlarının ormanlaştırılmaması gerekir. Daha marjinal alanların ormanlaştırılması gerekir. Bu marjinal alanlarda da çamdan ziyade, yaprağını döken ağaçlarla orman yapma oranını arttırmayı öneriyoruz. Doğal olarak, ağaçlar belli bir büyüklüğe gelene kadar hayvan sokulmuyor. Dolayısıyla vatandaşın ham madde ya da kaba yemle ilgili maliyetleri artıyor ve ekonomik üreticilik yapılamıyor. Kaba yemin sıfıra yakın maliyette olması gerekir. Yetiştirici buna ayrıca para veriyorsa kazancı düşer, yani işin ekonomik sürdürülebilirliğini düşürür. Bunun için de mevcut meralarımızı ve kaba yem ürettiğimiz tarımsal üretim alanlarımızı belirledikten sonra hayvan sayımız, yem üretimi ve çayır mera ile ilgili projeksiyonların hep beraber yapılması, bunların tek elden çıkması gerekiyor.

Yetiştiricilere yönelik tavsiyeleriniz nelerdir?

Yeni yatırım yapacaklara öncelikle tavsiyelerim şu olabilir. Hayvancılıkla ilgili bir alt yapısı olmayan kişilerin ya da şirketlerin birden bire çok yoğun ve büyük miktarda yatırım yapmaları büyük risktir. Benim param var 10 bin tane koyun alacağım diyen olabilir. Ancak 300 tane koyunu sevk ve idare etmeyle ilgili bir tecrübesi olmayan; onların sıkıntıları, yemi, hastalıkları, sevki, doğumu, pazarlaması gibi konularla ilgili alt yapısı ve tecrübesi olmayan kişilerin birden bire büyük bir işe girmeleri genellikle sürdürülebilir olmuyor. Öncelikle mera varlığı ve ekonomik olarak yem bitkisi üretip üretmediği ve o işten anlayan kişilerin olup olmaması önemli. Çünkü hayvancılıkta özellikle küçükbaş yetiştiriciliğinde üretici, hayat tarzını hayvanlara göre düzenlemek durumundadır.

Sivil toplum örgütleri dünyada ve ülkemizde çok önemlidir. Hayvancılıkla ilgili STK’ların da kurumsallaşması gerekir. Devletin verdiği 1 liranın peşinde koşmaktan ziyade üyelerinin haklarını koruyacak, onlara kaliteli ve ucuz girdi sağlayacak ve ürünlerini pazarlamalarına yardımcı olacak şekilde bu işi organize etmeleri gerekiyor. Ülkemizde hayvancılıkla ilgili sorunlar var ama hepsi çözülebilir, çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yok. Geleneksel bilgi birikimine bilimi katmalıyız.

Genelde, tarımla ilgili üretim konularının gelecekte daha popüler ve cazip olacağını, daha fazla gelir getiren meslekler olacağını düşünüyorum. Birkaç yıl kötü oldu ama koyun yetiştirenlerin 3-5 yıldır zarar ettiğini duymadık. Kuzu talebi yükseliyor. Bunun devam etmesi gerekir. Kuzu karkas kilogram fiyatının 48-50 liraya çıkabilmesi talebin çok olduğunu gösterir. Hem bu talebi karşılama hem de vatandaşın gelirini artırma konusunda bir paralellik ve piyasa istikrarı oluşturmak gerekiyor.

Koyun keçi damızlık yerliırk