OCAK-ŞUBAT 2022 / EL SANATLARI

Bir Osmanlı başkenti sanatı: Edirnekâri


Hilal DOĞAN    

03.02.2022 


Edirnekâri, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan önceki başkenti ve Evliya Çelebi’nin, 1653 senesinde gezmiş olduğu, Osmanlı şehirlerinin en büyükleri arasında sayarak eserinde 46 sayfalık yer verdiği ve "etrafında akan üç büyük ırmağın kuşattığı kent" olarak tanımladığı Edirne şehrine has bir sanattır.

XIV-XIX. yüzyıllar arasında Osmanlı ahşap işlerinde kullanılan ve Edirne’de ortaya çıkan, oradan da Anadolu’ya yayılan bu sanatın kökeni Türk üslubuna, motifleriyle saray nakkaşlığı ve tezhip işçiliğine dayanmaktadır. Edirnekâri, ahşap ve deri üzerine yapılan, bilhassa ahşap üzerine toprak boyama usulüyle meydana getirilen oyma ve boyama eserlerden müteşekkil, bir grup zanaatkârın emeğiyle vücuda getirilen bir sanattır. En önemli özelliklerinden biri de doğal malzemelerden yapılmasıdır.
 
Şu an çok az bir kısmı ayakta kalabilmiş olan ve Osmanlı’nın Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük ikinci sarayı olan Edirne Sarayı ve Mimar Sinan’ın 80 küsur yaşındayken yaptığı 1568 tarihinde inşasına başladığı ustalık eseri Selimiye Camii, Edirnekâri sanatının en güzide örneklerini barındırır.
 
İşlendiği eşyaya,  mekana bir ruh ve anlam katan Edirnekâri sanatını, en çok Kaşgarlı Mahmut’un eserinde "işlemeli ve süslemeli sandıklar" olarak bahsettiği Türk çeyiz sanıkları üzerinde, bunun haricinde; dolap, yüklük kapakları, çekmeceler, kutular, ayna ve pencerelerin ahşap kenarlıkları ile tavanlarda görmekteyiz.
Bu nadide sanatı, ilk ortaya çıktığı yer olan Edirne’de yaşatmaya çalışan ender ustalardan, Halil Teksöz’le birlikteyiz şimdi:

Haber Görseli

EDİRNEKARİ SANATÇISI TEKSÖZ: “600 YILLIK KADÎM BİR TÜRK SANATI” 
Halil Teksöz kimdir? Bu sanatla tanışmanız ve bugünlere kadar taşıyabilmeniz nasıl oldu? 
Bu sanata 1982 yılında Selimiye Câmii’nin restorasyonu ile çırak olarak başladım. Bu restorasyon yılı Mimar Sinan Üniversitesi dâhil Türkiye’den önemli usta ve akademisyenlerin katılımıyla, Selimiye Câmii’nin ayağa kalkış yılı olmuştu. 1982 yılında Mimar Sinan Üniversitesi dâhil olmak üzere Türkiye’nin en değerli akademisyenleri ve ustaları ile 200 kişilik bir ekiple ilk olarak bu işe başladım ve fırçayı ilk kez orada elime aldım. Orada 17 ay geçirdim. Orada ne yaparsan yap, bir şeyler öğreniyorsun. O günden sonra öğrendiğim ve hayran kaldığım bu sanatı devam ettirmeye çalışıyorum. Biz Edirnekârî ustalarını "bezeme ustası" ve "ahşap ustası" diye ayırıyoruz. Ben hem ahşap ustası hem bezeme ustasıyım.
 
Edirnekâri ne demektir? Ustasından öğrenebilir miyiz?
Edirnekârî, Edirne işi demektir. Tamamen Türk menşe’lidir.  İlk defa Edirne'de 11.-12. yüzyıllarda ortaya çıkan ve Edirneli sanatçıların elinde başlı başına bir özellik kazanan bir tekniktir. Eski Türk evlerinin vazgeçilmez eşyaları, sandıklar, kapı kanatları, kavukluklar, niş, para ve yazı kutuları gibi günlük hayatımızda kullandığımız pek çok nesneye Türk damgasını vuran eserlerin bezenmesidir Edirnekârî. Bu bezeme, sadece boyama değildir.
 
