MART-NİSAN 2023 / AYIN KONUSU
Büyük bir miras: Demircilik mesleği
Demir, bildiğimiz bir madenden çok daha öte… Bir çağa adını vermiş, insanlık tarihinin ilk zamanlarından beri var olagelmiş ve adeta insanlığın hizmetini üstlenmiş. Sözlüklerde; "mavimtrak esmer renkte bir maden, Fe sembolü ile gösterilen, 1510 derecede eriyen ve 7,8 yoğunluğuna sahip eleman" şeklinde geçen demirin kullanma alanı çok geniştir ve ehemmiyeti büyüktür.
Tabiatta oksit, karbonat ve sülfür halinde bulunan demir, hem maden olarak hem de dilsel bakımdan asırlar öncesinden bizlere mirastır. Demiri ilk işleyen kişi olarak kutsal kaynaklarda betimlenen ve Kudüs’ü imar etmesiyle bilinen Davut peygamberdir. İbranice adıyla David’in (Hz. Davut) ilahi vahiyle zırh yapma sanatını ve demiri yumuşatmayı öğrendiği bildirilmiştir(Enbiya/80, Sebe/10,11).
Dilsel bakımdan ise demir sözcüğü Eski Türkçe olup "temür, témir" sözcüklerinden evrilmiştir. Orhun Yazıtlarında (735) "témir" olarak geçen sözcük: "Témir kapıgka tegi süledim" (Demir kapıya değin savaştım) cümlesiyle karşımıza çıkar.
Sözcüğün Eski Türkçe olması ve Türk dilinde, tarım ve hayvancılık kültüründe demirden mamul; tırpan, orak, saban, hayvanlara ot doğrayan tahra, çapa, kazma, çekiç, balta, keser, at gemi, bel küreği, üzengi, kapı tokmağı, kilit, çengel vs. gibi günlük yaşamla iç içe geçmiş araç gerecin çokça yer tutmuş olması bizlere, demirin Türkler tarafından işlendiğinin, kullanıldığının ve başka toplumlara da buradan yayıldığının bir tezahürüdür diyebiliriz.
Demirin kuvveti temsil etmesi ve demircilerin halk arasındaki itibarı ile özdeşleşen güven kavramı, demirden yapılma eşyalara atfedilen anlamların temeli olmuştur.
Nitekim Türkler arasında dünyanın merkezinde bulunan Demir Dağ, göğün direği olarak kabul edilir ve yedi kat olduğuna inanılır. İnanışa göre Türkler Ergenekon’da çoğalıp çıkmak isteyince bir mağara önüne gelip Demir Dağ’ı eritmişlerdir. Bu nedenle Türkler arasında Ata mağaralarına, dağa, ateşe, demire, ağaca duyulan saygının bir nev’i kurtarıcı rolüyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Orta Asya’dan Anadolu’ya demirin işlenmesi sürmüş, yayılmış, tıpkı sıcak bir demir misali şekillenmiş ve insanoğlunun demir madenine olan ihtiyacı çağımıza değin süregelmiştir. Anadolu’nun kadim unsurlarından Eski Ankara diye de tabir edebileceğimiz Saman Pazarı’nda ata yadigârı demirciliği çocukluğundan bu yana meslek edinmiş emektar usta Nihat Gökçe, bizlere ustası olduğu demiri, demir süsleme sanatını anlattı:
“İNSANLARA FAYDALI BİR ŞEYLER ÜRETME HİSSİ SİZİ YAŞAMA BAĞLIYOR”
Bize kendinizi tanıtır mısınız? Kaç yıldır bu işle uğraşıyorsunuz?
İsmim Nihat Gökçe. 76 yaşındayım. 60 yıldır bu işi yapıyorum. 1970 yılında Ulus 1. Sanat Okulundan mezun oldum. Demir, bakır, pirinç ve tüm metallerle benim işim. Fakat ana mesleğim demirciliktir. Demir tezyinat, demir süsleme şimdiki adıyla ferforje ustalığı bizim işlerimizin başında gelir. Saman pazarında işlerimizi sürdürmekteyiz.
BU MESLEKLER ANCAK USTA-ÇIRAK YOLUYLA ÖĞRENİLEBİLİR
Bu mesleği kimden öğrendiniz?
Ben bu işi dayılarımdan öğrendim. Çırak olarak yetiştim onların yanında, el aldım. Bu mesleğin öncüleriydi, pirleriydi onlar; biz de onların yolunda devam ediyoruz. Samanpazarı'nda öğrendim ve burada devam ediyorum. Bu mesleği usta çırak ilişkisinden başka bir şekilde öğrenmek mümkün değil. O dönemlerde dayımların yanında bir sürü çırak vardı.
Yaptığınız iş tam olarak nedir?
Ben demir tezyinat, demir süsleme sanatı yapıyorum. Yeni adıyla ferforje ustası ve sanatçısıyım. Maalesef yabancı kelimeler her sektöre o kadar çok girmiş ki oysa ferforje yerine demir süsleme demek yeterlidir. Bizim işimiz hem sanat hem zanaat hem bir meslektir.
