EYLÜL-EKİM 2021 / ÖZEL HABER
Covid-19 ve iklim değişikliği etkisinde gıda sistemi
Prof. Dr. F. Yeşim EKİNCİ
İnsan nüfusunun 2050 yılına kadar 10 milyara ulaşacağı tahmin edilmekte bu da güvenli ve sürekli gıda arzı konusunda önemli bir endişe uyandırmaktadır. SARS-CoV-2 virüsünün gıda yoluyla bulaştığına dair bugüne kadar bulunmuş bir veri olmasa da Covid-19 süreci üretimden tüketime kadar tüm gıda tedarik zinciri boyunca sistemin işleyişini etkilemiştir. Covid-19 pandemisi hijyen, antimikrobiyal direnç, zoonotik hastalıklar, iklim değişikliği ve gıda sahtekarlığı gibi gıda ile ilgili birçok konuda gıda üretim ve kontrol sistemlerindeki güvenlik açıklarının da öne çıkmasına neden olmuştur.
Gıda sisteminde gıda kaybı ve israfına neden olan benzeri görülmemiş bir zorluk oluşturan Covid-19 pandemisi, stoklama, arz kıtlığı ve fiyat artışları, talebin düşmesine ve gıda arzının bozulmasına yol açmıştır. Çok sayıda ülke, Covid-19 sosyal mesafe önlemleri, döviz devalüasyonları ve diğer faktörlerden dolayı devam eden arz kesintilerini perakende seviyesinde yüksek gıda fiyat enflasyonu ile karşı karşıya kalmıştır. Artan gıda fiyatları, gelirlerinin büyük bir kısmını gıdaya harcayan düşük ve orta gelirli ülkelerdeki insanları yüksek gelirli insanlara göre daha fazla etkilemiştir.
Mevcut gıda sistemi dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu beslemekte ve 1 milyardan fazla insanın geçim kaynağını desteklemektedir. 1961'den bu yana, kişi başına gıda arzı %30'dan fazla artış göstermiştir. Buna azotlu gübrelerin daha fazla kullanılması (yaklaşık % 800'lük artış) ve sulama için kullanılan su kaynaklarındaki artış (%100'den fazla artış) eşlik etmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporda, gıda güvencesizliği oranının 2014'ten 2018'e kadar % 23,3'ten %26,4'e yükseldiği, Eylül 2019'da Covid-19'un başlangıcından önce, yaklaşık 821 milyon insanın, yani dünya nüfusunun %10'undan fazlasının açlık yaşadığı belirtilmiştir. Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından yapılan çalışma sonucu pandeminin ağırlaştırıcı etkisi nedeniyle 2020'de dünya genelinde yaklaşık 272 milyon kişinin akut gıda güvencesizliğine maruz kaldığı ve 97 milyon kişinin kronik gıda güvensizliği yaşadığı tahmin edilmektedir. Gıda sistemini tehdit eden Covid-19, iklim şokları, çekirge salgınları ve silahlı çatışmalar nedeniyle bu sayının iki katına çıkması beklenmektedir. Sonuç olarak gıda sistemi, iklim dışı stres faktörlerinin (nüfus ve gelir artışı, hayvan kaynaklı ürünlere olan talep) ve iklim değişikliğinin baskısı altında bulunmaktadır. İklim ve iklim dışı stresler, gıda güvencesinin dört temel direğini oluşturan bulunabilirlik, erişim, kullanım ve istikrarı etkilemektedir.
Bu süreçte etkilenen ülkeler, gıda kaynaklarının halka açık ve uygun fiyatlı kalmasını sağlamak için gıda ve tarım politikalarını yeniden gözden geçirmek ve değiştirmek zorunda kalmıştır. Gıda sistemleri insan-doğa ilişkilerinin arayüzünde karmaşık sosyoekolojik sistemler olması nedeniyle gıdanın sosyal ve ekolojik bileşenleri arasındaki farklı etkileşimleri anlamak için pandemilere yönelik bir sistem yaklaşımının gerekliliğini ortaya çıkmıştır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GIDA GÜVENCESİNİ NASIL ETKİLİYOR?
Ayrıca, çağımızın en büyük sorunlarından biri olan iklim değişikliği sonucu yükselen sıcaklıklar ve deniz seviyeleri, yağış düzenlerindeki ve su sıcaklıklarındaki değişiklikler, okyanuslardaki dengenin bozulması ve daha sık ve yoğun görülen aşırı hava olayları da gıdamızı nasıl ve nerede ürettiğimizi etkileyecek önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliği nedenleri ile artan aç insanların sayısı Covid-19 pandemisi ile birlikte birleşerek daha da artış göstermiştir. Sıcaklıktaki değişiklikler, artan aşırı hava olayları ve artan yağış değişkenliği gıda üretimini, gıda erişimini, gıda güvenliğini, gıda istikrarını, beslenmeyi ve çevresel sürdürülebilirliği tehdit eder hale gelmiştir. İklim değişikliği, yalnızca birkaç bölge dışında, verim artışını azaltırken toprak ve su üzerindeki baskıyı artmaktadır. İklim değişikliğinin stok verimliliği ve balık göçü modelleri üzerindeki etkilerinin bir sonucu olarak, dünya çapındaki balıkçılığın yaklaşık yarısında üretkenliğin azalması beklenmektedir.
