EYLÜL-EKİM 2021 / EL SANATLARI
Türk cilt sanatı
Orta Asya’dan Batı Asya’ya, Anadolu’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan ve Avrupa’ya da etki eden Türk cildi, oldukça köklü bir geçmişe sahiptir. Arapça bir kelime olan ve deri manasına gelen "cilt" kitaplara ve okumaya atfedilen önem nispetinde; sayfaları korumak ve göze hitap eden bir güzelliğe kavuşması için kitapların en doğal ve sanatlı biçimde kaplanması manasını taşımaktadır.
Kaplama işi, sayfaların bir araya getirilerek, ipek ipliklerle dikmek suretiyle hakiki deri malzemeyle yahut kitabı dış etkenlerden koruyabilecek en uygun kabın seçilerek hem de süslemesi göz önünde tutularak uygulanmasını ifade etmesiyle birlikte apayrı bir sanat dalı ve mecrayı oluşturmuştur.
Kağıdın icadından sonra ortaya çıkan ve MS 300’lü yıllarda Türklerin kağıtla tanışmasıyla beraber keşfedilip uygulanan ve bir uğraş haline gelen cilt sanatı, diğer medeniyetlerdeki rulolar yerine bugünkü kitabı ve onu iki kapak arasına almayı düşünen topluluk olan Türklerin elinde, dünyaya açılıp önemli bir sanat dalı olacağını bilmeden o uzun yolculuğuna başlamıştı.
Uygur şehri Karahoço’da bulunan yazmalar, deriyle kaplı ilk cildin ilk defa Uygurlar tarafından yapıldığının tarihsel bir ispatı olmakla beraber, Türklerin İslâma dahil olmasından sonra yazı ve kitabın Müslüman Türklerce mukaddes sayılması, özen gösterilen ve titizlikle korunan kitapların ciltlenmesini ve süslenmesini sağlamış; ciltçilik, Selçuklularda çok başarılı bir sanat dalı olarak döneme imzasını atmıştır.
Selçukluların Orta Asya’dan Anadolu’ya taşımış oldukları cilt sanatı, başlangıcından bugüne; Uygurlar, Büyük Selçuklular, Tolunoğlulları, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Memlükler, Karamanoğlulları, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Osmanlılar ile temsil edilmiştir.
DEVLET SANATÇISI KARSLI: “ÇIRAK OLARAK BAŞLADIĞIM BU İŞİ HEP SEVEREK YAPTIM”
İşte şimdi hayatını cilt sanatına adamış o emektar insanlardan, Türkiye’deki birkaç isimden biri, Ankara’da ise ciltçilikte tek olan ve "tekrar dünyaya gelsem yine aynı mesleği seçerim" diyen devlet sanatçısı Mehmet Karslı ile beraberiz. Kendisiyle bu özel sanat hakkında Türk Tarım Orman Dergisi için konuştuk:
Bize kendinizi tanıtır mısınız? Mehmet Karslı kimdir?
1951’de Akdağmadeni’nde doğdum. 9 yaşında Ankara’ya geldim. İlk, orta ve liseyi burada bitirdim. Hem çalıştım hem okudum. 16 yaşımı yeni geçmiştim ki Ziraat Fakültesi Matbaasına çırak olarak atandım. Oradaki Alman cilt ustalarının son çırağıyım. 1982 yılında sınava girerek Meclis’e geçtim. 1996’da emekli oldum ve kendi atölyemi kurdum. Küçüklüğümden beri bu mesleğe devam ediyorum. 54 yıldır bu işle uğraşıyorum.
Yaptığınız işi ve kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?
Ciltçilik güzel sanatların içinde bir sanattır ve ben kendimi cilt sanatçısı olarak tanımlıyorum.
Bu sanatla tanışmanız nasıl oldu? Neden ciltçilik?
Kader beni buraya itekledi diyebilirim. 9 yaşındayken ana-babamdan ayrılıp buralara geldim. Daha o yaşlardayken arkadaşımın babası Genelkurmay Matbaasında çalışıyordu ve beni oraya çırak olarak almıştı. Epey küçüktüm.
Ve o günden beri bu sanattan, işimden hiç vazgeçmedim. Sonra Hacettepe’de bir atölyede gündüzleri çalışıp geceleri de ortaokula giderdim, liseyi matbaacılık bölümünde okudum. Çırak olarak başladığım bu işi hep severek yaptım.
Bu işi öğrendiğiniz biri var mı?
Tabii ki var. Hem de birkaç tane. Ben 54 yıldır bu işi yapıyorum ama bu işte insan "ben oldum" derse o insan bitmiş demektir. Çünkü bu mesleğin ve sanatın sonu yoktur. Genelkurmay Matbaasından gelen Mehmet ustam vardı, sonra İsmail Semiz ve Hasan Basri Karayakaylar adlı ustalarım. Ben ustalarımla birlikte İtfaiye Meydanı'na geçtim. O dönemler biz kadife kutular yapardık ve gecelere kadar çalışırdık. Bana o günün akşamı 125 kuruş para verirlerdi ve 30 lira da haftalığım olurdu. Ziraat Fakültesi Matbaasına çırak olarak girdikten sonra da orada cilt sanatında Alman ekolünden gelen Fuat usta ile tanıştım. Klasik ciltçiliği de zaten çıraklığımdan beri öğrenmiştim ve sonrasında da klasik cildin üstatlarından İslam Seçen hocadan dersler aldım. Ustalarım bunlardır…
Ciltçilik herkesin yapabileceği bir iş mi?
