Alageyik, dünyada yaygın olması nedeniyle koruma statüsü olarak LC (asgari endişe) yani türün yakın gelecekte tehlikede olmadığı şeklinde kategorize edilmektedir. Ülkemiz açısından ise herhangi bir şekilde kategorize edilmemesine karşılık nesli en fazla tehlike altındaki memeli tür olduğu dikkate alınarak CR (kritik derecede tehlike) statüsünde ele alınmaktadır.
ANADOLU TARİH VE KÜLTÜRÜNDE ÖNEMLİ BİR DEĞERE SAHİP
Rodos Şövalyeleri’nin 15. yüzyılda Anadolu’dan yakaladıkları alageyikleri, Yunanistan’ın Rodos Adası’na götürdüğü bilinmektedir. Buradan da Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’ya hatta Yeni Zelanda’ya dahi yayıldığı bilinmektedir. Ancak alageyikler biyoçeşitlilik açısından Türkiye’nin en önemli memeli otçul türlerinden biri olmaya devam etmektedir. Türkiye’de alageyiğin doğal olarak bulunduğu tek bölge olan Antalya Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, türün aynı zamanda gen merkezidir.
Geyik, Anadolu tarih ve kültüründe önemli bir değere sahiptir. Türk sanatının hemen her döneminde geyik figürünü sıkça görmek mümkündür. Geyik, göçebe hayatı yaşanan Orta Asya’da olduğu gibi yerleşik düzene geçilen Anadolu coğrafyasında da en çok işlenen simgelerden biri olmuştur.
KOKU VE İŞİTME DUYULARI GELİŞMİŞ
Alageyikler oldukça ürkek hayvanlardır ve bu nedenle sürekli tetiktedirler. Benzer türleri gibi koku alma ve işitme duyuları oldukça gelişmiştir. Onlarca metre uzaktan rüzgâr vasıtasıyla kokuları alabilir ve o alanı terk ederek daha korunaklı ormanların derinliklerine doğru kaçabilirler.
Alageyiklerin erkekleri yaba şeklindeki boynuzları ile tanınmaktadır. Dişilerde ise boynuz yoktur. Deri rengi yaz aylarında pas kırmızısı renktedir. Kış aylarında ise mat-gri renge sahiptir. Yaz postu üzerinde beyaz renkte yuvarlak benekler bulunmaktadır. Boynundan kuyruklarına kadar uzanan siyah bir sırt çizgisi vardır. Diğer geyik türlerine göre daha uzun kuyruklara sahiptirler ve kuyruk kenarları beyazdır. Erkek alageyikler içi dolu ve gösterişli boynuzlara sahiptirler. Bu boynuzlar bir yıl kadar alageyiklerde kalır. Mart-nisan aylarında atılır ve her yıl boynuzlar tekrar çıkar. Ağustos ayında son halini alır. Üç yaşını geçen alageyiklerde bu türe özgü olan yaba şeklindeki boynuzlar oluşmaya başlar.
18 YIL KADAR YAŞAYABİLİYOR
Erkek alageyikler 140–160 cm uzunluğunda bir boya ve 90–100 cm omuz yüksekliğine sahiptir. Ağırlıkları 60–100 kg olur. Dişileri ise 130–150 cm uzunluğunda, 75–85 cm omuz yüksekliğinde ve 30–50 kg ağırlığındadır. Yaşam süreleri ortalama 12 ila 18 yıldır. Dişiler 2. yaş civarında gebe kalabilmektedirler. Gebelik süreleri yaklaşık olarak 8 aydır. Genelde doğumlar mayıs ayının son haftasıyla haziran ayının ortasına kadardır. 230 gün sonunda genellikle tek yavru doğurur, nadir olmakla birlikte ikiz yavru da dünyaya getirebilirler.
Alageyikler, gün içerisinde, beslenme, dinlenme ve geviş getirme gibi faaliyetlerde düzensiz periyotlara sahiptirler. Günün bütün saatlerinde beslenme faaliyetleri gösterebilmektedirler. Akşamın erken saatlerinde en yoğun şekilde otlama periyoduna sahiptirler. Gecenin ilerleyen saatlerinde genellikle geviş getirdikleri ya da dinlendikleri bilinmektedir. Beslenmeleri ağırlıkla çim, çiçekli bitkiler ve hasır otudur. Bunların dışında, çalılar, ağaçların genç sürgünleri, kayın dalları, kestane, meşe palamudu, bazı bitkilerin kökleri, sebze bitkileri, çiçek ve kültür bitkilerinin yaprakları, yosunlar, mantarlar ve likenlerdir.
Genellikle barınabilmeleri ve saklanabilmeleri için ormanlık alanları tercih ederler. Farklı vejatasyonların bir arada bulunduğu habitatları daha çok tercih etmektedirler. Bu alanların yoğun otsu bitki örtüsüne sahip, seyrek ormanlık ve çalılık alanlar ile hafif yükseltili tepelerin olduğunu ovalar olabilir. Ayrıca sık orman örtüsü ile yiyecek aramak için çıkabileceği tarım arazilerinin iç içe olduğu alanları beslenme amacıyla kullanabilirler.
ÜLKEMİZDE TOPLAM 300-350 ADET VAR
Tür hakkında hazırlanan eylem planında ilk olarak habitatın iyileştirilmesi çalışmalarına öncelik verilmiş, genetik çeşitliliğin korunması için türün başka habitatlara transferi de öngörülmüştür. Bununla birlikte bölge halkına koruma konusunda eğitimler verilmektedir. Aslında ilk olarak 1960’lı yıllarda toplam 7 adet alageyikle başlanan üretim çalışmaları 2003 yılına kadar devam etti, merkezde alageyiklerin sayısının artması ve üretim merkezindeki besin bitkilerinin azalması ile birlikte, stres, kolay hastalanma ve üreme kabiliyetlerinde gerilemeler üzerine Düzlerçamı-Eşenadası bölgesinde yeni bir bölgede üretim çalışmalarına devam edildi. İstasyon dışındakilerle birlikte ülkemizde toplam 300-350 adet alageyiğin olduğu tahmin edilmektedir.