ANANELERİMİZDEN GELEN MOTİFLER BİZE ÇOK ŞEY ANLATIYOR
Bu sanatın en önemli ve ayırt edici özelliği nedir? Diğer sanatlardan farkı nedir? 
Edirnekâri bu bölgede, bu yörede, Edirne'de ortaya çıkan bir sanat. Buralar ahşabın bol olduğu yerler o zamanlar. Bu vesileyle ahşap işçiliği de gelişmiştir. Ayrıca Edirne, Türk Cihan Devleti’nin kalbi iken bütün ticaret yollarının da geçiş noktası olması ile hareketli bir konuma sahipti. Batı'ya açılan kapı Edirne, Doğu'ya açılan kapı da Şâm idi. Edirne o zamanlar sınırları Harmanlı, Haskova, Filibe sancağına kadar uzanan büyük bir vilâyet idi. Ananelerimizden gelen motifler bize çok şey anlatıyor.
 
Selîmiye Câmii kıymetli, elimizde kalan en eski Edirnekârî örneklerini barındırıyor. Tabiî en eski örnekler Eski Câmi’de… Şâm’da, Mısır’da, Fas’ta, Bulgaristan’da (Tombul Paşa Camii) Yunanistan’da hep Edirnekâri örnekleri günümüze kadar gelmiştir. Edirnekârî ayrıca Diyarbakır, Bursa, İstanbul gibi yerlerde bazı câmilerde kullanılmıştır. Buralarda teknik olarak Edirnekârî uygulanmış, ancak yöreye özgün motifler kullanılmış. Meselâ Diyarbakır’da bir câmi var, biraz daha modern ve bölgeye has motifler kullanılmış. Bir de tahtalı câmiler var, bunlara bakıyorlar, hemen Edirnekârî diyorlar. Fakat her motif Edirnekârî değildir. Bunu ayırt etmek çok zordur. Bu örnekleri belge filmi yapımcıları ahşap boyama diye aktarırlar, çünkü tamamında değil, belli bölümlerinde Edirnekârî vardır. Bu da üslûp ve teknik farkıdır.
 
KAŞGARLI MAHMUD’UN ESERİNDE GEÇEN "KİZ" TÜRKİYE TÜRKÇE’SİNDE "GİZ" SANDIK DEMEKTİR
En çok hangi eşya ve malzemelerin üzerine yapılıyor? 
Eski Türk evlerinin vazgeçilmez eşyaları olan sandıklar, kapı kanatları, kavukluklar, niş, para ve yazı kutuları gibi günlük hayatımızda kullandığımız pek çok eşya ve gerecin üzerine yapılırdı ve bunu sürdürmeye çalışıyoruz. 

Haber Görseli

Kâşgarlı Mahmûd’un yazmış olduğu bir kitap var, onda “giz” kelimesi geçiyor, “sandık” demek “giz”. Bu sandıkların özellikleri işlemeli ve süslü olmalarıdır. Orta Asya’dan gelirlerken bu sandıklar çok önemli, hepsi boyalı, işlemeli. Sandık ne kadar işlemeli ise bu, kişinin o kadar varlıklı olduğunu gösteriyor. Bugün çeyiz sandıklarında kullanıyoruz süslemeyi. Yüklük sandıklarında sadece kapak kısmında süsleme var ve bu Balkanlar’da hâlâ kullanılıyor.

Edirnekâri sanatının kendisine has bir motif üslubu var mıdır? Klasik olana bağlılık neden önemli?

Edirnekârî usûlü eserlerin klasik motifleri günümüze kalmış çok değerli eserlerde bulunmaktadır. Bugün Selîmiye Câmii’nin etrâfındaki mahfiller, Eski Câmi’nin müezzin mahfilleri, bunların dışında Mimar Sinan’ın ve kalfalarının yapmış olduğu câmilerin tavanlarının çoğu Edirnekârî’dir. Edirne Sarayı da tamamen Edirnekârî idi. Biz zanaatkarlar için de önemli olan o eski ve bizi yansıtan motiflerden ve klasik çizgiden çıkmadan bu sanatı sürdürebilmek, yani yeni bir üslup katılsa bile Edirnekâri sanatına has o klasik motifleri muhafaza edebilmek şart. 

Bu sanatın en önemli özelliklerinden biri de Edirnekâride işi yapan ustanın imzâsı yoktur. Ortaklaşa yapılan bir iştir. Bir sandık düşünelim, sandığı marangoz yapar, üstündeki boyayı bezeme ustası yapar, tekrar marangoza döner, kabarası yâni çivilemesi başka usta tarafından yapılır, cilâsı başka usta tarafından yapılır. Bu sebeple kimse Edirnekârî usûlünde, “Bu benim eserim” diyemez. Sanatın güzelliği de burada. Bu, ortak çalışmanın ortaya koyduğu bir sanattır.
 
