MART-NİSAN 2022 / ÖZEL HABER

Doğa dostu zirai mücadele yöntemleri


  

13.04.2022 


Tarımsal üretimin ana hedefi, sadece birim alandan çok ürün üretmek değil, aynı zamanda sürdürülebilir tarım tekniklerine uygun, çevreye, insan ve hayvan sağlığına duyarlı ürün yetiştirmektir. Bunu sağlayabilmek, sağlıklı ve verimli tohum, fide ve fidan kullanmak, iyi bir toprak işlemesi, sulama, gübreleme, budama vb. birçok tarım tekniklerinin uygulanmasının yanında üründe kalite ve kantite yönünden önemli kayıplara neden olan hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı da bilinçli bir mücadele yapmakla mümkündür.

Tarımsal ürünlerin verim ve kalitesini artırmanın yolu modern tarım tekniklerinin ve girdilerinin kullanılmasından geçmektedir (Tiryaki ve ark, 2010). Bu girdiler gerek kalite ve gerekse kantite yönünden ürün kaybına neden olan hastalık, zararlı ve yabancı otlara değişik mücadele teknikleri geliştirilmiştir. Bu teknikler; Kültürel Önlemler, Fiziksel-Mekaniksel Mücadele, Kimyasal Mücadele, Biyolojik Mücadele, Biyoteknik Mücadele, Entegre Mücadele ve ilkeleri olarak sıralanabilir (Uygun ve ark 2010). Ancak bunlar içerisinde de kimyasal mücadele, kolay uygulanabilmesi ve sonucunun hızlı alınabilmesi gibi özellikleri nedeniyle diğer mücadeleler içerisinde en fazla kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Kimyasal mücadele uygulamaları, 1940’lı yıllarda sentetik pestisitlerin keşfedilmesinden sonra hızla artmış hastalık ve zararlılarla mücadelede tek kurtarıcı olarak görülmüş ve 1950’li yıllara kadar da uzun süreli olumsuz etkileri fark edilmemiştir (Uygun ve ark 2010).  
 
Pestisitler uzun vadede çevreye yaptıkları geriye dönüşümsüz olumsuz etkileri ilk olarak 1962 yılında Rachel Carson (Carson, 1962) tarafından “Sessiz İlkbahar” (Silent Spring) adlı yayında anlatılmıştır. Bu yayında biyologlara, ekologlara, araştırıcılara, çevrecilere vb. birçok kesime çok önemli mesajlar verilmiş ve bundan sonra da bu konudaki çalışmalar hızla artmıştır.
 
Tarımda zararlılar ile mücadelede; kimyasal ilaçların uygulanıldığı DDT’nin (Böcek ilacı) keşfinden önceki 1940’lı yılların başına kadar zararlılar tarafından üründe meydana gelen kaybın dünya ortalaması yüzde 7 iken, 1980’lerin sonuna doğru bu kayıp yüzde 13’e yükselmiştir. Bu ürün kaybındaki iki katlık artış, ilaç devriminden sonra başlamış ve aynı dönem içinde ilaç kullanımında ise 12 katlık bir artış meydana gelmiştir (Poppy, 1997). Ürün kayıplarındaki bu artış, zararlılarda ilaçlara karşı dayanıklılığın artması, potansiyel zararlıların ekonomik zararlı durumuna geçmesi ve doğal düşmanların öldürülmesi nedeniyle doğal dengenin bozulmasından kaynaklanmıştır.
 
Pestisit kullanımında diğer önemli bir konu ise tüketiciye ve çalışan bireylere yansıyabilecek sağlık riskleri oluşturmasıdır. Pestisitlerin insanlarda toksik olmaları nedeniyle mücadelede çalışan herkesin bunların kullanımı sırasında meydana gelebilecek potansiyel zarardan sakınmaları gerekir. İnsan sağlığında risk oluşturan durumlar özellikle pestisitlerin gıdalara kontamine olması, taşıma sırasında dikkatsiz davranılması, toplumda pestisit toksisitesine yönelik bilincin tam olarak oluşmaması, yıkanmamış pestisit kaplarının tekrar tekrar kullanılması gibi sebepler ile oluşmaktadır.
 
