Türk minyatürlerinin en önemli özelliği, renklerin çoğu kez soyutlama aracı olarak düz, parlak ve gölgelerden arındırılmış olarak kullanılmasıdır. Kendine has ve ayırt edici diğer özelliği ise sayfa kenarlarında, İran minyatürlerindeki gibi ağır bir tezhibe ve süslemeye yer verilmemesidir. Sade ve estetiktir. Türkler, minyatürde tarihi olayları ve önemli şahsiyetleri yansıtmayı tercih etmişlerdir.
Nitekim Uygurlardan Selçuklulara miras kalan minyatür sanatı İslam sanatlarıyla ahenk oluşturarak yol alsa da kendine özgü yapısını daima devam ettirmiştir. Bu durum, minyatürün altın çağını yaşayıp dünyaya tanıtıldığı ve en başarılı sanat eserlerini verdiği Osmanlı Devleti döneminde de artarak devam etmiştir. Bilgiye ve ilme verdiği önem kadar sanata ve sanatçıya da son derece değer veren Fatih Sultan Mehmet’in, 1451 senesinde minyatür, dokuma, işleme ustalarının ve mimarların bir araya gelerek çalışabileceği ve eserlerini üretebilecekleri atölye olan "Nakkaşhane"yi kurdurması da tüm bu sanatların zeminidir.
Günümüze gelindiğinde ise asırlarca sürdürülmüş olan bir kültürün çağımıza aktarıcılarından, Topkapı Sarayındaki Nakkaşhaneyi tekrar hayata geçirerek minyatür çalışmaları başlatan Süheyl Ünver ve yetiştirdiği öğrencileriyle diri tutulan bir çağdaş sanata dönüştüğünü görüyoruz minyatürün. Büyük emektar, sanatçı, hekim ve yazar olan Süheyl Ünver’in öğrencilerinden, mimar ve minyatür sanatçısı rahmetli Nuster Çolpan’ın oğlu, Nasuhi Hasan Çolpan da babasının izinden giderek bir sanat emekçisi olma yolunda çıktığı yolculuğu bizlerle paylaştı.
Nasuhî Hasan Çolpan kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz?
1981'de İstanbul'da doğdum, baba tarafından Bandırmalıyım, evliyim, üç oğlumuz var. Resmetmeye olan ilgim çocukluğuma uzanıyor. Bu ilgim ilerleyen zaman içinde başlıca uğraşım, mesleğim oldu, eserlerim yurt içi ve yurt dışında önemli koleksiyonlara girdi. Çeşitli mekânlara kalıcı çini duvar panoları olarak yerleşti, kitaplarda, dergilerde minyatür sanatımızın günümüz örnekleri oldular. Yan uğraşı ve ilgi alanlarım arasında mimari, taşıt, ürün tasarım, deneme ve uygulamalarım var.
Minyatür sanatıyla tanışmanız nasıl oldu?
Merhum babam Nusret Çolpan vesilesiyle oldu. Kendisi mimar ve minyatür sanatçısı olup Prof. Dr. Süheyl Ünver'in derslerine katılmış, onun disiplin ve sanat anlayışından etkilenmiştir. Yakınlığımızdan ileri gelen tabiatla zaman içinde babamın resmedişine, duvarlara astığı eserlerine, sergilerine, edindiği kitaplara, derslerine, şahit oldukça minyatür üslubuna yakınlığım gelişti.
Minyatür deyince ne anlaşılmalı?
Minyatür, yazılı anlatıların görsel karşılığı olarak kitaplarda yer alan resim üslubu olarak doğmuş. Gölge ve perspektiften arınmış yalın anlatımı, kitap sayfalarına uygun dikey kompozisyonu, cetvelle sınırlanmış olması diğer resim türlerinden ayrılan başlıca özellikleridir. Günümüzde, minyatür üslubunda resimler kitap sayfalarından da öte, çerçeveli tablolardan tabaklara, kıyafetlerden çini duvar panolarına pek çok farklı mekân ve formda da yer alıyor.
Babanız minyatür sanatının ülkemizdeki üstatlarından biri. Hem bir mimar hem de bir çizim uzmanı. Örnek aldığı kişiler de Osmanlının en meşhur matematikçi minyatür sanatçısı nakkaş Matrakçı Nasuh. Bunlar size ne hissettiriyor? Sizin kendinize örnek aldığınız biri var mı?