Sanatınızı icra ederken hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? 
Ahşap, ihtiyaca göre Osmanlı macunu veya zımpara ile ıslâh edilir. Alt zemin boyaması için renkli toprak boya veya bataklıktan elde edilen bir nevi zift ile eskitme yapılır. Daha sonra da üzerine uygulanacak motif tasarımı kopyalanır. Rûmî, hatayî, geometrik şekiller, çiçek, meyve ve manzara gibi. Çizilen motifin dışı ince uçlu fırça ile kontürlenir. Motiflerin içleri toprak boya ve altın varak kullanılarak boyanır. Tabiî vernikle cilâlanır. Ahşap işlenirken boyama, bezeleme ve oyma eserlerle birleştirilir. Edirnekârî oyma, boyama, oyma ve boyama eserler diye üçe ayrılır. Bunlardan en çok kullanılanı boyama eserlerdir.
 
Bu sanat sizce yeterince tanınıyor mu? 
600 yıllık kadîm bir Türk sanatı ve Türklerin kültür mîrâsı Edirnekârî, maalesef yeterince tanınmamaktadır ve tehlike altındadır. Sadece bu konulara meraklı kişiler ismini biliyor.  
 
Günümüzde bu sanatın tanıtımında ve gelecek nesillere aktarılmasında el birliğiyle düzeltmemiz gereken sıkıntılar ve noksanlıklar vardır. 
 
En zor yanı Edirnekârî’yi insanlara anlatmak. İnsanlar bunu ahşap boyama sanıyor, hayır, değil! Biz ahşabı ehlîleştiriyoruz. Güzelce zımpara ediliyor ve birtakım işlemlerden geçiyor ahşap. Yoksa asırlarca nasıl dayanır?
 
Sanatınızı öğretiyor musunuz? 
Evet öğretiyorum ve sevinerek söyleyebilirim ki şu anda beni devam ettirebilecek 10-12 kişilik bir ekibim var. Sanatımıza 20 yaşından 70 yaşına kadar her yaş grubundan ilgi var. 
 

Haber Görseli

Geleneksel ve oldukça eski bir sanat olan Edirnekâriyi muhafaza edebilmek ve sürdürebilmek için neler yapılabilir?
Bakanlığın elinde güzel kadrolar, yetişmiş ustalar ve imkânlar mevcut. Meselâ Edirnekârî ustası, bir sene gelip bunun dersini verebilir. Bu sanat eğitimleri uzun bir yolculuktur kısa süreli kurslarla öğrenilmesi yeterli değil. Halk Eğitim Merkezlerinde belirli bir saatlik dersin sonunda sertifika verip bitiriliyor. Kursu tamamlayan kişi hemen ‘ben sanatçıyım’ diyor, hayır! Ben 20 seneden beri bu işi yapıyorum, 20 senedir hâlâ kalfayım. Bir de kursa gelenler daha üçüncü derse geliyor, sosyal medyada sayfalarına hemen “Edirnekârî Sanatçısı” yazıyor, ben 20 senedir daha böyle bir söz kullanmadım.
 
Eğer bu sanatın devam etmesi arzu ediliyorsa Edirnekâri öğreten bir okul açılması şart. Bu okullarda, iki yıl içinde öğrencilere sıfırdan başlayıp ahşaptan bir obje yapmayı, motifi tamamlamayı ve bitirmeyi içine alacak şekilde, Edirnekârî’nin her safhasının öğretilmesi gerekiyor. Devletimizin ve ilgili bakanlıklarımızın desteklerine ihtiyacımız var. Meselâ Edirne’de tek atölye benimkisi ve yeterli değil, artırmamız gerekir. 
 
EDİRNEKÂRÎ, MİLLÎ VARLIĞIMIZIN BİR PARÇASIDIR
Son olarak buradan okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir husus var mıdır? 
Asırlar önce temeli atılan ve her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan Edirnekârî sanatı, Türk medeniyetinin bir parçası, Türk insanının gönlü, dimağı ve idrakidir. Bir medeniyetin oluşumunda ve inşasında bir dış dünya kurabilmek için o medeniyeti oluşturan çekirdeği, yani insanı donanımlı hâle getirmek gerekir ki, eserlerini gelecek nesillere aktarabilsin Edirnekârî, millî varlığımızın bir parçasıdır. Ona hakettiği değeri verip, sahip çıkabilecek ve gelecek nesillere daha nice yüzyıllar boyu aktarabilecek miyiz acaba? Bunu başarabilirsek ne mutlu.

Edirnekâri