Yapılan gözlem ve çalışmalar iklim değişikliğinin mahsul üretimi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu ve genellikle buğday, pirinç ve mısır gibi temel tahılların verimini azalttığını göstermektedir. 2013 yılından bu yana tarım ürünleri fiyat endeksi (The Agricultural Commodity Price Index) en yüksek seviyesine ulaşmış 6 Temmuz 2021 itibarıyla Ocak 2020’ye göre yaklaşık %30 daha yükselmiştir. Mısır, buğday ve pirinç fiyatları sırasıyla yaklaşık %43, %12 ve %10 artış ile Ocak 2020 seviyelerinin üzerine çıkmıştır.
9 Ağustos 2021'de yayınlanan son Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Raporu'na göre her bölgede ve tüm iklim sisteminde dünya genelinde geri döndürülemez (deniz seviyesinin yükselmeye devam etmesi gibi) değişiklikler gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, karbondioksit (CO2) ve diğer sera gazlarının emisyonlarındaki güçlü ve sürekli azalmalar iklim değişikliğini sınırlayacaktır. 195 üye ülke tarafından onaylanan "İklim Değişikliği 2021: Fizik Biliminin Temeli" başlıklı raporda iklim değişikliğinin yaygın, hızlı ve yoğun olduğu ve küresel sıcaklıkların dengelendiğini görmenin 20-30 yıl sürebileceği belirtilmiştir.
Rapor, daha hızlı ısınma nedeniyle önümüzdeki yıllarda küresel ısınma seviyesi olan 1,5 °C'yi geçme durumuna ilişkin yeni tahminler sunarken; sera gazı emisyonlarında acil, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadığı sürece, ısınmayı 1,5 °C'ye hatta °C'ye yakın bir sıcaklıkla sınırlamanın ulaşılamaz olacağını tespit etmiştir. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının 1850-1900'den bu yana yaklaşık 1,1°C ısınmadan sorumlu olduğunu gösteren rapor ve önümüzdeki 20 yıl boyunca ortalama olarak küresel sıcaklığın 1,5 °C ısınmaya ulaşmasının veya aşmasının beklendiğini ortaya koymaktadır. Bu değerlendirme, tarihsel ısınmayı değerlendirmek için geliştirilmiş gözlemsel veri kümelerinin yanı sıra iklim sisteminin insan kaynaklı sera gazı emisyonlarına tepkisinin bilimsel olarak anlaşılmasında kaydedilen ilerlemeye dayanmaktadır. Küresel ısınmanın 1,5°C'si için artan sıcak hava dalgaları, daha uzun sıcak mevsimler ve daha kısa soğuk mevsimler olacağı, küresel ısınmanın 2°C'sinde aşırı sıcaklar tarım ve sağlık için kritik tolerans eşiklerine daha sık ulaşacağı belirtilmektedir.
Raporda, gelecekteki emisyon seviyesinin gelecekteki sıcaklık artış seviyesini ve gelecekteki iklim değişikliğinin şiddetini ve buna bağlı etki ve riskleri belirleyeceğini; dünya atmosferinde CO2, metan ve diğerleri de dahil olmak üzere iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarında hızlı, sürekli ve büyük ölçekli azalmalar olmadığı sürece, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere kıyasla 1,5 °C ile sınırlama hedefinin ulaşılamaz olacağı belirtilmektedir.