Evet, isteyen herkes yapabilir, fakat kabiliyet çok önemli bizim işte bir de ellerin terlememesi gerekiyor.
İşiniz için hangi malzemeleri kullanmanız gerekiyor?
Genel olarak doğal malzemeler kullanıyorum. Hakiki deri, tutkal, eskiden pirinç kola kullanırdım fakat çabuk bozulduğundan şimdi yerini plastik tutkala bıraktı. Mukavva, ebru, karton. El aletleri olarak da kumpas, ıstampa, hurfat, kitap sırtlarına yazdığımız yazı ve harfler, altın yaldız, giyotin dediğimiz bıçak, mukavva makası, ekstrafor, ahşap tezgâh, iğne ve iplikler. Antika pazarlarında bulabildiğim ipek ipliklerden kullanıyorum bulabildiğim ölçüde.
Bu malzemeler pahalı mı? Temin edebilmeniz kolay oluyor mu?
Açıkçası piyasada bu aletler pek yok, zor bulunur. Matbaacılık sektörü de bitmek üzere olduğu için ve yerini dijitale bıraktığından bu makineler artık kullanılmaz oldu ve zor bulunuyor.
Bu iş geçim kaynağınız mı?
Evet, geçimimi bu işten sağlıyorum. Ben 54 yıldır ciltçilik yapıyorum. Evlendim, 3 tane çocuğum var ve onları okutup evlendirdim. Hepsini bu el emeğimle yapmaya çalıştım. Ama çalışma şeklim, günde 3 seferdi. Hem gündüz hem akşam hem de geceleri çalışırdım. Gündüz işimden eve gelince, gecelerim, ansiklopedi dikerek geçerdi. Bu çalışmaya rağmen halen bir arabam yoktur.
Yaptığınız işin sizce en önemli özelliği ne?
Kitapların ömrünü uzatmak. Bunun yanında bir görsellik ve estetik de önemli.
TEKRAR DÜNYAYA GELSEM YİNE AYNI MESLEĞİ SEÇERİM
Ciltçilikte de çeşitli teknikler var mıdır? Geleneksel usûlle mi yapılır?
Evet vardır. Klasik ve modern ciltçilik. 2010 yılında İstanbul’da bir sergi açtık "Ankara’dan Yansımalar" diye. O sergide, klasik cildin duayenlerinden İslam Seçen hoca, benim yaptığım ciltleri görmüş ve çok beğenmiş. Kendimi geliştirmek ve bu işin üstadından da bir şeyler öğrenebilmek için Ankara’dan İstanbul’a düzenli olarak bir dönem gidip geldim. Sonradan rahmetli şunu demişti : "Benim sana verecek bir şeyim yok, sen tamamsın." Sonra İstanbul’daki öğrenciler beni Kültür Bakanlığı sanatçısı olmam için ikna ettiler bunun üzerine Kültür Bakanlığı, Devlet Sanatçısı unvanını da almış oldum.
Yapılan bir kitap kabının yani cildin ortalama ömrü nedir?
Sağlamlık ve kalite çok önemli. Biz malzemelerimizi doğal olanlardan seçiyoruz. Klasik Osmanlı cildindeki gibi olmasa da yine de ona yakın oluyor diyebilirim. Mesela Osmanlı cildinde ceylan derisi kullanılıyordu, biz keçi derisi kullanıyoruz. Yüzde yüz onu tutmasa da suya yangına maruz kalmadığı sürece mübalağasız 150 sene gider o cilt. Osmanlı cildi de 300 sene gider.
ŞİMDİ MAALESEF HER ŞEY PLASTİK OLDU
Cilt bezi almak isteseniz size plastik kağıt verirler. Kağıdın üzerine plastiği döküp cilt bezi yapmışlar. O 6 ay bile gitmez. Atölyeme sokmam öyle bir malzemeyi.
Cilt sanatçılığı şu anda kaybolma tehlikesi altında mı?
Açıkçası kitaba gerçekten değer veren insanlar olduğu müddetçe bu sanat da devam eder. Fakat Ankara’da bu işi yapan tek kişi olduğum söyleniyor ve şu an fotokopiciler de kendince cilt yapıyor. Fakat bunlara cilt denilebilir mi orası meçhul. Yani ciltçilik sanatı da suni sektöre yakayı kaptırmış durumda. Bu açıdan bakıldığında evet kaybolma tehlikesi taşıyor.
Sanatınızı öğrettiğiniz birileri var mı?
Öğrenci yetiştiriyorum eskiden beri. Hem atölyemde hem de açılan kurslarda. En önem verdiğim konulardan biridir bu. Yetiştirdiğim pek çok öğrencim şimdi önemli yerlerde görev yapıyorlar.
Bu işi öğrenmek isteyen bir insan ne kadar zamanda öğrenir?
Ben 54 yıldır yapıyorum halen daha bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Bir meslekte, özellikle de sanat dallarında, bir insan eğer "ben oldum" derse orası o işin bittiği yerdir. Ayrıca öğrenilen şey üzerine kendimizden bir şeyler de katmak, üzerine bir şeyler koyabilmek gerek. Aynısını kopyalamak değil, özgünlük olmalı. Sanatçı olabilmek; bir ruh, özen ve emek gerektirir.
Buradan okuyuculara iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Özellikle gençlere şunu söylemek istiyorum: Ne iş yaparsanız yapın, işinizi sevin. Hem siz mutlu olursunuz hem karşınızdaki insan mutlu olur. Bana soruyorlar, sağlığını neye borçlusun diye. Sağlığımı, güzel sanatlarla uğraşmaya ve sevdiğim bir işi yapmama borçluyum. Teşekkür ederim.