Gururla örnek aldığım başlıca kişi pek tabii merhum babamdır. Sanata bağlılık, özverili çalışma ve üretkenlikte onun seviyesine yaklaşabilirsem ne mutlu bana. Çalışmalarım, kullandığım renkler farklıdır ama Matrakçı Nasuh'la isimdaş olmaktan da hoşlanıyorum, geçmişimizle olan bağım ve geçmişteki üslubun günümüzde yaşayan temsilcisi olan durumuma münasip düşüyor bence.
Bu işte üslup neden önemli? Geçmiş kaideler korunmalı mıdır? İdeal olan nedir?
Minyatürün kendine has kaidelerinin ihmal edildiği bir çalışmayı minyatür olarak adlandırmak zorlaşıyor. Örneğin klasik sayfa oranlarında dikey bir kadrajın içine fotoğraftan alınma perspektif görünümler resmedildiğinde, klasik çalışmalardaki gibi cetvelle sınırlansa da, Osmanlıca yazılar da eklense, eskitilmiş bir görünüm ve renkler de kullanılsa ona tam manası ile minyatür diyemiyoruz. Fotografik görünümden uzak stilize figür, yapı ve doğa ögelerini gölgelendirmeden resmettikten sonra minyatürde ebat, renk ve konu seçiminde hiç bir sınırlama yok.
Yaptığınız çalışmalar arasında halka arz edilen parklar, tren istasyonları ve İstanbul'u temsil eden alanlarda yaptığınız minyatürler var. Bunlardan bahseder misiniz?
Bu şekildeki çalışmalarımın, uzun ömürlü olmaları, sosyal mekanlarda kalabalık bir izleyici kitlesi önünde olmaları, çini sanatımızdan ögeler taşıyor oluşları güzel ve anlamlı geliyor bana. Bu çini panolardaki çalışmalarım, Şili Santiago metrosu, Belçika'da Brüksel Nato Genel Merkezi, Polonya'da Varşova Politechnica Metro İstasyonu, Ankara'da Yunus Emre Enstitüsü Genel Merkezi, Sivas YHT Merkez İstasyonu, Ankaray Metrosu ve Diyanet İşleri Başkanlığı, İzmir Metrosu Halkapınar İstasyonu, Bursa Mümine Şeremet Kütüphanesi, Tekirdağ Şehir Hastanesi, Şırnak Valiliği, Balıkesir'de Bandırma 17 Eylül Üniversitesi, İstanbul'da Marmaray Sirkeci ve Ayrılık Çeşmesi İstasyonları, Kartal ve Çağlayan Adalet Sarayları, Atatürk Havalimanı, Beyoğlu Anadolu İ.H.L., Galata füniküler, Şişhane Metro İstasyonu gibi mekânlarda mimarinin bir parçası, sanatımızın, tarihimizin temsilcisi olarak yerlerini aldılar.
Çalışmalarınızı nerede yapıyorsunuz? Ne kadar zamanda tamamlanıyor?
Çalışmalarımı anlatacağı konu ve tasarımın ilk çıkış aşamasında, bazen yürürken, bazen konu hakkında okurken, yeri gelince uykuya dalarken, günlük yaşantı akışında zihnimde yapıyorum. Kimi çalışma rüyamdan kalan tesadüfi bir sahneden ortaya çıkıyor. Aklıma takılan bir düşünce, bir tespit, resmetme isteği uyandırıp ilham verebiliyor. Çalakalem bir kaç eskizin ardından mekan olarak genelde ilk Fatih'teki atölyemde görünür hale geliyorlar. Kiminin bitmesi detayı nispetinde uzun ya da daha kısa sürse de ortalama detayda bir konu, düşünceden son rötuşlara kadar içime sinmesi için ortalama 20 gün gerekiyor.
Resim çizebilmenin dışında, kültürel birikim ve ciddi bir tarih bilgisi gerektiren minyatür sanatında sizce esas olan nedir? Yetenek mi? Zaman içinde öğrenilen teknik mi?