Bunlara insan ve hayvan sağlığının tehdit edilmesi, gıda maddelerindeki ilaç kalıntıları, çevre kirlenmesi ve yüksek ilaç fiyatları da eklenince, kimyasal mücadeleye alternatif çevre dostu ve daha ucuz mücadele yöntemlerine geçilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu yöntemlerden en ümit verici, en çevre dostu, en ucuzu ve en sürdürülebilir olanı ise “Biyolojik ve Biyoteknik Mücadelerdir”. Biyolojik mücadele çalışmalarına ağırlık verilmesinin nedeni, sadece kimyasal mücadelenin olumsuz etkisinden kurtulmak değil, aynı zamanda belki daha da önemlisi, doğada zararlıları yüzde 99 oranında baskı altında tutan yararlı mikro ve makro organizmalardan yararlanılmak istenmesidir (Uygun ve ark 2010).

Haber Görseli

Biyolojik Mücadele nedir?
 
Tarımsal üretimde ekonomik kayıplara neden olan zararlı organizmalara karşı doğada bulunan parazitoit, predatör ve entomopatojenler (böcek hastalık etmeni) yardımıyla zararlıların populasyonlarını baskı altına almak için kullanılan alternatif bir mücadele yöntemidir.
Teorik olarak biyolojik mücadele (BM) yeryüzünde hayatın başlaması ile birlikte başlamış kabul edilebilir. Çünkü bütün canlılar yerküredeki besin zincirinin bir parçasıdır ve birlikte aynı alanda yaşayan türler bu besin zincirinin bir parçası olmaları sebebi ile doğal olarak birbirlerinin popülasyonlarını kontrol altında tutarlar. 
 
Ülkemizde Biyolojik Mücadele 
 
Ülkemizde biyolojik mücadele çalışmaları Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte kısa zamanda tarım eğitimi ve yayım faaliyetleri çalışmalarına başlanmış, biyolojik mücadele konusundaki yaklaşım ise Osmanlı dönemindekine benzer olarak faydalıların ithal edilerek yerleştirilmesi ve yerelde üretim imkânların geliştirilmesi olmuştur. Bu amaçla 1931 yılında Ege Bölgesinde incirlerde zararlı İncir kurduna karşı Bracon hebetor adlı parazitoid getirtilerek incir alanlarına salınmış ve günümüze kadar başarılı bir şekilde ekosistemde yerleşmesi sağlanmıştır. Yine daha önce ithal edilmiş olan Aphelinus mali 1931 ve 1934 yıllarında İsrail’den getirtilerek bazı elma bölgelerimize salınmıştır. Yine daha önce Osmanlı döneminde getirtilmiş olan R.cardinalis’in yurtdışından üçüncü defa ithali ise 1932 veya 1933 yılında Mısır’dan yapılmış olup, Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsüne verilen böcekler burada üretime alınmış ve salımı yapılmıştır. Daha sonra, Çukurova Bölgesine gönderilerek buraya yerleşmesi sağlanmıştır. Bu dönemde yine 1933 yılında Dut kabuklu bitine karşı Prospaltella berlesei ithal edilerek ülkemize yerleşmesi sağlanmıştır.
 
Uzun yıllar bu şekilde giden çalışmalar sonucunda BM’nin önemi fark edilmiş ve 1965 yılında Antalya’da “Biyolojik Mücadele Araştırma İstasyonu” kurulmuştur. Bu araştırma istasyonun ilk çalışmalarından biri turunçgil alanlarında sorun olan Unlubitin mücadelesinde kullanılmak üzere 1970’li yılların başında ABD’den Cryptolaemus montrouzieri ve Leptomastix dactylopii getirilerek üretimi yapılmış ve sorun olan alanlara salınarak mücadelede kullanılmıştır. Antalya Biyolojik Mücadele Araştırma İstasyonu 1982 yılında “Araştırma Enstitüsü” hüviyetine kavuşmuş, ayrıca 1987 yılındaki Bakanlık reorganizasyonu sırasında Zirai Mücadele Araştırma Enstitüleri bünyesinde “Biyolojik Mücadele” bölümleri açılmıştır. Bu dönemde yapılan önemli çalışmalardan biri de Doğu Akdeniz Bölgesi’nde 1990’lı yıllarda önemli bir sorun haline gelen Turunçgil beyazsineğinin (Dialeurodes citri (Ashm.) BM’si amacıyla Türkiye’de ilk defa Doğu Karadeniz Bölgesi’nde tespit edilen avcı böcek Serangium parcesetosum Siccard.’ın Doğu Akdeniz Bölgesine getirilerek yerleştirilmesidir. 