Gıda sistemlerinin, gıdanın üretimi, işlenmesi, dağıtımı, tüketimi ve bertarafı gibi tüm birbiriyle ilişkili aktör ve süreçleri, iklim değişikliği ile çeşitli şekillerde bağlantılıdır. En önemlisi, küresel gıda değer zincirleri, iklim değişikliğine neden olan sera gazı (GHG) emisyonlarının %30'a varan kısmından sorumludur. Tarım, bu emisyonların yaklaşık yarısından ve iklim değişikliği ile bağlantılı diğer olumsuz çevresel etkilerden sorumludur. Aynı zamanda, iklim değişikliğinin kendisi de gıda sistemlerinin işleyişi için bir tehdit oluşturmaktadır. Yükselen sıcaklıklar, aşırı ve öngörülemeyen hava koşulları ve su döngülerindeki aksama, dünyanın bazı bölgelerinde temel mahsullerin veriminde şimdiden düşüşlere neden olarak tarımsal ekosistemler, gıda güvencesi ve gıdaya bağlı birçok geçim kaynağı için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Arazilerin, nüfus artışı ve iklim değişikliğinin bitki örtüsü üzerindeki olumsuz etkileri artarken gıda güvencesini sağlaması için üretken kalması gerekmektedir. Küresel gıda sistemi, iklim değişikliğinin önemli bir itici gücü olmakla birlikte, iklim değişikliğinin hafifletilmesine ve uyumuna katkıda bulunma potansiyeline de sahiptir; örneğin, düşük veya hiç GHG emisyonu olmayan gıda üretim uygulamalarının benimsenmesi veya azaltılmış gıda israfı ve kaybı yoluyla veya daha düşük çevresel etkiye sahip diyetlere geçiş, aynı zamanda halk sağlığını iyileştirirken, azaltma ve uyum çabalarına da katkıda bulunabilir. Gıda güvencesine dair riskleri önlemek için enerji bitkilerinin ekimi ve biyoenerji konusunun dikkatlice ele alınması gerekmektedir. Ayrıca, ağaçların ve toprakların karbonu verimli bir biçimde tutması zaman alan bir süreçtir ve biyoenerjinin bu yüzden gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik ve arazi kullanımı alanındaki risklerden kaçınmak için dikkatlice yönetilmesi gerekmektedir. Bu tür konularda istenilen sonuçlara ancak yerel ihtiyaçlara ve koşullara uygun politikalar ve yönetişim sistemleri ile ulaşılabilir.
İklim değişikliğine uyum sağlamak ve etkilerini azaltmak için gıda sistemlerini dönüştürmek, bu nedenle olumlu sağlık sonuçları üretme potansiyeline de sahiptir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GIDA GÜVENLİĞİ RİSKLERİNİ ARTIRACAK
İklim değişikliğinin gıda güvencesinin yanı sıra gıda güvenliğini etkileyen tehlikeler üzerinde de çok yönlü etkisi olacağı öngörülmektedir. Sıcaklık artışı gibi tek bir çevresel faktör bile gıda bulaşanlarının etkisini farklı şekillerde tetiklenebileceği, gıda kaynaklı patojenlerin (Salmonella ve Vibrio gibi) hayatta kalma şansını güçlendirmenin yanı sıra kimyasal bulaşanların (aflatoksinler ve arsenik gibi) oluşum modellerini değiştirebileceği düşünülmektedir. Bu etkilerin karmaşık doğası nedeniyle bunları ölçmek de zor olabilir.
NELER YAPILABİLİR?
İklim değişikliği bağlamında gıda güvencesini ve güvenliğini sağlamak için sürdürülebilir tarım uygulamalarının hayata geçirilmesi Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği sürecinde önemli bir başlıktır. Hedefli iletişim yoluyla konuyla ilgili farkındalığın artırılması ve gıda güvenliği risklerini önlemek ve yönetmek için etkili önlemlerin formüle edilebileceği bir ortam yaratılması ve bunun için tüm paydaşların etkileşime girmesi gerekmektedir. Ulusal gıda kaynaklı olaylar hızla uluslararası acil durumlara dönüşebilir ve bu da çok uluslu ve disiplinler arası (tarım, sağlık, çevre, ticaret, ticaret) iş birliği ihtiyacını çok önemli hale getirmektedir. Gıda güvenliği konusundaki eş zamanlı çabalar, ülkelerin salgının sosyoekonomik etkilerini azaltmalarına ve gıda ve tarımsal ticareti kolaylaştırıp hızlandırarak, bir sonraki zoonotik salgını önleyerek ve gıda sistemlerini dönüştürerek uzun vadede dayanıklılıklarını artırmalarına yardımcı olacaktır. İklim değişikliği altında gıda bulaşanları risklerinin yönetilmesi, gıda zincirindeki çeşitli aktörlerin katılımını gerektirir. Disiplinlerarası daha güçlü iş birliği, uzmanlıkların ve kaynakların belirli konulara odaklanmasına, çabaların tekrarlanmasını önlemeye ve zorluklara bütüncül çözümler sunmasına yardımcı olacaktır. İklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkileri bağlamında, tüketicilerin de önemli bir rolü vardır. Nitekim, gıda sistemlerinin değişme şeklini dikkate aldıkları için etkilerinin ulusal/bölgesel otoriteler tarafından dikkate alınması gerekecektir. Kentleşme, küreselleşme, finansal kısıtlamalar veya kazançlar, gıda üretiminde sürdürülebilirliğe artan ilgi ve daha fazlası tüketici seçimlerini ve beslenme düzenlerini değiştirmektedir. Covid-19, gıda sisteminde olduğu kadar insanların sistem hakkındaki düşüncelerinde de büyük bir değişim oluşturarak küresel gıda sisteminin nasıl daha esnek hale getirileceği ve herkesin kaliteli gıdaya erişebilmesi için gıda üretme ve dağıtma şeklimizin yeniden tasarlanması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.