Esas olarak önemli olan, minyatürün ayırt edici niteliklerine bağlı kalmak, anlatılan konuyu saptıracak ekleme ve eksiltmelerden kaçınmak, sabırla, severek çalışıyor olmaktır. Resmeden kişinin yeteneği buna yatkın değilse, kapsamlı konularda minyatür üslubundaki detaycılık, giriftlik, muntazamlık, araştırma safhası haddinden fazla yorucu gelebilir.
Minyatürde kullandığınız malzemeler, bilinen resim malzemeleriyle aynı mı?
Sıklıkla kullandığım başlıca malzemeler, bilinenlerle taban tabana zıt, kurşun kalem ve tablet bilgisayar kullanıyorum. Eserin elle resmedilmiş orijinal hali, koleksiyonerler yahut kurumlarca benden istenirse fırçalara, bilinen boyalara gerek olabiliyor.
Eserlerinizi ortaya koyarken neyi hedefliyorsunuz?
Özgün olması, aynı konu ile ilgili yapılmış önceki çalışmalardan kopya olmaması, ilk bakışta ayırt edici, bana ait bir kompozisyon ve renge sahip olması, geçmişimize ve kültürümüze yönelik göndermeler içermesi, geleneksel kaidelere bağlı kalarak günümüz insanı ve anlayışına hitap edebilecek bir tasarımı olması için gayret ediyorum. Nihai anlamda minyatür üslubunu tercih ederek çalışmalarıma, içinde yaşadığımız âlemden bakan izleyici de bu fani alemin görece basit, mekân ve zamanla sınırları çizilmiş varlığından bir sahneyi kompozisyonumda iki boyutlu, durağan, stilize bir forma indirgeyerek, ebedi ve sınırsız bir varoluşla yaşadığımız varoluşu kıyaslama imkânı sağlamayı, bunun üzerine bir düşünce uyandırmayı amaçlıyorum.
Minyatür zor bir sanat mı? Bu sanatı icra etmek isteyen meraklılarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Gelenekli sanatlarımız ile karşılaştıracak olursak, hat sanatında, elin meleke kazanması harflerde istifin kavranması yıllar sürüyor, tezhipte üst düzey titizlik, muntazamlık gerekiyor. Bizim minyatürümüz ise bu ikisinin arasında bir yerde. İlaveten konu içeriğine göre bir derinlikte araştırma safhası var. Özgün bir tasarım yaparken doğru, dengeli bir kompozisyon-renk ahengine karar vermek, detaylarının işlenmesi kimi zaman zorlayabiliyor. El alışkanlığı için öncesinde bir dönem tezhip çalışılması ve özgün, güncel tasarımlar için, yapılmış örneklere ve farklı görsel sanat dallarından haberdar olmaya gerek var.
Geçmişimiz olan ve dünyaya tanıttığımız minyatür sanatının ülkemizde Osmanlı dönemindeki kalitesine kavuşması mümkün mü? Yoksa bir hayal mi? Sizce bunun için ne gerekli?
Dünya çapında fark edilebilir bir etki, en bizden olan üslupla evrensel konuları işleyerek uyandırılabilir, bunun örnekleri de mevcut. İthal akımlarda ne kadar güzel eser çıkarsak da dünya ölçeğinde esere hak ettiği itibar ve takdirin verileceğini düşünmüyorum. Külli (bütün) bir kemalat (mükemmelikler) için koleksiyoner, küratör (sergi düzenleyici) ve varlıklı sanatseverlere de iş düşüyor, marifete olan iltifatın düzeyi yükselirse sanata kafa yoran, emek sarf edenlerin sayısı artar ve bunların arasından tartışmasız şaheserler ortaya koyacak daha fazla sanatçıların doğması mümkün olur.
Sanatınız için herhangi bir kurumsal destek aldınız mı? Bu sanat için böyle bir destek olmalı mıdır?
Kastınız "Sen yeter ki daha çok üret biz artık bundan böyle sana sponsoruz" gibi bir destekse, hayır almadım. Şahsi ya da kurumsal düzeyde tek bir eser, proje bazlı talepler olduğunda yardımcı oluyorum. Bireysel sporculara ya da takımlara olan destek tarzında bir yaklaşım sanatçının imajına harici bir perde, gölge izlenimi verebilir. İdeal sanatçı katıksız inen güneş ışığı gibi gelen saf ilhamı, aracısı, karışanı olmadan, bağımsız, şahsına özgü birikimi ile eserine yansıtır.