Haber Görseli

Araştırma ve yayım çalışmalarına paralel olarak farklı faydalı böceklerin üretim ve salım çalışmalarına devam edilmiş ve 1994 yılında Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde polifag bir parazitoid olan Trichogramma spp. üretilmiştir. Bu parazitoid başta Mısırkurdu Ostrinia nubilalis ve elma içkurdu Cydia pomonella için başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Devam eden çalışmalar neticesinde ülkemizde uzun yıllardır sorun olan süne için 2001 yılından itibaren Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde parazitiod Trissolcus spp. üretimine başlanmış ve süne tehdidi altında olan alanlara salımı yapılmıştır. Trissolcus üretim çalışmaları sonraki yıllarda Konya ve Kırklareli illerinde de yapılarak 2012 yılı sonuna kadar doğaya yaklaşık 73 milyon adet Trissolcus spp. salımı yapılmıştır. Bu uygulama ve havadan uçakla süne mücadelesinin yasaklanmasının en iyi destekçisi olmuş ve kamuoyunda yankı uyandırmıştır. Bu çalışmalarla birlikte Bakanlık araştırma kuruluşları ile araştırma yönetimi de bu konudaki ihtiyacın farkında olarak ilk 2010 yılında Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünü BM İhtisas Enstitüsü olarak kabul etmiş, 2011 yılındaki Bakanlık yeniden yapılanması sırasında ise adı geçen enstitüyü “Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü” olarak görevlendirmiştir.
 
Adana Biyolojik Mücadele Enstitüsü Müdürlüğünde, 2005 yılından beri her yıl, Trissolcus semistriatus kitle üretimi yapılmakta ve salınması uygun ve gerekli görülen buğday alanlarına salınması için, ilgili İl Tarım ve Orman Müdürlüklerine gönderilmektedir. 2006 yılında uçakla ilaçlamanın yasaklanması ve 2006-2021 yılları arasında yapılan yaklaşık 35 milyon Trissolcus semistriatus salımları neticesinde, süne yumurtalarının doğal parazitlenme oranları yüzde 10-50 iken yüzde 95-100’lere kadar yükselmiş ve buğdayda süneye karşı kimyasal mücadele yapılan alanlar azalmıştır.

Haber Görseli

ADANA BİYOLOJİK MÜCADELE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 
 
Çukurova Bölgesi Türkiye’nin en önemli tarım alanlarından birisidir. Bölgenin bitki sağlığı konusundaki problemlerini çözmek amacıyla 1931 yılında bir laboratuvar olarak kurulmuş olan “Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü”, 1969 yılından günümüze kadar Doğu Akdeniz Bölgesi’nde bitki sağlığı konularında araştırma, uygulama ve eğitim hizmetlerini başarılı bir şekilde sürdürmektedir. 
 
Müdürlüğümüz tarafından bugüne kadar tarım alanlarında bitki sağlığı acısından önemli olan iki anabilim dalı olan Entomoloji ve Fitopatoloji alanında; kültür bitkilerinden pamuk, mısır, yerfıstığı, buğday, örtü altı sebze, turunçgil, nar, ceviz ve bağ gibi önemli ürünlerde de bitki sağlığı ile ilgili sorunları üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. 
 
Son yıllarda özellikle çevre ve insan sağlığı konularının öne çıkması nedeniyle kimyasal mücadeleye alternatif yöntemlerden “Biyolojik Mücadele” daha da önem kazanmıştır. Kurumumuzda, 1973 yılından bu yana turunçgiller, mısır, buğday, bağ, ceviz, elma ve örtü altı sebzede önemli zararlıların mücadelesinde kullanılmak üzere faydalı böcek üretimi çalışmaları yürütülmektedir.
 
Enstitümüz kurulduğu günden itibaren sadece bölgesindeki bitki sağlığı sorunlarıyla yetinmemiş; diğer bölgelerdeki sorunların çözümüne de katkı vermiştir. Ayrıca, ulusal ve uluslararası bilimsel toplantı, bilimsel yayın ve hizmet içi eğitimlerle ülke insanımıza hizmet sunarak, uluslararası alanda Bakanlığımızı ve ülkemizi başarıyla temsil ederek ülke tarımına hizmete devam etmektedir. 

üretim sürdürülebilir tarım yabancı ot sağlık