Demir desenleri, şekilleri, yani ferforje modelini kendiniz mi çiziyorsunuz? Nereden alıyorsunuz?
Ferforje desenlerini kendim çizdim ben şimdiye kadar. Elle çiziyoruz biz. Şimdi artık bilgisayarlarda ve belli modeller üzerinden yapılıyor. Elle desen çizimi kalmadı.
Demircilik geçim kapınız mı?
Evet, bu meslek ve sanat benim kazanç kapım oldu ve halen de öyle.
Demir, metal işleriyle uğraşmak size şimdiye dek neler kattı?
Bir şey üretmenin verdiği keyif ve gönül rahatlığı çok önemli. Ve bu bizim işimizde var. Para kazanmaktan ziyade bir yaptığınız ürünü tasarlamak onu ortaya koymak insana keyif veriyor. İnsanlara faydalı bir şey üretme hissi sizi yaşama bağlıyor.
Ticaret ayrı bir şey sanat işi ayrı bir şeydir. Sanatçının amacı para kazanmak olmaz.
Çırağınız var mı?
Şu anda bir tane çırağım var. Çok kişiye öğrettim, atölyemde geniş çaplı çalıştığımız dönemde okullardan staja gelip öğrenen öğrenciler oluyordu. Fakat şimdi çok az.
YENİ NESİL DEMİR DÖVMEYE, ÇIRAKLIK YAPMAYA TENEZZÜL ETMİYOR
Neden eskisi gibi demirci ustaları yetişmiyor sizce?
Çünkü artık bu eski mesleklere yönelim yok maalesef ve çırak yetişmiyor. Bu meslekleri sanatları kendini veren, zorluklara katlanabilecek emek veren kişiler yapabilir. Şimdikiler rahatının peşinde, üstü başı bizler gibi kirlensin bile istemiyor, her şey ayağına telefona gelsin istiyorlar. Tenezzül etmiyor demir dövmeye, burada sana çıraklık yapmaya. O yüzden de işsizler.
Bizim zamanımızda annemiz babamız ustaların yanına bizi verir ve "eti senin kemiği benim" derdi. Bir şey öğrenmek ve sanat meslek sahibi olmak çok önemliydi. Şimdikiler öyle değil çıraklar yüksek ücret istiyor, aileleri çocuklarına kıyamıyor. Bu kafa ve zihniyet olduğu müddetçe çırak ve usta yetişmesi zor. Zihniyetin değişmesi lazım.
En çok hangi ürüne talep geliyor?
Bizim işlerimiz genellikle büyük çaplı oluyor, yurt dışı ve yurt içi saraylar, oteller, villalardan gelen işlerin yanı sıra küçük çapta gelen işleri de yapıyoruz. Merdiven ve balkon korkulukları, kapılar, kapı üstleri, aydınlatmalar çok talep alıyor.
Bu sanatın maddi getirisi var mı?
O kadar talep var ki ve o kadar ciddi bir ihtiyaç ki bu iş. Elbette maddi getirisi var.
Bir kapının ortalama fiyatı nedir?
60 bin TL’ye de kapı yapılır 600 bin TL’ye de. Kullanılan malzemenin yoğunluğuna, işçiliğe ve taleplere göre değişkenlik gösterir fiyatlar.
Demircilik kaybolma tehlikesi taşıyan bir meslek mi sizce?
Açıkçası fabrikasyona geçildiği için kaybolmaya yüz tutmuş diyebiliriz bu sanata. Fabrikaların seri üretime geçmesiyle demirciler artık montajcılık yapmakla iş görmek zorunda kalıyorlar, sıcak demiri dövmüyorlar, örsün üzerinde balyoz sallayıp şekil verip karşısında ter atmadan bir insana demirci demek mümkün değil. Pek çoğu da sadece monte etme işinden ötesini yapamıyor. Şu durumda bunlara demir ustası diyemeyiz onlar montajcıdır.
Bizim eski demircilik sanatına ve ustaların yetişmesine dair umudumuz tükendi maalesef. İlerleyen hızlı sanayi, endüstri ve teknoloji tüm dünyada sanatı geri plana attı hatta ezip geçti.
Bu işe merak duyanlar size nereden ulaşabilir?
Biz Samanpazarı'ndayız ve Sanayi Bakanlığında da kayıtlıyız. İnternet yoluyla da rahatlıkla çalışmalarımıza bakabilirler. Yurt dışından çok arıyorlar. ABD, İsveç, Orta Asya...
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Samanpazarı ticaretin başladığı çok önemli bir yer ve ilgili bakanlıkların özellikle Kültür Bakanlığının buralara gereken önemi özeni göstermesi ülkemiz açısından çok daha iyi olacaktır. Bu işin kıymetini bilen yayıncıların daha çok yer vermesi, iyi anlatılması ve yetkililerin bu sanatlarla ilgilenmeleri lazım.
*Türk Dili Sözlüğü
*Ahmet Cemil Akıncı, Kısas-ı Enbiya, Sinan Yayınevi (Cilt 19, s. 12-16)
*Sencer Divitçioğlu, Kök Türkler, İstanbul, 1987, s. 296
*Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1999, s.38